Sandman: Düşler ve rüyalar şimdi

"Netflix'in televizyona ve günümüze uyarladığı Sandman tam da ‘89 yılının 'zeitgeist'ine ait bir eser. Düş krallığını yöneten bir ilahın zamansızlığında geçiyormuş gibi görünse de, 'glam rock'un şaşaasından grunge müziğin dağınıklığına geçilen doksanlar döneminin çocuğu."

25 Ağustos 2022 20:30

Belki de bilincin en sisli katmanıdır uyku. Gündelik lakırdıların arka kapısında bekler misafirlerini. Dünyanın kelimelerle örülen teorik boyunduruğunu akışkanlaştırır. Aklı başındaların mantık örüntülerini rüyalara oyuncak eder. Nihayetinde uyumanın öteki tarafında ne olduğunu kimse layıkıyla bilemez. Bu nedenle de sanatın ve sanatçının gönlünce yorumladığı bu fenomen, masallardan fantastik sinemaya yeni anlamlandırmalarla daima kendi estetik düzlemini inşa ederek dünyanın gizemden sıyrılamayacağını hatırlatır.

Kadim zaman toplumlarının aktiviteleri birbirinin içinde algılayan bulutsuluğuyla modernist zamanların her öğeyi diğerinden ayrıştırarak anlama sevdası arasındaki imkânsızlıktır uyku. Mekanik işleyişi ne kadar kesip biçsek de bilincin indirgenemezliği tüm bulguları mağara duvarındaki gölgelere eş koşar. Mantığın yabancılaştırıcı analizperverliği artıkça derin uykulara özlem de artar. Katılaşan yargıların payandalığında ideolojik hercümerç doyum noktasına ulaştığı vakit rüyasızlık zihinleri öksüzleştirir. İnsan tam da son noktayı koyacağını düşündüğü yerde tepetaklak edilir. Uyku benliğin kerterizlerini çekip alınca ilk insanla sonuncusu eşitlenir. Rüyalı bulanıklığın ilettiği mesaj nettir: Kaos düzenin gözeneklerinden sızar ve bu döngü engellenemez.

İşte bu bitimsiz materyalden kendi mitolojisini süzmüş isimlerden biri de Neil Gaiman’dır. Bulabildiği her şeyi okuduğu ilkgençlik dönemi sonrasında bağlantılar elde etmek amacıyla bir gecede gazeteciye dönüşen Gaiman plastik sanatlar tutkunu arkadaşı Dave McKean ile birlikte İngiltere’de kimi çizgi romanlar yayınlar. Amerikalı yetenek avcılarının radarına girince de büyük liglere sıçrama şansı elde eder.

Neil Gaiman

İngiliz edebiyatı ve sanat tarihi diplomaları sonrasında yolu çizgi roman dünyasına çıkan efsanevi editör Karen Berger ile karşılaşması kilidi açan anahtar olur. Az bilinen karakterler hakkında proje önerileri sunan Gaiman, Amerikan pazarı için ilk olarak “Kara Orkide” serisini yazar. Dave McKean ile hem görsel hem yazınsal anlamda yenilikçi fikirlerini enjekte ettikleri bu seri alışıldık çizgi roman agresifliği ötesinde vahşeti sakinlikle ele almaktadır. Gaiman’ın camia içinde kabul görüp yükseliş ivmesi yakalamasıyla takvim Sandman çizgi romanının yayınlandığı 1989 Ocak ayına işaret eder. Yayınlandıktan kısa süre sonra Batman ve Superman gibi başat serilerin satış rakamlarını zorlar hale gelen Sandman, kadın okurun daha önce görülmemiş ölçüde rağbet gösterdiği çizgi roman olarak da tarihe geçer. Yıllar sonra bu cinsiyet eşitleyici sır sorulduğunda Gaiman çoğu çizgi romanın aksine, ergen bir erkeğin güç fantezisini yansıtmakla ilgilenmemiş olmasının ve hikâyenin işleyişi açısından erkek karakterler kadar aktif kadın karakterlere yer vermekteki ısrarının altını çizmiştir.

Sandman çizgi roman yayını 75 fasikül sürer; aşağı yukarı 6 yıl. Bir noktada çizgi roman yazarı olarak mı gerçek bir yazar olarak mı öleceğini sorar kendine Neil Gaiman. O noktadan itibaren de çizgi romandan öykü ve romana geçiş süreci hızlanır. 2001 tarihli Amerikan İlahları romanı hem çok satar hem de bol ödül kazanır. Daha sonra dizi haline de getirilen bu eser eski mitolojilerin ilahları yerine geçen internet gibi yeni ilahların dünyasını mercek altına almaktadır.

İyi de, prodüksiyon aşamaları defalarca inkıtaa uğrasa da 1991 yılından beri filmleştirilmeye çalışılan Sandman’in etrafındaki güçlü aura nasıl oluşmuştur? Aslında çizgi romanı özellikle de zamanında okumuş olanlar için bu sorunun cevabı basit. Basit ama açıklanamaz. Çözümlenmeyi arayan bir eser değil Sandman; yeryüzünde eşine rastlanmamış bir maddeden oyulmuş, parıl parıl parlayan kilitli kutu misali yerini almış okurlarının zihin haritalarında.

Netflix’in ekrana taşıdığı Sandman dizisi izlenme rekorları kırarken Neil Gaiman açıklamalarında kaynak esere mümkün oldukça sadık kaldıklarını, çoğu okurun korktuğu üzere ana malzemeyi güncel trendler etkisinde bozmadıklarını vurguluyor. İki temel değişiklik yapılmış: Olayların geçtiği dönem çizgi romanın doksanlarından günümüze çekilmiş; bir de çeşitli karakterler Gaiman Sandman’i bugün yazmış olsa resmedileceği şekilde modifikasyona uğratılmış. Mesela David Bowie’nin İnce Beyaz Dük personası baz alınarak görselleştirilen Lucifer dizide farklı esinlenmelerle şekillenmiş. Bu detay çeşitlendirmeler dışında hikâye akışı gerçekten çizgi romanınkiyle bire bir aynı konumlanıyor. Öyle ki, orijinal anlatının hiçbir şekilde genişletilmediğini söylemek mümkün.

Senaryolaştırma adına seçilen güvenli yol, evet, eleştiri salvolarını baştan elimine ediyor, fakat öte yandan çizgi romana aşina olmayan kesimlere güçlü bir izlence sunamıyor. Doksanlar çizgi romanının baş döndürücü etkisine katkıda bulunan etkenlerin 2020’ler dizisinde anlamsızlaştığını söylemekten çekinmeyelim ve hemen akabinde bu uyumsuzluğun nedenlerine iki düzlemde göz atalım.

Sandman dizisinin ilk sezonu, evrenin temelini oluşturan yedi büyük güçten oluşan Endless ailesinin bir ferdine, Morpheus'a (Dream) odaklanıyor. Sandman okurlarının bildiği gibi, Dream'in 6 kardeşi daha var: Destiny (Kader), Death (Ölüm), Destruction (Yıkım), Despair (Umutsuzluk), Desire (Arzu) ve Delirium (Delilik, önceden Delight).

Doksanlar dizileriyle günümüz dizileri arasındaki senaryolaştırma matematiği farkından başlayalım. Doksanların kült dizisi X Dosyaları’nın günümüz izleyicisini kazanması çok zordur. Neden mi? Çünkü doksanlardaki diziler bir evrenin parça parça keşfini vaat ederdi. O dönemin izleyicisi sadede gelinmesini değil de farklı bir varoluştan kesitler sunulmasını talep ediyordu; dolayısıyla diziler daha rahat ve gelişigüzel görünen bir akışa sahipti. Sandman çizgi romanı böyle bir iklimde yazılmıştı ve o dönemki dizilerin anlatı yapılarına yakın matematikle ilerliyordu. Bunu bugüne aynı şekilde taşımak güncel izleyici beklentilerini reddetmek demek.

Buradan hareketle ikinci düzleme yani Sandman çizgi romanını özel kılan belli başlı unsurlara bakalım.

Sandman tam da ‘89 yılının “zeitgeist”ine ait bir eser. Düş krallığını yöneten bir ilahın zamansızlığında geçiyormuş gibi görünse de, “glam rock”un şaşaasından grunge müziğin dağınıklığına geçilen doksanlar döneminin çocuğu. Doksanlar görsel kültürünün en belirgin niteliği nedir? Büyük ihtimalle, şehir hayatının ufak keşiflerine dayanan yeni tip bir sosyal olumlayıcılığı açığa çıkarması ve bu Amerikan büyük şehirlerine, hatta belki de sadece New York’a özgü yaşamsallığı evrensel bir ortaklıkmışçasına lanse etmesi.

Dönemin yükselen fotoğraf sanatçılarının eserlerinden müzik kliplerine isyan ve melankoliyi dahi daha büyük bir anlam kümesi içinde sunan yatıştırıcılık doksanların alametifarikası. Bu yatıştırıcılık esasında yepyeni imkânlarla zenginleşmekte olan şehir yaşamının asla tükenmeyeceği öngörülen doğurganlığıdır ve hiçbir yerde dönemin metropol prototipi New York kadar güçlü değildir.

Köyünden, kasabandan, mahallenden çıktığın anda hayallerinde tasarladığın kişiye dönüşmek doksanların varoluş kipidir. İnternet namevcuttur ve bilgi sokaklarda akar. Gaiman sokaklardan devşirdiği anektodal gerçekliği mitolojik perdeyle örter ve Batı kanonu göndermeleriyle boyutlandırır. Şehrin altkültürlerini kadim kuvvetlerle çarpıştırarak daha önce düşünülmemiş kombinasyonların yüzeye vurmasına vesile olur.

Toksik erkeklikten nasibini almamış sesi kapsayıcı ve şefkatlidir; yargılamaz, gözleyerek aktarır. O, otobiyografisini çizgi romanlaştırmaktadır. Şehrin sunduğu yeni açılımların özgürlüğünü düşlerle rüyaların hammaddesi cinsinden ifadelendirmektedir. Gaiman dönemin dünyevi coşkusunu metafizikmişçesine sundukça, okur “anlatılan benim hikâyem” demektedir.

Yalnız, ne var ki iyi anlatılmış hikâyenin etkisiyle anlatılanı kişiselleştirsek de bu bizim hikâyemiz değildir. Evet, dünyaca popülerleşen Ölüm karakterinin gotik stilli bir genç kadın bedeninde gezmesi çok şaşırtıcıdır. Evet, tüm bu anlatılanlar zamansız ve mekânsızdır. Buna kolaylıkla inanırız, çünkü doksanlarda herkes kendi kısıtlanmışlığına sağırdır. Tarihin sonu gelmiştir ve giderek rafineleşen bir metropolde yeni yaşam olasılıkları keşfederek sonsuza dek genç kalacağımız noktaya varmışızdır.

Rüya görmek için uyumaya ihtiyacımız kalmamıştır artık; gündüz düşleriyle sarılmış zihnimiz yeni milenyumun tüketici uykusuzluğuna hazırdır.

•