Gerek dünyada gerekse Türkiye’de her alanda belirsizlikler her geçen gün artmakta. ABD Başkanı Donald Trump daha yeni imzaladığı bir başkanlık kararnamesiyle, Çin'den gelen ithal malları üzerindeki toplam gümrük vergilerini yüzde 125'e çıkardı. Çin, bu adımlara misilleme olarak, ABD'den ithal edilen mallara uyguladığı gümrük vergilerini yüzde 34'ten yüzde 84'e çıkaracağını duyurdu ve böylece ticaret savaşları alenen başlamış oldu. Türkiye’ de ise İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun 19 Mart 2025'te yolsuzluk suçlamasıyla tutuklanması sonrası Türk lirası dolar karşısında değer kaybetti, Borsa İstanbul'da sert düşüşler yaşandı ve akabinde Merkez Bankası müdahaleleri geldi. Bu yaşananlar sonucunda ana muhalefet partisi de erken seçimi yeniden gündeme aldı. Tüm bu gelişmeler, kendi içlerinde kur dalgalanmaları, siyasi kurumlara olan güvenin azalması, ticaret hacminin daralması, iş gücü kaybı gibi potansiyel krizlere zemin hazırlayabilecek ciddi dinamikler de barındırdığı için önümüzdeki dönemde tüm şirketlerin etkili bir kriz yönetimi sergilemeleri gerekecek. Peki aile şirketleri bu tip kriz zamanlarında ayakta kalabilmede ne denli başarılıdır ve krizden sağ çıkmak için neler yapmalıdır?
Son yıllarda yapılan araştırmalar aile işletmelerinin “aile” olmanın yarattığı minnettarlık, umut, sabır, gurur ve güven gibi olumlu duygusal ilişkiler sayesinde aile işletmesi olmayan işletmelere göre kriz zamanlarında ayakta kalmada daha başarılı olduğunu ortaya koyuyor. Bu başarının arkasında ise olumlu duygusal ilişkilerin bir yansıması olarak aile bireylerinin birbirlerine bağlılığı, birbirleri ve işletme için yaptığı fedakarlıklar ve aile kültürünü yaşatma çabası yatıyor. Ayrıca, aile şirketleri yine bu olumlu duygusal ilişkiler sayesinde formal ilişkileri esas alan bürokratik ve hantal yönetim yapısına sahip birçok işletmenin aksine kriz dönemlerinde hızlı kararlar alıp, esneklik göstererek değişen durumlara daha çabuk adapte olabiliyor.
Ancak yine de bu araştırmalara eleştirel bir gözle bakmak lazım; çünkü ekonomik göstergelerin iyi olduğu zamanlarda aile bireylerinin birbirlerine karşı beslediği olumlu duyguların kriz zamanlarında sürdürülebilirliğine her zaman güvenilmeyebilir. Bolluk zamanlarında aile içi çatışmaların çok şiddetli olması beklenmez ve düşük şiddetli çatışmalar da genellikle bir şekilde tolere edilir. Ancak, ekonominin daraldığı dönemlerde aile bireyleri arasındaki çatışmalar şiddetlenir ve bundan dolayı da kıskançlık, öfke, güvensizlik, suçluluk gibi olumsuz duyguların ortaya çıkma ihtimali güçlenir. Kriz sebebiyle ortaya çıkan bu olumsuz duygular nedeniyle bazı aile işletmeleri krizlerden sağ çıkamaz. Bunun en iyi örneklerinden biri “Dassler Biraderler” (Gebrüder Dassler) şirketidir. Bugün Dünya’nın en önemli iki spor markası Adidas ve Puma bir zamanlar “Dassler Biraderler” adı altında aynı çatı altında faaliyet gösteriyordu. “Dassler Biraderler” Adolf Dassler ve Rudolf Dassler tarafından 1924 yılında Almanya’nın Bavyera Eyaleti’nde kurulan tipik bir aile işletmesiydi ve her ne kadar iki erkek kardeş zaman zaman çatışsa da işler 2. Dünya Savaşı çıkana kadar fena gitmiyordu. Savaş zamanında ise iki erkek kardeş arasındaki çatışmalar şiddetlendi, kıskançlık, güvensizlik ve öfke azami seviyelere ulaştı ve sonuç olarak iki kardeş arasındaki husumet şirketin savaş sonrasında dağılmasına yol açtı.
Bununla birlikte, aile işletmelerinin kriz dönemlerini atlatmak için yapabileceği bazı hamleler de vardır. Bunlardan ilki her ne pahasına olursa olsun aile değerlerinin korunmasını sağlamaktır. Aile değerleri, şirket kültürünü şekillendirerek işletmenin iç dayanışmasını güçlendirir ve bu şekilde aile içi çatışmaların olumsuz duyguları büyütmeden aile içinde yatıştırılmasını kolaylaştırır. İkincisi, tüm aile bireylerinin onayladığı bir aile üyesinin kriz zamanlarında liderliği üstlenmesidir. Güçlü bir aile lideri yalnızca aile üyelerinin değil tüm çalışanların moralinin yükselmesini sağlar. Üçüncüsü kriz karşısında ortak bir vizyon oluşturarak uzun vadeli planlama yapmaktır. Kısa vadeli kâr hedeflerinin ötesine geçen bu tip bir planlama, ailelerin stratejik düşünmesine, kaynaklarını akıllıca kullanmasına ve kriz sonrası yeniden yapılanma süreçlerini başarıyla yönetmesine ve hatta bazı krizlerin fırsata çevrilmesine olanak tanır. Dördüncüsü, krizin öngörüldüğü anda nakit akışı yönetimi, maliyet kontrolü, borç yönetimi, gelir kaynaklarını çeşitlendirme ve müşteri ve çalışan ilişkilerini güçlendirme gibi önleyici stratejiler geliştirmektir. Son olarak da her ne kadar kriz dönemlerinde uygulaması zor olsa bile aile işletmesinin kriz dönemlerinde etik ve ahlaki bir duruş sergilemesidir. Unutulmamalı ki hiçbir kriz sonsuza dek sürmeyecektir; ancak şirketin paydaşları o şirketi her zaman sergiledikleri duruş ile hatırlayacaktır. İtibar her şirket için olduğu gibi aile işletmelerinin sürdürülebilirliği için en önemli soyut kaynaklardan biridir.