“Sebepsiz hatırlamalar”: Ken Parker, kahraman olmayı reddeden karakter…

"Esin kaynağı Sydney Pollack’ın yönettiği ve Robert Redford’un başrolünü oynadığı Jeremiah Johnson filmi olan Ken Parker, fizik olarak da Redford’a benzer, çünkü karakteri çizerken de onu referans almıştır Milazzo."

12 Mart 2020 18:00

“– Ken Parker neyi temsil ediyor?

– Ken Parker bugüne ait bir insandır, bugüne ait sorunları vardır. Hiçbir kesinliğe, hiçbir güvene sahip değildir, gün be gün kendi kendine oluşturduğu idealleri ile yaşar; yanıp tutuşarak, umutsuzluğa kapılarak, cesaretini koruyarak ve acı çekerek tutarlı bir kişi olmaya çalışır.”

Ken Parker’ın yaratıcıları olan Giancarlo Berardi (yazarı) ve Ivo Milazzo (çizeri)
ile yapılan röportajda sorulan ilk soru ve Berardi’nin verdiği cevap,
çev. Aslı Ataöv, Sanat Dünyamız, sayı 22, 1997,.

İlk olarak 1977 yılında periyodik olarak yayınlanmaya başlayan bu seri, çizgi roman dünyası içinde alışılmışın dışında hikâyeleri, çizimleri ve her ikisinin birbirinden rol çalmayan uyumuyla ayrı bir yere oturdu: İnsan olmanın ağırlığını taşıyan, bunu sorgulayan, yanılan, her seferinde varoluşunu yeniden tanımlamak zorunda kalan ve şiddet dolu bir ortamda şiddetten olabildiğince uzak durmaya çalışan Kenneth Parker isminde bir karakter yaratarak.

Romanda bir yemek masası görürüz. Okur olarak o masaya oturup oradakilere eşlik eder, onlarla yaşar, onları dinler, uzun uzun inceler, tartışmalarına veya başka türlü hallerine şahit oluruz. Bize her şey, bütün köşeleri spotlarla aydınlatılmış bir tiyatro sahnesi gibi gösterilir. Öyküde ise, biz yolda yürürken, penceresi açık bir evde masasının çevresinde toplanmış yemek yiyen insanları görürüz. Üç saniye bakarız ve yolumuza devam ederiz. O evde olanları, yemek masasında kimlerin oturduğunu, nelerin konuşulduğunu gördüğümüz sahne üzerinden tanımlar ve yaşatırız, okur olarak kendi yolumuza devam ederken. Karanlık bir tiyatro sahnesinde dolaşan tek bir spotun aydınlattığı yerden gördüğümüz kadarıyla, sahnenin siyahlığı altında kalan yerlerde olanları tahmin ederek.

Ken Parker da serüvenlerinin çoğunda bir öykü okuru gibidir. Çoğu hikâye onun üzerine kurulu değildir. Ya o kasabadan geçerken olaylara şahit olur ya da isteğinin dışında katılmak zorunda kalır gelişen durumlara. Bu tavır okur olarak bizi roman okuru olmaktan uzak tutarak kısa öykü okumanın zorlu ve lezzetli dünyasına sokar. Okuru, Ken Parker’la bir kahraman olarak değil oradan geçen sıradan bir insan olarak özdeşleştirme kurmaya iter.

Şiddetin kol gezdiği ve güçlü olanın kanununun geçerli olduğu bir dönemde mümkün olduğu kadar şiddet kullanmaktan kaçınan, dedesinden kalma tek atımlık, namludan doldurmalı Kentucky tüfeğini sadece kendini korumak için kullanan biridir. Ki o sırada insanların çoğu, Winchester veya Spencer gibi aralıksız ateş eden tüfekler kullanırken, Ken’in bu kullanımı pratik olmayan silahı tercih etmesi, onun kendi bedeninden başka koruyacak mülkü olmamasından kaynaklanır. Yaşadıkça olayların farkına varan biridir, doğmalardan uzakta hayatın kendisine getireceklerine ve izin verir, götüreceklerine de…

Yalnızdır, diğer çizgi romanlardaki gibi sık sık veya arada bir görünen yan karakterleri yoktur. Yeri yoktur, hatta sabit bir atı bile yoktur. Hayvanlarla ilişkisi bir şaman gibidir. Onlara saygı duyar ve dünyanın eşit bir parçası sayar onları. Kitaplarla ilişkisi vardır: Edgar Allan Poe okur, Das Kapital ’i okuyup anlamaya çalışır. Hatta şöyle bir eleştiride bulunur anlayamayınca: “İşi tarif ederken hata yapabiliriz! Ancak, en azından işçilerle ilgili kitapların anlaşılır olması lazımdı.” (Grev) Ama okumayı da bırakmaz ve şöyle devam eder:

“Gerçekten her bölümü birkaç defa okumama rağmen anladığım bir şey yok. Ancak bu beni daha fazla okumaya zorluyor. Benim deneyimlerimle birçok ortak nokta olduğunu gördüm. Bunlar bildiğim şeylerdi, ancak yazılı olarak görmek daha önemli.”

Hakikati söyleyendir: Foucault’un Doğruyu Söylemek adlı kitabında Antik Yunan’da kullanılan kelimeyi anlamca vurgulayıp altını çizdiği şekilde, bir Parrhesiastes’dir. Ödeyeceği bedele rağmen doğruyu söyleyendir. Hannah Arendt’in, Kötülüğün Sıradanlığı’nda Adolf Eichmann’ı tanımlamak için kullandığı “Bisiklet sürücüsü” tiplerden –yani üstlerine karşı tavşan, astlarına karşı kaplan kesilenlerden–değildir.

Yine Arendt’in tanımına başvuracak olursak, Sokrates ve Platon'dan bu yana genellikle düşünmeye ‘Benlikle olan sessiz diyaloga kendini kaptırmak’ diyoruz. Bir birey olmayı reddederek, Eichmann o tek ve en belirleyici insani özellikten vazgeçmişti. Düşünebilme yetisinden yani.” Ken ise bütün hikâyelerinde, bütün olaylara rağmen ısrarla birey olmaktan ve düşünüyor olmaktan vazgeçmez.

Dokunulmayan konulara el atar, diğer çizgi romanlarda görmediğimiz sorgulamaları ele alır, zira çizeri Milazzo’nun da belirttiği gibi, o 1800’lerde yaşamasına rağmen ‘68 ruhunu taşıyan biridir.


Norma'nın Prensi macerasında Marilyn Monroe çizgi romana misafir olur (solda), Grev macerasında dikkatli bakıldığında, grev yürüyüşüne geçen işçiler arasında dikkatli bakılırsa Karl Marx, Lev Troçki, Fidel Castro ve Vladimir Lenin seçilir (sağda).

Grev hikâyesinde, sert bir kapitalizm eleştirisi yaparken, haklarını arayan işçi sınıfına karşı patron, polis, medya ve devlet dörtgeninin nasıl yozlaşarak birleştiğini anlatır. İş cinayetleri de yer alır kitapta:

“O kazaların arkasında bazı açgözlü seçkinlerin olduğunu çok iyi biliyoruz! İnsanlık dışı çalışma saatleri, düşük ücretler, sömürü…”

Uzun iktisadi çözümlemeleri hayatın içine sokarak sunar:

“ –Bu artı kâr konusu lanet kafama girmiyor.

– Bunu sana açıklayabilmem oldukça güç ama pratik örnekler verebilirim. Bir işçinin hayatını devam ettirebilmesi için günde bir dolara ihtiyacı olduğunu varsayalım. Bu miktarı kazanabilmesi için iki saat çalışmalı. Geri kalan on iki saat boyunca ürettiği ‘artı kar’ mülkiyet sahiplerinin cebine girer.”

Adah’da, Amerika kuzey-güney savaşının izdüşümlerini siyahi bir kadının gözünden anlatır. Kölelik sona erdi ama yeni dönemde kapitalizm daha da acımasızca köleleştirdi insanları gözlemini yapar.

Yargı hikâyesinde tekrar tekrar gündeme sokulan olan idam cezasını sorgular, onu eleştirir, kılavuzluk yaptığı kişinin infaza giden bir cellat olduğunu öğrendiği zaman.

“Bir yargı hatası her yerde olabilir. İdam kararında da hata asla düzeltilemez.”

“Eğer darağacı etkili bir fren olsaydı dünya bir manastır gibi sakin olurdu.”

“Adaletin intikamdan farklı bir şey olması gerekir.”

“Bugün kentin yarısı elleri ve ayakları bağlı bir çocuğun öldürülmesini seyretmek için meydanda buluştu. Böyle bir şeyi yapmaya midesi olan insanların, katil de olsa hiç kimseyi yargılamaya hakkı yoktur.”

Ve tabii ki vazgeçilmez konularımızdan biri olan basın özgürlüğü...

“Basın özgürlüğü için yapmak zorunda kaldığımız mücadeleler düşünülürse çok acı bir şey bu.”

Esin kaynağı Sydney Pollack’ın yönettiği ve Robert Redford’un başrolünü oynadığı Jeremiah Johnson filmi olan Ken Parker, fizik olarak da Redford’a benzer, çünkü karakteri çizerken de onu referans almıştır Milazzo. Ayrıca Sergio Leone’nin Bir Avuç Dolar filminde ilk kez uyguladığı “dayak yiyen kahraman” görüntüleri de karakterin kurgulanmasında zihin açıcı olmuştur. Çünkü herkes herkesi dövemez.

Yazar ve çizeri diğer sanat eserlerine, resim, edebiyat, müzik ve özellikle de sinemaya gönderme yapmaktan çekinmezler, bu durum hikâyelerin katmanlaşarak derinleşmesine yol açar. Ken Parker’ı, Robert Redford’tan esinlenerek çizdikleri gibi bazı maceralarda Marilyn Monroe veya Eski Kin'de olduğu gibi, Alman aksanı hâlâ belli olan, Berlin’den yıllar önce gelmiş, çalıştığı barın sahibi olmuş Lola’da da Marlene Dietrich vücut bulur.


Ken Parker, Kapital'i okurken (solda). Eski Kin macerasında Marlene Dietrich, Ken’i kasabada kendisiyle birlikte kalması için ikna etmeye çalışır (sağda).

Çizgisel ve görsel anlatım olarak da karakterin kişilik ve düşünce yapısına uygun bir çizgi vardır. Ken Parker’ın sinematografisi güçlüdür ve sahne sıralanmasında, planların belirlenmesinde kurgu yöntemleri iyi bir şekilde uygulanmıştır. Uzak ve yakın plan uygulamalarının öykünün psikolojik alt yapısıyla senkronize gitmesi; zincirleme, kesme, bindirme, sahne açısını değiştirme, dairesel döngü gibi sinemanın kullandığı teknikler çizginin sadeliğiyle birlikte güçlü bir görsel anlatım oluşturuyor.

Çoğu çizgi romanda, filmde, romanda, öyküde olan ve okurun karakterle/kahramanla özdeşleşmesine yol açan anlatım burada yoktur. İçerik gibi görsellik de buna izin vermez. Okur karakterin kahramanca tavrından değil, onun yalnızlığından etkilenir – ve bu yalnızlığın tercih olarak baki olmasından kendine pay çıkarır.

Post-truth çağında, hakikatin gözden düştüğü bir dönemde, gerçek insanların yapaylaştığı bir zaman diliminde, yapay olarak üretilen ama gerçek olan karakterlerin yol gösterici olması bu çağın paradoksu olsa gerek.

 

• 

GİRİŞ RESMİ


Giuseppe Pellizza da Volpedo’nun politik bir ikon haline gelen tablosu Il Quarto Stato (Dördüncü Kuvvet) ve Grev macerasının 
Il Quarto Stato tablosuna atıfta bulunarak çizilen kapağı.