“Yeter insan haklarından bahsedildiği”

Nâzım Hikmet Richard Dikbaş, insan haklarına dair eleştirel bir yaklaşımı avangard sokak müzisyeni Moondog'un bir şarkısında arıyor; K24 için çizdiği kendi desenleri de haklar üzerine çeşitlemeler içeriyor...

İnsan haklarıyla ilgili eleştirel bir yaklaşımın kaynaklarını aramak için 1940’lardan 1972’ye herhangi bir anda, New York’ta 54. Sokak ile 6. Cadde’nin kesiştiği yerdeyiz. Uzun, rüzgârda dalgalanan sakalıyla bir adam sabit, öylece duruyor. Kafasında boynuzlu bir başlık, sırtında bir pelerin, elinde bir mızrak. Bu ‘viking’ kıyafetini, bu insan trafiği yoğun yerde sık sık İsa Peygamber’e benzetildiği için seçmiş. Hıristiyanlığı reddi ağır bir travmaya dayanıyor: 1932’de, 16 yaşındayken, bir tren yolu kenarında, yerde bir şey buluyor. Fünye olduğunu bilmiyor. Dinamit yüzüne patlıyor, Louis Thomas Hardin’in gözlerini sonsuza dek ondan alıyor. Hardin ya da 6. Cadde’nin Vikingi ya da –kendi seçtiği, “onun kadar çok aya uluyan köpek görmedim” dediği çocukluğundaki köpeği Lindy’den ilham alarak 31 yaşından sonra kullandığı isimle– Moondog karanlıkta kendi yolunu aramaya başlıyor.

Moondog ya evsiz ya da birilerinin yanında yaşıyor uzun yıllar, şiirlerini satarak geçinmeye çalışıyor. Çoğu New Yorklu onu bir berduş, bir uyumsuz, belki bir deli olarak tanıyor. Oysa Charlie Parker, Philip Glass, Janis Joplin ve nice diğer müzisyen doğrusunu biliyor: Onun benzersiz, avangardın bile trendlerine uymayan bir avangard besteci olduğunu.

Bugün klasik müzikten Amerikan yerlilerinin müziğine beslendiği alanları kovalamadan dinlediğimde, ki çok zor değil bu, Moondog’un müziği sadece Moondog’un müziğine benziyor, çocukluğun dünyası sık sık aklıma geliyor. Algının açık, zihnin hızlı, uzun rüyalara kapılmanın kolay olduğu bir zamanın sesleri. Tabii Moondog ritmi ve ezgiyi hem birlikte hem bambaşka yönlere koşturmanın büyük ustası; buna benzer bir şeyi şarkılarına seçtiği konularda da yaptığı söylenebilir, şarkı sözlerinde alıştığımız iyiyi ve doğruyu da sık sık altüst ediyor. Böylece belki biraz dolambaçlı bir girişten sonra Moondog’un bu yazıya ilham veren şarkısına geldik: Enough About Human Rights, yani Yeter Artık İnsan Haklarından Bahsedildiği.

Parça başladığı andan itibaren zor bir koro provasından biraz önce çıkmış, geniş merdivenlerden inerken kendi aralarında tartışan, somurtkan tapınak bekçilerini dinliyoruzdur adeta:

“Peki ya balina hakları?
Peki ya sümüklüböcek hakları?
Peki ya fok hakları?
Peki ya yılanbalığı hakları?”

Moondog 4/4’lük ritimden nefret eder, “İnsanlık 4/4’lük ritimde ölecek, ben 4/4’lük ritimde ölmeyeceğim” der, kendi tercihi olan, genellikle 5/4’lük ritme “yılan zamanı” derdi. Yılanbalığı hakları da yılan zamanına dahil olsa gerek bu manifestoda, hemen anlam vermeye çalışmayalım. Şarkı devam eder:

“Peki ya marsık hakları?
Peki ya dalgıçkuşu hakları?
Peki ya köstebek hakları?
Peki ya, peki ya, peki ya...”

Bu âna kadar Moondog’un bir ekolojik bilinç sergilediğini, biraz tek boyutlu olmak pahasına söyleyebilirdik; hem kendisi de aya uluyan bir köpek değil mi? Ama New York’un göbeğinden yükselen bu mantra, bu dinden kopuk ilahi, bu melodik sorgulama sadece hayvanların haklarını mı talep ediyor? Unutmayalım, loon hem dalgıçkuşu demek hem de ahmak, deli, kaçık. Sonra nakaratta dili takılmışçasına tekrar ediyor, siz tamamlayın gerisini dercesine, kimlerin haklarını talep etmeliyiz, kimlerin hakları unutuldu diye sorarcasına: “Peki ya, peki ya, peki ya...” Devam edelim:

“Peki ya levrek hakları?
Peki ya eşek hakları?”

Ama bunu şöyle çevirmek de mümkün:

“Peki ya bas hakları?
Peki ya kıç hakları?”

Evet, ses uyumuna dikkat ediyor öncelikle ama Moondog’un bu çiftanlamlılığın farkında olmadığını zannetmiyorum. Devam edelim:

“Peki ya solucan hakları?
Peki ya mikrop hakları?”

Ekolojik bilinci genişleten, kabuğunda yaşadığımız gezegeni savunan bir şarkının da ötesinde, tüm bu tanıdık ve tanımadık, vahşi ve evcil hayvanları ve diğer tüm dünyada ve dilde yaşayanları ilanihaye dışlananlar olarak da anlayabiliriz. Bugün Moondog’un etrafına bakıp bitmek bilmeyen adaletsizliği gördüğü günden de vahim bir haldeyiz ama şarkısı hâlâ yankılanıyor. Sistemin rüzgârını arkasına almış, doludizgin ilerleyen hak ihlallerinin zamanında, biz nefes nefese arkadan kovalayarak ikinci, üçüncü, dördüncü kuşak hakları kâğıda geçirmeye çalışırken, en dışlananların, göz ardı edilenlerin haklarının şarkısını söylüyor Moondog. Değişerek tekrarlanan bir nakarattan, çocukluktan, hayvanların arasından, başka dünyalardan gelen bir şarkının zamanından başka sesini yükseltecek bir zemini yokmuş gibi bu adaletsizliğe uğrayanların…

“Bu sözlerin ancak bir işaret olduğunu bilenin çok şeyi vardır söyleyecek, ama bağlı kalmalıdır dili” der Moondog, genç yaşta kaybettiği dostunu, lakabı yine bir hayvan, Bird olan Charlie Parker’ı Bird’s Lament (Kuş’a Ağıt) ile  uğurlarken.