Geri dönüşü olmayan ev

Hayatta-Kalanlar

Hayatta Kalanlar

ALEX SCHULMAN

çev. Zeynep Tamer Timaş Yayınları Ocak 2022 224 s.

İsveçli gazeteci, blog yazarı, televizyon ve radyo sunucusu Schulman’ın İsveç’in çok satanlar listesinde daimi bir yeri var. 2012’den bu yana her hafta yüz binlerce dinleyiciye ulaşan bir podcast’i yönetiyor. Daha önce de dört otobiyografik kitabı yayınlanan yazarın beşinci kitabı ve ilk romanı Hayatta Kalanlar. Yayın hakları otuz üç ülkeye satılan romanı Türkçeye Zeynep Tamer çevirmiş.

ADALET ÇAVDAR

“Bana kederin aşamaları olan bir süre olduğunu öğrettiler. Ve diğer tarafta beni bekleyen bir hayat var. Elbette aynı hayat değil, farklı bir hayat. Aslında kederin bir süre olduğu doğru değil. Keder bir var oluş durumu. Hiç değişmiyor, taş gibi oracıkta oturuyor.

Ve keder insanın dilini bağlıyor.” (s. 219)

Aile bizim neyimiz olur? Kamburumuz, derdimiz, kederimiz ve kaderimiz. Niyeyse aklıma iyi bir tanımlama gelmiyor. Mutlu aileler ve mutsuz aileler üzerine kurulmuş o klasik cümle ise, aileyi bir edebi metin içine neden aldığımızı zaten anlatıyor. Alex Schulman’ın romanı üç erkek kardeşin hikâyesini anlatıyor. Hikâyeyi tam manasıyla bir ters bir düz işliyor. Bugünü anlattığı kısımların zamanı tersten akarken, dün kronolojik olarak anlatılıyor.

Her yaz yazlık evine giden, ne varlıklı ne yoksul bir ailenin kendi kendine büyüyen üç çocuğu. Anne ve babanın adlarını asla öğrenmiyoruz, onlar kitap boyunca anne ve baba olarak isimlendiriliyor. Nils, Benjamin ve Pierre ise asıl kahramanlarımız. Onlar görünmeden büyüyebilen çocuklardan, o yüzden aslında gerçek birer kahramanlar. Nehir kenarındaki yazlık evde geçen çocukluk; yüzülür, balık tutulur, ormana gidilir... Anne ve baba içerler, kavga ederler, öğlen uykularına yatarlar. Yazarın anlatımıyla her şey aslında gözler önüne bir fotoğraf karesi gibi duruyor. O her şeyin tek bir sıfatı var, yalnızlık. Arada bir anne çocuklarına kitap okuyor ve inanılması güç ama saçlarını bile okşuyor. Baba çocuklarını ormana götürüp onlara bir şeyler öğretmeye çalışıyor ama karşılığında sırf biraz uzakta olsunlar diye rüşvet sayılabilecek para teklif ediyor. Kısacık mutluluk anları ise hep bir ayna kırılması gibi paramparça oluyor.

Birbirinden neredeyse tamamen farklı şekilde büyüyor üç oğlan. Biri hamakta kulaklıklarıyla kendini dünyaya yani eve kapatıyor, diğeri sürekli ortalığı dinliyor ve olacakları tahmin etmeye çalışıyor, sonuncusu ise arıza çıkarmanın yollarını araştırıp buluyor. Kimi zaman onların birbirlerini bir nebze olsun sevdiklerine dair izlenimler uyanıyor. Ama o kadar uzaklar ki, kimse birbirinin içinde kopan fırtınayı hissedemeden büyüyor. Baba ölüyor, ev dağılıyor ve herkes tek başına yaşamaya başlıyor. Sonra bir gün anne de ölüyor. Geriye kalan vasiyetle üç kardeş yıllar sonra o yazlık evin yolunu tutuyorlar.

Alex Schulman

Hayatta Kalanlar’ın bütün bunlara eşlik eden meselesi ise hafıza. İnsan yaşadıklarını nasıl hatırlar, anlatır ve o anlatı kurgu bile olsa, anlatıla anlatıla nasıl bir gerçeğe dönüşür? Gerçek nasıl unutulur ve yerine aşikâr bir şekilde olması arzulanan nasıl konur? Çünkü birini sevdiğimiz zaman nasıl iyi yanlarını görüyorsak, bir yerde barınamadığımız zaman da oranın kusurlarını ortaya dökmeye başlıyoruz. Ev, kendisini bizden uzaklaştıran bir yapıya döndüğünde yani aidiyetimizi yırttığında ve biz bu yırtığın çok uzun olduğunu fark ettiğimizde, kendimizi aslında hayli zaman önce, pek de farkında olmadan çıktığımız, geri dönüşü olmayan uzun bir yolculuğun orta yerinde buluyoruz. Yapayalnız yapılan bu yolculuk boyunca tenimiz sıyrıklarla dolacak, zihnimiz bize oyunlar oynayacak, kendimizi kendimizce eğip bükeceğiz. Ortaya çıkan şeye de kendimiz diyeceğiz.

Bütün bugünden ve dünden anlatımın aslında bir nedeni var, Molly. Molly’nin kim olduğu kitabı okuyanlara kalsın. Kitabın sorusunu tekrarlayalım: Bir aileyi aile yapan nedir? Bu sorunun cevabını bir bilenimiz kaldığını hiç sanmıyorum. Sadece kardeşlikle ilgili şunu söyleyebilirim: Bazen onu gerçekten öldürmek istersiniz ama içinizdeki o ürkütücü sevgi, seviyorum demenize engel olsa da, bir duvara yaslanıp olanı biteni seyreder ve tam düşecekken bir şekilde destek olursunuz. Kim bilir, belki ev kardeştir.

•