11 Mayıs 2025

Annelik manşette

Çocukları için yılmadan haksızlığa, yobazlığa, ayrımcılığa karşı mücadele eden anneler: Biz bencil değil “sencil” olmayı önce sizden öğrendik. İyi ki varsınız!

Bu satırları okuyorsanız; anneliğin, çocuğu dünyaya getiriş şekliyle alakalı olmadığı konusunda hemfikir olmalıyız. O yüzden “Anneler Günü” olarak kutladığımız ya da en azından kutlamaya çalıştığımız bugün, size başka bir şeyden bahsedeceğim ve bu bahsedeceklerimi “kutlama” ya da “kutsama” adı altında yapamayacağım. Annelerle ilgili alıntıladığım manşetler, geçtiğimiz son bir hafta içinde basında yer alan haberlerden sadece bazıları.

Fatih’te iki yaşındaki bebeğe bakıcı dehşeti

Düşünün, annesiniz çocuğunuz iki yaşında, yeni yeni yürüyen, derdini mini mini anlatmaya çalışan bir bebek. Velev ki, siz çalışmak zorundasınız çünkü kendinizden başka bir hayatın önceliği var artık yaşamınızda. Ona daha iyi koşullarda bir gelecek sağlamak için emeğiyle, dişiyle, tırnağıyla hayatını kazanan bir kadınsınız. Bebeğiniz siz yokken de mutlu olsun, rahat etsin, karnı tok, sırtı pek kalsın, üşümesin, düşmesin ağlamasın isterseniz pek tabii, çünkü annesiniz. Çocuğunuzun rahatı ve iyiliği en büyük önceliğiniz. Gelin görün ki, bakıcısı siz evden yokken kollarından çekerek yerlerde sürüklüyor, adlı adınca dövüyor evladınızı. Nasıl hissederseniz? Ve düşünün aynı esnada, etraf ve aile eşrafı tarafından masaya yatırılıyor, olaydaki rolünüz, ihmaliniz, anneliğiniz…

Zeliha Önder oğlunun tabutuna sarılarak ağıt yaktı

Oğlunuz siyasi, düşüncelerinden dolayı hapis yatmış senelerce. Yoluna hasret, gözünüz yaşlı, eliniz bağrınızda beklemişsiniz. İçerden çıkmış, seçilmiş, milletin vekili olmuş, baba olmuş, dede olmuş, vazgeçmemiş inandığını söylemekten.  Evladınız Sırrı Süreyya Önder: Başkalarının, ötekilerin, sesi kısılmışların ya da hiç duyulmayanların sesi olmuş, milyonlara ulaşmış. Göğsünüz kabarmış, gözleriniz gurur ve mutlulukla dolmuş bu defa. Defalarca hakkınızı helal etmişsiniz. Etmişsiniz etmesine de endişeniz hiç dinmemiş, bir şey olur endişesiyle eliniz bağrınızda kalmış hep.

Günü gelmiş “bir mayıs günü”nde, onu dünyaya getirdiğiniz memleketi Adıyaman’a yumru büyüklüğünde dolu düşerken, size tabutuna sarılmak düşmüş, “beni de götür” diyerek ardından. Ağıdınıza, Cumartesi Anneleri’nin ağıdı karışmış. Kimileri acı karşısında susmak nedir, yas nedir hiç bilmese de. Sizin acınızın ortağı sayısız, sizin acınızın ortağı binlerce anne.

Sivas’ta iki kardeş boğazı kesilerek öldürüldü

Bir bahar akşamı Sivas. Eve vaktinde gidemediniz, omuzlarınızda hayatın yükü tek başınıza mücadele veriyorsunuz iki evladınızla. İşiniz uzadı ama aklınız çocuklarınızda. Telefon ediyorsunuz, ses yok ne evden ne çocuklarınızdan. Göğsünüzde bir çıra, battıkça batıyor. Şüphe, panik, endişe varıyorsunuz eve. Kapıyı açtığınızda kandan bir nehir, çocuklarınız ölmüş, elleri bağlı yerde. Melissa’nız yitmiş, Umut’unuz sönmüş. Tutuşmaz mısınız, tutuşmak ne kelime, kor kor alev topuktan kalbe. Tarifi yok, anlamı yok, kıyametiniz koptu. Ortada yoktu beş yıldır babaları.  Görüşmez, konuşmazdınız da ya cani zanlı onun tanıdığı çıktı. Tam beş saat kalmış evinizde. Yakalandığında susma hakkını kullandı. Annesiniz siz, pırlanta gibi gencecik iki evladınızı toprağa verirken hangi sözün tesellisi var, size kim ne diye bilir?

1 Mayıs kutlamalarına katılamayan Mehmet Türkmen’in annesi alanda

Gözünüzün nuru biricik evladınız sendikacı; hak demiş eşitlik demiş, işçiden yana ses vermiş. Ne korkmuş çekinmiş bunca yıl ne de yılmış pes etmiş. Bir gün olsun hani kantarın topuzunu da kendinden yana çekmemiş. BİRTEK-SEN genel başkanı olarak, yıllardır sürdürdüğü mücadelesinin bayram gününde evde hapis.

Sizse hep “aman oğlum” demişsiniz, dikkatli ol, hep atılma öne, iş getirme başına. O ise her bir 1 Mayıs’ta meydanda. Ta ki bu 1 Mayıs’a dek… Oğlunuzun haklı mücadelesinde aldığı ceza öyle dokunmuş size, kırmızı bir isyan büyümüş göğsünüzün sol yanında. Kaldı ki Mehmet Türkmen’in ev hapsinde olduğu evi bile kira.

Çıkmışsınız sokağa, girmişsiniz korteje, arkanızda yüzlerce evlat, ana,baba…Çıkmışsınız da bağırmışsınız: “Ben ölmedim, Mehmet Türkmen’in arkasındayım. Bir Mehmet Türkmen gider, bir Mehmet Türkmen gelir, son nefese kadar ayaktayız. Mehmet Türkmen hak yemez, patron gibi hırsız değildir, fakir fukaranın arkasındadır.”

Bunca yıldır, çocuğunuzun endişe duyduğunuz mücadelesi mücadeleniz, sesi sesiniz olmuş. Göğüslemişsiniz bayrağı en önde. Bu kez gururla gözleri dolan oğlunuz olmuş ve demiş ki: Yıllarca benim için endişelenen annem bile sokağa çıktıysa bugün, bilin ki o korku duvarları aşıldı artık.

Saraçhane annelerinden acılı isyan

Peki ya bugün “anneler günü”nde, Saraçhane protestolarında tutuklanan çocukların anneleri? Paylaştıkları bir cümle, tuttukları bir pankart, attıkları bir slogan yüzünden tutuklu olan o çocukların anneleri nasıl? Mesela Esila Ayık’ın melek olan annesi. Kızının suçsuz yere tutukluluğunu, cezaevinde kalbinin zorlandığını gördükçe huzur bulabiliyor mudur, gittiği yerde? Ya da “Ben çocuğumdan bir gün ayrı kalmamak için bu yaşına kadar her şeyi yaptım, şimdi 43 gündür tutuklu bu ne demek biliyor musunuz” diyen anne.

Peki ya torununun duruşmasını adliye kapısında bekleyen o anneanne. Kendi canı, kızı, çalışmak zorunda olduğu için çocuğunun yanında olamazken, torununu davasında yalnız bırakmayan o koca çınar kalpli kadın. Çocuklarına “dik dur” diyen, “ağlama arkandayız, kızmadım sana, gurur duyuyorum” diyen onlarca anne, kadın, sırt sırta, dayanışma içinde.  

“Kendinden sonrakileri dünyaya hangi yolla getireceğin” olamaz asla o yüzden mesele. İnsana vicdanı, adaleti, eşitliği öğreten kadındır, anne. Çocukları için yılmadan haksızlığa, yobazlığa, ayrımcılığa karşı mücadele eden anneler: Biz bencil değil “sencil” olmayı önce sizden öğrendik. İyi ki varsınız!

Bengi Başaran kimdir?

Bengi Başaran 1982'de Adana'da doğdu. Tarsus Amerikan Koleji'nden 2000 yılında mezun oldu. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik bölümünü bitirdi.

Yüksek Lisans eğitimlerini Marmara İletişim Bilişim, İstanbul Teknik Üniversitesi Bilim, Teknoloji ve Toplum ve Maastricht Üniversitesi'nde 'yirminci yüzyıl sanatında teknoloji algısını' inceleyen teziyle tamamladı. İTÜ Sanat Tarihi'nden doktora derecesiyle mezun oldu.

Stüdyo İmge/ Era yayıncılık bünyesinde yayıncılığa başladı. Yeditepe Üniversitesi GSF Sanat Yönetimi bölümünde araştırma görevlisi olarak çalıştı. Çağdaş sanatın küratoryel süreçleri, yerli ve uluslararası kültürel ağları, çağdaş sanat yazını alanlarında yer aldı.

Kadın ve cinsiyet çalışmaları eksenli yazıları ve akademik makaleleri, çeşitli mecralarda yayınlandı. Kadın İnsan Hakları Yeni Çözümler Derneği, Toplum Gönüllüleri Vakfı, BAYETAV, İstanbul Kent Konseyi, Kadın Meclisleri gibi sivil toplum kuruluşlarıyla ortak çalışmalarını sürdürmektedir.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Vezneciler’e gelince ‘adalet’i göreceksin, şaşırma

İstanbul Hukuk ki zamanında nice devrimcinin filizlendiği toprakken bugün “İmamoğlu’nun diploma iptali”ni onayladığı için öğrencileri “derslerde böyle öğretmiyordunuz” diyerek korku barikatını yıkmış, ses vermiş, nefes olmuş, 2025 baharında toplumsal direnişin ateşini yakmıştır

Asırlık mutfağın fısıldadıkları: “Bereketli İmparatorluk: Osmanlı Mutfağı Tarihi”

Araştırmacı yazar Priscilla Mary Işın, Berekeketli İmparatorluk’ta, Orta Asya’dan Anadolu’ya yüzyıllara yayılan yemek alışkanlıklarımıza özenle ışık tutarak değişenlere, değişmeyenlere, öyle sandıklarımıza, aldıklarımıza, benimsediklerimize, mal ettiklerimize, farklılıklarımıza ve ortak paydalarımıza dair nitelikli bir kaynak sunuyor

Göç ekseninde liminal gastronomi

Atilla Heilbronn göçmen bir ailenin, göçmen şefi, tarih öncesi liman Klazomenai’den mübadeleye, tarihi göçlerle şekillenen Urla’da, yeni nesil göçebeleri ağırlıyor. Hayatlarımızda göçün anlamı değişiyor, makro ölçekten mikroya

"
"