Ülkeyi karmaşık bir dönem bekliyor

Kişisel Direniş Kitabı’nda edebiyattan güncel siyasete pek çok konu üzerine denemelerini toplayan Enver Aysever: Baskı düzeni biraz geriledi. Ama salt iktisadi ölçülerle hayatı algılayan seçmenler var. Bu insanların özgürlük sorunu olmalı önce

18 Haziran 2015 15:20

Yazınsal türler arasında deneme türünün sizde nasıl bir karşılığı var?

‘Deneme’ hakkı yenmiş, yazara büyük olanaklar sağlayan, çok etkili bir tür. Hem dil lezzeti sağlamak, hem düşünsel tartışma yapmak için uygun. Üstelik bunu iddiadan, kibirden uzak yapmak gibi bir de sadeliği var bu türün. Bir kimse sadece iyi denemeler okuyarak ciddi birikim elde edebilir. Yalnız, bu türü aklına geleni yazmak sayan kimileri hafifleştirdi. Oysa dediğim gibi, türün ustalarından da görüyoruz, hem yazması hem okuması çok keyifli bir edebi dal. Ben ölene dek bu tür için çabalayıp, ürün vereceğim. Kurmacaya gücüm yetmediği zaman buraya sığınıyorum.

“Köşe Yazıcılığı” başlıklı yazınızdan yola çıkarak; Türkiye’nin köşe yazarı cenneti olduğunu düşünüyor musunuz? Hatta Tahsin Yücel’den ilhamla cennet değil de “bostan” diyebilir miyiz?

Yazık ki köşe yazarlığı sorunu gözden kaçırılıyor. Oysa topluma söz söylemek çok çalışmayı ve okumayı gerektirir. Uyduruk fikirlerle, sadece siyasal iktidara saldırarak köşe yazılamaz. Kaldı ki üslup denen bir sorun var. Her yanda fikirlerini özgün ve değerli sanan yazıcılar var. Oysa bu büyük yanılgı! Bir metni kurmak için önce fikir, ardından dil bilinci gerekir. İkisi olmayınca uyduruk metinler saçılıyor ortaya. Doğrusu ben pek okumuyorum.

Aslında köşe yazısıyla deneme türünü de bir tutmalıyız diye düşünebilir miyiz?

Kişisel Direniş Kitabı, Enver Aysever, Doğan Kitapİyi bir köşe yazarı; rahatlıkla denemecinin olanaklarından faydalanabilir ve ciddi tartışmalara girişme şansı bulur. Bu yol zihin açıcıdır. Karşıt görüşler aynı olgunlukla gelirse, çöle dönen fikir yaşamımız zenginleşir. Bu çapta yazar bulmak çok zor maalesef.

Yazılarınıza baktığımda yazar ve hatta “yukarıdan bakan” bir yazar değil de aynı zamanda okur kimliğini de açık eden, okur olmak üzerine de düşünen bir Enver Aysever görüyorum. Geçen günlerde Murathan Mungan katıldığı bir söyleşide “Okumaktan aldığım hazzı asla yazar olma hırsına kurban etmem” dedi. Bu cümle üzerinden hem okurluğunuzu hem de yazarlığınızı nasıl değerlendirirsiniz?

Okurluğumu önemserim. Hiç hafife alınmayacak okurluk deneyimim var. Yazarlıkla okurluk arasında hakiki ve ince bir bağ var. Yazarlık ilham gelince yapılan bir iş değil. Tersine işçilik ister. İlk adımı okurluk… Yazarın okura yukardan bakması şımarıklıktır ve haksızdır. Bu tür iktidar ilişkisi er ya da geç duvara toslar. Yalnız tersi de tehlikelidir. Yani okur dalkavukluğu yapmamak gerekir. Ben farklı konularda, yoğun okuyorum. Önce hayatı duyumsamak için, ardından etik ölçülerimi geliştirip, ölüme bilgelikle hazır olmak için. Yazma çabam da bu yüzden.

Melih Cevdet Anday’ın sizde özel bir yeri var. Nedir sizi ona bu denli çeken, yazarlığınızda neleri tetikledi?

Melih Cevdet ülkemizin en özgün, ilerici ve sarsıcı yazarlarının başındadır. Geniş ilgi alanı, bilgece tutumu, düşünür kimliği ve farklı türlerde dünya ölçüsünde verimleriyle yazık ki hakkı yenmiş bir ustadır. Şiiri çığır açmış, düşün derinliğiyle bambaşka bir dil kurmuştur. Tiyatro tutkusu ve oyun yazarlığı, benimle doğrudan örtüşür. Ayrıca çok önemli bir denemecidir. Diyebilirim ki, dünyada o çapta denemeci az bulunur. Beni çok yönlü oluşu, derinden etkilemiştir.

TDK’da direniş diye arattım; direnmek işi diye çıktı. “Direnmek” diye arattım; “Herhangi bir düşüncede, bir istekte veya bir durumda ayak diremek, inat etmek, ısrar etmek, taannüt etmek” diye çıktı. Direnmek, direniş sözcükleri aslında Gezi Direnişi sonrasında hayatımıza bu denli girdi. Siz bana direniş sözcüğünün sizdeki karşılığını özetler misiniz?

Sözcüklerin bir sözlük anlamı var, bir de hayatın içinde, yaşayarak edindikleri anlamlar var. “Gezi” bu sözcüğü tılsımlı, şiirli ve güçlü bir içeriğe taşıdı. Boyun eğmeyen, hayatı savunan insanlar geliyor gözümüzün önüne. Doğrusu diktatörle uzlaşmayan o insanlara bu memleket çok borçlu. İleride göreceğiz önemini. Ben elbette bu göndermeyi yaptım. Edebiyat “Gezi”yle birlikte şahlandı ve direndi.

Direniş hali ile tam anlamıyla Gezi’den sonra tanıştık ya da o hale sahip çıktık diyebilir miyiz?

“Direniş” sözcüğü sol çevreler için yabancı değil. Ama ülke için bir ürkütücüydü. “Gezi” bunu aşmamızı sağladı. Birbirini tanıyan insanlar gördük. Aynı toprağa ayak basıp, ilk kez karşılaşan… Birlikte mücadele ettiler ve sonucu direniş oldu. Güzel bu.

Yazıların birinde sevdiğiniz bir yazar olan Adalet Ağaoğlu’yla değişen siyasal tutumu ve sonrasında tanık olduğunuz bir olay neticesinde okur olarak ayrıldığınızı anlatıyorsunuz. O tanık olduğunuz olay olmasaydı, sadece siyasal tutumu yüzünden onu okumaktan bir gün vazgeçer miydiniz? Bunu sadece Ağaoğlu özelinde sormuyorum, genel olarak sevdiğin yazarın siyasal duruşu seni ne kadar etkiler merak ediyorum…

Bir yazar kendinden vazgeçiyorsa, okurun da ondan vazgeçme hakkı olur. Tanıdığım bir insan kendisi. Beni düş kırıklığına uğrattı. Onu affetmedim içimde. Yapıtlarını evimden çıkardım. Bu haklı ya da doğru tutum diyemem. Öyle hissettim ve kendimi kandırmadım. Ben Leyla Erbil hayranıyım.

Hazır gündem sıcakken sorayım; Türkiye’yi nasıl bir dönem bekliyor seçim sonrası?

Ülkeyi karmaşık bir dönem bekliyor. Belirgin bir rahatlama oldu. Baskı düzeni biraz geriledi. Ama salt iktisadi ölçülerle hayatı algılayan seçmenler var. Bu insanların özgürlük sorunu olmalı önce. Bunu başarmalıyız. Dindarlaşmanın meşru sayıldığı, üstelik tekçi bir anlayış egemen… İnsanlar HDP’ye gitti mecburen. Oysa orada da iyi bir lider ama pragmatik bir anlayış var. Altan Tan, Hüda Kaya hangi sol partide olur? Bunlar konuşulamadı. Çünkü bir tiran buyruğu altında eziliyorduk. Kaos bazen zorunlu çözüm getirir. Ama medya düzelmeden memleket düzelmez.

Peki, bu durum sanatı, edebiyatı, kültürel hayatımızı nasıl etkiler?

Sanat, edebiyat her zaman kendi işlevini görür. Talihsizliktir ama baskı dönemleri sanat çevresine atılım yaratır. Hoş bizim yandaş yazarlarımız, sinemacılarımız, müzisyenlerimiz, tiyatrocularımız oldu. Bu utanç onlara yeter. Bu hesabın kesilmesi lazım! Artık onlar utanmalı yaptıklarından ve çekilmeli sahneden.

Fotoğraf: Fethi Karaduman