Jestler ve sessizliklerden kurulu bir külliyat mümkün mü?

Yapıtsız Sanatçılar: Yapmamayı Yeğlerim, kronoloji ve somut yapıtlara dayalı bir sanat tarihi yazımını ve hatta sanat kanonunu tersyüz ediyor

17 Ekim 2019 10:00

“Gerçeklik anlamsız ve sınırsızdır (…)
Sadece katmerli bir sarhoş, bir deli, bir meczup,
bir budala, yeraltı işçisi ya da bir sanatçı
onu görebilir.”
Sofokles, Antigone

Jean-Yves Jouannais’nin Yapıtsız Sanatçılar: Yapmamayı Yeğlerim adlı kitabı geçen haftalarda yayımlandı. Yazar, sanat eleştirmeni ve küratör Jouannais, bu kitabında entelektüel bir edim olarak “yapmamayı yeğlemiş” yaratıcıların izini sürüyor. Kitap, kanonun dışında kalmış yahut sistematik ya da değil sanat yazınına dâhil olmamış/edilmemiş sanatçıları görünür kılmaya, sanat ve edebiyat tarihine somut yapıtlar değil, yaşam ve jestler üzerinden bakmaya dair bir öneri sunuyor.

Jouannais’nin kitabında yer verdiği sanatçı ve edebiyatçılar özellikle 19. yüzyıl sonu ile 20. yüzyıla tarihlenmekte. Kuşkusuz, söz konusu zaman dilimi sanatın ve sanatçının özerkliği bakımından son derece kritik dönemlere denk düşüyor. Endüstri Devrimi’yle birlikte makinenin insan ve doğa üzerinde artan tahakkümü ve endüstrileşmeyle gelen yavan, niteliksiz yaşam tahayyülü bu sürecin düşünür, yazar ve sanatçılarının zihinsel ve pratik üretimlerini de şekillendirmiştir. Jouannais’nin kitabı da ayrıksı yaşamın gereği olarak mevcut kültür ortamının uzağında kalma, entelektüel bir jest olarak üretimlerini sınırlandırma veya Melville’ın ayrıksı karakteri Kâtip Bartleby gibi hiç yapmamayı tercih etme hâllerini esas alıyor. Tüm bu sanatçılar, üretimlerinden ziyade yaşamlarının ve eylemlerinin neticesinde sanatçıdırlar. Bu anlayış, 19. yüzyıla mahsus tecrübe esaslı sanat-hayat ilkesine dayanır. Romantizm ile başlayan sanat-hayat arasındaki bariyerleri/sınırları yıkma teşebbüsü, 20. yüzyılda da devam etmiştir. Sanatçının gayesi sanat-hayat arasındaki bariyerleri yıkarak modern yaşamın hercümercinden sıyrılmak ve “kültür hastalığını” sağaltmaktır. Bu yüzden sanatçı kişi, sıradanlığın sınırlarında dolaşmaktansa, tüm yaşamını sanat olarak tesis etmeyi yeğler. Bu durum yaşamı doğrudan, tam da içeriden kuşatarak tecrübe etmekle ilintili varoluşsal bir meseledir. Fikrî ve hayatî (entelektüel) eylemlerin de sanata içkin olmasıdır. Tıpkı Fredrich Schlegel’in Kritische Fragment’te sözünü ettiği gibi: “Her birey, ister sonradan ister kendi kendisini eğitmiş olsun, özünde bir roman barındırır.”[1] Nitekim, Jouannais’nin kitabında bahsi geçen sanatçılardan bazıları kendi romanlarının kahramanı olmaktansa bir başkasının yapıtının (romanının) kahramanı olarak edebiyat dünyasına adım atarlar. Félicien Marboeuf bu anlamda yapıtsız sanatçı kavramına en uygun örneklerden biridir. “Flaubert nezaket icabı ve gayet yüzeysel birkaç söz dışında onunla hiçbir zaman konuşmadı. Félicien bir yeniyetme olarak, ailesi tarafından ağırlanan böylesi bir deha yanında kendini silik hissediyordu. Bu yüzden de sadece bir gölge, anne ve babasının yazarı ağırladığı yemek salonundaki herhangi bir mobilya olduğuna inandı her zaman.”[2] Flaubert’in tutumu karşısında yazabileceğine dair güvenini yitiren Marboeuf, aynı zamanda Flaubert’in Duygusal Eğitim’inin hayattan bihaber kahramanı Frédéric’e ve sonrasında yazdığı mektuplarla Marcel Proust’un Kayıp Zamanın İzinde’sine ilham veren bir kişilik olarak edebiyat dünyasındaki serüvenini devam ettirir. Marboeuf’ün yanı sıra, Yapıtsız Sanatçılar’da sözü edilen Félix Fénéon gibi isimler, esasen yazmanın kendisiyle meşgul oldukları için eserlerinde imza dahi kullanma lüzumunu duymazlar. Sanat yapıtı ilk başta ve belki de en nihayetinde zihinde gerçekleşen bir “şey”dir. Forma ya da nesneye ihtiyacı yoktur. Tıpkı Howard S. Becker’in Sanat Dünyaları kitabında geçen “Sanatçıların, sanatçı olarak kalmaları için eserin yapıldığı malzemelerle uğraşmaları gerekmez” ifadesinde olduğu gibi.[3] Jouannais de kitabı boyunca, sanatçı olmanın nesne veya somut yapıt üretmekten, kuru bir formalizmden ibaret olmadığını hissettirir.

Üretmeme ya da az üretme bir yanıyla hakikati sanat aracılığıyla kavrama arzusu ve etik olana duyulan saygı gereğidir. Az şeyle çok şey anlatmak öze dair bir meseledir. Fernando Pessoa’nın da vurguladığı üzere, “Her birimizin diyecek biri sürü şeyi olabilir, ama tüm bunların üzerine diyecek çok az söz vardır.”[4] Bu, endüstrileşmenin getirdiği seri ve hızlı üretime ve tektipleşmeye karşı kimi sanatçıların kuşandıkları bir tür görünmez kalkandır. “Hiç kimse, yirmi ayrı yazar gibi yazmadıkça kitap bırakmamalıdır geriye.”[5] Bu aynı zamanda sanatçıyı da kitsch’in banalliğinden de uzaklaştıran bir jesttir belki de.

Jean-Yves Jouannais’nin kitabında yer verdiği yaratıcıların ortak vasıflarından biri “sessizlik”tir. Jouannais nazarında bu sanatçılar bilinçli veya bilinçsiz bir eylem olarak sessizliği yeğlerler. Yirminci yüzyıl sanatına sirayet eden bu sessizlik, Jacques Vaché, Marcel Duchamp, Félicien Marboeuf gibi edebiyatçı ve sanatçıların eylemlilik veya eylemsizliklerinde ifadesini bulur. Bu türden bir eylemlilik hâli, Jouannais’nin ifade ettiği gibi, yapmanın ve yapmamanın aynı iradenin eseri olmasıyla açıklanabilir.[6] Bu zıtlık da kitapta Picasso ve Duchamp üzerinden somutlanır. Picasso, tabiri caizse tüm sanat tarihine mal olmuş, çok sayıda eser üreten bir sanatçıyken, onun karşısında konumlandırılan Marcel Duchamp hayatı boyunca ürettiği 20 küsur yapıtla en az onun kadar ve dönüştürücü bir etki yaratabilmiştir. Bu yapıtların bir kısmı zaten kalıcı olmaları için değil, yok olmaları için tasarlanmıştır. Duchamp’ın esas meselesi sanat yapıtından öte sanat fikridir. Nesnenin kıymeti harbiyesinden çok yaşamla ilgilidir. Dada topluluğu da yıkıcılığı ve sanatla olan hesaplaşması ile bu anlayışın somut karşılıklarından biridir. Hugo Ball ve Huelsenbeck 1915’te Münih’te yayımladıkları manifestoda “kendimizi ikon kırıcıların ve her türlü radikalin yanında konumlandırıyoruz… Karşı çıkmak istiyoruz”[7] derken, kendilerini her türlü gelenekten, geçmişten ve geleneksel üretim tarzından ayırırlar.

Yapıtsız Sanatçılar: Yapmamayı Yeğlerim, kronoloji ve somut yapıtlara dayalı bir sanat tarihi yazımını ve hatta sanat kanonunu tersyüz ediyor. Sunduğu yapıtsız sanatçı örnekleri ve radikal tartışmalarıyla sanat, sanatçı ve yapıta ilişkin mevcut tanımları sorguluyor. Jouannais’nin somut üretimden ziyade jestler, fikirler, eylemsizlikler ve sessizliklerden kurulu bir külliyat fikrini kurcalayan yapıtını Fransızcadan Türkçeye çeviren Eda Sezgin de, bir aktarıcı olarak parçalı metinlerden örülü bu metinde açıklayıcı dipnotlarıyla okuyucuya eşlik ediyor. Ve Jouannais’nin önermelerine ayrıca bir katkı yaparak yazarın metin boyunca bahsettiği düşünsel ve edebî yapıtların Türkçedeki edisyonlarından oluşan yan bir külliyat da sunuyor.

 

 

 

[1] C. Frederich Beiser, The Romantic Imperative, Harvard University Press, Massachusetts, 2016, s. 20.

[2] Jean-Yves Jouannais, Yapıtsız Sanatçılar: Yapmamayı Yeğlerim, çev. Eda Sezgin, Corpus Yayınları, İstanbul, 2019, s. 95.

[3] Beiser, a.g.e., s. 54.

[4] Jouannais, a.g.e., s. 65.

[5] A.g.e.

[6] A.g.e., s. 100

[7] Nur Altınyıldız Artun-Ali Artun, Dada Kılavuz, İletişim Yayınları, İstanbul, 2018, s. 131.