Yaşamımıza tatlı tatlı sızan illüstrasyon (ve illüstratörler)

"İllüstrasyonun yaşamımıza tatlı tatlı sızmasından kendi adıma müthiş haz alıyorum. Sayıları hızla artan genç illüstratörler başardı bunu. Kat edilecek daha çok yol, çözülmesi gereken çok sorun var elbet. Ama üretim artarak devam ediyor. O halde sözü onlardan birkaçına bırakmanın zamanı şimdi..."

13 Ağustos 2020 18:49

Bir sanat disiplininde güzel işler ardı ardına geldiğinde dikkatinizi ister istemez çekmeye başlar. Yaşamın onca karmaşasında kendine alan açmıştır çünkü ve kayıtsız olduğunuzu düşündüğünüzde bile temasınız olabilir bu güzel işlerle. İllüstrasyondan söz ediyorum. Dünyada gerek resimli kitaplar gerek reklam veya editöryal alanlarda çoktan kabul görmüş, müthiş yaratıcı, özgür alanlara yelken açmış bir sanat. Bizde karikatürist ya da çizersin. Ama bu ‘çizer’ tanımının illüstrasyonla buluşması daha yeni; 2000’lere rast geldiğini söyleyebiliriz. Böyle söyleyince 2000’lerden önce hiç illüstratör yokmuş gibi tınladı, elbette çok iyi illüstratörler vardı, ama kavram olarak bir karşılığı yoktu illüstrasyonun. Çizerdin işte... Kafalar karışıktı biraz, hâlâ da karışık aslına bakarsanız. Bu nedenle aslında tuhaf bir şey yapmaya yeltendim; Amerika’yı yeniden keşfedeceğiz şimdi:

İllüstrasyon bir ihtiyaca cevap verir. Teknik olarak resimle aynı olabilir ama içeriksel olarak konu, fikir önceden bellidir, onu resmedersin, dolayısıyla resimden bu açıdan ayrılır. İllüstrasyonun doğasında bir şeye dikkat çekmek, belgelemek, anlatmak vardır; kitap kapakları, resimleri, reklam illüstrasyonları, posterler, dergi illüstrasyonları hep buna hizmet eder. İllüstratörler içinse öncelikle bir iletişim kurma yolu muhakkak. Tarihini ilk mağara resimlerine dek dayandırmak mümkün illüstrasyonun, çünkü orada da belgeleme ihtiyacı var aslında.

Alan keşfini tamamladığımıza göre işlere ve illüstratörlere bakabiliriz artık. İllüstrasyonun yaşamımıza tatlı tatlı sızdığını düşünüyorum ben ve kendi adıma bundan müthiş haz alıyorum. Sayıları hızla artan genç illüstratörler başardı bunu. Kat edilecek daha çok yol, çözülmesi gereken çok sorun var elbet. Ama üretim artarak devam ediyor. O halde ben burada kesip, sözü onlardan birkaçına bırakıyorum şimdi. Başlayalım... 


Merve Atılgan

Neden illüstrasyon?

Zeynep Özatalay:
Doğrusu bazen ben de kendi kendime soruyorum... Sanırım bunun cevabı hatırlayabildiğim ilk zamanlardan beri kitapların dünyasını çok sevmemde yatıyor. O güzel renkli resimlerden çok etkilenirdim. Bu yüzden birinin rafında duran bir kitabı çizmiş olmanın benim için büyülü bir tarafı var. Daha sonra gazeteciliğin bir parçası olan editöryal illüstrasyon alanında da çalışmaya başladım. Bu da bana heyecan veriyor, çünkü haberin görünürlüğünü arttırdığını umuyorum. Bir şansım da alanda tecrübe kazandıkça inanmadığım, ilkelerime ters düşen metinleri çizmeme hakkımı kullanmak oldu. Belki bir gün hem yazar hem çizerim, ama kendimi iyi bir okur sayıyorum, o yüzden çok içime sinen bir iş ortaya çıkmadıkça o hakkımı saklı tutacağım galiba.

Burak Şentürk:
Yıllarca verilen brifler üzerine çizdikten sonra öğrendiğim yöntemler ve edindiğim tecrübelerle birlikte biraz da kendim için çizmeye karar verdim. Sonrasında yıllar içerisinde illüstrasyon gerçek anlamından ince bir kopuş yaşadı. Resimle arasında çok ince bir çizgi kaldı diyebilirim. Aslında şu anda sözünü ettiğimiz ‘illüstrasyon’ kavramı, bildiğimiz resim sanatının beklenmeyen kardeşi oldu. Artık illüstrasyon sanatçıları bir brief ya da direktif olmadan kendi istedikleri şeyleri çizmeye başladılar. 

Merve Atılgan: 
Resim ve illüstrasyonu birbirinden çok farklı noktalarda görmüyorum açıkçası. Her şey bakış açısına bağlı olarak değişebiliyor. Başkasının fikri olarak bakmıyorum konuya, daha çok sevdiğim bir fikre benden ne katabilirim diye bakıyorum. Zaten işi bitirdikten sonra tarzı, renkleri ve havası ile benden çıkmış bambaşka bir üretim oluyor. Bir nevi önüme gelecek bilinmezliğin içinde bir çeşit macera gibi görüyorum.

Elif Yemenici:
İllüstrasyonu resimden ayırmıyorum. Zaten kendi içimden gelenleri resimliyorum. Şayet bir başka yazarın yazdığı kitap resimlemesi yapıyorsam da hikâyeyi olduğu gibi resimlemek yerine yine kendimce yorumlayarak, kendi bakış açımı ortaya koyarak resimliyorum.

Sadi Güran:
Meslek olarak seçmemden kaynaklanıyor. Hem ekip çalışmasını sevmek hem de bireysel işlerden daha çok alana yayılmak ve yıllar sonra sahaflarda karşılaşmak da cabası. Ayrıca meslek olarak yapmadığımdan bireysel resimlerimde daha özgür olabiliyorum. Garip bir Robin Hoodculuk diyebiliriz.

Zeynep Özatalay

İllüstrasyonun en sık rastlandığı alan çocuk kitapları. Bu sektör son yıllarda ülkemizde çok hızlı gelişti, salt çocuk kitapları basan yeni yayınevleri kuruldu. Dolayısıyla çizerlerin görünürlüğü ve bir anlamda çalışma alanları da arttı. Her ne kadar yazarla ve/veya yayıneviyle çalışsanız da görücü/alıcı çocuk aslında bu alanda. Bu nasıl bir belirleyici/yönlendirici? 

Zeynep Özatalay:
Tüm sektörlerin en külyutmaz, en dürüst kitlesi için çalışıyoruz. Hatta çok eminim ki işin içine okullara satış kaygıları, oraların tepeden inme sansür mekanizması ve ebeveyn kontrolü girmese çocuk kitaplarımızın yaratıcılığı hem öyküler hem çizgi bakımından çok daha yüksek olurdu. Son zamanlarda yurtdışından bazı yayınevleriyle çalışmaya başladım, gördüğüm kadarıyla şu anda en çok odaklandıkları konu, çocuklara ayrımcılığın hiç olmadığı, herkesin farklılıklarıyla kabul edildiği ve hiç yadırganmadığı metinler, görseller ve öyküler sunabilmek. Yani çocuk kitapları söz konusu olduğunda yayıncılar birtakım misyonları sırtlanmak durumunda kalıyorlar, çünkü çocukluktan itibaren maruz kalınan ırkçılığın, homofobinin, ataerkil düşünce yapısının etkilerini azaltabilmek iyi yazılmış bir kitapla mümkün olabilir. Biraz içerik meselesine girdim ama içeriği konuşmadan illüstrasyondan bahsetmek zaten olası değil :)

Bize dönersek, tüm kısıtlamalara rağmen büyük gayretle çok da iyi kalitede kitaplar basılabiliyor. Bizim genellikle çalıştığımız yayınevleriyle, editörlerle kıstasımız bir çocuğu sıkmak yerine güldürüp meraklandırabilmek, onu iyi bir okur olmaya yaklaştırabilmek. Bunu biraz olsun yapabiliyorsak, ne mutlu bize.

Burak Şentürk:
Aslında illüstrasyonun bu alanında görücü/alıcı çocuktur diyemeyiz. Çocukla birlikte aileyi, yani ebeveynleri de ikna etmeniz gerekli. Üçlü bir sac ayağı diyebiliriz. Ortaya çıkan üretimin beğenilmesi ve sahiplenilmesi için, her birisinin beğenisine hitap etmek gerekiyor.

Merve Atılgan:
Ben çocuklara olabildiğince sınırsız bir dünya ve anlatım sunmak istiyorum, çünkü sınırlı ve kalıplarla düşünen biz yetişkinleriz bence. Öncelikle kendimi o kalıplardan çıkarmam gerekiyor, sonra bunu çizimlerime yansıtmaya ve baktıklarında keyif alacakları başka gerçekliklerin de var olabileceğini hatırlayacakları dünyalara götürmeyi seviyorum. Fakat bazen aileler veya okullar kendi sınırlılıkları ile kitapları kendileri seçip çocukların seçmenlerine izin vermeyebiliyorlar. O zaman o çocuğun dünyasının bir parçası değil de yetişkinlerin öğrenilmiş gerçekliklerinin bir parçası oluyor. Çocukların kitapları seçerken kesinlikle özgür olmaları gerektiğine inanıyorum.

Elif Yemenici:
Çocuk kitabı resimlerken çocuk tarafımla düşünerek mevcut vizyon ve belleğimle bunu harmanlıyorum. Ortaya bir kitap koyarken pek hedef kitle, yaş vs. düşünmüyorum. Görünürde çocuklara yönelik kitaplar olsa da, ebeveyn ya da çocuk sahibi olmayan yetişkinlerden de çok güzel dönüşler alıyorum. Bu da yaşsız kitaplar üretme çabamda doğru yolda olduğumu hissettiriyor.

Sadi Güran:
Konservatif toplumlarda sanki alıcı çok da çocuk değil gibi geliyor bana. Aslında ebeveynlerin beğenisini ve çoğunlukla tutucu gözlerini aşıp en son çocuğa ulaşıyorsunuz. Benim için en net örnek yıllar önce yazıp resimlediğim Şeytan Aldı Götürdü kitabımın veliler tarafından pek de hoş karşılanmamış olması. Oysaki babaannelerimizden duyarak büyüdüğümüz çok tatlı bir tekerlemeden yola çıkmıştı. Dolayısıyla yayınevleri ve editörler önce ebeveyn tepkilerinin sonra çocukların ilgisini çekecek renk paletlerinin, yüz ifadelerinin peşine düşüyorlar. Kısacası ne kadar yetenekli çizerler olursa olsun İtalya'nın, Fransa'nın, Amerika'nın, İspanya'nın özgün çocuk yayınına ulaşabilmek için daha çok yol kat etmek gerekiyor. Şu an dünyada LGBTİ+ çocuklara dair bile çocuk kitapları yapılırken bizde gökkuşağına lanetlenmiş simge gözüyle bakılıyor.

Elif Yemenici

Öte yandan farklı disiplinlerle de flört ediyorsun ya da salt kendin için üretiyorsun. Bir anlamıyla belgelemek olduğuna göre nerelere uzanabiliyor illüstrasyon? Hangi alanlarda karşımıza çıkabiliyor?

Zeynep Özatalay:
Daha evvel bahsettiğim gibi zaman zaman haber içerikleri için görsel üretiyorum. BirGün Gazetesi’yle uzun bir işbirliğimiz olmuştu. Bunun dışında birkaç senedir bir grup meslektaş kendimizi mahkeme çizerliği yaparken bulduk. İçinde bulunduğumuz politik iklim bazen herkesi ifade özgürlüğü konusunda yeni çözümler bulmaya itiyor. Mahkeme çizimleri de böyle bir çözümün bir parçası oldu. Bu işleri yaparken çizginin açabildiği alanların ne kadar güçlü olduğunu gördüm, o sebepten bu tecrübeye minnettarım. Bir de çizgiroman projeleri var, umarım vakit olacak, bitireceğim.

Burak Şentürk:
Özellikle son yıllarda uzandığı noktaların sınırı yaratıcı bireyin ufkuyla bağlantılı. Her yerde, ürünlerde, objelerin üstünde ve farklı satıhlarda görmeniz mümkün. Hatta 3D yazıcıların yaygınlaşmasıyla üç boyutlu düşünüp, çalışmalarını bu şekilde tasarlamaya bile başladılar. Bahsettiğim farklı yaklaşımlarla ilgili örnekleri web sitemden inceleyebilirsiniz.

Merve Atılgan:
O kadar değişik ve çeşitli bir spektrumu var ki her yerde karşınıza çıkabilir. Kendimden örnek vermek gerekirse, animasyon, çocuk kitabı, poster, şarap etiketi, dergiler için çeşitli konularda görseller, afiş, kumaş üzerine illüstrasyon ve baskılar, ambalaj etiketleri diye gidiyor. Ekstra olarak duvarlara çizmek de benim yeni meditasyonum ve en sevdiğim çalışma alanlarından biri haline geldi.

Elif Yemenici:
Sanat sınırları olan bir şey değil zaten, hep aynı şeyi yapmak hem çok sıkıcı hem de bir konfor alanına saplanıp kalmak gibi hissettiriyor. O sebeple farklı alanlarda denemeler yapıp algımı açmaya ve o alanın bakış açısıyla görebilmeye çalışıyorum zaman zaman.

Sadi Güran:
Flört ediyorum diyemem zira doğduğumdan beri elimin değdiği her medyumla bir şeyler yaratmak, dünya ile iletişimimi öyle kurma içgüdüm var. İllüstrasyondan para kazanıyor olmam, kiramı ödemem belki de tesadüf. İnstagram storilerinde hareketli kolaj yapmayı keşfettiğim gün bile yeni bir medyuma kapılmam aslında. Ve bütün bu disiplinler günlük yazmak gibi kullanılan şeyler aslında, dediğin gibi belgeliyor. En kişisel serim ‘Hey Jüpiter’ de içgüdüsel bir belgeleme aslında. Evimde, hayatımda olan insanları, zamanları, kişisel ya da toplumsal baskıların yansıdığı ifadeleri, muhabbet anlarını fotoğraflayıp onlardan resim yapmak. Oyuncak yapmaya başladık mesela ve onlarda da benzer ifadeler, anlar var. 


Burak Şentürk

Türkiye özelinden bakarsak illüstrasyon ‘sanat’ olarak tanımladığımız yaratım alanının neresinde sence?

Zeynep Özatalay:
Türkiye özelinde bir cevap vereceksem elbette çok daha özgür olabilirdik. Her yaratıcı meslekte olduğu gibi biz de akıntıya karşı kürek çekiyoruz. Yine de işin ışıklı bir tarafı var, illüstrasyon bir kesişim kümesinin ortasında duruyor sanki. Kitap, sinema, tiyatro, reklam, habercilik, sivil toplum kuruluşları, hepsine değebilen bir meslek. İllüstratör bir taraftan bir film afişi yaparken başka bir yerde bir STK’ya destek verebilir, başka bir yerde bir sergiyle kişisel yaratımlarını ortaya koyabilir. Ne bileyim, bir animasyon projesinde yer alabilir... Hep çok severek düşündüğüm bir şeydir; çizgi mağaralardan çıktı ve günümüze geldi, hikâyeler o günden beri anlatılmaya devam ediliyor. Gelecekte kim bilir ne formlarda, nasıl alanlarda görülecek? 

Burak Şentürk:
Henüz çok genç ve emekleme aşamasında olduğunu düşünüyorum. Resim ile dirsek temasında, ancak sanat olup olmadığı hâlâ tartışılan bir konu bu... Ben uzun vadede işlerin illüstrasyon adına olumlu ilerleyeceğini düşünüyorum.

Merve Atılgan:
Türkiye’de illüstrasyon yeni tanınan, belki son 5 ya da 6 senedir popülerleşmiş bir alan. Tabii sosyal medyanın etkisi de çok büyük bu konuda. Bizdeki siyasal - politik durumlar çoğu zaman sanatçıların kendilerini ifade etmelerini kısıtlayabiliyor, o yüzden bence burada son senelerde toplumun bazı kesimlerinde başlayan farkındalığın artması ve bu frekansların daha fazla kişi tarafından özümsenip çoğalması şart. Herkesin kendisini ifade ediş biçiminin farklı olduğunun ve bunun yargılanmayacak bir şey olduğunun, çünkü bu ifade biçimlerinin kişiye özel olduğunun anlaşılması gerekiyor. Bunun için de sanat ve üretim her yerde olmalı ki kişiler kendileri bunu deneyimleyerek nasıl bir süreç olduğunun farkına varabilsin. Kısaca sanat toplumun ana damarlarına su gibi sızmalı ki bu toprakların insanları o damarların su olmadan ne kadar kuru ve verimsiz olduğunun ve özlerinin buna ne kadar ihtiyaç duyduğunun farkına varsın :)

Elif Yemenici:
Öğrencilik yıllarımda çocuk kitabı anlamında ya da herhangi bir reklam, albüm kapağı vs. için çok fazla illüstrasyon göremiyordum. Genelde çeviri çocuk kitapları olurdu. Son yıllarda ciddi bir ivme ve beraberinde kalite kazandığını gözlemleyebiliyoruz. Eskiden dijital illüstrasyon da çok fazla ciddiye alınmaz, galerilerde tercih edilmezdi ama o algı da kırılıyor, artık dijital resimlerimizin edisyonlarını sergileyebiliyoruz.

Sadi Güran:
Bu kadar yetenekli çizerin çıkması dünya ile birlikte bizde de elbette galerilerin dikkatini çekti ve matbudan sergi duvarlarına sıçradı. Ama bir çizim, yanında editöryel malzeme olmadan sadece kendini anlattığı anda illüstrasyon olmaktan çıkıp resme dönüşüyor elbette. Kafalar karışık, ama çok güzel işler yapılıyor ve tanımlamaların çok da önemi kalmıyor. 

Sadi Güran

O halde daha bütünsel baktığımızda; illüstrasyon yaşamımıza girdiğinden beri, diye başlayan bir cümleyi nasıl tamamlardın?

Zeynep Özatalay:
Benim için bunu ayırabilmek sanırım biraz zor. Kendimi hep çizgiyle ifade ettim, başka türlüsünü bilmiyorum... Genel olarak bakarsam aklıma dayanışma kelimesi geliyor. Bu alanda profesyonel olarak çalışmaya başladığımdan beri çok güzel insanlarla tanıştım, pek çok alanda hepimize nefes alma alanları açmaya uğraşan yazarlar, çizerler, kurumlar olduğunu bilmek iyi hissettiriyor diyebilirim.

Biz bazı mesleklere kıyasla biraz niş bir alanda durduğumuz için henüz tam bir örgütlenmemiz, bir meslek odamız yok. Son yıllarda bazı birleşmeler, dayanışma ağları oluşmaya başladı. Ülkede gerçekten çok yetenekli çizerler var. Mesleki haklarımızın yenmediği, daha örgütlü olduğumuz günler dileği ile diyerek bitireyim! 

Burak Şentürk:
İllüstrasyon yaşamımıza girdiğinden beri, daha renkli ve çok dilli bir zenginlikle karşı karşıya kaldık. Böylelikle görsel sanat daha ulaşılabilir ve umulmadık yerde karşınıza çıkabilir diyebilirim. Farklı dünyaların farklı anlatımların şahitliğini yapmak hem çok keyifli hem de daha fazlasına ulaşma isteği ve merakı uyandırıyor.

Merve Atılgan:
Yaşamımıza girdiğinden beri birçok şeye ruh ve anlam, artı estetik kattığını düşünüyorum. Gözlerimiz artık değişik tarzlara, renklere alışmaya başladı ve bu birçok kişinin estetik algısını da etkiliyor. Benim için üretimin her hali, gerek illüstrasyon gerekse dans (kendisi aynı zamanda bir dansçı) bir yaşam yolculuğu ve yolun bir parçası. Kendi özel hayatımdaki iniş, çıkışlar, duygu, düşünceler ve maceralar ile şekil alıp değişiyor. 

Elif Yemenici:
Hayat renklendi:)

Sadi Güran:
İllüstrasyon insanoğlunun iletişim kurma, hikâyelerini aktarma içgüdüsüyle çıktığından beri tarihe tanıklık eden bir şey aslında. Dolayısıyla hayatımıza yeni girmiş bir medyum olarak tanımlayamam. Popülerleşme zamanları gelir gider ama illüstrasyon hep var. 16 yıl önce Bant dergisine başladığımız yıllarda ‘illüstrasyon’ kelimesi bu kadar popüler değildi mesela. Kullanılıyordu ama ismi bilinmiyordu. Bugün bu kadar genç illüstratörün bu mesleği seçmesinde ufak da olsa bir etkimiz olduğunu düşünüyorum. 

 

GİRİŞ RESMİ:

İllüstrasyonlar: Merve Atılgan, Zeynep Özatalay, Elif Yemenici