Paris-Komünü-Günleri

1871 Paris Komünü Günleri

VICTOR HUGO

çev. Ekin Özlü Akseki Kırmızı Kedi Yayınları 2020 408 s.

1871 yılı, gerek Hugo, gerekse Fransa için pek çok önemli olayın yaşandığı bir yıl olur. Ünlü yazar Victor Hugo'nun 1871 Paris Komünü sırasında tuttuğu günlükler, halen tarihe ışık tutuyor... 

AHMET EKEN

Victor Hugo (1802-1885) uzun yıllar sürgünde yaşadıktan sonra, 1870 yılının eylül ayında, yeniden Cumhuriyet’in ilanı üzerine ülkesine dönmüş ve Paris’e yerleşmiştir. Ancak Prusya’nın 1870 yılında Fransa’ya saldırmasıyla başlayan savaş halen devam etmektedir. Fransız ordusu Paris’in kenar mahallelerine kadar gelmiş, top mermileri şehir merkezine kadar ulaşmıştır...

Yazar, 1871 yılında tuttuğu günlüğün 1 Ocak tarihli ilk sayfasında, “Açım, üşüyorum. Böylesi daha iyi, halkın çektiklerini ben de çekiyorum” diyor ve devam ediyor:

Hiç kuşku yok, at etini sindiremiyorum. Ama yine de at eti yiyiyorum. Mideme sancılar giriyor (…) Prusya ordusu Saint Denis’i (Paris’in banliyölerinden biri) bombalıyor.

Ertesi gün Hugo, hayvanat bahçesindeki iki filin de öldürüldüğünü kaydeder: “Hayvancağız ağladı. Fili yiyeceğiz.”

Ve tabii bombardımanı da! “Prusya ordusu her gün üstümüze altı bin bomba yağdırmaya devam ediyor.” Bombalanan şehir abluka altında olduğundan kıtlığı çekilen sadece yiyecek değildir. Yakacak da yoktur. Kurutulmadığı için çamaşır yıkanmamaktadır. Hugo’nun temizlikçisi, haber yollar, “benim için hükümetten biraz kömür tozu isteyebilirse gömleklerini yıkayabileceğim.” Aydınlanmak için gaz bulamadığından tiyatrolardaki temsillere son verilir...

Kıtlık, bombardıman devam ederken bir başka mesele de Fransa içerisindeki siyasal karmaşadır. Cumhuriyet’in ilanı hiçbir soruna çözüm getirmemiştir. Hugo, “herkesi sakin ve birlik olmaya” davet eder. Herhangi bir oluşumun önderi olmak gibi bir amacı yoktur.

Victor Hugo, Charles-Albert Arnoux Bertall, 1870.

28 Şubat günü, nihayet Prusya ile mütareke imzalanır. Her ne kadar insanlar at eti yemeğe, sokakta yaşamaya devam ediyorlarsa da meclis seçimlerinin şubat ayının ikinci haftasında yapılmasına karar verilir. Seçilecek meclis Bordeaux’da toplanacaktır ve Victor Hugo aday gösterilmiştir. Sonuç olarak Paris’te Louis Blanc (1811-1882) birinci, Hugo ikinci en çok oy alan adaylar olarak seçilirler. Hugo’yu yalnızca Blanc taraftarlarıyla, ömrünün sonuna kadar kavgalı olduğu Katolikler aday göstermemiştir. Seçimlerden sonra Hugo ve ailesi Bordeaux’ya taşınırlar, yazar aktif biçimde meclis çalışmalarına katılmaya başlar.

1871 yılının mart ayına gelindiğinde önemli olaylar art arda yaşanmaya başlar. Faaliyetlerini Bordeaux’da sürdüren Ulusal Meclis’te yapılan görüşmeler sonucu, Prusya ile yapılan barış antlaşması kabul edilir. Hugo, antlaşmaya karşı durmasa da oylamada o ve barış karşıtları azınlıkta kalmış, meclisin çoğunluğu Adolphe Thiers (1797-1877) başkanlığındaki hükümeti desteklemiştir. Hugo, defterine şu notu düşer:

2 Mart, barış oylaması sonucu pek çok bölge, Prusya’ya verildi. (…) Madem Fransa artık yaralı, Meclis’in geri çekilmesi gerekiyor. (…) istifamı vermek istiyorum. 

Ve Victor Hugo, 8 Mart günü dediğini yaparak istifa eder. Her ne kadar çevresi istifasını geri almasını istese de o kararından vazgeçmez. Bu arada barış antlaşmasını kabul eden Meclis’te Bordeaux’dan Paris yakınlarındaki Versailles’ya taşınır. Bu günlerde Hugo’nun başına gelen bir başka felaket, oğlu Charles’ın ani vefatıdır. 13 Mart günü lokantada akşam yemeği yiyeceklerdir, Hugo biraz erken gider, onu ve arkadaşlarını beklerken oğlunun ölüm haberi gelir. Bindiği arabada beyin kanaması geçirmiş ve ölmüştür. Artık Charles’ın iki küçük çocuğunun hem dedesi hem de babası olacaktır.

Hugo, 19 Mart tarihli günlüğünü çok kısa tutar. Üç cümleden ibarettir. İlk iki cümle geçmiş bir davet ile ilgili, sonuncusu da, “Paris’te olaylar var” olacaktır. Bu tür notları ilerleyen günlerde de düştüğünü görürüz. Paris Komünü’nün ilanından üç gün önce ise yalnızca şunu yazar: “Paris’te durum giderek kötüleşiyor.” 4 Nisan’a kadar günlüklerde 28 Mart’ta ilan edilen komün ile ilgili herhangi bir satır okumuyoruz. 4 Nisan günü günlüğe, “Can alıcı gelişmeler oluyor, biz Fransızlar kendi aramızda mücadele ediyoruz. Paris ile Versailles arasında savaş çıktı.” diye yazar.

Paris Komünü sırasında Ménilmontant semtinde barikat, 18 Mart 1871.

Hugo, iç savaşa karşıdır, tarafları sağduyuya davet eder, bu uğurda kaleme aldığı şiirleri Fransız ve Belçika gazetelerinde yayınlanır. Paris savaş alanına dönmüştür. “Etrafı bir kez daha çevrilmiş, gaz kalmadığı için kömürle aydınlatılmaktadır”, karşılıklı tutuklamalar, idamlar, yağmalar başlar. Kaçabilenler şehri terk etmektedirler, Thiers’e duyulan öfke, komünarlar arasında öylesine yoğundur ki evini yakarlar. Günlüğüne 15 Mayıs tarihinde bu olayı kaydeden Hugo, ardından dönemin başbakanı ve ilerleyen günlerde komünü kanıl bir şekilde bastıracak olan Adolphe Thiers ile ilgili düşüncelerini belirtir: “çekilmez ve aptal adam”. Yaşananların baş sorumlusunun o olduğunu düşünmektedir…

Hugo, Fransa’nın her gün biraz daha karıştığı bu günlerde Brüksel’dedir. Ulusal Meclis üyeliğinden istifa ettikten ve oğlunun cenazesini Paris’e getirdikten sonra, bazı özel işlerini halletmek için buraya gelmek zorunda kalmıştır. Ve sesini buradan yükseltir. 28 Mart’ta ilan edilen Paris Komünü’nü özgürlük ve hukuk prensiplerini ihlal ettiği için eleştirir, rahipleri idam etmemeleri çağrısında bulunur, “misillemeye yer yok” der. İnsan hayatının dokunulmazlığının üstünlüğünü savunur.

Paris Komünü barikatlarından biri, Hotel de Ville ile Rivoli Caddesi’nin köşesi, Nisan 1871.

Ancak komünarlar yenilip, öldürmeye, tutuklanmaya ve başka ülkelere sığınmaya başlayınca Hugo, bu kez onlara sahip çıkar. Belçika hükümeti sığınma taleplerini reddedince 26 Mayıs 1871 tarihli L’Independance gazetesinde bir mektup yayınlar. Belçika hükümetinin mültecilerle ilgili yaptığı açıklamayı kınar, onların ne yapmış ve ne demiş olurlarsa olsunlar siyaset insanları olduklarını söyler ve ekler:

Onlarla birlikte değildim. Komün ilkesini kabul ediyorum ama insanlarını kabul etmiyorum. İnsanların eylemlerine rehine yasasına, misillemelere, keyfi tutuklamalara, özgürlüklerin çiğnenmesine, gazetelerin kapatılmasına, soygunlara, müsaderelere, yıkımlara (…) hukuk ihlallerine, halka yönelik saldırılara itiraz ettim ama bütün Versailles’in yaptıkları karşısında büyük öfke duyuyorum, onlar da aynısını yapıyorlar.

Yazara göre olayların baş sorumlusu Versailles hükümetidir ve ölüm cezası için bir kez daha sesini yükseltir: “Öncelikle, uygar olan herkes için, tiksindiricidir (…) artık hukukta yeri yoktur.” Sözü Belçika hükümetine getiren Hugo, ona sığınma hakkının kadim bir hak olduğunu hatırlatacaktır: “Çaresizlerin kutsal hakkıdır.” Ortaçağda kilise baba katillerine bile sığınma hakkı tanımıştır. Ve ardından ilan eder:

Bu sığınma hakkını onlara ben teklif ediyorum. Nereye? Belçika’ya (…) Brüksel’e sığınma hakkı teklif ediyorum, Barriaden Meydanı, 4 numaraya sığınma hakkı teklif ediyorum (…) içlerinden herhangi bir adam (…) kapımı çaldı, açarım, hele de bana düşmansa, benim evimdeyken kimse ona dokunamaz.

Mektubun yankısı büyük olur. O kadar büyük olur ki yayınlandığı günün gecesi, “Victor Hugo’ya ölüm!” diye bağıranlar evini taşlar, “tek bir yardım bile gelmez”, idama karşı olan adam, idam edilmek istenir. Olaylar bittikten sonraki gün bir komiser gelir ve emniyet müdürlüğüne davet eder, ifadesi alınır. Resmi makamlar işi geçiştirirler. Zaten 30 Mayıs günü de, “öğleyin, icra memuru sınır dışı edilme emrini” getirir. Hugo’nun 31 Mayıs tarihli günlüğünde şu satırları okuyoruz:

Kalabalık toplandık bende. Sınır dışı edilmem Belçikalıları öfkelendiriyor (…) yarın gitmek istiyoruz. Lüksemburg’a gideceğiz (…) orada bekler, gelişmeleri oradan takip ederiz. Paris’te her türlü suçu işliyor gericiler. Beyaz terörün tam ortasındayız.

Hugo, ne sürgünlüğe ne de sınır dışı edilmeye yabancıdır, 1852 ile 1870 yılları arasında Fransa’nın dışında yaşamış ve bu dönemde Kraliçe Victoria’yı eleştirdiği için başı İngiltere ile de derde girmiştir. Hugolar, Lüksemburg da Vianden kasabasına yerleşirler. Bu küçük ülkenin, küçük kasabasında kalabilecekleri çok yer yoktur. Koch Oteli’nde bir oda tutarlar. 8 Haziran tarihli günlüğünde, bu otel için “otelden ziyade hana benzese de Vianden’de kalabileceğim tek yer burası. Ayrıca çocuklar için park var, orada rahat ederiz. Oda hepimizin bir arada yatamayacağı kadar küçük olduğundan, komşu evde bir odada kalıyorum” diyor.

Bu günlerde Paris’ten kötü haberler arka arkaya gelmekte, Versailles askerleri şehirde terör estirip, pek çok kişiyi kurşuna dizmektedir. Kurbanlardan bazıları Hugo’nun arkadaşı veya tanıdığıdır, bazen de yanlış haberler gelir. Bir taraftan da yaşadıklarını, gördüklerini yazmaktadır. Yaşamının sonuna kadar bunu sürdürecektir. Günlerini torunlarıyla, doğa yürüyüşleriyle, tarihsel kalıntıları ziyaret ederek ve gönüllü veya gönülsüz davetlere katılarak geçiren yazarın bir kulağı hep Paris’tedir. Yolu Lüksemburg’a düşen sürgünlerle görüşür ve yavaş yavaş Paris’e dönmeye hazırlanır. Hugo, kaçmamış, bir takım özel sorunlarını çözmek için Brüksel’e gelmiştir, ancak hızla gelişen olaylar onun geri dönüşüne engel olmuştur.

Hugolar, nihayet yola çıkarlar ve 25 Eylül 1871 akşamı Paris’e varırlar. Eşyaları henüz Brüksel’den gelmediği için kiraladıkları ev yerine bir otele yerleşirler. Ve ilk kötü haber, ertesi gün gelir: dostu, gazeteci ve siyasetçi Victor Henri Rochefort ağır bir ceza ile karşı karşıyadır. Hugo, 26 Eylül tarihli günlüğüne, “onu kurtarmak için ne gerekiyorsa yapacağım, ama artık elimden bir şey gelmiyor. Eskisi gibi sözüm geçmiyor” diyor. Ancak, elinden geleni de esirgemeyecektir. Başbakan Thiers’e yazar ve ardından ziyaretine gider ve ondan Rochefort’un cezasını Fransa içerisinde bir kalede çekeceğine dair söz alır. Ardından hapishaneye gidip, dostunu görür.

Yazarın bu çabaları sadece dostuyla sınırlı kalmaz. Görüşü, yaptıkları ne olursa olsun Versailles’in tutukladığı, ölüme, sürgüne, kürek cezasına veya uzun yıllar hapse mahkûm ettiği kişilere yardım etmeye çalışır. İçlerinde kimler yoktur ki, basın suçundan mahkûm edilenler, Louise Michel gibi anarşistler, muhalif politikacılar… Bazen af talebinde bulunduğu idam mahkûmları affedilir, bazen de bu gerçekleşmez. Hükümet siyasi idam cezasını geri getirmiştir ve bunu pervasızca uygular.

1871 yılı, gerek Hugo, gerekse Fransa için pek çok önemli olayın yaşandığı bir yıl olur. Yılın son günü için şu satırları kaleme alır: “Pazar gününün mutat misafirleri bizlerle yemek yedi, (bazı dostlar da) yemekten sonra katıldı. Yeni yılı kutladıktan sonra gece yarısı ayrıldık.” Ve ardından ihtiyaç sahiplerine yıl içerisinde yıl içerisinde yaptığı para yardımlarının ne kadar olduğuna dair bir cümle yazar: “Not defterime göre, Paris’e döndüğüm gün olan 26 Eylül tarihinden bu yana 4.365 frank yarımda bulunmuşum.”

 •