İklim krizini okumak: Literatüre genel bir bakış

İklim krizine dair belli başlı kitaplar için bir kılavuz...

06 Şubat 2020 16:30

Yaşadığımız dünya, geçtiğimiz 600,000 yıl boyunca altı buzul çağı atlattı. Bizler, 12 bin sene önce kapanan son buzul çağından itibaren yerleştiğimiz gezegende “Holosen” adı verilen çağın keyfini sürmekteydik. Dünya Jeoloji Derneği, İkinci Dünya Savaşı ile birlikte Holosen’den çıkıp, jeofiziksel, jeokimyasal ve biyolojik anlamda gezegene geri dönüşü çok güç olabilecek zararlar verdiğimiz, bir anlamda ektiğimizi biçtiğimiz çağ olan Antroposen’e girişimizi ilan etti. Sanayileşme / yaygın endüstrileşme sonrası küresel kapitalizmin ölçüsüz yükselişiyle birlikte, Antroposen’den Capitalosen’e de terfi ettik. Sonrası malum, yazar ve aktivist Bill McKibben’ın 30 yıl önce New Yorker’da kaleme aldığı makalesinin başlığı gibi; “Büzüşen Bir Gezegende Yaşam” mücadelesi. 

Üzerinde yaşadığımız gezegenin son on yılına baktığımızda, gördüğümüz tablonun iç açıcı olduğunu söyleyemeyiz. Dünya Meteoroloji Örgütü, geçtiğimiz 10 yılın "dünya tarihinin en sıcak 10 yılı" olarak kayıtlara geçtiğini açıkladı. Kayıtlara geçen en sıcak 20 yılın tamamı son 22 yıl içerisinde vuku bulurken, 2015 ile 2018 arasındaki yıllar da en sıcak dört yıl olarak kaydedildi. Geride bıraktığımız 2019 yılı ise, Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA), ABD'nin Ulusal Okyanus ve Atmosfer Dairesi (NOAA) ve İngiltere Meteoroloji Dairesi'nin verilerine göre, 1850'den itibaren ölçülen en sıcak ikinci yıl ilan edildi. Bu veriler, kendi marifetimizle yarattığımız Ateş Çağı’na (Pyrosene) girdiğimizin kanıtı gibi.

Buzul çağında 180 ppm oranında seyreden karbondioksit miktarının, gezegene yerleştiğimiz ve ısınmanın arttığı dönemlerde 280 ppm seviyelerine çıktığı biliniyor. Endüstri devrimi sırasında 280 ppm olan karbondioksit miktarı bugün 410 ppm’yi aştığına göre, artık gezegenin güvenli sınırını çoktan aştığını çekinmeden söyleyebiliriz. 

İçinden geçtiğimiz bu büyük krizi bilimden, siyasetten, ekonomiden, meteorolojiden, jeolojiden, sınıf mücadelesinden, tarihten, piyasalardan, coğrafyalardan bağımsız okuyamıyoruz. Bir tür kanaatler okyanusunda yolumuzu bulmaya çalışıyoruz. Bu okyanusun yer yer bir çöplüğü andırdığı da oluyor. Güvenilir bilgiye ulaşmak da, bu bilgileri yorumlamak da herkes için eş derecede kolay değil. Bu dosyada iklim krizi ve küresel ısınma ile ilgili takip edilebilecek yayınlara yer verdiğimiz bir okuma rehberi oluşturduk. 

İki önemli bilim tarihçisi Naomi Oreskes ve Erik M. Conway, 2014’te yayımlanan Batı Uygarlığının Çöküşü’nde, bizleri kurdukları hayali gelecekten bugüne bakmaya davet ederken, kendilerini “Aydınlanmanın çocukları” olarak tanımlayan Batı dünyasının, yaklaşan felaketlerle ilgili verilere sahip olmalarına rağmen nasıl olup da harekete geç(e)mediğinin izlerini sürerek, bu kadim sorunun olası yanıtlarını arıyorlar. Krizin bu raddeye nasıl geldiğini bir film şeridi gibi gösteren ve krizin sorumlularının da açıkça ifşa edildiği bu ince kitap, 2093 yılında İkinci Çin Halk Cumhuriyeti’nde yaşayan tarihçi-yazarın izlenimleri üzerinden, yakın gelecekte öngörülen Büyük Çöküş ve Kitlesel Göç’e (2073-2093) neden olan Yarıgölge Çağı’nda (1988-2093) yaşanan olayları aktarıyor:

“Tarihçiler, 1988 yılını Yarıgölge Çağı’nın başlangıcı olarak kabul ederler. Bu sene içerisinde, gezegeni ve onun sakinlerini koruyacak uluslararası süreçlerin temelini atmak ve iklim değişikliği ile ilgili bilimsel çalışmaları yaygınlaştırmak adına, bilim dünyası ve devletlerin işbirliğinin ürünü melez bir yapı olan Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) kuruldu. Ertesi sene, ileride sera gazı salımlarının kontrol altına alınması konusunda uluslararası bir çerçeve işlevi görecek olan “Ozon Tabakasını İnceltici Gazlara Dair Montreal Protokolü” devreye alındı. 1992 yılında dünya devletleri iklim sistemine “insan etkinlikleri kaynaklı tehlikeli müdahaleleri” engelleyebilmek adına Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ni (UNFCCC) imzaladı. Dünya, yaklaşan krizin farkına varmış ve bir çözüm üretme çabasına girişmişti.”  (s . 15)

Yarıgölge Çağı’nın başlangıcı olarak kabul edilen 1988 sonrası ve özellikle 2000 ve 2010 yılları arasında geçen bölüm, tenis maçı gibi ilerliyor. Muhalifler, inkârcılar, kalkınma hedeflerini gezegenin geleceğine tercih eden büyük şirketler, yöneticiler, siyasetçiler, ortada dolanan belirsizlik mesajları ve “şüphe tacirleri”. Diğer tarafta, şiddetini arttıran yangın, sel, fırtına ve sıcak dalgaları ile boğuşan gezegen.

2093’ten bugüne doğru gelinirken, kitabın yayımlandığı 2014’e kadarki bilimsel verilerden ve gelişmelerden –bizzat şahitlik ettiğimiz için– haberdarız. Bildiğimiz gibi geçtiğimiz 10 yıl, dünya tarihinin en sıcak 10 yılıydı. Kitapta henüz görme şerefine mazhar olamadığımız 2050’lerden bahsedilen ve iklim biliminde öngörülen verilere dayanarak kaleme alınmış bölümler, fosil yakıtlara bağlı emisyonların durdurulamaması ve gezegenin bu süratle ısınması halinde yüzleşeceğimiz olayları aktarıyor. Naomi Oreskes ve Erik M. Conway, Columbia Üniversitesi Life Sciences dergisi editörü Patrick Fitzgerald’e verdikleri röportajda, gelecekten bugüne bakmanın yazdıkları kitabın insanın içine işleyen tarafı ile baş etmelerine yardımcı olduğunu ifade ediyorlar. Kitap, pek çok sürükleyici bilimkurgu kitabı gibi, içe işliyor ve canlılar aleminin geleceğine dair gerçekçi, ve haliyle biraz ürkütücü bir resim çiziyor.

ABD’nin en önemli iklim aktivistlerinden ve 350 Hareketi’nin kurucularından Bill McKibben’ın 1989’da, şu meşhur “Yarıgölge Çağı”nın başlangıcından hemen bir yıl sonra kaleme aldığı Doğanın Sonu, küresel ısınma üzerine yazılmış ilk kitap. Bill McKibben, Doğanın Sonu’nda, bilim dünyasının inkâr edilemez bir biçimde ortaya koyduğu üzere, insanın dünyanın iklimini geri dönülmez biçimde değiştirmekte olduğunu ve canlılar aleminin büyük bir bölümünü kendisiyle birlikte hızla yok oluşa götürdüğünü sade ve anlaşılır bir dille aktarıyor. 

McKibben, Türkçe baskı için kaleme aldığı önsözde, kitabı yazdığı yıldan itibaren bir özet çıkararak, bu süre zarfında iklim kiziyle ilgili dünya çapında yapılması gerekenlerin yapılamadığını, fakat Gezi’yi de dahil ederek, giderek büyüyen halk hareketlerinin hem ekoloji hem de diğer sosyal mücadeleleri ilham verici bir şekilde yükselttiğini ifade ediyor. 

Doğanın Sonu, “Şimdiki Zaman” ve “Yakın Gelecek” başlıklarıyla iki bölüme ayrılmış. Şimdiki zaman, 30 yıl önce kitabın yazıldığı zamanlar. “Yakın Gelecek” ise, şu an içinde bulunduğumuz zamana adanmış. Bizler, bugün tam olarak McKibben’ın 30 yıl önce gezegenin geleceği ile ilgili aktardığı tablonun içinde yaşıyoruz. McKibben elbette bir kâhin değil, kabul görmüş bilimsel aklın yolundan giden bir araştırmacı ve aktivist. Doğanın Sonu’nu bir ağıt gibi de okuyabiliriz. McKibben, kitabın “Yakın Gelecek”’ adını verdiği ikinci bölümünde, bizim izlerimizle damgalanmış ve bozulmuş olan doğadan şu cümlelerle bahsediyor..

“Doğayı –biz daha ortada yokken burada olan, insan toplumunu çepeçevre sarıp bugüne kadar ayakta tutmuş, tamamen bizden bağımsız olan dünyayı– öldürdük. Yine de geriye kalan bir şeyler de var tabii; eski doğanın yerinde bizim mirasımız olan yeni bir “doğa” yükseliyor. Bu “doğa”, doğal süreçler (yağmur, rüzgar, ısı) olarak düşündüğümüz şeylerle kendini belli ediyor, o yüzden eski doğaya da benziyor, ama -süreklilik ya da sonsuzluk hissi, insanların arasından kaçabilmek gibi- mükafatlar sunmuyor. Aksine, havanın her köşesi, her karış toprak bize ait yavan izlerle, işaretlerle damgalanmış durumda.” (s . 107)

McKibben’ın Nisan 2019’da yayımlanan kitabı Falter: Has the Human Game Begun to Play Itself Out? (Sendeleme: İnsanlık Oyunu Kendini Bitirmeye Doğru mu Gidiyor?), insanlığı ve gezegeni tehdit eden tehlikenin nedenlerine ve nasıl giderileceğine odaklanıyor. Yeni gelişen teknolojilerin avantaj ve dezavantajlarını tartışıyor. Kitap henüz Türkiye’de yayımlanmadı. Eli kulağında olduğunu tahmin ediyor ve umuyoruz.

 

Naomi Klein’ın büyüme karşıtı hareketin ve yeni yüzyılın Das Kapital'i olarak anılan ilk kitabı No Logo’nun yayımlanmasının üzerinden 20 yıldan fazla zaman geçti. Klein, bu süre zarfında kapitalizmin insanlığı nasıl bir çıkmaza sürüklediğini bıkmadan anlatmaya devam etti. Piyasa köktenciliği anlayışı ile yürüyen kapitalist ideolojinin yol açtığı yıkıma dikkat çeken önemli kitabı Şok Doktrini: Felaket Kapitalizminin Yükselişi'nin (2007) ardından, giderek yükselen eko-faşizmin, iklim mücadelesini açıkça bir sınıf mücadelesine dönüştürdüğünü, içinden geçtiğimiz ve hızla bir felakete doğru yelken açan krizin ekonomik sistemin kurallarını değiştirmeden çözülemeyeceğini her fırsatta kararlı bir şekilde vurguladı. 

Sarphan Uzunoğlu’nun İşte Bu Her Şeyi Değiştirir hakkında K24’te yayımlanan yazısını da hatırlayalım: İklim krizi “demokratik” mi yoksa “hiyerarşik” mi

Ümit Şahin de 2015'te aynı kitap hakkında yazmıştı: http://umitsahin.blogspot.com/2018/03/kuresel-snmay-onleyemezsek-yok-olacagz.html

 

Ekolojist ve aktivist David Attenborough da, yakın zaman önce BBC’ye verdiği röportajda, “Bu iş ölüm kalım meselesidir, yapılması gereken bu kadar açıkken, yapılamaması bir paradokstur,”, diyordu. İşte Bu Her Şeyi Değiştirir’de Naomi Klein da, gezegenin geleceği için son çağrıyı yaparken, krizden çıkış yollarına dair radikal çözüm önerilerini sıralıyor. 

David Attenborough’un BBC’de yayımlanan video röportajını izlemek için: İklim krizi - David Attenborough: Kaçamak cevapları bırakalım, iklim krizi noktasına vardık 

  

Klein, son kitabı On Fire: The Case for the Green New Deal'da, iklim krizinin siyasi olduğu kadar, yaratıcı ve manevi bir meydan okuma olduğunu savunurken, “iklim barbarlığı”na karşı yükselen küresel eylemlerin önemine dikkat çekiyor. Klein, iklim değişikliğini zamanımızın insan hakları mücadelesi olarak kabul ediyor ve bu mücadelenin sadece çevrecilere bırakılamayacağının altını çiziyor. 2019’un ortalarında yayımlanan kitap henüz Türkçeye çevrilmedi. İklim adaleti konusunda belki de en önemli başvuru kitaplarından biri olacak On Fire'ın yakın zamanda yayımlanacağını umuyoruz. 

Bu bağlamda, iklim krizinin çözümünün aslında basit olduğunu, fakat bu konuda adımlar atılabilmesi için gerekli iradenin yetersiz olduğunu savunan Amerikalı siyaset ve iş insanı, iklim aktivisti Al Gore’un 2010 yılında Optimist Kitap tarafından yayımlanan kitabı Tercih Sizin: İklim Krizinin Çözümü için Bir Plan da iklim aciliyetine vurgu yapan, iklim krizini genel hatları ile anlatan önemli kitaplardan. Kitabın gençler ve yetişkinler için ayrı versiyonları var.

Son Buzul Erimeden, yolculuğuna 2009 yılında Açık Radyo’da başladı ve 2019’un Eylül ayında kitap olarak yayımlandı. Boğaziçi Üniversitesi’nde öğretim üyesi ve aynı zamanda üniversitenin İklim Değişikliği ve Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi müdürü olan Prof. Dr. Levent Kurnaz, iklim değişikliği konusunda en güncel ve kapsamlı kitaplardan birini kaleme aldı. Son Buzul Erimeden bir soru - cevap kitabı. Hepimizin kafasını kurcalayan, kurcalamış olabilecek, ya da bugüne dek aklımıza dahi gelmeyen onlarca soruyu, merak ettiklerimizi, yalın bir dille yanıtlıyor:

“İklim nedir? Onu sadece güneşten gelen ışık mı belirler”?,
“İklim bizim yüzümüzden mi değişiyor”?,
“Atmosfere ne kadar karbondioksit salıyoruz”?,
“Sera gazı dediğimiz gazlar hangileridir”?,
“Dünyadan enerji çıkıyorsa bunu neden görmüyoruz”?,
“Buzullar eridiğinde dünya neden daha hızlı ısınıyor”?,
“Atmosferdeki hava nasıl hareket ediyor”?,
“İklimi sadece biz mi belirliyoruz”?,
“İklim kendi kendisini değiştirebilir mi”?,
“Hava ısınıyor mu”? Sıcaklık nasıl değişiyor”?,
“İklimin geleceğini nasıl öngörebiliyoruz”?,
“İklim değişikliğinin gerçek olduğunu nereden biliyoruz”?,
“Karşılaştığımız bir olayın iklim değişikliğinden kaynaklandığını nasıl anlarız”?,
“Başımızın belada olması ne anlama geliyor”?,
“İklim değişikliğini nasıl durdururuz”?,
“Teknoloji, iklim krizini bizim rahatımızı bozmadan çözebilir mi”?,
“İklim değişikliğini durdurmak için kimlerin ne yapması gerekiyor”?,
“Devletler bu problemlerin çözümü için neler yapıyor”?

Son ve en mühim sorulardan biri de şu: “Bizlere düşen sorumluluklar nelerdir?”

Bu soruların bir kısmının yanıtlarını biliyoruz, bazılarından emin değiliz, bazısı bir muamma, en önemlisi de, pek çoğumuz bu soruların yanıtlarını öğrenmek istiyoruz. Son Buzul Erimeden, tüm bu soruları herkesin anlayabileceği bir açıklıkta, doğru örneklerle ve argümanlarla ortaya koyan gerçekçi bir kaynak. 

Hakikatin Bilançosu

2005 ile 2015 yılları arasında, dünya genelinde ortalama deniz suyu yüksekliği yılda 3,6 milimetre arttı. Uydudan elde edilen veriler, Kuzey Kutup bölgesindeki deniz buzunun 1979 yılından bu yana önemli ölçüde azaldığına işaret ediyor. Son yıllarda Grönland Buz Tabakası'ndaki erime rekor seviyeye ulaştı. Uydu verilerine göre, Batı Antarktika Buz Tabakası da küçülüyor. Yakın zamanda Doğu Antarktika'da da küçülmenin başladığı tespit edildi. 

Kuzey kutbundan Amazonlara, California’dan Yunanistan’a hatta Grönland’a, dünya alevlerin arasında, yanıyor. Avustralya’da milyonlarca canlı, hektarlarca orman gözlerimizin önünde yok oldu. 

Meteoroloji ve afet yönetimi uzmanı Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, uzun yıllardır, iklim ve afetler konusunda hem yazıyor, hem de eğitim veriyor. Kuraklık Kıranı (Güncel Yay),  Havadan Sudan: Tabiatın Gönlünü Almanın Tam Vakti (Hayy Yayınları) ve 2001’de yayımlanmasına rağmen, küresel iklim değişikliği konusunda yayımlanmış en önemli kaynaklar arasında sayabileceğimiz Bildiğiniz Havaların Sonu: Küresel İklim Değişikliği ve Türkiye kitaplarının da yazarı. Bildiğiniz Havaların Sonu, kaleme alındığı tarih itibarıyla (2001) iklim değişikliği konusunda en güncel bilgileri içermese de, arşivde bulunması gereken kitaplardan biri.

Küresel ısınmayı durdurmanın artık mümkün olmadığını biliyoruz. Bilim insanları, iklim değişikliğine bağlı olayların yol açacağı olumsuzlukların etkisini en aza indirmenin yollarını arıyorlar. Bu çalışmalara genel adıyla “uyum çalışmaları” adı veriliyor. Mikdat Kadıoğlu, bu alanda da takip edilebilecek en doğru isimlerden biri. 

IDCM (İç Yer Değiştirme Merkezi) ve Norveç Mülteci Konseyi (NRC) tarafından yayımlanan rapora göre, 2018'de 144 ülkeden 17.2 milyon insan doğal felaketler ve aşırı hava olayları sebebiyle, 10.8 milyon insan da savaş ve çatışma ortamından dolayı iç yer değiştirme gerçekleştirdi.

Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli'nin (IPCC) raporuna göre iklim değişikliği sebebiyle büyük kitlesel nüfus hareketleri bekleniyor. Önümüzdeki 30 yıl içinde beklenen deniz seviyesinin yükselmesi, kuraklık, sel ve taşkınlar gibi nedenlerden 200 milyon insanın göç etmek zorunda kalacağı öngörülüyor.

Yeri gelmişken, çevre hareketinin 60’lı yıllardaki “felaket tellalı”, aktivist / ekososyalist Barry Commoner’ı de analım. Commoner, bugünkü ekoloji hareketinin temellerini oluşturan “sağkalım politikasının” (politics of survival) kurucusu olarak anılıyor. Commoner’ın ortaya koyduğu belki de en önemli şey, çevre sorunlarının adaletle ilgili olduğu ve yoksulların çevre sorunlarından daha fazla etkilendiği hakikatiydi.

Bu, bugün de böyledir.

Naomi Klein’ın da altını çizerek belirttiği gibi, iklim adaleti mücadelesi, bir yönüyle sınıf mücadelesidir; dolayısıyla, iklim krizi siyasi bir krizdir. Klein da Commoner de birkaç on yıl arayla, aynı kaçınılmaz gerçeği ifade etti: “Bütün kapitalist sistemi değiştirmek zorundayız.” 

Açık Radyo’da yayımlanan 2 Haziran 2010 tarihli Açık Yeşil’de Commoner’in yaşgünü kutlanıyor ve 1971’de yayımlanan Closing Circle (Kapanan Çember) kitabında yer alan “Ekolojinin dört yasası” aktarılıyor. Belki de yaşamımızın en güzel özeti budur:

“Birincisi, “Her şey her şeye bağlıdır.” Yani bütün yaşayan varlıklar için tek bir biyosfer (canlılar âlemi) vardır. Birini etkileyen şey, tümünü etkiler.

İkincisi, “Her şey mutlaka bir yere gitmek zorundadır.” Atık ürünlerin ortadan kaldırılabileceği, olsa olsa bir kuruntudan ibarettir.

Üçüncüsü, “En iyisini doğa bilir.” İnsanlar doğayı “düzeltmek” için teknolojiyi kullanmaya kalktılar, ama doğal bir sistemde böyle bir değişim büyük olasılıkla o sisteme zarar verecektir.

Ve dördüncüsü, “Bedava yemek diye bir şey yoktur.” Doğal dünyada her kazanımın bir bedeli vardır ve eninde sonunda bütün borçlar ödenir, denklemin iki yanı daima eşit ve dengeli olacaktır...

Bu yayın deşifre edilerek Açık Yeşil 1: Teorisi ve Pratiği ile Bir Ekoloji Rehberi’nde matbu olarak da yayımlandı. ("Ekolojinin Dört Yasası ve Barry Commoner", s.49)

Mike Hulme, iklim değişikliği konusunda uzun yıllardır çalışan ve bu konuyu bütüncül olarak ele alan, karşıtlıklar ve anlaşmazlıklar üzerinden konunun daha geniş bir perspektifle kavranması gerektiğini savunan bir iklimbilimci. İklim Değişikliği Konusunda Neden Anlaşamıyoruz’da iklim konusunda “klimatolojik bilginin” oluşturulmasına ve konunun sosyolojik açıdan ele alınmasına önemli katkılar sunuyor. 

“İklim değişikliğine karşı savaşmak” için saflarımızı belirlemekten ziyade, iklim değişikliği kavramıyla daha yapıcı ve yaratıcı bir ilişki içine girmeliyiz” diyor Hulme. Bu çok önemli bir bakış açısı. Bizi bağnazlıktan kurtaran, tartışmaya ve uzlaşmaya, farklı fikirlere sahip insanlarla müzakere etmeye olanak sağlayan bir yaklaşım. 

Steve Rayner, kitap için kaleme aldığı sunuş yazısında, Hulme’un iklim konusunda yaklaşımını bir analoji ile özetliyor; “İklim değişikliğini hem bir büyüteç hem de ayna niyetine kullanmalıyız.” ”Büyüteç olarak kullanıldığında, gerçekler ve toplumsal değerler bağlamındaki tercihlerin uzun vadeli sonuçlarına odaklanmak; ayna olarak kullanıldığında ise, ‘kendimiz ve tüm insanlık için gerçekte ne başarmak istediğimize yakından bakmak’.” (s. 11)

İklim Değişikliği Konusunda Neden Anlaşamıyoruz, mutasyona uğrayan iklim değişikliği fikrini sosyal ve beşeri bilimlerin araçlarını, dilini ve söylemlerini kullanarak inceliyor. İklim değişikliğinin yalnızca üzerinde yaşadığımız gezegeni değil, sosyal hayatlarımızı da değiştirmekte ve dönüştürmekte olduğunu söylüyor bize. 

Açık Radyo’da 10. Yılını dolduran, Türkiye ve dünya çapında ekoloji mücadelesinin seyrini kayıt altına alan Açık Yeşil programına dayanan her iki cilt de arşiv niteliğinde. Açık Yeşil'in birinci kitabı Teorisi ve Pratiği ile Bir Ekoloji Rehberi, her gün 150 ila 200 canlı türünün yok olduğu, iklim krizinin tüm dünyanın gündemine oturduğu İnsan Çağı’nda (Antroposen) çevre ve iklim hareketlerinin teorik temellerini ortaya koymanın yanı sıra, Türkiye’nin ve dünyanın dört bir yanından alan kayıtları ve mülakatlara yer verilen bir başvuru kaynağı niteliği taşıyor. 

Açık Yeşil’in ikinci cildi, İklim Krizi, Politika ve Aktivizm’de, dünyanın dört bir yanında cereyan eden ve neredeyse 7.6 milyon insanı sokaklara döken, yeryüzünün gördüğü en büyük kitlesel iklim eylemi hareketlerine tanıklık ediyoruz. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) 1.5 Derece Küresel Isınma Özel Raporu’ndan COP zirvelerine, İklim Bilimi tarihinin en önemli isimlerinden Türkiye’deki termik santral mücadelelerine kadar, oldukça kapsamlı bir 10 yıl özeti sunan Açık Yeşil, bizlere İklim Hareketi’nin katettiği yolu takip etme olanağı sağlıyor. 

Açık Yeşil’in hazırlayıcıları Ümit Şahin ve Ömer Madra’nın 2007’de Agora Kitaplığı’ndan yayımlanan ve baskısı tükenmiş olan önemli bir söyleşi kitapları daha bulunuyor; Niçin Daha Fazla Bekleyemeyiz: Küresel Isınma ve İklim Krizi. İklim kriziyle ilgili Türkiye’de yayımlanmış ilk kitaplardan olduğunu söyleyebiliriz. Güncellenerek yeniden yayın dünyasına kazandırılması tüm okurlar için bir kazanım olacaktır. 

Neredeyse yarım asırdır yaklaşmakta olan felaketin habercilerinden, vakanüvisimiz, Açık Radyo’nun kurulduğu günden bugüne iklim krizi ile ilgili “yayın-gara-lar” yapan Ömer Madra’nın Aralık 2019’da yayımlanan kitabı “Kıyamet Tacirlerine Karşı Kıyam Et”i de, dünyaya sahip çıkmak için ayağa kalkan ve bugün her anlamda ahlaki üstünlüğü ele geçirmiş olan genç kuşağın örgütlediği kitlesel hareketin bir özeti olarak okumak mümkün. Madra, çocuklar sayesinde yeni bir radikalizm çağının açıldığını söylüyor ve adım adım bu büyük dönüşümün izini sürüyor.  

Takipte kalıyoruz: http://acikradyo.com.tr/

 

Resim:

 

Selim Birsel, Hüsran II, 2019, Kâğıt üzerine mürekkep 
17x42 cm, 32x51,5 cm (çerçeveli / framed)