Yakın bir arkadaşımın oğlunun yaptığı sözcük oyunu. Bünyamin Efendi’yi “İsrahell’in Başbakanı Satanyahu” şeklinde tanımlıyor. Haklı. Adam kendi ülkesini de, bölgeyi de cehenneme çevirdi. Alevlerden, yangınlardan zevk alan şeytan gibi körüklüyor da körüklüyor ateşi... Bünyamin Efendi, karar vermiş bir kere, “Orta Doğu mahallesinin dayısı bundan böyle benim” diyor, “Benim güvenliğimi sağlama bağlayacak yeni bir düzen kurulacak. Sesini çıkaranın tepesine binerim. En büyük tabanca benim elimde.” Trump, yani Dennis the Menace’ın yaşlısı, Satanyahu’ya kaptırmış yuları, seyrediyor karizmasının, fiyakasının nasıl bozulduğunu. Abuk sabuk, birbirini tutmayan lâflar edip duruyor. Onu dinlemiyor Satanyahu! Eli mecbur Trump’ın ! Şeytan şurekasındandır o da!
Siyasal konularda yazıp konuşmaya pek niyetim, isteğim yok, ama çakma şeytan Bünyamin’in yaptıkları kanıma dokunuyor. Uluslararası sorunlara taraf tutarak değil, uluslararası hukuk açısından bakmayı yeğlerim. Uluslararası hukuk yalvaçlığı yapmaya meraklı büyük Batı ülkelerinin İsrail söz konusu olunca, hukuku unutup taraf tutmaları ayrıca kanıma dokunuyor.
Ortalığın yakılıp yıkılmasına yol açan sorunların özünde, kaynağında İsrail’in Filistin’i işgal etmesi etmesi vardır. Kaç yıldır? Birkaç gün önce doğum gününü diktatörlere özgü şekilde, gülünçce kutlayan Trump, Filistinli olsaydı 79 yılının 77’sini işgal altında geçirmiş olacaktı. İnsan olan birazcık empati duymaz mı? Gazze’deki, Batı Şeria’daki yıkıma, kıyıma onbinlerce insanın ölmesine duyarsız kalan Trump ve yönetimi, mırın kırın etmekle yetinen Batılı liderler, politikacılar insanlık dersinden sınıfta kalmışlar, hatta okuldan atılmışlardır. Bunlar yüzünden Batı, hukuk, insan hakları ve demokrasi alanında, onda olduğunu iddia ettiği moral üstünlüğü yitirmiştir. Çok yazık!
Yetmedi. Bu kez İran’a saldırarak bir kez daha ihlal edildi uluslararası hukuk. Neymiş! İran nükleer silah yapıp İsrail’in üstüne salacakmış. İran’ın Şah zamanından beri nükleer güç olma hevesi taşıdığı doğrudur. Ancak İran Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması’na taraf olarak bu hevesini dizginlemiştir. Antlaşmayı ihlal edip etmediğini uluslararası düzeyde denetlenmesi için de Batı ile ayrıntılı bir anlaşma yapmıştır. Bu anlaşmayı bozan Trump’tır. Anlaşmayı yeniden yapmayan Biden’dır. Anlaşmayı canlandırmak için yeterince çaba göstermeyenler AB ülkeleridir.
Yeni bir anlaşma için ABD ile İran arasında görüşmelerin başlaması olumlu bir gelişmeydi. Ancak, Trump kendine özgü o dayatmacı, zorba üslubuyla, onun dediklerini kabul etmesi için 60 gün verdi İran’a Her ülkenin nükleer enerjiyi barışçıl kullanma ve bu amaçla ölçülü şekilde uranyum geliştirme hakkı vardır. Gel gör ki, Trump, İran’ın bu hakkından tümüyle vazgeçmesini istedi. İran, haklı olarak kabul etmedi. 61nci gün İsrail saldırısı başladı. Satanyahu bu saldırıyı Nisan ayında yapmayı planlamış olduklarını söyledi. Neden beklediklerini söylemedi. Belli ki, İran ila müzakereler suret – i haktan şekilde yapılacak, İran’ın kabul edemeyeceği bir talep öne sürülecek, İran kabul etmeyince de müzakereyi bozduğu öne sürülerek ona saldırılacaktı.
Şimdi bu şeytani planın uygulanması içindeyiz. Neymiş! İran, İsrail’in ortadan kaldırması gerektiği yönünde beyanlar yapıyormuş. İsrail, mecburen önleyici saldırı başlatmış. İran’ın dilinin, zamanla kısalsa da uzun olduğu kesindir. İran’ın israil söylemi yanlıştır. Ancak bu tür beyanlar uluslararası hukukta silahlı saldırıyla karşılık verilmesi hakkına yol açmaz. Kaldı ki, Filistin işgali sona erse, İran’ın İsrail’i bu şekilde görmesinin en önemli nedeni ortadan kalkar. (Elbette, İran’ın daha akıllı davranarak, ‘Filistin işgali sona ererse İsrail’e bakışımızı gözden geçiririz’ şeklinde bir açıklamayı çoktan yapmış olması beklenirdi.) Üstelik, İranın nükleer silah yapmış ve bunu daha güçlü nükleer silahlara sahip olan İsrail’a karşı kullanmak üzere olduğuna işikin hiçbir kanıt yok. Yeni bir anlaşmayla, yani hukuk yoluyla halledilebilecek bir sorunu çözümünü önleyip, çözümsüzlüğün sorumluluğunu İran’ın üstüne atıp, bunu, çoktandır planlandığı anlaşılan bir savaşın bahanesi yaptı İsrail ve ABD.
Satanyahu’nun planının ikinci ayağı İran’a özgürlük getirmekmiş. İran’da neler olduğunu, düzenin nasıl işlediğini biliyoruz. Ancak, Gazze Canavarının İran’a özgürlük getirmekten söz etmesi korkunç bir şaka. Demokrasi ve insan hakları eksikliği savaş nedeniyse Körfez Arap ülkelerine de saldırı düzenlenecek mi? Ya ABD ile İsrail’in gittikçe artan demokrasi eksikliğine ne demeli? ABD’nin başka ülkelere saldırarak nasıl demokrasi getirdiğini de herkes biliyor. Dünyanın en uzun süreli işgalci ülkesinin Başbakanı Satanyahu’nun, İran’a özgürlük getireceğini söylemesi çok gülünçtür.
Bu arada, İsrail’in uluslararası hukuka aykırı olarak bir nükleer güç olduğu unutuluyor. İsrail Nükleer Silahların Önlenmesi Antlaşması’na taraf değil. İran’a bu antlaşmayı daha iyi uygulaması için baskı yapanlardan hiçbiri İsrail’e antlaşmaya taraf olması için baskı yapmıyor. Tam bir çifte standart değil de nedir bu tutum?
İsrail 1981 yılında Irak’taki bir nükleer tesise saldırmıştı. Bunun üzerine BM Güvenlik Konseyi’nde (BMGK) alınan 487 sayılı kararda, İsrail, başka bir ülkenin egemenliğini ihlal ettiği için kınandı, bir daha böyle bir saldırı yapmaması, kendi nükleer enerjisini barışçıl kullanması ve denetime açması istendi. Dinleyen kim ? İzleyen kim? Kıbrıs ile ilgili BMGK kararlarına biraz ters olduğunu düşündükleri gelişme görünce bir araya gelip bir araba laf edenler, İsrail söz konusu olunca susuyorlar. Batı’yı çökertecek olan bu çifte standart tavrıdır.
Ayrıca, BM Güvenlik Konseyi 1991 yılında kabul ettiği 687 sayılı kararında Orta Doğu’da Nükleer, kimyasal ve biyolojik silahlardan arınmış bölge oluşturulmasına karar vermişti. Ne oldu? Türlü girişimler yapıldı bu kararın hayata geçirilmesi icin. Türkiye de girişim yaptı. Ancak her girişim İsrail ve ABD duvarına tosladı. İran razıydı. Eğer Orta Doğu’da nükleer silah endişesi samimiyse, o derdin devası 687 sayılı kararın uygulanmasıdır, nükleer silah sahibi İsrail’in İran’a saldırması değildir.
Gel de bunu anlat Dennis the Menace ile Satanyahu’ya...