Tekrar hayal et geçmişi, Bay Ishiguro…

Geçmiş, Kazuo Ishiguro’nun en sık üzerine yazdığı temalardan biri. Yazar aynı temayı farklı tarihsel süreçler, hayatlarının akşamında farklı yaşlı karakterler aracılığıyla işliyor

27 Ağustos 2015 14:15

80'li yılların başından itibaren modern İngiliz edebiyatının en derin sularında gezinen Japon asıllı yazar Kazuo Ishiguro; Man Booker, Whitbread gibi prestijli ödülleri ve adaylıklarını kazanmaya devam ederken, her geçen gün yazdığı yeni bir romanla janr/ edebi tür tartışmalarını alevlendiriyor, diğer yazarlar ve bizzat kendi okuyucuları tarafından topa tutuluyor. Özellikle bu yıl bilimkurgu- fantastik görünümlü yeni romanı Gömülü Dev yüzünden büyük yazarların Olimpos Dağı'nda bilimkurgu tanrıçası Ursula K. Le Guin'in şimşeklerine maruz kalan Ishiguro, başka yazarların aksine yazdıklarını etiketlendirmeyi sevmiyor hâlbuki. Le Guin'in kendisine yönelik "bilimkurgu ve fantastik edebiyatını ciddiye almayışını romanıyla kibirli bir duruş olarak sergilediği" minvalindeki sözlerini "Ben perilerin ve ejderhaların tarafındayım, efendim" diyerek üstü kapalı bir ironiyle geçiştirdi. Bu hararetli edebiyat gündeminin çeviri edebiyatımıza katkısı ise, Gömülü Dev'in hemen ardından Ishiguro'nun ödüllü romanları, Değişen Dünyada Bir Sanatçı (1986 Whitbread) ve Günden Kalanlar'ın (1989) bu yıl YKY'den yeni çevirilerinin arka arkaya yayımlanması oldu. Bu yazının konusu, yazarın tartışmaların göbeğindeki son romanı Gömülü Dev ile 1989'da yayımladığı üçüncü romanı olan, yıllar önce sinemaya da uyarlanan Günden Kalanlar olacak. Çoğu yazarın edebi yolculuğuna atfedilen "yazarın tekrarlanan temaları" sorunu yaklaşık 30 yıllık bir sürecin iki ucundaki romanda ne ölçüde 'sorun' teşkil ediyor, deneyimlemeye çalışalım.

Geçmişle nasıl baş edilir

Günden Kalanlar'ın kahramanı uşak Bay Stevens 1950'lerden sesleniyor bizlere. Hayatı boyunca çeşitli İngiliz beyefendilerine uşaklık eden Stevens, bir hafta sonu hep ertelediği Batı İngiltere kırsalını arabayla gezme fikrini hayata geçiriyor ve kendisiyle birlikte bizi de, zihninde geçmişine yönelik bir gezintiye çıkarıyor. Hayatında daha kapsamlı bir yer kaplayan efendilerinden Lord Darlington, kendisi gibi hayatı boyunca uşaklık etmiş olan babası ve uzun bir dönem beraber çalıştıkları başka bir hizmetli olan Bayan Kenton ile olan anılarına tanıklık ediyoruz. Edebiyatın en kalıp hikâyelerinden biridir yolculuğa çıkarak 'kendini oluşturmak'. Yolculuk bir arayış ve tekamül getirir beraberinde ve geçmişe dönüş bu sürece hatırı sayılır bir katkı sağlar. Stevens hayatının akşamında, sanıldığının aksine geçmişiyle hesaplaşmıyor; geçmişte yaşadıklarını hatırlayarak hep olmayı hedeflediği insan haline gelip gelmediğini anlamaya çalışıyor. "Yazarın tekrarladığı temalar" sorununa önemli bir madde eklemiş bulunuyoruz: Geçmişle nasıl baş edilir?

Günden Kalanlar, Kazuo Ishiguro, Çeviri: Şebnem Susam Saraeva, Yapı Kredi Yayınları

Hayatında büyük yeri olan efendisi Lord Darlington'ın ardından Stevens'ın çalıştığı malikâne, yeni bir beyefendi, bir Amerikalı tarafından satın alınıyor. Yepyeni bir dünyaya geçiş, geçmişi hatırlama ihtiyacını tetikliyor. Stevens'ın geçmiş çekmecelerinden seçip çıkardığı anları gördükçe onun şövalye yolculuğunun hedefi olan Altın Kâse'sinin hayatı boyunca yakalamaya çalıştığı, anlamını kendince somutlaştırdığı bir "vakar" kavramı olduğunu anlıyoruz. "Ya sahip olunan ya da asla sahip olunamayan bir şey" olarak tanımlamaya girişiyor kelimeyi, ama kesinlikle hedeflenmesi gereken bir özellik olarak belirliyor varoluşu için. Arabasıyla yoluna çıkan bir kaplumbağayı özenle yoldan çekip alan birisi Stevens; kaplumbağa Nelly de, özenle cilalanıp parlatılması ve düzenlerinden sorumlu olduğu malikanedeki gümüş takımlar da, herkesle ne olduğunu tartışıp baş tacı ettiği 'vakar'a gösterdiği hassasiyeti anlatıyor bize. Bir baş uşağın konumuna yaraşır bir vakarı "giysilerini herkesin önünde çıkarmamak" olarak tanımlıyor bir noktada. Oysa roman boyunca, geçmişini elekten geçirirken giysilerini okuyucunun önünde bizzat çıkarıyor Stevens; tam da bunu yaptığının hiç farkında olmaması ise Ishiguro'nun romancı zerafetini (belki de vakarını) açığa çıkarıyor. Stevens, hayatı boyunca yaşama ihtimali olduğu tek romantik ilişkiyi hiç farkında olmadan başlamadan bitiriyor. Ailesinden kalan tek kişi olan babası ölüme giderken, bir baş uşağın başlıca görevi olan vakarlı duruşu sergilemek adına görevinin başında bulunmayı tercih ediyor; hiçbir zaman yalnızlıktan şikâyet etmiyor; en büyük zaferi olan o erdeme eriştiği sürece!

Stevens anılarına geri döndüğünde I. Dünya Savaşı'nın ertesine, Hitler'in güç kazandığı bir tarihsel döneme de yolculuk ediyoruz. Efendisi Lord Darlington'ın malikânede önemli 'birtakım' insanlarla yaptığı gizli toplantılar aslında Avrupa kıtasının yazgısını belirlerken, Stevens o toplantılarda Hitler'in gücüne güç katacak karışımların hazırlandığını bilmiyor, öğrenmek istemiyor. Geçmişine dönüp baktığında tüm bunları sorgulamıyor, aksine hayatta ulaşmaya çalıştığı biricik zafere, her türlü yazgıyı efendilerin ellerine bırakmayı bir erdem olarak kabul ederek kucak açıyor. Bellek, bireysel ya da toplumsal bir sorgulamanın aracına dönüşmüyor, tam da bu 'sorgulamayış' hali, Stevenson'ın günün en güzel zamanı olarak gördüğü akşamı, hayatında vardığı son noktayı gerçekçi kılıyor: Geçmişi hatırlamak her zaman tekamül getirmiyor, bazı insanlar doğdukları gibi yaşıyor ve ölüyorlar.

Yolculuğun getirdikleri

Ishiguro’nun janr kavramına bir ters köşe hamlesi gerçekleştiren son romanı Gömülü Dev'in kahramanları ise geçmişlerini neredeyse hiç hatırlamıyorlar. Roman, milattan sonra 5 ya da 6. yüzyılda olduğunu tahmin ettiğimiz, Britonlar’ın ve Saksonlar’ın egemenlik savaşlarının devam ettiği, Kral Arthur efsanelerinden çıkıp gelmiş melankolik yaşlı şövalyelerin ortalıkta gezindiği bir dönemde geçiyor. Şövalye romanslarının kalıp kahramanları olan şövalye ve ulaşılamayan hanımefendisi yerine, aşklarını dün gibi yaşayan yaşlı bir evli çifti kahraman olarak gördüğümüz romanda, geçmiş, İngiltere topraklarına yayılan bir sisle siliniyor. Axl ve Beatrice, nedenini bilmedikleri bir şekilde geçmişlerini hatırlamıyor, kaybettikleri oğullarının neden ve nereye gittiğini bilmiyor, tek sahip oldukları şey bir aradalıkları. Yaşadıkları köyün değerleri, artık değişmiş olduğu için bulundukları yeri terk etmek, içgüdüyle oğullarını aramak için bir yolculuğa çıkmak zorunda kalıyorlar. “Yazarların tekrarlanan temaları” konulu geçmiş maddemize, başka bir tekrar maiyetinde yolculuk teması da ekleniyor.

Gömülü Dev, Kazuo Ishiguro, Çeviri: Roza Hakmen, Yapı Kredi Yayınları

Günden Kalanlar’ın Stevens’ının geçmişine yaptığı yolculuğun yerini, burada geçmişin doğaüstü hamlelerle silindiği bir yolculuk alıyor. Fantastik romanların olmazsa olmazlarından, ortaçağ romanslarının başlıca düşman figürlerinden olan bir ejderha da devreye giriyor; ancak alışık olmadığımız bir biçimde. Ejderja Querig ağzından ateşler yerine lanet olarak, geçmiş unutturan bir sis salıyor her yere. Ursula K. Le Guin’in Ishiguro’nın fantastiğe kibirle baktığını düşündüğü noktalardan biri bu olsa gerek, zira alışkın olduğumuz bir fantastik figür olarak bir ejderha, geçmişi silmez, hafıza ve bellekle oyun oynamaz, etrafa melankolik sisler salarak ciddi ve entelektüel bir görünüm sergilemez. Kendisinden beklendiği üzere alevleriyle türlü diyarlara dehşet saçar. Axl ile Beatrice’in çıktığı yolculuk, zamanla etkisi altında oldukları geçmiş unutturan sisin farkına varmaları ve bu sisin dağılıp dağılmayacağı sorusuna yoğunlaşıyor. Yolculuk ve geçmişe dönüş, sadece Axl ile Beatrice’in kişisel tarihinde gerçekleşmiyor. Özellikle romanın başlarında kendisini sıklıkla ön plana çıkaran anlatıcı ses, bugünden dönemin İngiltere’sine, hem tarihsel hem de mitlerle örülü sis içinde kalmış bir zamana döndüğümüzün altını çiziyor. Paganizmle Hıristiyan tanrıları kapışıyor, merhamet ve kefaret kavramları her iki inancın din adamları tarafından sorgulanıyor. İnançlar ve değişen dünyalar şiddetle çatışıyor. Şövalyeliğin altın çağlarının bittiğini kabul etmek istemeyen meşhur La Manchalı Asilzade’ye çok benzeyen bir şövalye, Kral Arthur’un yeğenlerinden biri olan Sir Gawain, Don Quixote’ninki gibi ağarmış saçı sakalı, yorgun atıyla kahramanlarımızın yoluna çıkıyor ve onlara baş düşmanı Ejderha Querig’in saldığı laneti derinlemesine düşündürüyor: Her şeyi unutursan ruhunu kaybedersin, her şeyi hatırlarsan da bağışlama yeteneğini.

Ishiguro, yürek burgusu romanı Beni Asla Bırakma’da bilimkurgu janrının yapıtaşlarıyla nasıl incelikle oynadıysa, Gömülü Dev’de de bu ‘çok bilmiş ejderha’yı temel alarak benzer bir oyunu oynuyor. Fantastik türünün temel motiflerini geçmişe dair meditasyon yaptırmak için ustalıkla kullanıyor. Günden Kalanlar’da ise arabayla çıkılan bir hafta sonu gezintisinde kaybedileni, kazanılanıyla, kucak açarak karşılanan bir geçmişi yaratıyor. Yazar aynı temayı farklı tarihsel süreçler, hayatlarının akşamında farklı yaşlı karakterler, insan dışında türlü varlıklar, insan iradesine hükmeden efendiler/ ejderhalar aracılığıyla Stevens’ın bize ısrarla öğrettiği ‘vakar’la işliyor.

 

Fotoğraf: Sarah Lee