Fantezi ile gerçekliğin kesişim bölgesinde dolaşan bir roman: Çukur

Çukur

Çukur

HİROKO OYAMADA

çev. H. Can Erkin Siren Yayınları 2022 96 s.

"Gelecek vaat eden genç Japon yazar Hiroko Oyamada’nın romanları eleştirmenler tarafından Kafkaesk, fantezi ve gerçekliğin sınırlarında dolaşan romanlar olarak kabul ediliyor. Başından sonuna dek okuyucuyu tetikte tutan, muğlak ve karmaşık bir anlatımla baş başa bırakan bir roman Çukur. Tuhaf ve çarpıcı imgelerle dolu romanın ismi de, Japonya’da kadınların aile hayatı ile kariyer arasında  kalışlarının bir metaforu…"

AHMET EKEN

Son zamanlarda Japon yazarlarından yapılan çevirilerin sayısında belirgin bir artış yaşıyoruz ve sık sık tanıdığımız veya tanımadığımız bir yazarın romanı ile karşılaşıyoruz. Bu gelişmeye en son katılan eserlerden biri de Hiroko Oyamada’nın Çukur adlı romanı oldu.

Gelecek vaat eden genç Japon yazar Hiroko Oyamada’nın romanları eleştirmenler tarafından Kafkaesk, fantezi ve gerçekliğin sınırlarında dolaşan romanlar olarak kabul ediliyor. Başından sonuna dek okuyucuyu tetikte tutan, muğlak ve karmaşık bir anlatımla baş başa bırakan bir roman Çukur. Tuhaf ve çarpıcı imgelerle dolu romanın ismi de, Japonya’da kadınların aile hayatı ile kariyer arasında  kalışlarının bir metaforu…

Hiroko Oyamada, 1983 yılında Hiroşima’da doğup orada büyüyor ve çalışma hayatına bir otomobil fabrikasında başlıyor. Çalışma yaşamının kasvetli koşullarından yola çıkarak kaleme aldığı Fabrika adlı romanıyla yeni edebiyatçılara verilen Shincho Ödülü’nü, Çukur ile de saygın Akutagava Ödülü’nü kazanıyor. Eleştirmenlere göre Oyamada, gerçeklikle fantastiği birleştiren, alışılmış ama tuhaf ayrıntılara dikkat çeken, insani halleri bitkiler ve diğer canlılarla kaynaştırarak ele alan, gözlem gücü başarılı bir yazar.

Çukur’da kocasının işi nedeniyle bulundukları kentten ayrılarak taşraya taşınan Asahi’nin öyküsünü okuyoruz. Kocası Muneaki’nin tayini nedeniyle buraya gelince kayınvalidesinin bitişiğindeki, ona ait olan eve taşınıyorlar. Burası kocasının işine otuz dakika içinde gidebileceği, iki katlı, müstakil bir evdir; ayrıca kayınvalidesi onlardan kira istememektedir. Asahi buraya gelmeden önce “dayanılmayacak ölçüde sıkıntılı olmakla birlikte tatmin edici olamayan” bir işte çalışmaktadır. Bundan nefret etmez ama mutlu da değildir. Sık sık çok çalışmaktan bunalmakta, yaptığı işe göre az kazandığını düşünmektedir. Üstelik kadrolu da değildir. Sözleşmeli olduğu için düşük maaş almakta, fazla mesaileri ödenmemekte, kadrolulara ikramiye ödenirken, onlara teşekkür mahiyetinde cüzi bir ödeme yapılmaktadır. Bu nedenlerden dolayı işten ayrılması hiç zor olmamıştır. Kira ödemedikleri için hemen iş aramaya başlaması da gerekmemektedir.

Kayınvalidesi Tomiko taşınmalarına yardımcı olur ama Asahi’nin o güne kadar nadiren gördüğü bu kadının müdahaleci olmak gibi bir yanı olduğuna ilk kez şahit olur. Onlara sormadan birçok ayrıntıyı göz önüne alarak bazı eşyalar getirmiş, evdeki yerleşimin nasıl olacağını da düşünmüştür! Asahi olanları bazen şaşırarak, bazen de gülümseyerek izler. Yaşadıkları yer kasabanın merkezine özel araç olmadan gidiş gelişlerinin kolay olmadığı bir yerdir. Otobüs saatte bir geçtiği ve sadece tek bir arabaları olduğu için, yani komşunun verdiği isimle “gelin hanım” zamanının çoğunu evde geçirmeye başlar. En fazla en yakınlardaki süpermarkete gider ve gündüzleri çok sıcak olduğu için sabahın erken saatlerinde alışveriş eder. Kalan zamanında ev işleri yapıp kitap okur. Bilgisayarını açar, televizyon seyreder, bazen de akşam için zahmetli yemekler, pastalar yapar. Yeni haline kendi de şaşırır, ancak bir süre sonra bu düzen rutin halini alır.

Bir sabah Asahi’nin telefonu çalar, arayan kayınvalidesidir ve ona bu sabah ödemesi gereken bir ödemesi olduğunu, her şeyi hazırlayıp bir zarfın içine koyduğunu, ancak evden çıkarken unuttuğunu söyler. Eğer her zaman gittiği alışveriş merkezinin biraz uzağındaki 7 Eleven’a gidip parayı yatırmasının çok iyi olacağını söyler. Zarf hemen evin girişindedir. Asahi kalkıp eve gider ve zarfı zorlukla bulduktan sonra yola çıkar. Alışveriş merkezine giden yol evlerinin yakınındaki ırmağın kenarından geçmektedir. Yazın ortaya çıkan ateşböceklerinin sesleri arasında patikada ilerlemeye başlar. Yolda o güne kadar görmediği siyah bir hayvan görür, sıcak nedeniyle sanrı görüyorum diye düşünür ama gördüğü sanrı değildir. Siyah tüylü, bedeni orta bir köpek büyüklüğünde, omuzları geniş, vücudu iri görülen, baldırları kaslı olduğu halde bacakları birden incelen, dizlerinin aşağısı dal gibi bir hayvandır gördüğü. Hayvan onunla ilgilenmez, yalnızca rehberlik ediyor gibi önünde yürür. Asahi de onu izliyormuş gibi arkasından yoluna devam eder. Ancak bir süre sonra ırmağın kenarındaki subasmanından aşağıya inmeye başlar. Kadın da aynısını yapar ama birkaç adım attıktan sonra ayağı boşa düşer ve kendisini bir çukurun içinde bulur.


Hiroko Oyamada

Göğsüne kadar gömüldüğü çukurun derinliği bir metre kadardır ve vücudu olduğu gibi çukura yerleşmiştir. Etrafında pek boşluk yoktur, çıkmaya çalışır ama başaramaz. Biraz sonra bir kadın belirir ve elini uzatarak onu yukarı çeker. Kadın kendisini takdim eder, kendisi komşularıdır ve onu tanımasa da o onların mahalleye yeni taşındıklarını bilmektedir. Biraz sohbet ettikten sonra kadın gider. Asahi dönüp önce çukura bakar; karanlık, derin bir çukurdur. Sonra da aklına o tuhaf hayvan gelir ama o ortadan kaybolmuştur. 7 Eleven’a doğru yoluna devam eder. Sonunda ulaştığı marketin içi birçok çocukla doludur, bazıları yerde oturmuş kalınca Manga dergileri okur, bazıları kulak çubuklarıyla pamuklu tıraş bıçaklarının yerlerini değiştirirken, bir başka grup çocuk da dondurma dolabının içine kafalarını sokmaktadır. Aralarından dolaşıp ödeme yapmak üzere kasaya gider. Ancak kayınvalidesi zarfın içine eksik para koymuştur. Bunun üzerine para çekmek için makineye yönelir, ancak çok sayıda çocuk yolunu keserek onu engellerler. Yol istese de çocukların hiçbiri yerinden kıpırdamaz. Bu sırada bir erkek sesi duyulur ve çocukların yol vermelerini isteyerek onları yerlerinden kaldırır. Asahi parayı çekerek gişeye gider ve sonunda ödemeyi yapar.

Eve döndüğünde kayınvalidesi gelir, ona eksik para bıraktığını söyleyerek Asahi’nin eklediği paranın az bir kısmını öder. Asahi bu duruma itiraz etmez, sadece evlerinde kira ödemeden oturduklarını düşünür. Akşam eve gelen kocasına o gün gördüğü tuhaf hayvanı ve çukura düşmesini anlatır. Akşam işten eve saati sürekli değiştiği için tek başına yemek yiyen ve yerken sürekli telefonuna bakan kocası herhangi bir tepki göstermez, yalnızca baştan savma bir şeyler söylemekle yetinir!

Bir başka sabah Asahi, kocası gittikten sonra kayınvalidesinin evine girer. Evin bahçesine vardığında kocasının dedesi her zamanki gibi bahçeyi sulamaktadır; ona selam verip hatırını sorar ama dede her zaman yaptığı gibi onu gülümseyerek cevaplar. Bir süre bahçeyi seyretmek isteyen kadın sıcaktan korunmak için gölgelik bir köşeye çekilir, bu sırada sulanmaktan çamur içinde kalmış bahçeden geçen gün gördüğü o siyah hayvanın girdiğini görür; hayvan, dedenin fışkırttığı sulara aldırmadan ilerlemeyi sürdürür. Ne olacağını merak eden Asahi onun peşine takılır. Tuhaf yaratık bahçenin duvarındaki bir yarıktan öbür tarafa geçer, Asahi de aynısını yapar, ancak hayvan ortadan kaybolmuştur. Onun yerine orta yaşlı bir adam vardır ki, bu adam onu 7 Eleven’da çocuklardan kurtaran adamdır. Asahi’ye kim olduğunu sorar, o da komşunun gelini olduğunu söyler. Bunun üzerine adam kendini tanıtır: “Kocanızın ağabeyiyim.” Asahi kocasının tek çocuk olduğunu bilmektedir, şaşırır. Adam devam eder:

Gayet anlaşılır, biraz trajik bir durum; ben bu arada bu prefabrik kulübede yaşıyorum. (…) Yirmi yıl önce ben öğrenimimi tamamlamamış bir gençtim ama inat ederek okulu bırakıp yatağımı bu kulübeye taşıdım. (…) bunu çocukluğumdan beri tasarlıyordum. Bir gün o insanların yanından çıkıp gitmeyi (…) münzevi gibi bir şeyim işte, kendini eve kapatan tiplerden.

Bu tuhaf ağabey Asahi’den aileye onu gördüğünü söylememesini ister. Böyle bir hayatı seçmesinin nedeni çevresindeki insanların yaşadığı gibi yaşamaktır. İş, ev ve tüketim arasına sıkışmış bir yaşam ona göre değildir.

Asahi buraya gelmesinin nedeninin o tuhaf mahluk olduğunu söyleyince, münzevi ağabey onun burada, bahçedeki bir çukurda yaşadığını söyler ve hayvanı gösterir. Hayvanın bir özelliği çukur açabilmesidir ama açılmış bir çukurda da yaşayabilmektedir. Asahi onun ne tür bir hayvan olduğunu araştırıp araştırmadığını sorar. Onun ne interneti vardır ne de bilgisayarı; hatta televizyonu bile yoktur! Ardından da arada bir onunla ırmak kenarında gezinti yaptığını söyler ve ondan düştüğü çukuru göstermesini ister. Beraberce bahçeden çıkıp dedeyi selamlar ve yola devam ederler. Irmak kenarına geldiklerinde pek çok çukur vardır ama sanki bir türlü o çukuru bulamaz ve aramayı bırakır. Bu durum ona saçma gelmiştir, ağabey de herhangi bir şey söylemeden onu bırakır.

İlerleyen günlerde Asahi böylesi tuhaflıklarla karşılaşmaz, rutin yaşamını sürdürür. Ancak bir gece yarısı pencerenin dışından cılız bir ses duyar, yataktan kalkıp kayınvalidesinin evinin önünde sokağa doğru yürüyen birinin gölgesini görür ve dedeye benzetir. Evin dışına çıkar, aile evi sessizdir, karanlık olduğu için bir şey göremez ama kayınbiraderini görür, adam onun da ses duyduğunu söyler. O sırada dedenin ırmak boyunca yürüdüğünü fark ederler ve peşinden giderler. Dede onlarla hiç ilgilenmeden subasmanından aşağı inip otların arasında kaybolur. Bir süre sonra kayınbirader dedenin çukura düştüğünü söyler. Asahi dedeyi bulup çukurdan çıkararak evine getirir.

Aradan bir süre geçtikten sonra dede hastalanır ve vefat eder. Aile olağanüstü birkaç gün geçirir. Ancak bu uzun sürmez ve herkes kısa sürede gündelik yaşamına geri döner. Asahi kendisine bir bisiklet alır ve 7 Eleven mağazasında işe girer.

Çukur’un en belirgin niteliği, son derece sıradan ortamları, gündelik hayhuyu son derece yumuşak bir şekilde fantastik öğelerle iç içe geçirebilmesi. Oyamada’nın en çok etkilendiği yazarlar olarak Franz Kafka ile Mario Vargas Llosa’yı göstermesi boşuna değil…