Kripto-kapitalizme doğru

"Pandemi sonrası küresel bilgi teknolojileri ve merkezsiz veri dolaşımı altyapısı sunan kripto sistemler (illa para olmak zorunda değil, yakın zamanda siyasi seçimlerde de hile olmasın diye oylar kriptolanmış şekilde verilecek ve sayılacak) hâkim olacak gibi görünüyor."

Sırasıyla tarım-sanayi-hizmet-finans ve en son bilgi iletişim teknolojileriyle yoğrulmuş, ekonomik ve toplumsal krizler, acımasız ve ezici değişimler geçirmiş, keskin kurallara sahip, modern hayatı benimsediği halde bu kurallara uymayan kim olursa olsun bertaraf edebilecek kadar güçlü ve esnek olan kapitalizm sadece üretim süreçlerini belirlemekle kalmaz, güçlenmek ve her daim kalıcı olmak için de otomatik –neredeyse içgüdüsel– planlar yapar: Fordizmden yalın üretime, yalın üretimden inovasyon ve dijital teknoloji tabanlı üretime, klasik liberal politikalardan makro ekonomik politikalara ve en sonunda da Neo-liberal yönetim biçimlerine…

Tüm hayatı değiştiren ve kapitalizmin cılız da olsa sorgulanmasına sebep olan, küresel çaptaki pandemiyle “alternatifinin ne olacağının” geçici süreyle düşünüldüğü de muhakkak. Kapitalizm insan sağlığını tehdit eden bu krizi de savıp yenilenecek ve silkinip keskinliğinden az da olsa feragat edip kendisine çeki düzen mi verecek, yoksa eski tas eski hamam acımasız evrimine devam mı edecek, beraber göreceğiz.

Salgının önemli yanlarından biri de, dijital kapitalizmin gözle görünür hale gelmesi oldu. Adı üstünde kapitalizmde sermaye her şeyin başıdır değil mi? Üretilen mal ve hizmeti herkese eşit dağıtmak yerine kazancı sadece sermaye sahibine yönlendirir. Toprak, kaynak ve diğer hammaddenin yani tüm metanın işlenmesi, iş gücünü sağlayan, emeğini verenlerin görevidir. İşte günümüzde bahsettiğimiz emekçi sınıfı “Sen bir tanesin, sen buna değersin, sen kendini iyi hissetmelisin çünkü çalışıyor ve üretiyorsun” içerikli reklamlarla pohpohlayıp mükellef bir tüketici haline getiriliyor.

Peki dijital dünyada üretilen değer nedir? Ürünün işlenmesi, işgücü ve üretim yapıları, doğal kaynağa, hammaddeye sahip olmak, hizmeti ayrıca değerli kılıp satmak, tüketiciyi manipüle etmek ve toplumun tüketim alışkanlıklarını kendi işine geldiği şekilde değiştirmek dışında ne getirmiş şu dijital sıfatı??

Veri ve FAANG

Dijital çağın yeni sermaye birikimi, ekilecek toprak, emeği ucuzlaştırıp sürümden kazanılacak fabrika, içinde hisse senetleri, finans enstrümanları manipüle edilecek gökdelenler değil. Dijital kapitalizmin sermayesini oluşturan en önemli şey “veri”dir. Büyük Veri. Big Data.

Sosyal medya hayatımıza gireli çok olmadı. Bunun sosyal ve günlük hayata yansımaları ayrıca tartışılabilir. Artık cebimizde sadece bir alıcı olma özelliğinden çok verici özelliği daha kuvvetli, canlı yayın araçları taşıyoruz. Acar muhabirler gibi kendi yayınımızı yapıyoruz. Amaç ne? Kendimizi daha iyi ifşa edebilmek.

Aslında daha çok beğenilmek. Fark edilmek bir nevi kendi çapında ünlü olabilmek. Sadece etrafındaki kısıtlı zümre içinde yani mikro ölçekte ünlü olmak. Hayatınızı olduğundan farklı belki de daha mutlu olduğunuzu göstermek için başvurduğunuz teatral paylaşımlarda %15 kadar rol yapma marjı, gün geliyor %50’leri dahi geçebiliyor. Bu durumda hayatınız ayrı, sosyal medyadaki görüntünüz ayrı oluyor. Toplumda iki farklı halde yer almaya razı oluyorsunuz. Her anınızı, yediğinizi içtiğinizi, üstünüzdekini, satın aldıklarınızı, dinlenmenizi, tatile gitmenizi ve hatta sıkılmanızı bile paylaşmak zorunda kalıyorsunuz. Nedensiz olarak “Offf sıkıldım” yazıp o anki ruh halinizi sözde samimice paylaşıyorsunuz. “Bize ne yahu senin sıkılmandan” diyen olmadığı için, ne koymuşsa beğendiğiniz arkadaşınızın, “sıkılmanızı” layklamasını arzu ediyorsunuz. Aksi takdirde beğenilmemenin çetelesini tutabilir ve hatta hesap sorabilirsiniz.

Yine de bağlantı kurmak gerekirse: Dijital kapitalizmde eğer “veri” belirgin bir sermaye yapısı kuruyorsa (kapitalse), sosyal medyaya bağlı ve onu besleyen her düğüm noktası da o kapitali besleyen kaynak durumunda.

Kölelik resmiyette kalktı. Artık insan, ticari bir mal değil. Zaten karın tokluğuna çalışan bir kölenin maliyetini karşılamak yerine onun devamlı tüketen ve yine karın tokluğuna çalıştığı halde üzerine bir de ömür boyu borçlanmasını sağlayan bir sistemin daha kârlı olduğu muhakkak.

Varılan yer: Sözde insan onuruna uygun bir isteğe bağlı kölelik... Artık söz konusu olan, ekilmesi ve hasat edilmesi gereken tarlalarda, cevherin çıkartılması için hayati tehlikelere girilmesi gereken madenlerde, 24 saat durmaması gereken fabrikalarda, sırf sermaye kâr etsin diye emek harcamak için ölüm tehdidiyle yaptırılan kölelik değil. İş bulmak, kiramızı ödemek, yiyeceğimizi temin etmek ve yaşamak zorundayız. Yani yaşamak için tüketmek, tüketmek için de tükettiğimizden daha fazla üretmek… Fakat hep açık veriyoruz, artık hayata atılan gençlerin barınmak için kira vermek yerine çalışarak biriktirip konut sahibi olmaları neredeyse imkânsız. Ya da mortgage için belki de hayat boyu borçlanmaları gerekiyor. Döngü açık vermeyecek şekilde sıkı örülmüş.

Toplum davranışlarını çözümlemek sosyoloji biliminin görevi gibi gözükse de bilişim teknolojileri sayesinde, toplumdan veri toplamak, saklamak ve anlamlı bir sonuç çıkacak şekilde işleme ihtiyacı dijital kapitalizmin ilgilendiği konuların başında geliyor.

Silikon vadisinde FAANG diye bir terim var. Facebook, Amazon, Apple, Netflix ve Google isimli şirketlerin baş harfleriyle ortaya çıkmış bir terim. General Motors bilmem ne kadar uçak motoru, araba ya da elle tutulan, gözle görülen modern fabrikada karmaşık ve mühendislik ürünü ortaya koyan bir dev şirket olduğu halde Microsoft tarafından geçileli çok oluyor. Hatta artık FAANG yani “Büyük beşli” diye adlandırılan bu şirketler arasında artık eski toprak sayılan Microsoft ve IBM’in ismi yer almıyor.

Facebook, kendisi dışında Instagram ve Whatsapp’ı elinde tutuyor, Amerika Birleşik Devletleri başkanlık seçimi ve İngiltere’nin AB’den çıkması oylamasındaki etkisi bilinen Cambridge Analytica Ltd. Facebook’tan gelen verileri kullanmıştı. Bu şirket seçimlerde dijital varlıkların, veri madenciliğinin ve veri analizinin kötüye kullanılmasını stratejik iletişim ile birleştiren bir İngiliz siyasi danışmanlık firmasıydı. Cambridge Analytica yüzünden beşli içerisinde bulunan Facebook’un duygusuz suratlı kıvırcık CEO’su ABD Senatosunda usulen yargılandı.

Amazon’a gelelim. O sadece bir çevrimiçi elektronik ticaret sitesi değil, Amazon Web Services ismiyle isteğe bağlı bulut bilişim platformları ve uygulama programlama arayüzleri sağlayan bir yan kuruluşa sahip. Elektronik ticaret konusunda yıllar boyu zarar etmesine rağmen pazarda tekel olmak için inatçı bir hali olduğu biliniyor. Asıl bilinmeyen özelliği AWS, 2017 itibarıyla Dünyadaki tüm bilişim bulutlarının %34'üne sahipken, diğer üç rakibi olan Microsoft, Google ve IBM sırasıyla %11, %8 ve %6'sına sahip. (Vikipedi).

Apple, bir donanım üreticisi sayılırken akıllı telefonlardaki atağıyla dünyanın en değerli şirketi olmuş ve ayrıca yazılım alanında da hakimiyetini ortaya koymuş durumda. Onun ürünlerine ulaşamadığı veya en son çıkardığını satın almayı beceremediği için intihar edenler var.

Netflix’i de işte dizi, sinema filmi filan seyrettiğimiz dijital platform diye küçümsemek mümkün değil. An itibariyle dünyadaki İnternet veri alışverişinin üçte biri bu firmanın sunduğu içeriği tüketmek için harcanıyor. Üçte biri!

Google ise kârının büyük kısmını AdWords programı aracılığıyla reklamlardan elde eden, kuruluşundan bu yana misyonu "dünyadaki bilgiyi organize etmek ve bunu evrensel olarak erişilebilir ve kullanılabilir hale getirmek” olan şirket. Gayri resmî sloganı ise, Google mühendisi Amit Patel tarafından bulunan ve Paul Buchheit tarafından desteklenen "Don't be evil" (Kötü olma). Kötü olabilme ihtimallerinin fazlalığını daha işe başlarken hissetmiş olmalılar.

Google'ın dünya çapında veri merkezlerinde bir milyondan fazla sunucuda, saniyeler içinde bir milyardan fazla arama isteğini işlediği ve kullanıcıları tarafından oluşturulan verinin gün başına yirmi dört petabayt olduğu tahmin edilmekte. (Vikipedi).

Sadece bu beş şirketten biraz söz etmek bile verinin nasıl bir kapital aracı olduğunu göstermek için yeterli. 

Dijital kapitalizmin uyguladığı temel yöntem veriyi çoğunlukla bedava hizmetlerle toplamak. Hani şu “Eğer bir ürün bedavaysa ürün sizsiziniz” beylik lafı vardır ya akla ilk o geliyor ama ürünlerin “tümüyle” bedava olmadığını bilseniz iyi olacak. Siz ürün bile değilsiniz yani, olsa olsa çarkı işleten bir araçsınız.

Zira dijital kapitalist bir hizmet sağlayıcı şirket, tam olarak bedavaya vermiyor hizmetleri. Bir bedeli var. Dünyanın en büyük e-ticaret platformu Amazon, satılan ürün başına aldığı komisyondan daha fazlasını, size uygun ürünü değil işine geldiği ürünü ekranda göstererek alışverişinizi yönlendirmesiyle kazanıyor. En ucuz ve en kaliteli ürünü aldığınızı zannedersiniz ama sizin ürüne ihtiyacınız veya ulaşmak istediğinizi anladığı anda işine geleni dayatır.

Örneğin günlük kullanım için 24 tane standart –basit– kurşun kalem almak istiyorsunuz. “Amazon Basic” diye bir marka uydurmuş ve taşeron üreticilere yaptırıp deposuna tepeleme stok yapmıştır çoktan. Siz de zaten bir sürü şey alıyorsunuzdur, bir de kurşun kalem seçmek için en iyi ürünü araştırması mı yapacaksınız, hemen eklersiniz sepete. Standart ürün. Sadece uydurduğu marka ile yüzlerce ürünü pazarlar. Fakat satış rakamları öyle devasadır ki, kurşun kalemin ederini o belirler. Sırf bu her gün satılan araştırmaya değmeyecek standart yani Amazon Basic markalı ürün başına oynattığı 3-4 sent ile günde milyon dolar artırabilir ciroyu.

Amazon sadece pasif satış kozunu oynasa iyi. Yeri gelir, istediği şeyi vermeyen firmayı pişman edebilecek kadar saldırgan da olabilir. Örnek: Bir bebek bezi firmasından Diapers.com alan adını almak istedi. Alamayınca da firmayı fiyat kırarak zor duruma soktu. Sonra firmayı satın aldı ve kapattı. Bebek bezi fiyatlarını o firmayı ele geçirince kendi belirlemeye başladı. Şimdi tüketici –kısa bir süre de olsa– ucuz ya da bedava hizmet mi almış oldu? Bundan sonra fiyatları yani tüketiciyi parmağında kim oynatır sizce? Hangi ebeveyn bebek bezi olmadan çocuk yetiştirebilir?

Bedava e-posta servisi veren Gmail, e-posta listesinin yanında reklam verir değil mi? Asıl yaptığı iş maillerin içindeki bilgiye göre size reklam çıkartmaktır. Peki gerçekten sunduğu hizmet bedava mıdır? Bir Türk şirketin örneğin ABD’deki borsaya arz konusunda uzman bir firmayla yazışmaları geçen ay sadece 2-3 adet iken, bu ay günde 50-60 adede çıksa. Google eposta içindeki dosyaları tek tek incelemiyor olsa bile, aynı firmanın yine Google’ın bir hizmeti olan Drive ile belki de cari hesaplarını sunmak için gigabytelarca dosya paylaştığını anlayabilir.

Aynı sırada Google’ın Adwords için kurulmuş yapay zekâsından kullanıcılar için özelleştirilmiş “reklam” verisi talep edip karşılığını ödeyen bir finans şirketinin, ani şekilde artan e-posta trafiği bilgisini alıverdiğini düşünün. E-posta içeriklerini okumasa da olur; büyük veriyi analiz ediyor zaten. İstanbul Borsasında işlem gören ve Wall Street’e açılması muhtemel Türk şirketinin hisselerini toplamaz mı? Sermaye piyasası müfettişleri bu içeriden bilgiye ulaşıp ulaşılmadığını anlayamazlar bile.

“Don’t be evil”?

Bedava fotoğraf paylaşma uygulaması Instagram. Tabii ki sistemin para kazanması lazım, reklam satış mekanizması öyle çalışacak. Siz uzun tuvalet seanslarınızda uflaya puflaya hızlı hızlı layklanması gereken arkadaşları layklarken, dünyanın farklı yerlerindeki çöllerde hayal edemeyeceğiniz kadar fazla enerjiyi sömüren milyarlarca sunucu, bataryası devamlı biten telefonunuzun ekranına daha az milisaniye içinde anlamsız videoları getirmek için geliştiriliyor. O kadar çok para harcanıyor ki şaşırırsınız. Peki size bu hizmeti bedava sadece birkaç reklam gösterme karşılığında mı veriyor Instagram?

Bahsedilen tüm bu uygulamaları kullanırken ödediğiniz Internet bağlantı ücreti, alet edevat yani bataryası daha çok dayanan yeni cep telefonu, daha büyük ekranlı ve daha keskin görüntü sunan aletler, bilmem kaç zum yapabilen ve hem önünde hem de arkasında dörder beşer kamera olan telefonlar, onun zırt pırt kırılan çok pahalı ekranları ve o ekranlar kırılmasın diye almak zorunda kaldığınız aslında incecik aletleri kalınlaştıran kılıflar… Tüm bunları siz finanse ediyorsunuz. İleride bu alet edevatı temin edemezseniz, sırf reklamlara tıklamanız için orta alt gelirli kullanıcılara özel kısıtlanmış özellikli bedava telefon ve sadece kendi sitelerine girilebilen internet bağlantısı verirlerse şaşırmayın. Türkiye’de BIP isimli uygulama için Internet bağlantısını bedava yapmaya hazırlanıyorlar.

Haydi bunları geçtim, harcadığınız zamana ne demeli. Zamanınız bedava mı sizin? Sosyal medyaya bağlı kaldığınız süreyi yani günde kaç saat ekrana baktığınızı biliyor musunuz? Yaşamak ve tabii onların istediği şekilde tüketken olmak bedelsiz mi? Reklamları kime gösterilsin diye satıyorlar? Alışveriş edin ya da o siyasi partiye değil buna oy verin diye...

“Yetişkin ergenliği” diye bir kavram var artık. Eğlencesiz kalmak, nefessiz kalmak gibi bir şey. Cep telefonunun bataryası bitti ve onu dolduracak imkânı olmadığında panik atak yaşayanlar var artık.

Yukarıda bahsettiğim beylik lafı düzeltmeme izin verin:

“Bir ürün bedavaysa, aslında o ürün size çok pahalıya mal olur”

Dijital kapitalizmin sermayesi “veri” olduğu içindir ki son 3 yılda dünyada üretilen-alınan-gönderilen veri dünya var olduğundan beri olandan daha fazla. Veri işlenemez kadar çok olduğunda dijital kapitalizm doyar mı, onu da bilmiyoruz.

Dijital kapitalizmin verisini bizzat artık emekçi bile olmayan (sabahtan akşama kadar sosyal medyada layk peşinde koşmak emek vermek sayılmıyor) topluluk sağlamakta. İçinde benim de dahil olduğum sosyal medya kullanıcıları yani.

Altın yerine kripto madenciliği 

Madencilik gerçekten emek yoğun bir iş. Yerin binlerce metre altında altın, kömür ya da başka cevherler için can verenleri ya da sağlığını kaybedenleri biliyoruz.

 

Kaynak: waitbutwhy.com

Dünya var oldu olalı çıkartılan altın her kenarı 20.7 metre olan bir küp. Ben sizin için hesapladım, yaklaşık 171.000 Ton ediyor. Dünyada 2019 yılında sadece 3.531 ton altın çıkartıldı. Üretimin artık sabit kalması ve belki de düşmesi öngörülüyor. Dünyada ekonomik olarak çıkartılmaya değecek kaynak ise 190.000 ton. Altın madenden çıkan çamurlu topraktan siyanür gibi malzemeyle ayrışıyor. Altın üretimi insan sağlığı için masum bir işlem sunmuyor.

Dünyada şimdiye dek çıkarılmış altın 8.6 trilyon dolar değerindeyken dünyadaki altın ticareti 2015 yılında 145.5 trilyon dolardı. Yani aslında ortalıkta o kadar altın yok. Neyi alıp sattınız? Zaten altının çok büyük bir bölümü ülke merkez bankalarının rezervinde. Böyle bir ticaret olası değil. Yani kâğıt paranın karşılığı olarak tutulduğu düşünülen değerli madenin bile ticarette karşılığı yok. (Değerler Dünya Altın Konseyi Verilerinden derlenmiştir.) 

Eh, o zaman kripto paralar coşar bu durumda, ki coşuyor. Bankada hesabınız var ve ne kadar paranız olduğu sadece birkaç rakamdan oluşan bir bilgiden ibaret. Eğer banka ile mevduat sahibi arasında bir anlaşmazlık olursa banka kayıtları geçerli. Bu kayıtlar ayrıca bağımsız başka bir yerde de tutuluyor derseniz, derin ya da sığ devlet destekli bir operasyona maruz kalıp bir gecede bankadaki hesabınız eksi değere getirilebilir derim ben de. Olmaz mı?

Peki, banka bir de devletin finans denetçilerini kandırmak için devlete ayrı size ayrı iki farklı mevduat kaydı tutuyorsa ya! (bkz. İmar Bankası) Ya da ne bileyim, sürü psikolojisine kapılan halk aynı anda tüm parasını çekmeye kalkarsa ya bankadan? Yastık altında tutsanız paraları, bir de hırsız girerse eve…

Peki kripto para ne yapıyor? Özel bir algoritmaya gizlenmiş zincir bloklarını dağıtık bilgisayarlarda tutuyor. Birileri bu değerlerle oynamak için istisnasız tüm bilgisayardaki işlemlere erişmek ve sonra da değiştirmek zorunda. Mümkün mü? Belki mümkündür ama kimsede öyle bir kaynak yok. Yani bu işlemi yapıp harcanan eforla daha fazlası kazanılır. Kimse yeltenmiyor bu sebeple. Bahsedilen gizleme algoritmalarını oluşturmak için bilgisayarların işlemci güçleri seferber ediliyor (Şaşırırsınız, bu konuda bilgisayarın merkezi işlem birimi yerine grafik işlemciler yani ekran kartları marifetli). Hayal edilemeyecek kadar fazla işlemci gücü ve elektrik tüketimi gerekiyor. Dünyadaki günlük kripto para operasyonları için harcanan elektrik enerjisi şimdiden Yunanistan’ın tükettiğini geçmiş durumda. Çevrecilik hak getire yani.

Bu tür kripto paraların bir merkez bankası güdümüne ihtiyacı yok. Ya da yeraltından çıkan her ham petrol varilinin otomatikman dolara endeksli olması gibi veya altın, platin gibi değerli madenlerle karşılığının olmasına da gerek yok. Bu kripto paralar neden dönemsel olarak artar ve neden canı istediğinde iner bunu da bilen yok. Zaten artık işlemci gücüyle, sıra sıra bilgisayarları kurmakla kripto para madenciliği yapmak (madencilik deniyor buna) astarı yüzünden pahalı hale gelmiş durumda.

Ancak ve ancak ülkemizde Çiftlikbank gibi bir oluşumla biraz da açgözlü ama saf milletin parasını toplayan “tosun” gibiler gerçek hayvan çiftlikleri kurmak yerine gizli mekanlarda ekransız yüzlerce güçlü bilgisayar kurup kripto para madenciliği yapar. O bilgisayarları koyulan parayı misliyle geri ödeyeceğini iddia eden, Çiftlikbank’ta hayali keçi, koyun tavuk filan satın alanlar vermiş. Elektiriğin de faturasını ödemeden kaçıverir. Ki zaten elektrik aboneliği de çitfçiyi destekleme tarifesindendir. Bir nevi milletin parasını kripto paraya çevirip cebinde sadece kripto çözdüğünü kanıtlayan kod ile (bir adet kare kod) Uruguay’a kaçıverir. Ne kadar kripto para elde ettiği bilinebilir mi? İmkânsız. Çünkü bazı kripto paralar takip edilemez.

Dijital kapitalizm artık para olarak kullanacağı değeri de işte böyle kripto parayla çözecek gibi. Size para vermesi gereken biri paranızı vermese ve tüm ticari servetini tek bir tıklamayla kripto para haline getirirse, ona dava açıp icralık olsanız ne olacak? İcra memuru bitcoinleri göremez takip edemezi ki, nasıl haczedecek? Sendika kurup patronun bir Satoshisi’ni dahi (Bir Bitcoin’in 100 milyonda biri. Bitcoin’i bulan kişinin ismi olduğu iddia edilir) elinden hakkımızdır diye alamazsınız. Kısaca kripto paraların servet dağılımı eşitsizliğini arttırıcı bir hali olduğu gibi parayı yasal mecralardan kaçırmakta kullanılması da mümkün. Virüs yayıp, kullanıcıların verilerine kilit koyup, bu kilidi kaldırmak için kurbanlarından bitcoin isteyen korsanlar var artık ve izleri sürülemiyor.

Kripto paraların kullanılması aslında kötü bir gelişme değil. Olumlu yanları daha çok. Tek bir merkezden yönetilmeyen bir sistem bir yönde kapitalizme bile ters. Merkez Bankaları melek değil biliyoruz.  Fakat Kriptolanmış ve dağıtılmış blokların, paranın ya da diğer bir tabirle bilginin doğruluğunu sağlamak için astarı yüzünden pahalı bir işgücü kaybı yarattığını da unutmamak gerek. Dünyadaki değerli madenler arasında altının bu kadar öne çıkmasının bazı sebepleri var. Az bulunuyor, kolay işleniyor ve tabii ki parlıyor. Kripto paraların limitini belirleyen onu ilk programlayanlar. Limitsiz bir kripto para değerlenemez. Başta kolay işlenirken değerlendikçe zor işleniyor ve üretiliyor. Parlaması gerekmiyor, zihinlerde parlasa yeter.

Dijital kapitalizmin var olmasında en büyük güç kripto paralar ve cebimizdeki telefondan ödeme yapma meselesi hayatımıza girdikçe daha da yaygınlaşıp güçlenecek.

Dijital kapitalizm güçlenirken neoliberal politikalar izleyen devletler bile bazen kripto paraların yarattığı olumsuzluklara karşı ne yapacakları bilmiyorlar. Zaten şirketler varken devletlerin eski gücünü kaybedeceğini düşünenler çoğunlukta. 

Telifli ürünleri satan firmalar var, Shutter stock ve benzerleri. Güzel fotolar çekip kendi hesabınıza koyuyorsunuz beğenen onu satın alıp kendi işinde kullanıyor. Dava yok, dert yok. Fakat yakın gelecekte asıl gelir kapıları yapay zekâ avukatlarının otomatik olarak açacakları telif davalarından elde edilecek tazminat olan sistemler herkese bedava hizmet verecek. Whatsapp gibi bir aplikasyona yazdığınız çizdiğiniz her şeyi girecek ve ufacık harflerle yazılmış kullanıcı sözleşmesine okumadan “I agree” diyeceksiniz. Otomatik davalar açılacak ve otomatik mahkemelerde kararlar verilecek. Minik minik hesabınıza para yatacak ve üye olduğunuz uygulamanın sahibi şirket güzel para kazanacak. Sistemin hayata geçmesini at fava bekle.

“Aile” yerine “şirket” koyun işte. Dünyayı şirketler yönetiyor diye düşünün. Kapitalist şirketlerin milliyeti, dini, ırkı filan yok. Çevreciliği ve sosyal sorumluluk projelerini bile satışlarını yani kârlarını arttırmak için yaparlar ve kullanırlar. Yaptıkları iyilikleri, kendileri iyi oldukları için değil markalarının “iyi” olarak anılması için sağır sultan duyacak kadar masraf ederek ilan ederler. Öyle ki yaptıkları iyilik ve sponsorluklara verdiklerini paranın birkaç katını bunu duyurmak için reklama ayırırlar. Yukarıda FAANG’dan bahsettik ya. Hele hele siyasi seçimlere etki edebilme güçleri varsa hükümetlere de söz geçirir hale gelemezler mi?

“Biz sadece veri ve bilişim teknolojileriyle ilgilenen saf bilgisayarcı çocuklarız. Ne anlarız böyle devletleri yöneten şirket meselelerinden?” gibi cümlelerle kendilerini savunsalar bile antitröst yasalarından sıyrılmak için tuttukları hukukçu ordusunun şeytanın aklına gelmeyecek tavsiyelerinden çıkmazlar.

Sosyal medyayı ellerinde tutan ABD şirketleri tek bir kararla yenilmeye doymayan mızıkçı ABD Başkanı Trump’ın hesabını kilitleyebildiler. Eh bunlar sansürün her çeşidine karşı değiller miydi? (Trump’ın susturulması darbeye benzer şiddet olaylarını engellemek için gerekliydi denebilir, bir gün kendi çıkarlarını korumak için işlerine gelmeyenleri söyleyen birini sansürlerlerse ne olacak o zaman? Trump’ı sustururken iyiydi, bu da bizim için susturulması gereken biri, sizi ilgilendirmez derlerse?) 

Bu şirketlerin yönetimlerinde insani kararlar alabilecek birileri çıksa bile sahipleri bir genel kurul toplantısında tüm yetkiyi bir anda yapay zekâ sistemleriyle yönetilen kurula verebilirler. FAANG bir karar alsa ve daha çok kâr etmek için CEO’larını kendi geliştirdikleri bir yapay zekâ modülüne sınırsız yetki ile devretse… Ne yapacağız, vergisini veren ve devletin mahkemelerinde hukuk içinde kalarak hamleler yapan yasal şirketleri nasıl kapatacağız?

Dijital kapitalizmi kendi mezhebinde kullanan en büyük devlet Çin de bir devletten çok şirket gibi davranıyor. Şirketin tek derdi kar etmekse, Çin’in de tek derdi üretmek ve dünyaya bu şekilde hâkim olmak. Çevrecilik, insan hakları filan hak getire. Kapitalizm tam zıttı olan komünist bir yönetimi benimsediğini zannettiğimiz Çin dijital kapitalizmin tüm olanaklarını dibine kadar kullanıyor. Elektronik olarak tüm halkını fişlemesiyle ünlü dünyanın en fazla kamera bazlı izleme ağına sahip bu ülkede vatandaşların verilen puanlarla kategorilendirilmeye başlanması kâbus gibi bir hayatın çok uzakta olmadığını gösteriyor.

Kendi işletim sistemini, kendi sosyal medyasını, kendi arama mekanizmasını, dünyadaki elektronik aletlerinin çoğunun donanım altyapısını, tüm dünyada tekel satıcı olup elektronik haberleşme cihazlarının istihbarat almak için kullanmaya niyetlendiği  ve en sonunda tüm dünyanın bağımlı olması için çaba sarf ettiği garip sosyal medya uygulaması TikTok ile Çin de şirket gibi çalışan adı komünist ama kendisi tehlikeli bir devlet.

İnovasyon, dijital kapitalizme tehdit mi?

Marx’ın Das Kapital’inde geçen meta kavramını hatırlayın. Gariptir, uçtan uca şifreleme ile özel yazışmalarımızı göremediğini ve reklam satarken bunu paylaşmayacağını iddia eden, anında mesajlaşma yazılımlarının sahibi olan şirketlerin sattığı veriye “meta” ismi veriliyor.

“Eğlencesizlik” gibi bir durumda nefes alamıyormuş gibi boğulan, kendini ifşa etmeye meraklı ekran bağımlısı insan toplulukları post truth denilen gerçeklik ötesi argümanlara kolayca uyum sağlayabiliyorlar; düz dünyacılar, 5G’nin virüsü ürettiğine inananlar ve aşı karşıtları... düzene bilmeden tapan kör bir kitleyi de karşımıza çıkartabilir. Bunu klasik kapitalizm yapmadı belki ama dijital kapitalizm pekâlâ becerebilir.

Büyük veriyi elinde tutan kapitalist bir şirket her şeye sahip olabilir. İktidardaki siyasi iradeleri etkileyebilir. Aldığı sattığı ya da kullandığı verileri, blok zincirlere bölüm kripto ile gizleyebilir ne kanun ne de kolluk kuvvetleri sakladığı ve kullandığı veriye ulaşamaz ve kullanmasını engellemek için sonsuza dek silemez, tamamıyla yok edemez.

Pandemi, dünyada herhangi bir mal ya da hizmet nerede ucuzsa oradan temin ederim diyen global kapitalist görüşü maske ve tıbbi hizmet konusunda hazırlıksız yakaladı. Her şey kapitalizm ve özel sektörün inisiyatifinde gidemiyor.  Neoliberal görüşün tutturduğu, sadece hukuk sistemi ve kolluk kuvvetlerinin görev sorumluluklarını üstlenmiş devletin bu tür krizlerle başa çıkması örnekte göründüğü gibi pek kolay olmayacak. Dünyanın sadece %4 nüfusuna sahip ABD’de dünyadaki COVID vakalarının %20’si görüldü.

Dijital kapitalizmin ise bu tür insan sağlığını veya hayatını etkileyen sorunlarda ne becerebileceğini bilmiyoruz. Sadece veriye sahip ve dijital kapitalizmin gerekliliklerini mükemmel şekilde yerine getiriyor diye güçlenen bu yapının insan sağlığı krizlerini nasıl çözeceği meçhul.

Tüm bu belirsizliğe rağmen, görünen şu: Pandemi sonrası küresel bilgi teknolojileri ve merkezsiz veri dolaşımı altyapısı sunan kripto sistemler (illa para olmak zorunda değil, yakın zamanda siyasi seçimlerde de hile olmasın diye oylar kriptolanmış şekilde verilecek ve sayılacak) hâkim olacak. Bundan sonra dijital kapitalizmin güç kaybetmesi yeni bir salgın çıkmadığı sürece pek mümkün gibi gözükmüyor.

Küresel ısınma felaketi için bile kılını kıpırdatmayan ve tabii bir türlü ortak hareket edemeyen ülkeler dijital kapitalizmin kuralları sertleşince kendi topraklarından doğan şirket ve oluşumları nasıl idare edeceklerini bilemeyecek gibiler. Kâr etmeye odaklı şirketler büyümeye ve güçlenmeye devam ederse hele hele pandemi sonrasında fark etmediğiniz şekilde kalıcı olacak yeni bir dünya düzeniyle karşılaşmaya hazır olun. Tek çözüm yolu: açık kaynak kod.

 

GİRİŞ RESMİ

Google'ın veri merkezinde ağ sunucuları. Pandemi sırasında kullandığımız bedava dijital platformların sosyal ve ekolojik maliyetleridaha yeni yeni konuşulmaya başlandı.