İklim kumarında kazanmak mümkün mü?

“Son üç aydır neredeyse tüm dünya korona virüs salgını ile uğraşıyor. Buradan iklim değişikliği ile mücadele için ders çıkacaksa o da bilimsel uyarıları çok ciddiye almak, erken ve etkin politikalar üreterek gelebilecek krizin ekonomik ve sosyal etkilerini azaltabilmek olmalıdır.”

Sürdürülebilirlik, çevre ekonomisi ve iklim değişikliği alanlarında  uzman, Yale Üniversitesi ekonomi profesörü William Nordhaus’un Yale University Press tarafından 2013’te yayınlanan Climate Casino: Risk, Uncertainity and Economics for a Warming World artık Türkçede. İklim Kumarı: Isınan Dünyada Risk, Belirsizlik ve İktisat başlığıyla Cesi Mizrahi çevirisiyle Ocak 2020’de Doğan Kitap etiketiyle raflarda yerini aldı. Nordhaus iklim değişikliği mücadele politikalarının içinde karbon vergisi ve karbon fiyatlandırması hakkındaki çalışmalarıyla alanında öncü kabul ediliyor. 2018 yılında, New York Üniversitesi ekonomi profesörü Paul Romer ile birlikte Nobel Ekonomi ödülüne layık görüldüler. Ödül Nordhaus’a “iklim değişikliğinin genel denge yaklaşımı içerisinde modellenmesi”; Paul Romer’e ise “yenilikçilik ve araştırma-geliştirmeye dayalı bilgi ekonomisi ve büyüme modellerine katkıları” üzerine verildi.

1970’li yılların ortasından bugüne iklim değişikliği ile hangi iktisadi politikalar ile etkin mücadele edilebileceği üzerine çalışan bir makro iktisatçı olarak iklim değişikliği ile mücadeleyi neden kumara benzettiğini şu şekilde açıklıyor.

“Bizler “İkim Kumarı” oynuyoruz. Bu benzetmeyle anlatmak istediğim şey, ekonomik büyümenin iklim ve diğer doğal sistemler üzerinde istemeden de olsa ciddi değişimler yarattığı... Bu değişiklikler ileride öngörülemeyen ve muhtemelen tehlikeli sonuçlar doğuracak. Bizler şu an iklim zarlarımızı atıyoruz; sonuçlar sürprizlere neden olacak ve bu sonuçlardan bazıları büyük ihtimalle ciddi olacak. Ancak, İklim Kumarı’na henüz yeni başladık ve geri adım atmak için zamanımız var.” (s. 15-16)

Kitap beş bölümden oluşuyor: İklim değişikliğinin başlangıcı; iklim değişikliğinin insan ve diğer yaşam sistemleri üzerindeki etkileri; iklim değişikliğini yavaşlatmak: strateji ve maliyet; iklim değişikliğini yavaşlatma politikaları ve kurumlar ve iklim siyaseti. Nordhaus, bu beş bölümde iklim değişikliğini, etkilerini ve politikalar döngüsünü  ele alıyor: Ekonomik büyüme karbondioksit salımlarına yol açar (Taşıma araçları, ısınma, soğutma, uçak yolculuğu,...) Artan CO2 yoğunlukları ve diğer kuvvetler iklim değişikliğine neden olur (Sıcaklıklar, yağış, deniz seviyesinde yükselme...) İklim değişikliği ekolojik ve ekonomi etkiler dayatır (düşük mısır verimi, kıyılarda su taşmaları, okyanus asitlenmesi...) İklim Değişikliği politikaları salımları azaltır (üst-sınır ve alım-satım sistemleri, karbon vergileri, düzenlemeler...)

Bu döngüyü anlatırken iklim değişikliği bilimini ve ekonomiyi kapsayan modellerden yararlanıyor. Temelde Entegre Değerlendirme Modelleri (IAM- Integrated Assesment Models), Dinamik Entegre İklim ve Ekonomi Modeli. (DICE-Dynamic Integrated Model of Climate and Economy). Bu modellerde karbondioksit (CO2) salım miktarını üç unsur belirliyor. Nüfus, kişi başına düşen Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH) ve GSYH’nin karbon yoğunluğu. CO2 artış hızı her birinin büyüme oranlarının toplamına eşit. Dolayısıyla salımları azaltmanın üç yolu var: Nüfusu azaltmak, büyüme oranını düşürmek ve karbon yoğunluğunu azaltmak. Nordhaus dahil birçok iktisatçı ekonomik büyümeyi sınırlandırmak fikri yerine düşük karbonlu teknolojilere yönelmeye ve karbon salımını maliyetli hale getirmeye odaklanıyorlar. Durağan ekonomi veya küçülme tartışmalarına girmekten genelde imtina ediyorlar.

Dışsallık ve İskonto

Nordhaus kitap boyunca iki önemli iktisadi kavrama atıfta bulunuyor: Dışsallık ve iskonto. Dışsallık iktisadi faaliyetten doğan bir yan üründür ve bu faaliyetle ilgisi olmayan suçsuz kişilerde veya doğada hasara yol açar. Tarımsal üretim için fosil yakıt kullanmak gerekir ve ortaya çıkan karbondioksit gazının verdiği zararın bedeli ödenmez. İklim değişikliğini tüm dışsallıkların anası olarak değerlendiriyor Nordhaus çünkü  tüm sektörleri, tüm dünyayı ilgilendirir ve onyıllar veya yüzyıllar sürebilme ihtimali mevcuttur. Piyasalar yarattıkları bu dışsallığı çözemezler. O yüzden devlet devreye devlet girmeli ve dışsallıklara sahip faaliyetleri düzenlemeli veya vergilendirmelidir.

İskonto konusu ise bugünkü maliyet ve faydalarla gelecekteki maliyet ve faydaları nasıl karşılaştırmada rol oynadığı için önemlidir. İklim ile ilgili politikaların maliyetleri bugün ödenir ama faydaları gelecekte ortaya çıkar. Senaryolar da buna göre şekillenmektedir. Maliyet düşük katılım yüksek olursa ve gelecekteki iktisadi etkiler üzerine iskonto düşük tutulursa düşük hedefler belirlenebilir. Yüksek maliyet düşük katılım yüksek iskonto durumunda yüksek hedefler gerekecektir.

İklim değişikliğinde kırılma noktaları tehlikelidir çünkü bir kez tetiklendiklerinde geri döndürülmesi neredeyse imkânsızdır ve sistem aniden davranış değiştirir. Bunlardan önemli dört tanesini şöyle sıralıyor Nordhaus:

– Büyük buz örtülerinin (Grönland gibi) hızla erimesi,

– Gulfstream gibi okyanus akıntılarına yaşanacak büyük çaplı değişimler,

– Isınmanın daha fazla ısınmaya yol açacağı geri besleme etkisi,

– Uzun vadede daha da artacak sıcaklıklar.

Öte yandan kırılma noktalarını bilmek, kırılmanın iktisadi ve sosyal sonuçlarını bilmek anlamına gelmiyor. Yazarın önemli bir saptaması da, sistemleri yönetilenden yönetilemeyene doğru sıralaması. İmalat, sağlık hizmetleri gibi ekonomik hizmetlerin çoğu büyük ölçüde yönetilebilir. Tarım ve ormancılık sektörleri kısmen yönetilen sektörlerdir. İklim değişikliği güçlerinin en yönetilemez olduğu, etkilerin en çok zarar vereceği ve adaptasyonun en zor olacağı alanlar ise deniz seviyesinin asitlenmesi, fırtına şiddetlenmesi ve eko-sistem kaybıdır.

Karbonu Fiyatlandırmak

İklim değişikliği ile başa çıka çıkmada üç temel yaklaşım mevcut: Adaptasyon, azaltma ve jeo-mühendislik. Nordhaus uzun vadede tek gerçekçi çözümün sera gazlarının birikimini tersine çevirmek olduğu görüşünde. Adaptasyon önlemleri azaltımın alternatifi değil tamamlayıcısıdır. Jeo-mühendislik, örneğin yapay volkanik patlamalar yaratmak, risklidir. Yapıcı olduğu kadar yıkıcı sonuçlar da doğurabilir.

Nordhaus, en temelde sera gazı salımlarının maliyetinin yükseltilmesini öneriyor. Salımlara fiyat koymanın pazardaki düşük maliyetli dışsallığı dengeleyeceğini ileri sürüyor. Peki karbonun fiyatı nasıl yükseltilecek? Müsaade edilen salım miktarına kısıtlayıcı bir ticari limit koyarak ve alım satıma izin vererek (cap and trade) veya karbon salımına vergi getirerek. Karbon fiyatı her bir ton CO2 salımının sebep olduğu ekonomik zarar üzerinden veya iklim hedefine (örneğin 2 derece) ulaşmak için karbon fiyatını entegre değerlendirme modelleri aracılıyla hesaplanabilir.

“Kabon fiyatını yükseltmek dört farklı hedefe hizmet eder: Birincisi, tüketicilere hangi mal ve hizmetlerin karbon açısından yoğun olduğunu ve bu nedenle daha az kullanılması gerektiğini gösterir. İkincisi, üreticilere hangi girdilerin karbon yoğun olduğunu (kömür ve petrol gibi) ve hangilerinin daha az karbon kullandığını (doğalgaz veya rüzgar enerjisi gibi) gösterir ve böylece şirketleri düşük karbonlu teknolojilere geçmeye teşvik eder. Üçüncüsü, mucitleri, yeni ürün geliştiricilerini ve yatırım bankacılarını piyasada düşük karbonlu yeni ürünler ve süreçler yaratmaları, bunları fonlayıp geliştirmeleri ve tanıtımları konusunda teşvik eder. Son olarak, karbon fiyatı, tüm bunları yapmak için kişinin bilmesi gereken bilgi miktarını düşürür” (s. 19)

Karbon-yoğun malların fiyatı ciddi bir şekilde artarken karbon-hafi malların fiyatları daha az yükselir. Peki dünyada karbon fiyatı oluşturma deneyimleri bize ne öğretebilir? Üst-sınır ve alım-satım Avrupa Birliği’nde Emisyon Ticaret Programı adıyla uygulandı ve ilk aşamada 1 ton CO2 karşılığı 30 Avro civarındaydı. Küresel kriz dönemine girilirken 2007’de değeri sıfıra indi. İkinci aşamada ise ton başı fiyat 2012’de küresel bir iklim anlaşması belirsizliği arttığında 8 Avro’ya indi. Kısıtlı sayıda ülke ve sektörde denense de hiçbir ülke tüm ekonomiye yayılacak bir şekilde karbon fiyatlandırması veya karbon vergisi uygulamamıştır.

Küresel İklim Politikası Nasıl Mümkün Olabilir?

Bilim tarafı modellerle, senaryolarla yol gösteriyor. Diğer yandan milliyetçilik ve maliyeti gelecek kuşaklara bırakma eğilimi etkin bir iklim politikasını engelliyor. Etkin iklim politikaları nasıl geliştirilecek? Kimler kazançlı çıkacak? Kimler kaybedecek? Ne tür anlaşmalara imza atılacak? Ödenecek bedel nasıl paylaşılacak? Küresel politikalara katılmayanları ne tür yaptırımlar bekleyecek? Nordhaus, iklim hedeflerine ulaşmanın tahmini küresel maliyetlerini iki senaryo ile ortaya koyuyor. Tam katılımlı ve tam etkili bir senaryoda küresel gelirin %1,5’i ile 2 derece sıcaklık hedefi tutturulabilir. Daha gerçekçi ve %50 katılımlı bir senaryoda küresel gelirin %1.5’i harcanarak tutturulabilecek hedef 3.5 derecedir. Bu senaryolarda etkin politika ile kastedilen tüm ülkelerin ve tüm sektörlerin aşağı yukarı eşit oranda marjinal salım maliyetine sahip olmalı şartıdır.

“Küresel koordinasyonun önündeki engeller son derece çetindir. Ülkeler egemenliklerini büyük bir özveriyle korurlar. Herhangi bir uluslararası kuruma veya ülkeler grubuna iktidarı devretmekten nefret ederler”. (s. 293)

Kurulacak iklim rejimi, ülkelerin yan çizmesini, beleşçiliğini hangi mekanizma ile engelleyecek? Maliyet yerel ve fayda uzak gelecekte ise ulus devletler nasıl tepki verecek? Nordhaus’un önerisi iklim ile rejime katılımı ve uluslararası ticareti ilişkilendirmek. Anlaşmanın hükümlerine uymayan ülkelerden ithal edilen mallardan gümrük vergisi almak. Bu vergi sabit –örneğin %5– olabileceği gibi malların karbon yoğunluğuna göre de belirlenebilir. Tabii bu vergi uluslararası ticarete konu olan malları etkiler, yerli üretimi etkilemez.

İklim değişikliğinin etki analizinin zorluğunu bölük pörçük verilere ve kesin olmayan bazı gelecek öngörüleriyle hareket etmeye bağlıyor Nordhaus. Bulanık teleskop benzetmesini burada devreye sokuyor. Ekonomik, sosyal ve politik hesaplamaları yaparken ne kadar uzak bir geleceği hayal edersek karşımıza o denli bulanık ve belirsiz bir tablo çıkar. Gözümüzün önünde bir örnek, dünyanın korona ile mücadelesi var. Son üç aydır neredeyse tüm dünya korona virüs salgını ile uğraşıyor. Buradan iklim değişikliği ile mücadele için ders çıkacaksa o da bilimsel uyarıları çok ciddiye almak, erken ve etkin politikalar üreterek gelebilecek krizin ekonomik ve sosyal etkilerini azaltabilmek olmalıdır. Korona sonrası çoğu iktisadi ve siyasi analizin ve modelin değişmesi ve güncellenmesi gerekecektir. Geleceğe yönelik belirsizlikler artmış durumda. Uluslararası toplum cılız bir dayanışma sergiledi. İklim değişikliğinin etkileriyle başa çıkmada maalesef başarısız  bir provaya şahit oluyoruz.