Nemet-Nejat: bıçak sırtında şiir koşmak

"Şiiri Tanrısal, sınırsız kudrete sahip yaratıcı bir öznenin ürünü olarak görmeyi terk ettiğimizde lirik ve lirik olmayan ayrımı ortadan kalkıyor. Replikantların İç Dünyası, özellikle de lirik özne kavramını büyük ölçüde dinamitliyor; yine de alıntılar, aktarmalar, farklı sesler, düşünceler denizinde şair kendisine özgü bir ada yaratıyor."

17 Mart 2022 19:30

 

Murat Nemet-Nejat’ın şiirlerinin çeviri olduğunu kitabın üçte birini tamamladığım sırada fark ettim, notlara dönüp bakarken. Meğer İngilizce yazılmış şiirlerin çevirisini okuyormuşum. Kitabın Türkçe replikantı/çevirmeni Efe Murad’a şapka çıkarıyorum. Özgün metin (The Spiritual Life of Replicants) 2011, Türkçe çevirisi 2018 tarihli. Benim okuyuşum ise 2021 sonu. Kitap sayesinde Ridley Scott’un Bıçak Sırtı (1982) filmini (Blade Runner) yeniden (yedi versiyonu bulunan filmin 2007 The Final Cut versiyonunu) izledim.

İranlı bir Yahudi ailesinin çocuğu olan Nemet-Nejat İstanbul’da doğdu, lise eğitimini ABD’de Amherst College’da tamamladı ve Columbia Üniversitesi’nde edebiyat eğitimi gördü. 1959 yılından beri Amerika’da yaşayan Nemet-Nejat bir şair ve denemeci; aynı zamanda Türk şiirinin İngilizcede bir yankı bulması için emek sarf eden bir çevirmen. Replikantların İç Dünyası’nın yanı sıra The Bridge/Köprü (1977), Animals of Dawn(2016) ve Io’s Song (2019) adlı üç şiir, bir de The Peripheral Space of Photography (2004) adlı deneme kitabı var. Farklı yayınevlerince basılan Orhan Veli, Ece Ayhan ve Seyhan Erözçelik çevirilerine ek olarak Türk şairlerinden yaptığı çevirileri Eda: An Anthology of Contemporary Turkish Poetry adıyla (Talisman House, 2004) kitaplaştırdı.

Murat Nemet-Nejat

Replikantların İç Dünyası hakkında yeni ne söylenebilir? Zira baştan sona okuyunca bu kitap hakkında söylenebilecek nice şeyin zaten söylendiği anlaşılıyor. Nemet-Nejat’ın Sonsöz’ü (“Şiir Parçaları Hakkında Birkaç Düşünce”), çevirmen Efe Murad’ın dipnotları, Peter Valente’nin “Replikantların İç Dünyası Üzerine Bir Şerh” adlı metni ve yine Efe Murad’ın “Çevirinin Çevrimi: Replikantların Kendi Kendini Üreten Şiiri” adlı incelemesi kitap hakkında etraflı bir açımlama sunuyor.

Nemet-Nejat’ın kitabının başlığındaki replikasyon kavramı, gönderme yaptığı film kadar bu kavramın yan anlamlarıyla da kuşatılabilir: karşılık verme, yanıtlama, katların ya da kıvrımların üst üste getirilmesi, bir işlemin ya da deneyin yinelenmesi, yankı, yankılama, çoğaltarak yeniden üretme, genetik bir malzemenin ya da canlı bir organizmanın kendini çoğaltıp üretmesi, kopyalama, tıpkıbasımını yapma... Elbette dillerarası/ortamlararası bir metin denebilir kitabın Türkçe çevirisine. Söyleyeceklerim, Nemet-Nejat’ın kitabının yanmetninin (paratextinin) sınırlarında, o sınırları genişleten, onları az da olsa zorlayan bir replikasyon olacak olsa olsa; bunu bilerek yazıyorum.

Replikantların İç Dünyası daha çok sinemanın, görsel anlatım biçimlerinin, özellikle de Ridley Scott’un filminin etrafında kurgulanmış. Burada Bıçak Sırtı filminin uzun bir analizine girişmek gibi bir niyetim yok. Ancak hem modernist hem de postmodernist okumaları yapılan filme Nemet-Nejat’ın nasıl yaklaştığına ilişkin kısa bir değini yerinde olacaktır. Zira Bıçak Sırtı’nın nasıl bir okumaya tabi tutulduğu, Replikantların İç Dünyası’nın nasıl kurgulandığıyla ve alımlanabileceğiyle yakından ilintili.

Scott’un filmi nasıl bir temel üzerine inşa edilmiştir, nasıl ilerler? “‘Blade Runner’ and the Postmodern: A Reconsideration” başlıklı yazısında Begley filmin 1992 versiyonunda mutlu sonun yer almadığını, Harrison Ford’un canlandırdığı Rick Deckard karakterinin dış sesinin kaldırıldığını, bizzat Deckard’ın da bir replikant olabileceğini ima eden Tek Boynuz rüya sekansının filmden çıkarıldığını ve bunun şık bir postmodern müdahale olduğunu ileri sürer. Deckard’ın da avladığı (emekliye ayırdığı) replikantlardan biri olabileceği hiç de yabana atılır bir yorum değildir, zira filmin olay örgüsünü postmodern bir zemine oturtan bir husustur bu. Son replikant Roy Batty’nin ölmesinden sonra Görevli Gaff’ın (Rachael’i kast ederek) Deckard’a söylediği sözler de manidardır: “Ölecek olması ne yazık! Ama zaten kim yaşıyor ki?”

Ridley Scott'un 1982 yapımı bilimkurgu filmi Blade Runner'ın bir sahnesinde Rick Deckard (Harrison Ford) ve Rachael (Sean Young).  Film Philip K. Dick'in 1968'de yazdığı bir romanın adaptasyonudur: Androidler Elektrikli Koyun Düşler mi?

Nemet-Nejat kitabında Deckard’a fazla yer vermez; dahası, sayfa 59’da filmdeki “Neksus-6 Karakterlerinin Oyuncu Listesi”nde onun adını anmaz, onun da bir replikant olabileceği fikrine değinmez ya da bu ihtimal üzerine kurmaz metnini. Dolayısıyla kitabın Bıçak Sırtı’nı yaratıcılık süreçleri üzerine postmodernist değil, modernist bir metafor ya da alegori olarak yorumladığı söylenebilir. Bu okumada Deckard sistemin içinde yer alan, onu temsil eden ve savunan bir öznedir. Filmin olay örgüsünü bir edebiyat alegorisi olarak görürsek, bu modernist okumada Deckard’ı edebi kanonun bekçisi, replikantları da kanonik hegemonyaya başkaldıran haylaz, şeytani melekler olarak yorumlayabiliriz. Nemet-Nejat Deckard’a değil, başkaldıran androidlere yer vererek şiir kanonuna karşı tavrını belli eder. Bu yüzden Nemet-Nejat’ın, Bıçak Sırtı’nın modernist bir okumasını yaparken kendi metninin örgüsünü postmodernist diyebileceğimiz (daha çok Barthes ekolünden) bir anlayışla inşa ettiğini söyleyebiliriz. Postmodern derken kastettiğim (yine Begley’den aktararak) anlatı, karakter, yapı, referans, metafor, sembol, vb. gibi geleneksel estetik kavramlara karşıt bir okuma stratejisidir.

Bu postmodern tavırda en başat unsur lirik ben tasavvuruna ilişkindir. Nemet-Nejat’ın şiiri, lirik ben’in ya da şairin sesinin olmadığı bir şiirdir. Başka bir ifadeyle, metnin lirik özne üzerine kurulmadığı bir şiir. Yazarın ve şairin ölümü. Lirizme ve lirik özne kavramına sırtını dönen Nemet-Nejat tür ya da alttür olarak belli bir tanıma sığmayan bir şiir yazıyor. Belki Croce’nin izinden gidip şöyle diyen bir anlayış: Ne kadar yapıt varsa o kadar tür vardır, her yazınsal tür sui generis’tir. Belli model ve tiplerde üretilen ama birbirlerine benzemeyen replikantlar gibi belki. Müellif (bu sözcüğün özellikle Nemet-Nejat’ın bakış açısından netameli olduğunu söylemeye gerek bile yok açıkçası) eserinde bu anlamda bir tanımaya ya da isimlendirmeye direnç gösteriyor; yine de denebilir ki, birden fazla tür ve teknikten (alıntı, çeviri, yorum, açımlama, ses kayıtlarından oluşturulmuş ve düzyazıyla şiir arasında gidip “Ari’den Mektuplar ve Diğer Notlar” vb.) yararlanarak kendine yol açan bir poetikayı hedefliyor.

Çoklu biçem/teknik

Başta söylediğim gibi, Nemet-Nejat’ın kitabının büyük bir kısmı görsellikle, görme edimiyle ilgili. Ridley Scott’un filminin yanı sıra Stan Brackhage, Godard ve Bresson gibi yönetmenlerin görüşlerine yer veriyor metin. Bıçak Sırtı filminin replikant kahramanlarına ayrılmış bir sayfa, görsel iki şiir, alıntılar, Türk şairlerinden çeviri ve alıntılar (Yunus Emre, Ahmet Haşim, Orhan Veli, Seyhan Erözçelik, küçük iskender), Emily Dickinson’dan bir şiir, Nemet-Nejat’ın günümüz Türk şiirinde bazı şairleri tanımlamak için kullandığı “Eda” kavramı üzerine bir sayfa ve son olarak buluntu bir malzemeye dayanan “Ari’den Mektuplar ve Diğer Notlar” adlı düzyazı parçalar. Kitaptaki bu metinlerin de gösterdiği gibi, geleneksel bir şair değil, replikant bir şair; replicate eden, daha başka metinlerin replikasını çıkaran şair/çevirmen figürü var karşımızda. Kitap geleneksel anlamda katıksız şiirsel bir metin (text) değil; tam tersine, her parçanın neredeyse bir yanmetin (paratext) olarak işlev gördüğü, metinle yanmetnin birbirinden ayrılmaz/ayırt edilmez bir şekilde bir araya geldiği bir manzume. Tersine, tersten bir inşa. Bir başka deyişle, metnin etrafında şekillenen bir yanmetinden değil, yanmetnin civarında, üstünde, sonunda, sonucu olarak şekillenen bir metinden bahsetmek daha doğru.

Bıçak Sırtı estetik konumlanışı bir çırpıda kestirilemeyecek denli karmaşık bir filmdir; filmin yedi versiyonla gösterime girmesi ve farklı okumalara olanak tanıması onu daha da karmaşık ve çok katmanlı bir yapıt haline getirir. Her halükârda, film ister modernist ister postmodernist bir okumaya tabi tutulsun, filmde en şiirsel karakter, kısa tiradında bazı kanonik metne ve müellife göz kırpan Roy Batty’dir: Baba’ya isyan eden bir Oedipus (Tyrell’ın gözünü çıkarması bir tesadüf olmasa gerek); feleğin çemberinden geçmiş bir prens; “Siz insanların asla inanamayacağı şeyler gördüm. Orion’un sırtlarından yanan gemilere yapılan saldırı. Tannhäuser Geçidi’nin karanlığında C ışınlarının parlayışını seyrettim. Bütün o anlar kaybolup gidecek zamanla, yağmurda gözyaşları misali” derken Horatio’ya seslenen Hamlet’i andırır, varoluşuna lirik ağıtlar düzen, onu sorgulayan, dünyaya (geri) fırlatılmış bir bilinci.

Ancak Nemet-Nejat bir anti-kahraman rolüne hapsolmuş gerçek bir kahraman olarak okunabilecek Roy’dan hareketle ya da onun gözünden kurgulamaz metnini. Metnin başlangıcı, kaynağı olarak görülebilecek bir bilinç aramak boşunadır. Rick Deckard’ı “Rüya görüyorum, öyleyse replikantım” diyen bir René Descartes (ikisinin adlarının da aynı harflerle başlaması tesadüf olmasa gerek) olarak okumak mümkündür ama şair onun adını anmaz bile. Özneyi merkeze alan Dekartçı bir yaklaşımdan fersah fersah uzaktır Nemet-Nejat; bu başat ayrıntıyı kitabın arkasında yer alan Sonsöz’de özellikle vurgular:

“Bu kitapta yer alan şiirler, lirik bir şiir ya da bir epigram uzunluğunda, ama lirik bir kişilikten arınmış (lirik ben’in olmadığı), kamera objektifinin mekanik gözünün bu lirik ben’in yerine geçtiği parçalardır. Bu süreçte, insan ve insan olmayan, organik ve inorganik, düşünce ve his kaybolur, şiir parçalarının iç içe geçmesini sağlar.” (s. 103)

Replikasyon olarak şiir/çeviri

Lirik ben’den ya da müellif olarak şair konumundan kaçışı gösteren bir başka unsur da Nemet-Nejat’ın kitabında çevirilere yer vermesidir. Çeviri şiir ve özgün şiir, şair ve çevirmen ayrımlarının epeydir geçerli ayrımlar olmadığı söylenebilir kolaylıkla. Örnek niyetine Ezra Pound’un Cathay şiirlerini, William Carlos Williams’ın İspanyolcadan ve Fransızcadan kendi yaptığı şiir çevirilerini, Pound sayesinde tanıştığı David Wang’la yaptığı The Cassia Tree adlı kısa Çince şiir derlemesini, Ted Hughes’un klasik yazarların yanı sıra Eluard ve Bonnefoy’dan yaptığı çevirileri, After Lorca kitabıyla Lorca’dan gönlünce çeviren, aşıran Jack Spicer’ı anmak yeterli sanıyorum. Üstelik birçok şair kendi şiirleriyle çevirileri arasında bir ayrım gözetmeden yapmaktadır bunu. Örneğin William Carlos Williams’ın iki ciltlik toplu şiirlerinde şairin çevirileri ayrı bir bölümde değil, kendi yazdığı şiirlerle birlikte basılmıştır.

Nemet-Nejat da Türkçeden İngilizceye yaptığı çevirilere yer verir özgün metinde. Çeviri yoluyla Türkçe metinlere yeni bir hayat bahşeder, yeni bir soluk verir onlara. Türkçe metinde İngilizceye çevrilmiş metinleri Efe Murad’ın gerisingeri çevirisiyle yine Türkçede (ama yeni metinler olarak) okuruz. Nemet-Nejat Türkçe şiirlerin replikantıdır, çoğaltıcısıdır; kitabın çevirisiyle bu replikasyon daha karmaşık bir boyuta, yeni bir anlama kavuşur. Şiir kendini replike eder: Başka bir dile çevrilen ve yeniden kendi yazıldığı dile dönen şiirler yeni bir ifadeye, edaya, içlerinde barındırdıkları gizil anlamları ortaya çıkararak kendini yeniden üretirler. Dolayısıyla kitabın Türkçe versiyonu/replikasyonu “özgün” (!) İngilizce halinden (özü gereği değil, çeviri ediminin kaçınılmaz bir sonucu olarak) daha zengin ve dolambaçlı bir okuma sunar ve “lirik ben” dediğimiz olgunun nasıl da kurmaca ve kırılgan olduğunu bir kez daha gözler önüne serer. Zira replikasyonlar da, replikantlar da çoğalmıştır. Şiirler farklı bir dilde yeniden hayat bulmuştur, bir çevirmen o şiirlere yeniden hayat vermiştir. Elbette, okur da bu yeniden yaratma ve anlamlandırma ediminin/replikasyonun bir parçası haline gelir.

Şöyle de denebilir: Replikantların İç Dünyası’nı özgün dilinden (İngilizceden) değil de Türkçe çevirisinden okumak, farklı ve daha zengin bir yorumlamaya hizmet eder, zira kitap kendisinin bir replikantını ortaya çıkarıyor, üstelik tıpkı Neksus-6 gibi hatıralarının/benliğinin kendisine ait olmadığının bilinciyle. Replikant gibi görmek/replikant gibi yazmak (yeniden üretmek/çevirmek), düzyazı/şiir ayrımına karşı duruş: bir kitabın baştan sona bir öznenin katıksız ürünü diye tabir edilecek bir “saf” şiirler manzumesi olmadığı düşüncesinin canlanışı.

Çoğaltım/replikasyon olgusu Efe Murad’ın kitabın sonundaki “Çevirinin Çevrimi” yazısında da değindiği gibi Ari metinlerinde de kendini belli eder. Columbia Üniversitesi’nden arkadaşı şair Ari şiirlerini kasete okur ve kasetleri yazıya geçirmesi için Nemet-Nejat’a verir. Şairin yaptığı bu (buluntu) metinleri başka bir ortama geçirmek, yeniden üretmektir:

“Bu kitapta yer alan birçok şiir parçası gibi, Ari’nin mektupları da sadece birer buluntu kayıt değil, aynı zamanda replikantın kendi bilinci ve yaratılmışlığıyla verdiği bir savaş da: Kendi olmayanı kendininmiş gibi özümseme.” (s. 118)

Replikantların İç Dünyası lirik özne ve özne konumunu reddeden ve sorgulayan bir anlayış üzerine kuruludur. Nemet-Nejat lirik ben değil, lirik olmayan bir bilinç aracılığıyla, öznenin öne çıkmadığı lirik bir düşüncenin mümkün olup olmadığını araştırıyor. Bunun mümkün olduğunu, yanmetnin yarattığı bir metnin ortaya çıktığını düşünüyorum. Lirik özne yerine replikant özne. Yalnızca duygunun değil, düşüncenin de harekete geçtiği bir duygulanım (affect) şiiri. Müellif yerine kolajın kısmi anarşisi. Edebiyat ve sanat epeydir metinlerarası ilişkilere, anıştırma ve alıntılara, başka yapıtlara yanıt verme ve onlarla diyalog kurma üzerine kurulu. Bu ilişkiler ağının dışında bir şey yok, zira kaçış mümkün de değil. Şiiri Tanrısal, sınırsız kudrete sahip yaratıcı bir öznenin ürünü olarak görmeyi terk ettiğimizde lirik ve lirik olmayan ayrımı ortadan kalkıyor. Nemet-Nejat’ın Türkçeye çevrilen şiiri, özellikle de lirik özne kavramını büyük ölçüde dinamitliyor; yine de alıntılar, aktarmalar, farklı sesler, düşünceler denizinde şair kendisine özgü bir ada yaratıyor.

 

KAYNAK:


Begley, Varun: “‘Blade Runner’ and the Postmodern: A Reconsideration” Literature/Film Quarterly, 2004, Vol. 32, No. 3 (2004), pp. 186-192. Published by Salisbury University.

 

GİRİŞ RESMİ:


Rutger Hauer 1982 yapımı Blade Runner (Bıçak Sırtı, Ridley Scott) filminde replikant Roy Batty rolünde. N6MAA10816 model numaralı, başka gezegenlerdeki tehlikeli görevler için tasarlanmış bir Nexus-6 model replikantı olan Roy Batty, daha uzun ömür talebiyle bir uzay gemisini çalarak dünyaya gizlice dönen bir replikant grubunun lideridir.

Replikantın ölüm sahnesindeki tiradının kısmen oyuncu Hauer'in doğaçlaması olduğu söylenir.

 

YAZAR HAKKINDA:


Fahri Öz, University of Iowa’da konuk akademisyendir.