Mustafa Çiftçi’nin öykücülüğü üzerine

Bozkırda-Altmışaltı

Bozkırda Altmışaltı

MUSTAFA ÇİFTÇİ

İletişim Yayınları 2021 8. baskı 160 s.

"Mustafa Çiftçi’nin öykücülüğü bence kendilerinden önce gelen kliklerden tevarüs edilerek resmedilmiş taşraya dair ezberleri aşan bir yerde durduğu için mühimdir. Öykülerinde Yaşar Kemal romanlarındaki büyülü dünyayı ve coşkunluğu görmesek de, halkçı ve sıcak bir atmosfer buluruz."

BEDRİ SOYLU

Mustafa Çiftçi şenlikli yazarlarımızdan. Hayatın bize gülümseyen ve bizi kendisine bağlayan taraflarını, nüansları ince ince işleyerek metne giydirebilenlerden. Sadece nüansları resmetme kabiliyeti bile onu önemli bir öykücü olarak görmemiz için fazlasıyla yeterlidir.

Mesela Bozkırda Altmışaltı’yı okurken gülmemek için kendimi tuttuğumu hatırlıyorum, hatta tutamadığımı... Öykülerde anlatılan karakterler ve olaylar taşrada herhangi bir yerde, herhangi bir anda karşınıza çıkabilecek türden. Yozgat’ta bir belediyenin yaptığı bir kentsel dönüşüm nedeniyle tapusuz olan dükkânından olan, güvendiği patronaj ilişkilerinin yüzüstü bırakılmasını engellemediği ve bir heyecanla heves edip niyetlendiği cami önünde koku satma işi sırasında halden hale giren bir esnafın hikâyesi yerli olsa bile lokal değildir. Ülkenin her yerinde böyle şeyler yaşanabilmektedir. Haliyle taşrayla bir şekilde ilişkisi olmuş, yüzünü taşraya dönmüş herkesin karşılaşabileceği türden yaşanmışlıklar Çiftçi’nin öykülerinde karşımıza çıkar.

Yerel hikâyeler nüansları kaçırmadan anlatıldığında içine girdiğimiz ve çıkamadığımız, komikse gülmekten kendimizi alamadığımız, trajikse kahrolduğumuz metinlere dönüşebilir. Yaşar Kemal’in dediği gibi, bütün başyapıtlar yazarının kendi Çukurovası’nı yazdığı eserlerden teşekküldür. Yerel olan evrenselleşebilir ve yerel metinlerin değdiği uzamın boyutları pekâlâ tahayyüllerimizin sınırlarını aşabilir. Bu paragrafı bu yazı özelindeki bir yargıdan bağımsız olarak genel prensibi aktarmak için yazdım.

Çiftçi öykücülüğü sadece bundan değil, başka birçok nedenle de dikkat çekmektedir.

Bizde taşra edebiyatı Yaban’dan beri –belki bu “taşra edebiyatı” Araba Sevdası’na kadar da götürülebilir, iddialı değilim– anti-taşra bir karakterle matuf. İstanbul-Ankara-İzmir dışında yaşayan, bir kültür-sanat çevresine dahil olma lüksü olmayan, dünyada olan biteni pek takip etmeyen, olan bitene kayıtsız kalan, olan biteni geç duyan, meraksız, aptalca kutsallara tapan ve bu kutsallar için barbarlaşabilen, sokaklara tüküren, öteki gördüğü ile ilişkisi ve tahayyülü linç kültürüyle görünürleşen, özneleşirken zalimleşen halk, edebiyatımıza ve sinemamıza girerken haliyle pek de müspet anılmaz. (Burada Nuri Bilge Ceylan ve Zeki Demirkubuz gibi önemli ve kıymetli sinemacılarımızın filmlerindeki karakter kurgularını ve karakterler üzerinden verilen mesajları gözünüzün önüne getirmeniz yeterli olacaktır.) Bu durum aslında modernleşmemizin iliklerine kadar işlemiş olan oryantalizmle çok alakalı. Yukarda karikatürleştirerek sıraladığım görüntülerin yer yer haklı bir tespit zemini var, ancak maalesef ucu müebbet bir hapsedilmeye varan bir yargılamalar silsilesi bu. Hak verirsiniz ki, herhangi bir şeyin bu denli karikatür bir karanlıkla, müebbet bir hapsedilmeyle hüküm giymiş olması eşyanın ve hayatın tabiatına ters.

Mustafa Çiftçi

Bu yazınsal ahvale tepki olarak sağcıların –ötekileştirilen ve öcüleştirilen taşrada biriken bu kötü enerji sağ siyasete akıyor haliyle– hemen her haline nüfuz eden oksidentalizm, Müslümancılık, muhtelif milliyetçilikler, vb. ortaya çıkıyor. Güncel siyasetimizin başına bela olan görüntüler biraz da buralarda aranmalı. Bununla birlikte Nurettin Topçu’nun Anadolu Sosyalizmi terkibinden mülhem bir Mustafa Kutlu öykücülüğü de var. Sağcı temayüllere yakın istidatlar ve refleksler sergileyebilse de sağcılıktan ayrı tutulabilecek bir frekansın görüntüsüdür bu. Kutlu öykücülüğünde taşramız romantize edilip yüceltilir, ancak failler daha çok şehirlidir. Taşrada yaşayanların failliği ve tavsifi talidir. Taşra içinde yaşanandan çok gözlenen bir yerdir. Taşralıların yüzü de büyük şehirlere dönüktür. (Bununla birlikte Kutlu’nun edebiyatı Türkçe edebiyat içinde yadsınamayacak ve göz ardı edilemeyecek kadar kıymetli bir yerde durmaktadır.) Çiftçi’nin öyküleri de burada bir yerde ayrışmaya başlar. Bence Kutlu’nun tıkandığı yerden yazmaya başlar. Çiftçi’nin işlediği karakterlerin öznesi taşralıdır, taşraya dışardan gelenler ise hikâyenin öznesi olan –atıyorum– bakkal işleten bir gencin gözünden bize aktarılır; mesela yeşil göze yeni bir tarif getirebilir kahramanımız.

Bununla birlikte genel anlatının dışında kalır şekilde eğlenmesini de pekâlâ bilen, kendince insan kalmaya çalışan, mücadeleci, hayata müdahil olan ve dönüştürme kabiliyeti pek de hafifsenmeyecek olan kişilerle karşılaşırız. Maalesef bizim sinemamız, edebiyatımız, hatta şiirimiz –ki bizim şiirimiz temelde taşra orijinlidir– içinde taşra figürleri yer yer bu gibi bir makama pek layık görülmezler. (Kimileyin köylülerin iğrenç görüntüleri bile şiirimizin konusu olabilmiştir. Bkz. “Köylüleri Niçin Öldürmeliyiz?”, Şükrü Erbaş.)

Nesneleştirilen taşralılar ya mağdurdurlar ya uzak durulması ve eğitilmesi/aydınlanması gereken karakterlerdir ya da bir idealin vücut bulmuş halidir ve romantize edilirler. Öznelik ise edebiyatımızda ve sinemamızda taşralılara pek yakıştırılmaz.

Mesela Nuri Bilge’nin Uzak filminde Cihangir’de oturan Mahmut, İstanbul’a iş bulmak için gelmiş olan köyden bir akrabasına, Yusuf’a böcek gibi davranır. Yönetmen Yusuf karakterini pek de hoş anlatmaz zaten. Yusuf “sapık”, yalnız, patronaj ilişkilerine teşne, kendince kurnaz, düzensiz biridir. Derviş Zaim’in Tabutta Röveşata filminde yoksul bırakılmış ve kendi ayakları üzerinde duramayan biriyle karşılaşırız. Mavi Anadolucular taşramızda antik öğeler aramışlardır, taşraya don biçmeye çalışırlar. Fakir Baykurt öğretmenlerce aydınlatılması gereken bir taşra fotoğrafı çeker. Yakup Kadri’nin taşrası şehirlilere yaban diyen ve aydınlatılması gereken insanlardır. Özalizm’in ilk görüntülerinden biri olan Namuslufilminde (1984, Ertem Eğilmez) taşra refleksini devam ettiren insanların namuslu bir mutemedin (Şener Şen) çevresindekilerin etkisiyle bir dolandırıcıya dönüşmesi anlatılır. Yozgat Blues (blues kelimesinin maviyi çağrıştıran bir görüntüsü ve müzikal bir etiketi olsa da İngilizce anlamı hüzün ve bunalımdır) sanatı taşralılarca anlaşılmayan bir caz şarkıcısının terk edilişini/yalnız kalışını anlatır. Bu arada sahnede fırsatçı ve ekmeğinin peşinde bir taşra şairini, taşraya tutunan bir kadının hikâyesini izleriz. (Yılmaz Güney sineması ise faillik bağlamında farklı bir görüntü arz eder. Yasaklanan filmlerinin politik anlamda marjinal görülmesi bir tarafa, dönüşümün özneleri taşralı figürlerdir. Şehrin fırsatçı ve iki yüzlü kültürü ile karşılaşma anlarında, halkın ayakta kalma inadını taşıyan karakterleri rahatlıkla görebiliriz.)

Çiftçi’nin öykücülüğü bence kendilerinden önce gelen kliklerden tevarüs edilerek resmedilen bu ezberleri aşan bir yerde durduğu için mühimdir. Öykülerinde Yaşar Kemal romanlarındaki büyülü dünyayı ve coşkunluğu görmesek de, halkçı ve sıcak bir atmosfer buluruz.

Bu kadar şey yazmışken ekleyeyim; taşra standartlara uymayanlar için pek iç açıcı değildir. Mesela bekâr yaşayanlar için cehennem, eşcinseller için en iyi ihtimalle hapishane, politik görüşü sağ olmayanlar için sürgün yeri, ilh… Bu liste uzatılabilir ama Yakup Kadri’nin Yaban’ındaki gibi de değildir. Taşra da her yer ve her şey gibi amorftur. Haliyle biraz daha özen gösterilmesi gereken bir vakadır. Çiftçi öykülerinde bu gibi görüntüleri de es geçmez. Ayrıldığı erkek arkadaşı tarafından iftiraya maruz kalan ve ailesi tarafından reddedilen bir üniversite öğrencisinin gurbeti de öykülerine konu olabilir. Faillik pozisyonunu bir dıştanlığa tahvil etmeden yapar bunu da.

Sonuç olarak Mustafa Çiftçi’yi okumak ve takip etmek gerekir. Bunu sadece sanatın mahiyetine dair bir tartışma olarak görmemek lazım. Politik tutum alışlara dair anlamlı ipuçlarına da ulaşmak için bu öyküler bazılarına ilaç gibi gelebilir.

Hamiş: BBC Türkçe’nin Yozgat belgeselinde ekibe mihmandarlık eden kişi Mustafa Çiftçi’dir. Belgesele bakın derim, YouTube’da izlenebilir.