13 Haziran 2025
Türkiye’nin ekseriyeti genç yaşta hayatını kaybeden Manisa’nın başarılı Büyükşehir Belediye Başkanı Ferdi Zeyrek’in ardından ağladı. Ferdi Zeyrek’in kısa sürede halkın sevgisini kazandığı, herkese bir şekilde dokunmayı başardığı, cenazesine gönülden katılıp ağlayan binlerce insanın, eşinin helallik talebine hep bir ağızdan verdiği gür ve içten yanıttan anlaşılıyordu. Bu her kula nasip olmaz. Geride kalanların görevi, Ferdi Zeyrek’in teslim ettiği umudu yaşatmaları.
Cenazede simgeleşen bir diğer şahsiyet ise Özgür Özel’di. Onun sahici kişiliği hepimizi etkiledi. Göz yaşlarını kitlelerden hiç saklamayan Özgür Özel’in üzüntüsü elle tutulacak kadar somuttu. Can dostu Ferdi Başkan’ı toprağa vermek üzere, üstü başı toza bulanmış olarak mezara inmesi uzun yıllar unutulmayacak. Bu fotoğraf karesi çoğumuzun hafızasına mıh gibi kazındı. Özgür Bey her davranışı ile sevgi, vefa ve duygu dolu gerçek bir Anadolu insanı olduğunu kanıtladı. Sizi bilmem ama ben Özgür Özel’in o günkü duruşunda oğlu Hektor’u öte dünyaya yolcu eden Troya Kralı Priam’ın duruşundan izler buldum. Manisa dediğiniz yer, Troya’ya komşu eski Lidya toprakları. Lidya’nın başkenti Sardis, Manisa’nın bugünkü ilçesi Salihli’nin hemen dışında yer alır. Lidyalılar savaşta Troyalıların müttefikiydiler. İlyada destanını sonraki nesillere aktaran ise İzmirli Homeros. Üzerinde yaşadığımız kadim topraklar bir şekilde kişiliğimize şekil veriyor. (Buradan Azra Erhat ve A. Kadir’in ruhlarına bin selam.)
Aslında bu kadim Anadolu topraklarında şehirli Troyalılarla savaşçı Akaların kavgası hâlâ devam ediyor. Troyalılar rehavete kapılmasalar, Odysseus’un sahte atını kale duvarlarının içine almasalar, Akaların savaşı kazanma ihtimalleri zayıftı. Ama Troya savaşının akıbetine tanrılar karar verdiler. Ölümlülerin yapabileceği pek fazla şey yoktu. Oysa günümüzdeki mücadelenin akıbetine vatandaşlar karar verecek. O gün yaşananlar bize hiç yabancı değil. Her yan pusu, her yan kindarlık dolu. O yüzden mücadele çok çetin geçecek. Önemli olan halkın ekseriyetinin kalbini Ferdi Zeyrek gibi kazanmak. Bu yolda çok önemli mesafeler alındı. Mevcut mücadele kazanılırsa, ödül Türkiye ölçeğinin üzerinde olacak. Türkiye geçen yüzyılın ilk çeyreğinde Atatürk sayesinde çağdaş uygarlığa çok önemli bir katkı sundu. Bu kez tarih Türkiye’nin önüne yeniden böyle bir fırsat getiriyor. Ama şimdi tek kişinin değil, kollektif bir önderliğin başarılarından gurur duyma fırsatımız var. Her şey bugünkü nesillerin elinde.
Ferdi Zeyrek Türkiye’nin ekseriyetini acıda buluşturmuş olsa da her kesim aynı duyguda değildi. Arkasından yapılan çirkin yayınlar beni ne şaşırttı ne üzdü, sadece kızdırdı. Huylu huyundan elbette vazgeçmeyecek. Asıl üzücü olan, bu mahalleden bu tür çirkin seslere yeterince tepki gelmemesi. Bu kesimde şövalye ruhunun eksikliğini her dem hissetmişimdir. Şövalye ruhuna sahip olmak, insanın inandığı doğrular uğruna, tek başına kalsa da her türlü zorluğa göğüs gererek masumların hakkını kişisel çıkar gözetmeden savunması demektir. Bizim kültürümüzde belki şövalyeler yoktur ama, şövalye ruhuyla hareket eden toplum önderleri hep olmuştur. Köroğlu, Şeyh Bedrettin, Pir Sultan Abdal, Dadaloğlu bunlardan sadece birkaçı. Yakın zamanlarda da onları Denizlerin nesli temsil eder. Ama karşı mahalle, hep bu toplum önderlerini kıyanlardan yana tavır alır. Onlar Köroğlu’nun değil Bolu Beyi’nin, Şeyh Bedrettin’in değil Mehmet Çelebi’nin, Pir Sultan’ın değil Hızır Paşa’nın, Dadaloğlu’nun değil ferman sahibi Padişah’ın yanında yer alır. Peki bu mahallede vicdan sahibi yok mu? Elbette var. Bu insanların seslerini yükseltmeleri lazım.
Modern bir toplum ortak etik değerler, evrensel hukuk ve özgürlükler gerektirir. Biz bu noktanın çok uzağındayız. Yirmi yıl öncesine göre ise hayli geriledik. Ama yeise kapılmaya gerek yok. Umutlar Kaf Dağı'nın ardında değil. Uzansak tutulacak mesafede. Bunun birden çok sebebi var. Birincisi Atatürk döneminde atılan mayanın tutması. Duvardan kaç tuğla çıkarılırsa çıkarılsın, duvar hâlâ yerinde duruyor. İkincisi teslim olmayı reddeden önemli bir halk kesimi ve ona önderlik yapan fedakâr kadrolar var. Üçüncüsü ise Türkiye hâlâ liberal demokratik Batı sisteminin parçası.
Bu son husus yabana atılmamalı. Batı sistemi göz ardı edilecek, küçümsenecek bir olgu değil. Dünyada otoriter eğilimler ne kadar artmış olursa olsun, bugün dünya liberal demokratik değerler üzerinde duruyor. Francis Fukuyama Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonra “tarihin sonu” düşüncesini ortaya attığında dünyadaki ideolojik mücadelelerin sona erdiğini, bundan sonra insanlığın liberal demokratik hükümet sistemi tarafından yönetileceğini anlatmaya çalışmıştı. Fukuyama’nın hemen ardından Samuel Huntington “medeniyetler çatışması” düşüncesini ortaya atarak ona cevap vermişti. Huntington dünyada ideolojik çatışmalar sona erse de tarihin buzdolabında bekleyen din ve kültür çatışmalarının yeniden su yüzüne çıkacağını öngörmüş, özellikle İslam dünyasının kendi sınırlarında diğer kültürlerle önemli çatışmalar yaşamasını beklediğini söylemişti.
Gerçekten de İslam coğrafyasında o günden bu yana önemli çatışmalar yaşandı. Ancak diğer kültürlerle de çatışmakla beraber, esas çatışma İslam’ın içinde kendini gösterdi. Bu kavgayı yürütenlerin esir aldıkları toplumları geriye götürmekten başka bir hedefleri yok. En kabadayısı şu anda Afganistan’da iktidarda. Bizim Reis kendini Taliban’a ne kadar yakın hissederse hissetsin, Afganistan’ın insanlığa sunabileceği bir uygarlık projesi olamaz. Bu rejim yakında kendini bitirmeye mahkûm olacak.
El Bağdadi’nin liderliğini yaptığı “Irak Şam İslam Devleti” (IŞİD) söz konusu coğrafyalarda Batı uygarlığına ciddi bir tehdit oluşturamadan saman alevi gibi yanıp söndü. Onun damarlarından beslenen HTŞ ise Şam’da iktidara geldi ama ABD’nin müttefiki kesildi. Şu anda Huntington’un düşüncesini haklı çıkarabilecek en büyük çatışma İran’la çıkabilir. İran nükleer silaha sahip olursa Batı’yı ciddi şekilde tehdit edemez. Buna karşılık varlığını sürdürmek için sağlam bir kalkana sahip olabilir. İsrail nükleer silaha sahip bir İran’ı kendisine yaşamsal bir tehdit sayıyor. İran ABD’yle uzlaşmadığı takdirde İsrail’in elinden zor kurtulacak gibi gözüküyor. Kapı komşumuz İran’la ilgili gelişmeler hiç de iç açıcı değil.
Fukuyama fikirlerini ortaya atalı neredeyse otuz beş yıl geçti. Fukuyama’ya yapılan en büyük eleştirilerden biri Rusya ve Çin gibi otoriter ülkelerin liberal demokratik Batı sistemine karşı oluşturdukları tehditi ve genelde Batıda liberal demokratik rejimlerin gerilemesini öngörememiş olması. Ancak şu bir gerçek ki, Çin ve Rusya ne kadar Batı karşıtı kampın liderliğini yapsalar da Batı sisteminin parametrelerine göre hareket ediyorlar. Çin Batı’ya alternatif olma niyetinde değil. Rusya için böyle bir ihtimal zaten bulunmuyor. Çin’in istediği global liderliği ABD’nin elinden kapmak. Çin, ABD ile ideolojik bir mücadele içinde değil. Komünist partisi tarafından yönetilse de, yönetim tarzı ancak otoriter kapitalist rejim sayılabilir. Çin elektrikli arabalar, solar paneller vs’de ne kadar önderliği ele geçirmiş olursa olsun, global siyasi liderlikte ABD ile boy ölçüşmesi şu anda mümkün değil.
Çin’in ABD’ye en büyük tehdidi Ukrayna Savaşı sürerken fırsattan istifade Tayvan üzerinde bir oldu bitti yaratması olabilir. İşte o zaman çıngar çıkar. Çin bunu yapmak ister mi, şüpheliyim. Xi Jinping’in Çin’in kalkınma hedeflerine ulaşmadan böyle bir maceraya atılacağına ihtimal vermiyorum. İşin tuhafı, bir zamanlar 2035, 2049 gibi hedefler telaffuz edilirken son yıllarda bu hedefler artık ifade edilmez oldu. Çin’in daha gidecek çok yolu var. Tüm gayretlerine rağmen elindeki uçak gemisi sayısını ancak üçe çıkarabildi. Bunların tümü de dizel yakıtla çalışıyor. Yani bu gemiler ikmal limanlarından uzun süre ayrı kalamıyorlar. Buna karşın ABD’nin elindeki nükleer uçak gemisi sayısı 11. Diyelim Çin askeri alanda bir zamanlar hedeflediği gibi 2050’lerde ABD’yi yakaladı. O zaman dahi gelişmiş endüstriyel ihraç mallarından başka insanlığa sunabileceği bir projesi olmayacak. Siyasi ve kültürel alanda üstünlük her zaman liberal demokratik sistemle yönetilen Batı ülkelerinde kalacak.
Fukuyama düşüncelerini ortaya atarken en çok umut duyduğu ülkelerden biri Türkiye idi. Türkiye’deki deneyimin liberal demokratik sistemin Müslüman bir toplum tarafından içselleştirilmesi konusunda iyi bir örnek olduğunu düşünüyordu. Ama sonraki gelişmeler Fukuyama’yı hayal kırıklığına uğrattı.
Kendi yaşadığım bir örnek; Güney Kore’de görevliyken izleyici olarak katıldığım bir konferansta Fukuyama Batı sistemi içindeki gerilemelere örnek olarak Türkiye ve Macaristan’ı verdi. O zaman daha Trump ve Avrupa’daki sağ yükseliş ortada yoktu. Arkamda oturan Macar Büyükelçi, Fukuyama’nın sözlerinden rahatsızlık duymuş olmalı ki, benim bir cevap verip vermeyeceğimi sordu. Ben de böyle bir ihtiyaç duymadığımı söyledim. Macar meslektaşım bunun üzerine söz almaktan vaz geçti. Kararnamemin altında Cumhurbaşkanı olarak Abdullah Gül’ün imzası vardı. Daha önce de bu platformda yazdım, göreve giderken Abdullah Gül bizden Gezi olaylarının Türkiye’deki demokratik olgunluğun göstergesi olarak takdim edilmesini istemişti. O zamanlar hâlâ kıyısından köşesinden demokrasi iddiasındaydık, biz de mesleğin hakkını verebiliyorduk.
Şimdi Sayın Abdullah Gül ve mütedeyyin kitlelere liderlik yapmış arkadaşlarından aynı tavrı bekliyorum. Bu gidişata çok geç olmadan yüksek sesle karşı çıkın. Toplumun ortak değerlerde buluşmasına katkı sağlayın.
Arslan Hakan Okçal kimdir? Emekli Büyükelçi. 1954 yılında İstanbul’da doğdu. İlkokula Almanya’da başladı. Darüşşafaka Lisesi’ni (1973) ve AÜ Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü (1977) bitirdi. 1978 yılında Dışişleri Bakanlığına girdi. 1981-2001 yılları arasında Bingazi ve Münster Başkonsoloslukları, NATO Daimi Temsilciliği, Bonn ve Berlin Büyükelçiliklerinde sırasıyla Muavin Konsolos, Konsolos, Müsteşar, 1. Müsteşar ve Elçi Müsteşar olarak bulundu. NATO’daki görevinden önce 1989 yılında Roma’da NATO Savunma Koleji’nde eğitim aldı. 1992-95 yıllarında Gümülcine’de Başkonsolosluk yaptı. 2005-2008 yılları arasında (ECOWAS ve aralarında Gana ve Kamerun’un da bulunduğu 9 Batı ve Orta Afrika ülkesine nezdinde de akredite olarak) Nijerya Federal Cumhuriyeti; 2008-2010 yılları arasında, o günkü ismiyle Makedonya Cumhuriyeti nezdinde Büyükelçi olarak bulundu. Merkezde Amerika Dairesi Başkanı (1995-1997), Araştırma Genel Müdür Yardımcısı (2001-2003), NATO İstanbul Zirvesi Proje Koordinatörü (2004) ve Orta Avrupa ve Balkanlar Genel Müdürü (2010-2013) olarak görev yaptı. Yurtdışında en son 2014-2017 yılları arasında Güney Kore nezdinde Büyükelçi olarak görev yaptı. Seul’de bulunduğu süre boyunca Kuzey Kore’de nezdinde de akredite Büyükelçi olarak görevliydi. 2018 yılında kendi isteğiyle emekli oldu. Emekli olduktan sonra bir yıl Darüşşafaka Cemiyeti Yönetim Kurulu üyeliği yaptı. Dört yıl Marmara Üniversitesi’nde ve bir yıl Fenerbahçe Üniversitesi’nde diplomasi dersleri verdi. Dış politika alanında araştırma, yayın ve eğitim çalışmaları yapan düşünce kuruluşu Ankara Politikalar Merkezi üyesidir. 2021-2023 yılları arasında Gazete Duvar’da konuk yazar olarak makaleleri yayınlandı. 2024 yılının başından bu yana T24’te yazıyor. |
İstikrarlı, toprak bütünlüğü iç barış sayesinde tahkim edilmiş bir Suriye Türkiye’nin de çıkarınadır. Ankara’nın bu anlayışa varması şu anki siyasi konjonktürde güç gözükebilir belki. Ancak, bir zamanlar kuşkuyla bakılan Kuzey Irak nasıl şu anda Türkiye’nin müttefiki haline geldiyse, Kuzey-Doğu Suriye de Türkiye’nin pekala müttefiki olabilir
Evde yapılan hesap bugünkü tek adam rejimini baki kılmak, hatta daha da tahkim etmekten ibaret. Hesabın ilk aşaması TBMM’de DEM’in desteğini alarak anayasada üçüncü dönemi mümkün kılacak, daha düşük bir oy oranı ile seçilmenin önünü açacak değişiklikleri geçirmek. Sonra da göstermelik bir seçimde, DEM kitlesinin desteğini alarak veya onu en azında pasif hale getirerek muzaffer çıkmak
İstanbul’daki LeMan saldırısının arkasında Humeyni’nin uzun gölgesi bulunuyor. Zira bu şiddet yolunu Humeyni açtı. Saldırının yarattığı histeri ve toz duman ortamında LeMan çizer ve yöneticileri kendilerini savunma olanağı bulamadan devlet tarafından suçlu ilan edildiler bile. Bu koroya her görüşten “saldıyı kınıyorum ama…” koalisyonu da katıldı
© Tüm hakları saklıdır.