Doğumunun 120. yılında Nâzım Hikmet’in hatırasına iki şiiri

Nâzım Hikmet’in Münevver Andaç’a yazdığı mektuplar içerisinde yer alan ve daha önce hiç yayımlanmamış iki şiiri: “Bütün yolculuk boyunca hasret ayrılmadı benden” ve "D.O". 

13 Ocak 2022 20:00

Bilindiği gibi, Nâzım Hikmet’in şiirleri 1965 yılından itibaren Türkiye’de yayınlanmaya başlanır. Ancak bu erken dönemde haylice eksiktir: Özellikle şairin 1951-63 arasında yazdıkları… Ancak günümüzde de bazı eksiklikler ve hatalar, külliyatı olduğu söylenen yayınlarda da süregelmektedir.

Melih Güneş, Toplumsal Tarih dergisinin bu ayki (Ocak 2022) sayısında “Bağır, Bağır, Bağır Bağırıyorum” adlı yazısında madde madde bu eksiklere ve hatalara dikkat çekmektedir. Güneş daha önce de #tarih dergisindeki (Haziran 2018) “Nâzım külliyatında eksik-gedik kabul edilemez” başlıklı yazısında aynı konulara dikkat çekmiştir.

Külliyatı meselesine gelecek olursak… Bilindiği gibi, 1970’lerin sonunda ilk ve çok kapsamlı çalışma Şerif Hulusi tarafından başlatılmış, ölümünün ardından Asım Bezirci tarafından sürdürülmüştür. (Cem Yay.)

Daha sonra Memet Fuat’ın editör, Asım Bezirci’nin araştırmacı olarak birlikte çalıştıkları Adam Yayınları, şairin tüm yapıtlarını 1990 yılında yirmi sekiz ciltte “tamamlar”. Turgay Fişekçi’nin Memet Fuat’tan aktardığına göre, Memet Fuat’ın gelecek kuşak yayıncılardan tek bir isteği vardır:

“Nâzım Hikmet’in yayın hakları 2033’te sona erecek ve herkes tarafından basılabilecek. Ben onu son biçimine getirdim. Basacak olan herkes benim hazırladığım biçimini kopyalayıp bassın ki, Nâzım kuşaktan kuşağa yanlışsız olarak ulaşabilsin.”

Oldukça iddialı bir istektir!

Melih Güneş’in de çok haklı olarak sorduğu üzere, acaba Memet Fuat’ın bu tutumu mevcut külliyata bir tür “dokunulmazlık” mı kazandırmıştır?

Asım Bezirci ise 1980 yılında Cem Yayınları’ndan basılan Nâzım şiirlerinin 8. ve son cildini tamamlarken, “Yine de şiirlerin son biçimlerinin, ancak Moskova’da bulunan metinlerin yayınlanışından yahut incelenmesinden sonra kesinleşeceğini belirtmek isteriz” diye bir şerh düşmüştür.

Asım Bezirci’nin bu çok yerinde uyarısına rağmen, Nâzım Hikmet adına kurulmuş vakıf, merkez gibi oluşumlardan ve yayıncı kuruluşlardan bu anlamda etkili ya da etkin bir çalışmaya rastlanmamaktadır. Hatta anlaşılan o ki, Melih Güneş’in Rus arşivlerinden ve Nâzım’ın hayattayken yayınlanmış çeşitli dillerdeki eserlerinden bulduğu şiir, oyun ve metinler de külliyatına dahil edilmeyi beklemektedir.

Ben de iki şiirle katkıda bulunmak isterim. Bu şiirler Nâzım Hikmet’in Münevver Andaç’a yazdığı mektuplar içerisinde yer almaktadır. Her ne kadar “Bütün yolculuk boyunca hasret ayrılmadı benden” başlıklı şiiri, on bir yıl önce YKY ve İş Kültür ortak yayını olarak Büyük İnsanlık-Kendi Sesinden Şiirler adlı kitapta yer almışsa da, Nâzım’ın ses kaydının deşifresi olarak basılmıştır; dolayısıyla bazı yanlışlar bulunmaktadır. Örneğin Nâzım’ın “itirmek” olarak kullandığı kelime “yitirmek” olarak yer almıştır. Şiire yazılan dipnotta “Türkçede ilk kez yayınlanan bu şiire henüz başka dillerde rastlanmamıştır” denmektedir. Şiir on bir yıldır külliyatına dahil edilmemiştir.

Yazılı hali ise ilk kez yayımlanmaktadır:

Gülüm dinle:

 

Bütün yolculuk boyunca hasret ayrılmadı benden

gölgem gibi demiyorum

çünkü hasret yanımdaydı zifiri karanlıkta da

ellerim ayaklarım gibi de değil

uykudayken itirirsin elini ayağını

ben hasreti uykuda da itirmiyordum.

 

Bütün yolculuk boyunca hasret ayrılmadı benden

açlıktı susuzluktu demiyorum

sıcakta soğuğu soğukta sıcağı aramak gibi de değil

giderilmesi imkânsız bir şey

ne sevinç ne keder

şehirlerle, bulutlarla, türkülerle ilgisiz

içimdeydi dışımdaydı

 

Bütün yolculuk boyunca hasret ayrılmadı benden

zaten elimde ne kaldı bu yolculuktan

                                           hasretten başka.

Akdeniz, Mart 960

D.O. isimli şiiri bugüne kadar hiçbir Türkçe yayın içerisinde yer almamıştır. Bilindiği kadarıyla başka dillerde basılan yayınlarda da yer almamaktadır. Bu bağlamda ilk kez yayınlanmaktadır. Mektupta şiir daktiloyla yazılmış olup, şair mektuba el yazısıyla devam etmiştir.

Araştırmalarımız D.O.’nun kimi ya da neyi temsil eden bir “rumuz” olduğu konusuna açıklık sağlayamamıştır.

D.O.

 

Ha ha ha

hi hi hi!

Sahnede kızıl pelerinli D.O.

                     okudu serenadını Mefistonun.

Altın locada ak üniformalı imparator

                                                  alkışladı.

 

Ha ha ha

hi hi hi!

Tahtından indirildi imparator.

Sahnede kızıl pelerinli D.O.

                     okudu serenadını Mefistonun.

Altın locada gözlüklü başkan

                                                  alkışladı.

 

Ha ha ha

hi hi hi!

Kurşunlandı imparator, kaçtı başkan.

Sahnede kızıl pelerinli D.O.

                     okudu serenadını Mefistonun.

Altın locada silâhlı işçi

                                                  alkışladı.

 

Ha ha ha

hi hi hi!

Sahnede kızıl pelerinli D.O.

                     Okudu serenadını mefistonun.

Ha ha ha

hi hi hi!

Altın locada kara fıraklı D.O.

                                                  alkışladı.

 

Klâsik, büyük,

devirlerüstü, ölümsüzlük…

Olabilir,

olabilir, sevgilim,

ama şükür kü D.O. değilim.

                                                         959 on ikinci ay.

 

KAYNAKÇA:


Şiirler, Aydın Aydemir arşivi.

M. Melih Güneş, Nâzım Hikmet’in Ellerinin İzinde, Küçükçekmece Belediyesi Yayını, Ocak 2021.