Ki! Dağ yolunda biriken karanlığa bir yaklaşma denemesi

Hüseyin Kıran’ın Dağ Yolunda Karanlık Birikiyor adlı yeni romanına bir okur yanıtı...

Görevimi yerine getirirken, ki titizlenirim, aksileşmeden, dakik ve sessiz, sözcüklerin tenine dokunmak lazım geliyor, ki varsa bir ten pek derinde gizlenmiş oluyor. Uğraşmanın deli girdabında anlamak mümkünmüş gibi içe işleyerek dişe dokunarak sürtünen sözcüklere iktidarın efendisinin yüce marifetini. Her efendide farklı bir kılığa bürünmek, sesini farklı gırtlaklara dikmek elzem oluyor. Zor oluyor. Kendimi, ki varsa bunca farklı dillerin içinde bir kendim, hepten yitiriyorum. Bence bu iyi. Sözcüklere defaten yaklaşıp geri püskürtülmek, mükerrer kamaşmalar arasında yere çeken ağırlaştıran kımıldatmayan öldüreyazan yenilgi de görevimin üstesinden gelmesi zor ama yaşamak elzem zorluklarından biri desem yeridir.

Ben de hazırlandım yola çıkmadan. Gerekli mercilere başvurumu yaptım, bazı maddelerin iptalini istedim. Edebi zırhlarımı kuşandım. Kuşattılar beni kuşatıcılar her yanımdan doğuştan. Okur olarak atanmadım getirilmedim. Bilgilerime arz edilmedi rica edilmedi sunulmadı. Bilgilerim konuk istemiyor beklemiyordu zaten. Bilgilerim yalnızdı. Ben ve bilgilerim yaşayıp gidiyorduk. Aza kanaat ediyor çoğu da bulamıyorduk üstelik. Zincirleme olaylar dizisi, ki dizi denen şey zincirlemedir böyledir, getirdi bana kitabı kitaba beni. Seçtim aldım elime koydum dizimin masamın yastığımın üstüne. Karanlığa alışıktım, öyle bilirim. Karanlığın diline ışıklar dökmeye çok vardır çalışmışlığım. Geceler boyu ter içinde aç biilaç çırpınarak efendiden bir yazarın karanlığında sakladığı değerli taşlara ulaşmaya o taşları takıp takıştırıp benim olduğunu sanmalara alışkındır bünyem. Dayanıklıyımdır efendim. Edebiyatı severim.

Okurluktan gelen ama çoğu zaman gümbürtüye giden ayık ve açık azametimle, çünkü budur yakışan bir elçiye, pardon okura, takıldım Yakup’un peşine. Dimdik ve elimde kalem, dimdik ve not kâğıtlarım, cuk oturan hiç kalkmayan ağır ve mağrur alıntılarım.

Kuramların o kibirli çok insani az bitkisel, ki bitki kuramsızdır anlaşılmıştır, akıllı sistemini döküp sözcüklere cümlelere şöyle bir girip adamakıllı gezinmektir görevim. Gezinmek hafif kaldı ağır olmalı çok ağır fiillerle yaklaşılır karanlığa hele ki birikiyorsa. Bendeniz uhdeme aldığım metni delice anlayacağım şimdi bileceğim girdisini çıktısını, ki varmış gibi giren çıkan devletlü dilimizin sımsıkı kapalı her yanı gövdesine. Ben şimdi bileceğim bilmesine her bir paragrafın anlamını göstereni göstergesi anahtar sözcükleri hoopp diye yazacağım durun siz.

Dağ Yolunda Karanlık Birikiyor, Hüseyin Kıran, Sel YayıncılıkÇünkü bilelim diye yaratıyorsa efendiler bilmek gerek neden birikir karanlık dağ yolunda neden Yakup zavallı Yakup acımasız dişli Yakup tek eksiği nefes almakken bütündür gibidir neredeysedir. Zaruri bir lanetleme yapmak gereği hissedilmiştir yüce efendimizce, neye, bilmeli. Biline!

O taşı sıkıp sinirlenip atarken aczin yere çekmesiyle taşlaşsaydı, taşlaştı, öyle kalsaydı verirdi hesabını taşın belki kırılan parçasının, ki Yakup’un o kavrayıcı kapsayıcı iradesel idaresel el gücü sayesinde, ki elçinin elleri önemlidir taşıyacak efendisini, o zaman efendidir elçinin eli sımsıkı, nedeniyle yüzünden taş kırıldı yumuşamadığı için. Taş, kırılgandır taş. İtaatsizlik kırar ve çeker elçi- efendiyi kendine uzun uzun bakarken nehirde olmak güzeldir, diri balığı dişlemek ve rüzgârı bedeninle yemek. Yemenin çok katmanlı anlamlarını analiz ederken çözümlerken içine dökerken devasa bir ağzın tükürüklü tatmaya hazır diline, yapısalcı yapısalcı düşünülse yeridir.

Kitabınız resmi dilimizin o eşsiz nesnellikte soğuklukta buz gibi donduran sıkıştıran herkese eşit mesafede vahşi tınlamasının parodisi olsa gerektir bir açıdan bakıldığında bakılırsa o açıdan haddim olmayarak biraz da olarak. Affedin. Parodi demek, sizin değerli efendimiz, o eşsiz kavrayış gücünüze yakışmamış olabilir. Düşünebilirsiniz böyle. Alıp yerlere çalmaktır, duvarlara vurmaktır o dili, olmaya yaklaşmış olabilir belki epeyce şimdi sanırım. İzin verirseniz sanayım.

Alıntılıyorum, ruh bedenin hapishanesidir, alıntı bitti.

Beden ruhtan kaçmak istedikçe, yanına içine kıvrılıp yatmak gerek ruh olmayanın taşın suyun bataklığın, ki Yakup kendini yeni güne başlattıysa, iktidarını kendi üzerinde bile sınıyorsa boyuna boyuna sıkışıyor bedeni boyuna boyuna. Üzülüyorum buna.

Dişil dünyaya erk olacak Yakup, ki mağlubiyetini sonsuz mızıkçılıkla reddeden ter ter tepinen teri suları bulandıran oğlan parçası kuru. Etle doyarken sadece ve etle şişirirken ruhunda patlattığı bedenini, işlevsiz gösterişle donatılmış ahmak elçiliğinin boynunu kesiyor, kan! At kanına bulanmış zırhlar, at kanına bulanmış zırhlar, sizin efendim, hangi gecenin kaçıncı ıssızlığında aklınıza geldiyse tilkiyi mutlu ettiniz, tilkiyi mutlu ettiniz, Yakup’unuzu bedenine geri verdiniz. O, çullarına sarınmış efendi artığı olmakla yaban çocuklara oyuncak olmakla kadınlara erkek çadırlara düzen dağ taşa kadastro olmakla, kimsenin haberi yok çadırların kadınların dağın taşın, olmak tutkusuyla reddetti bedeni ve tüm diğer şeyleri. Tüm diğer şeyleri, ki tüm bütün tam, rahim suyu boşalmamış göbek bağı kesilmemiş.

Kulluk efendiliktir midir bir bakımdan, ki kul emerek içine çekerek baka baka ve hırlayarak efendisine hımbıl ona dönüşür bu bakımdan ve fakat kanar acıtır bu, ki sesini onun gırtlağına dikmesi gerektir birincil vazifesi ilk eksiği budur kul denen büyümeye heveslenmiş tutkulanmış varlığın. Değil midir? İzin veriyorum, olabilir!

Ne olursa olsun, temel başlangıç noktası bulunacak ve dilsel duvarın öbür tarafına geçmek için köstebek kararlılığıyla çalışmaya devam edilecek, öbür tarafa ulaşıldığında artık bu yabanılla ilişki kurmak tamamen mümkün olacaktı. Ah o ütopik yabanıllar erkeksiz ve erksiz, arzulu ve otlayan! Oysa ben, sükseli cümlelerimle analizlerin efendisi olmak için çıktığım bu yolda o yolda işte, bir kitabın “oku” emri olduğunu duyumsayarak, yalan, efendimin başka bir vaazında dinlemişliğim vardı. Emri itinayla yerine getirecek, getirmekle yükümlü olduğumu bilecek yaştaydım şükür ki. Ama ah o yabanıllar ve ya ya ya! Çadırdan çadıra akan kadınlar! Beni ki ki ki‘lerin elzemlerin bilaharelerin taleplerin riayet etmelerin beis görmemelerin sert donuk bana eşit mesafedeki kemiksiliğinden duvarsılığından kendime çözümleme yapmak istedikçe çözülüyor, ya ya ya oluyor akıyor yelteniyor akayazıyordum.

Efendim siz ki virgüllerin noktaların hatta ünlemlerin yardımından azade eksiksiz sözsünüz gürleyen ve çarpan. Söz olarak varsınız, busunuz küçük bir görevin miniminnacık etrafına ördüğünüz devasa yazışmalarla olursunuz. Akılla kurduğunuz deliliğin ortasına bırakırken beni savunmasız ve zırhsız, ki zırhlarımı tilki çaldı bilgilerim suda kaldı. Mesafemi yitirirsem kaybolursam endişelendim ki endişe eleştirmene yakışmaz alıp o titrekliği sağlam duvarlara çakması gerekir, böyledir. Endişemi gizlemekte beis görmedim, orada değilim, talebe dönüşmedim.

Alıntılıyorum, akıl üzerine çalışacak kadar deli ve delilik üzerine çalışacak kadar akıllıydım, alıntı bitti.

Yücelerin yücesi Efendi, bu görevi kendime tevdi ediyorum kurduğum komisyonla kendimi bu okumanın efendiliğine atıyorum, benim okumalarıma etki edemeyen eli uzanmayan haritası yetişmeyen yazar-efendi olarak meşgul iseniz, ben bu atamayı size sonsuz bağlılıklarımı bildirmek suretiyle bizzat yapıyorum. Sizi mümkün kılan efendim, benim.

Ben, ki okuduğum satırları indime aldım o yüce çilekeş ellerimle altını çizdim tarih attım notlar aldım eğri büğrü benim kıldım. Havadaydı sahipsizdi tuttum kaptım. Ataktım. Kayıt edilsin, edildi. Efendi okur üstüne geçirildi. Eksik yok fazla var, onu budayacak olan eksik olan bizzat şahsım tarafından budandı. Yazık oldu. Efendinin yazık etme kuvveti de vardır oluşturur kapsar. Arada sırada bulduğum karşılaştığım Ben. Akılla kurdum bu deliliği. Bilinsin isterim. Benim kadar yüce bir efendiyseniz, bilmediklerinizi de mükemmelen yapabilirsiniz.

Çünkü efendiyim, alıntılıyorum, oyun ancak nasıl biteceği bilinmiyorsa zahmete değer, alıntı bitti.