Vitrindekiler – 35

K24'te Eylül ayının ilk vitrini: Yeni çıkan, yeni baskısı yapılan, yayınevleri tarafından bize gönderilen, dikkatimizi çeken; okumak ve üzerine yazı yazmak için ayırdığımız bazı kitaplar...

07 Eylül 2022 11:26

Carlos Fonseca
Cenup
çev. Roza Hakmen
Metis Yayınları
Eylül 2022
208 s.

"Daha önce çölde hiç bulunmamış, ama çölleri sık sık düşlemişti. Bu yüzden, şu anda elinde tuttuğu kartpostala her baktığında ilk içgüdüsü, orada kurak düzlüğün resmini görmek oluyor. Fotoğrafın siyah beyaz olmasının önemi yok. Kumun değişik renk tonlarını, havadaki yeknesaklığı, boşluk hissini hayalinde canlandırıyor. Resimde kimse yokmuş gibi görünüyor, on-on bir muntazam çizgi var sadece; onları zihninde hemen eski bir madenci kasabasının ıssız sokaklarına dönüştürüyor. Kartın kenarlarındaki beyaz tümsekleri görüyor, bulut olduklarını düşünüyor. Ama sonra emin olamıyor.

Tekrar baktığında beyaz lekeler hafifliklerini kaybediyor ve tuz tepelerine benzemeye başlıyor. Hemen ardından da düzlük devasa bir tuzlaya dönüşüyor. Düzlüğün üzerinde görülen çizgiler, metruk fabrikadan güherçile dolu vagonların taşındığı yolların izleri; hayal gücünün son bir hamlesiyle fabrika ona kraterleri, vadileri, arkaik geometrileriyle ayın engebeli yüzeyini çağrıştırmaya başlıyor. Ancak o zaman, hayal gücü sınıra vardığında zaten bildiği şeyi hatırlıyor: Baktığı şey kirli bir camın fotoğrafı sadece; az önce çöl, tuzla, sonra da ayın yüzeyi zannettiği yerde tozdan başka şey yok."

Deborah Levy
Her Şeyi Gören Adam
çev. Eda İşler
Everest Yayınları
Ağustos 2022
224 s.

1988 yılında Abbey Yolu’nda Saul Adler’e bir otomobil çarpar. Adler düştüğü yerden kalkar, kız arkadaşı Jennifer Moreau’nun çektiği fotoğraf için poz verir. Adler zamana atılmış bir çentik olan bu fotoğrafı Doğu Almanya Cumhuriyeti’ne götürür. Ama geçmişin hayaletleri peşinde, henüz var olmayan bir geleceğin hem içinde hem dışında olduğu Doğu Almanya’da başı zamanla derttedir.

2019 Booker Ödülü adayı Her Şeyi Gören Adam, gördüklerimiz ve/veya göremediklerimiz, dikkatsizlik ve başkalarına verdiğimiz zararlar, tarihin ağırlığı ve onu görmezden gelmek için yaptığımız yıkıcı girişimler hakkında iddialı, eğlenceli ve heyecan verici bir roman. (Arka kapak)

Karanlığın Taneleri: Bir Film Üzerine 17 Çeşitleme
AmoresPerros / Paramparça Aşklar Köpekler
Derleyen: Tarhan Gürhan
H2O Kitap
Ağustos 2022
160 s.

Sıradışı, şaşırtıcı, çarpıcı ve benzeri onlarca sıfatla anılan; büyük beğeniyle karşılanıp duygusal dalgalanmalar yaratan AmoresPerros-Paramparça Aşklar Köpekler  filmi üzerine estetik, teknik, sanatsal, siyasal, eleştirel 17 çeşitleme…

 

Shankar Vedantam, Bill Mesler
Kullanışlı Yanılgılar: Kendini Kandıran Beynin Gücü ve Çelişkisi
çev. Damla Atamer
Okuyanus
2022
248 s.

"Kendimizi aldatmak başarılarımıza katkıda bulunabilir, daha iyi hissetmemize neden olabilir ya da arkadaşlarımızla, ailemizle, sevdiklerimizle, patronlarımızla günlük etkileşimlerimizi doğru bir şekilde sürdürmemizde işe yarayabilir mi? Shankar Vedantam ve Bill Mesler, Kullanışlı Yanılgılar: Kendini Kandıran Beynin Gücü ve Çelişkisi ile neden bazı insanların daha uzun yaşadıklarını, bazı çiftlerin sonsuza dek birbirlerine aşık olduklarını, bazı ulusların dağılırken diğerlerinin ayakta kaldığını güçlü hikayelerle anlatıyor ve psikoloji, sinirbilim ve felsefeden yararlanarak insan olmanın gerçekten ne anlama geldiğine dair büyüleyici bir anlatım sunuyor." (arka kapak)

Nurullah Ataç
Ne Yalan Söyleyeyim – Salon Dergilerindeki Yazılar
YKY
Ağustos 2022
352 s.

Yiğit Bener
Sakar Kalem – Tanımlanamayan Edebi Nesneler
Everest Yayınları
Eylül 2022
252 s.

"Fethi Naci’den Ahmet Cemal’e, Enis Batur’dan Orhan Suda’ya, Albert Camus’den Georges Simenon’a; edebiyat eleştirisinden çevirmenin masasına... 2001 yılında yayımlanan ilk romanı Eksik Taşlar’la başlayan yazı yolculuğunun yirminci yılını geride bırakan Yiğit Bener, Sakar Kalem’de okuma, yazma ve çeviri serüveninden yansıyan düşünceleri paylaşıyor okurlarla: Gerçekten edebiyatı dert edinerek, derdi gerçekten edebiyat olanlar için..." (arka kapak)

Silvina Ocampo
Söz
çev. Çiğdem Öztürk
Notos Kitap
Eylül 2022
126 s.

Seyahat etttiği gemiden okyanusa düşen bir kadın akıntıya kapılmış sürüklenirken “çaresizlerin koruyucusu” Azize Rita’ya bir söz verir: Okyanustan sağ kurtulmayı başarırsa hayat hikâyesini yazacaktır.

Dışındaki deniz ona türlü tehlikeler sunarken zihninde de kişiler ve mekânlar fırtınalı bir şekilde dolaşmaya başlar. Hayatı boyunca tanıdığı insanlar hafızasının sahnesinde düzensiz biçimde boy gösterir. Pek çoğu kendi içinde bütünlüğe sahip kısa birer biyografiyle anılırken kimileri de dalları neredeyse romanın tamamına uzanan tek bir hikâyeye aittir. Böylece bir “kişiler sözlüğü” şekillenir ve hayal gücü yavaş yavaş anılarını ele geçirerek onu gerçekliğin zincirlerinden kurtarmaya başlar. (arka kapak)

Timour Muhidine
Türk Boheminde Bir Cevelan (1870 - 1980)
çev. Habil sağlam
Kırmızı Kedi Yayınevi
Ağustos 2022
400 s.

Pera ya da şehrin Frenk kısmı, İstanbul’da hep biraz ayrıksı olageldi. Yabancı dillerin, Batı kültürünün, entelektüelliğin, sanatın ve bohemliğin yarı mitik merkeziydi. Bir anlamda Paris’in yansımasıydı ya da Beyoğlu ahalisinin bir gözü bir kulağı hep Paris’teydi.
Çağdaş Türk edebiyatına dair çok sayıda çalışması olan Timour Muhidine, Türk Boheminde Bir Cevelan’da, edebiyatçılarla sanatçılar için daima çekim merkezi olan şehrin bu “bohem” kısmını, geniş bir tarihsel perspektiften ve Türk edebiyatının değişimini izleyerek mercek altına alıyor.

Fransa ile Türkiye’nin edebiyat alanındaki ilişkilerini zengin bir malzemeyle ve belgelere dayalı olarak sunuyor. Enderunlu Fâzıl’ın Galata’daki Frenk güzellerini konu edişinden Yahya Kemal’in Paris’ten babasına attığı kartpostallara, Abidin Dino ve Nâzım Hikmet’in Paris maceralarından, Ferit Edgü gibi 50 Kuşağı yazarlarının kendi eserleri yanında Fransızcadan tercümelerine; uzun bir dönemin hikâyesini, iki şehrin geçirdiği dönüşümler, hiç bitmeyen karşılıklı gidiş gelişler, eserler ve insanlar üzerinden okuyoruz. Alla turca bohemin Taksim’den Karaköy’e uzanan merkezi; öğrenci, sürgün ya da maceracı olarak Paris’e yolu düşenlerin İstanbul’daki buluşma noktası Beyoğlu, Muhidine’in çalışmasında, edebiyat hayatının ve Fransa ile iletişimin şifrelerini de birikimini de içinde barındıran bir alan olarak çıkıyor karşımıza. (Arka kapak)

Savaş Arslan
Türkiye'de Sinemanın Tarihi
çev. Rifat Özçöllü
Kronik Kitap
Ağustos 2022
512 s.

Bugüne kadar çekilen 8.000’den fazla filmle Türkiye, dünyada en çok film üretmiş ülkelerden biridir. Bu üretken sinemanın eleştirel bir tarihi olan Türkiye’de Sinemanın Tarihi, hem popüler türleri hem de sanat filmlerini ele alarak, 1896’dan günümüze ülkenin sinema geleneğini bütünüyle ortaya seriyor. Sadece filmler değil, ülkenin kendisine has dağıtım sistemi ve izleme pratiklerini de tüm ilginç yönleriyle resmediyor.

Kitapta Yeşilçam, Savaş Arslan’ın önerdiği yeni bir dönemleştirmeyle, 1950’lerden 1980’lerin sonuna kadar Türkiye’nin popüler film endüstrisi olarak ülke sinemasının zirvesinde ve merkezinde. Başlangıçtan 1940’ların sonuna dek süren Yeşilçam Öncesi dönem, Cumhuriyet dinamikleriyle iç içe serimleniyor. 1990’lardan bu yana Yeşilçam Sonrası evrende şekillenen son dönemin öne çıkan olgularıysa sinemada “yeni” tartışmaları ve dijitalleşme.

Günümüzün gitgide çoğullaşan ve genişleyen sinemasal manzarası, kitap boyunca olduğu gibi, ülke ve dünyanın “hakikatleriyle” paralel olarak ortaya konuyor. 200 yılı aşan modernleşme tecrübesi, ulus inşası süreçleri, askerî darbeler, göç, krizler, devalüasyonlar, küreselleşme, dinî ve etnik hareketlerle Karagöz, minyatür ve hikâyeden modern sanatsal formlara geçiş gibi bütün sosyoekonomik, kültürel ve politik bağlamlar sinemayla ilişkilendiriliyor.

“Kıyamet gibi hakikat” içeren Türkiye’de Sinemanın Tarihi, hayalle gerçeğin, popülerle sanatsalın, zorlamayla kendiliğinden olanın bir arada varoluşunu eleştirel bir yordamla anlama ve anlatma yönünde bir milat değerinde. (basın bülteni)

Tayfun Atay
Yeryüzüne Ölümü İndirdik Gülüm!
Homo Demonus Üzerine Antropolojik Serzenişler
Oğlak Yayınları
Temmuz 2022
176 s.

İnsan türünün 21. yüzyılda Homo sapiens olmaktan “Homo Deus”a dönüşerek tanrısallık mertebesine ulaşacağı öngörüsü çok ilgi çekmiş, çok ses getirmiş, çok “satmıştır”. Elimizdeki kitapta ise Tayfun Atay, yayınevimizden daha önce çıkmış kitabı Doğadan Duaya: İnancı Gözlemlemek ile aynı doğrultuda bu öngörüyü sorunsallaştıran bir perspektiften hareket ederek gidişatın “Homo Deus”a değil, “Homo Demonus”a; tanrılaşmaya değil, şeytanlaşmaya doğru olduğunu öne sürüyor.

İnsanın kâr-büyüme-kalkınma “zehrini” zihinlere zerk etmiş kapitalizmin terkisinde ve onun jeolojik- felaket adı olan “Kapitalosen”de çevrekıyımdan türcülük ve ırkçılığa kadar nasıl “demonik” (şeytanî) bir varlık haline geldiğini işaret ederek…

Bu bakımdan Trump’tan Putin’e en tipik küresel-politik figürlerin pratiklerinden, popüler kültür ve sosyal medyada karşımıza çıkan figürlere, filmlere, simge ve temsillere uzanan izlekte “Homo Demonus”un suretini belirginleştirmeye gayret ederek…

Ve “Yeryüzüne ölümü indirme” yolunda pervasızca ilerleyen insanlığın tek çıkış yolunun insan-merkezci bakış açısından “çevre-merkezci”, yani çevreyi önleyen bir bakış açısına yönelmek olduğunun, tüm olumsuz/ümit kırıcı verilere rağmen bir kez daha, inatla altını çizerek… (basın bülteni)