18 Temmuz 2021

Hayallerinin peşinden koşmaya cesaretin var mı?

Gerçekten bu salgın yaşamımızı çok etkiledi. Şehrin dokusunda köklü değişikler oluyor

Bu soruya kolayca 'evet' demek zor sanırım. Ama hayaller olmadan yaşamak da çok sıkıcı olurdu, değil mi?

Londra'ya ilk taşındığım yıllar Edelman PR Ajansı'nın CEO'su Ed Williams bana harika bir yer tavsiye etmişti.

Sanırım 6 yıl önceydi ilk ziyaretim. Burası Londra'nın en büyük antika merkezlerinden biri.

Adı Alfies.

Marylebone ve Baker Street metro istasyonlarına çok yakın. Eğer daha önce gitmediyseniz, semt olarak da keşfetmekten hoşlanacağınız yeni bir köşesi olabilir Londra'nın.

Tabii Covid öncesi daha cıvıl cıvıl bir yerdi. Şimdi ne yazık ki, bu civarda da pek çok mağaza kapanmış ve online hizmet vermeye başlamış bile.

Bazı antikacılar da şehrin merkezindeki yüksek kiralardan kaçıp buraya gelmiş.

Gerçekten bu salgın yaşamımızı çok etkiledi. Şehrin dokusunda köklü değişikler oluyor.

Ana caddelerde büyük mağazalar tek tek kapanıyor. Mesela ünlü Japon markası Muji de bu kararı alan firmalardan biri. Kings Road'un üzerindeki güzelim mağazayı kapadılar bile.

Haliyle antikacılar da hepimiz gibi bu işten çok etkilenmiş. Alfies 40 yıllık bir yer.

Kurucusu Bennie Gray, babasının adını koymuş mekâna. Church Street'de yer alan bu büyük antika merkezi, kısa zaman içinde antikacıların hep birlikte yerleştiği yer olmayı başarmış.

Burada hem antika eşyalar hem de ikinci el kıyafetler, takılar, ev aksesuarları bulmak mümkün.

Benim ilgimi en çok buradaki aydınlatma aksesuarları ve mobilyalar çekiyor. Dört katlı binanın alt katında, içinde balıkların olduğu küçük bir havuz bile var. Üst katında da küçük bir kafeterya. Kekleri çok lezzetli, tavsiye ederim.

Buraya gittiğinizde birbirinden ünlü tasarımcılara, ünlü isimlere ve koleksiyonerlere de rastlayabilirsiniz; Kate Moss, Keira Knightley gibi...

Geçenlerde ev için eşya bakmaya gittiğimde ikinci kattaki aydınlatma mağazasının sahibi İtalyan hanım fotoğraf çekmeme izin vermedi. Özür dileyip, neden izin vermediğini sorunca biraz sohbet ettik.

Sebebi buradaki aydınlatmaların sıkca kopyalanmasıymış. Dünyanın ünlü tasarımcıları bile buraya gelip orjinal parçaları kopyalıyorlarmış. Bana pek mantıklı gelmese de "tabii haklısınız" deyip geçtim.

Gerçek yaratıcı insan, objenin aynısını kopyalamak yerine eminim esinlenmeyi tercih ediyordur. Ayrıca bunun önüne geçmek de çok zor olsa gerek.

Zira orada gördüğüm dönem mobilya ve aydınlatmaların çoğu zaten kopyalanmış ve ünlü tasarımcıların web sayfalarında ve mağazalarda zaten satılıyor. Kelly Wearstler, Jonathan Adler gibi tasarımcıların da burayı sıklıkla ziyaret ettiğini söyledi.

Antika ve dönem mobilya meraklısı zaten gelir, o objeleri buradan satın alır; ne yapsın yeni parçaları. Bunun için bu eşyaların değerini bilip anlamak da gerekiyor yoksa çok kolay kandırabilirsiniz.

Ben bu sefer gittiğimde aylardır düşünüp karar veremediğim aynayı beş dakikada alıverdim, Marylebone Antiques'den. Bugün de nereye asacağıma karar vereceğim.

Asıl bu sefer Alfies'e gitme nedenim alışveriş veya göz ziyafeti değildi. Ersan Doğan'ın yeni atölyesini görmekti.

Ersan Bey ile üç-beş ay önce tanıştım. Evdeki kasamın pili bitip, kilitli kalınca hemen yardımıma koştu sağolsun. Biz de bu sayede tanışmış olduk.

Karantina günlerinin en karanlık zamanlarıydı. Ama tanıştığımızda bana anlattığı hayat hikâyesi çok etkileyiciydi.

Hayalleri vardı… Ve onların peşinden koşacak cesareti ve gücü. Umut doluydu. İşine hayran, ailesine düşkün, pozitif bir insandı. Yalnızca mekanikten anlayan bir insan değil, aynı zamanda iyi bir baba, iyi bir eşti.

Böyle bir dönemde onu tanımak bana ilaç gibi gelmişti. İşine olan aşkına hayran kalmamak mümkün değildi. Gençlerin böyle insanları tanımasının ne kadar mühim olduğunu düşündüm. Tam bir rol modeldi.

Onun gibiler insanın karşısına her dakika çıkmıyor. Biraz sohbet etmeye başlayınca da sordukça sordum. Nerede okudu, nerelerde çalıştı, hayat onu nasıl yoğurdu... Hürmetle bahsettiği Rahmi Koç'un onu nasıl etkilediğini anlattı.

Anlattıklarını dinlerken oğlum John'u kolundan tutup getirmek istedim. "Gel sen de dinle. Bak ne hayatlar var" demek istiyordum. Onun deneyimlerinden öğrensin istiyordum. Ama istesem de dinlemeyeceğini biliyordum. O ancak YouTube fenomenleriyle ve Elon Musk'la ilgiliydi.

Ersan Bey aslında tam da bir Ted Talks konuşmacısıydı. Hayatını hiç de abartmadan olduğu gibi anlatıyordu.

Ersan Bey'le beni tanıştıran arkadaşım Aslı'yı arayıp teşekkür ettim. Covid'in tüm karamsarlığını üstümden almıştı bu görüşme.

Şimdi aylar sonra açtığı yeni iş yerinde onu ziyarete gittik. Heyecanla bizi karşıladı.

Ersan Bey 60 yaşlarında. Çorlu doğumlu. Teknik liseyi bitirdikten sonra Ankara'da Aselsan'da çalışmış. Sonra Arçelik'te işe devam etmiş.

Mühendislerin çizdiği tasarımları "modelleme" denen yöntemle maketlere dönüştürmüş. Arçelik'te bir projede çok başarılı olunca, şirket onu Londra'da bir kaç günlük tatille ödüllendirmiş.

İlk gezdiği yer Science Museum olmuş. "Hayran kaldım buraya, hala her fırsatta gidip, çocuklar gibi saatlerce maketleri izliyorum orada… Çok sık gittiğim için artık beni tanıyorlar. Maketlere ne kadar hayran olduğumu artık onlar da öğrendi." diyor gülümseyerek.

Maketlere hayranlığı çocukluğunda başlamış. Alınan oyuncakların içini açıp nasıl işlediklerini keşfedermiş. "Saatleri, radyoları açıp incelerdim. Sonra tek tek yerine yerleştirip, çalıştırırdım. Her şey böyle başladı." diyor.

Teknik lisede okurken de dayısının yanında Makina-Kalıp işlerinde çalışıyor. El becerisi, merakı, çalışkanlığı ve tutkusu onun iş hayatında başarılı kılıyor. Evinde kurduğu atölyede yaptığı maketleri bir gün Koç Müzesi'nin müdürü Mine Hanım görüp çok beğeniyor ve Rahmi Koç' a göstermek istiyor. Rahmi Bey de maketi çok beğenince kendisine müzede bir atölye teklif ediyor. Uzun yıllar müze içinde açtığı atölyede çalışırken, müze ziyaretçileri de onu çalışma esnasında izleyebiliyor. Birbirinden güzel maket arabalar, saatler yapıyor. Ford'un ilk ürettiği otomobilin maketini bile yapmış. Bir çok ünlü iş adamının koleksiyonunda işleri var.

Kızları okumak için İngiltere'ye gelip yerleşince ve burada evlenince, Ersan Bey de artık onlardan ayrı kalmak istemiyor. İngiliz dünürleri yaptığı işleri görüp , "gel bizim buralarda yap bu işleri" diyor. Onların verdiği cesaretle kalkıp Londra'ya yerleşiyor. Tabii buralarda zanaat işlerine çok değer veriliyor.

Dolayısıyla da kolaylıkla oturum almayı başarmış. Sınırlı İngilizcesiyle önce bir saat tamir atölyesinde çalışmaya başlıyor. "Siz bana para vermeyin, ben sadece çalışayım ama siz İngilizce konuşurken kulağım duysun, bana da pratik imkanı olsun." demiş. Buradaki İlk işini böyle bulmuş. Bayıldım bu cesarete.

Sonra Covid vs… Fakat hayat azıcık normale dönmeye başlayınca gidip bulabileceği en doğru noktada, Alfies'in içinde kendine ofis tutuyor. Antikacılar çarşısının içinde küçücük bir yer. Aydınlık ve çok ona göre bir yer olmuş.

Bastırdığı kartvizitleri tek tek etrafındaki mağazalara bırakmaya başlamış. "Biraz vücut dili, biraz google translate ile derdimi anlatmayı başardım." diyor gülerek. "Şimdi çarşıdaki antika parçalar bana gelmeye başladı. Bakın bugün şu parçayı bir Rus getirdi. Büyük babalarından kalma çok özel bir müzik kutusu ve albüm bir arada. Daha önce hiç görmediğim bir şey. Şimdi bunu araştırıyorum. Kim yapmış, hangi dönemde yapılmış anlamaya çalışıyorum. Sonrası kolay. Onu tekrar çalışır hale getireceğim."

Valla bravo Ersan Doğan... Şapka çıkardım. 60 yaşından sonra hayallerinin peşinden koşmak bu olsa gerek yılmadan, azimle, tutkuyla…

Tabii ona bu cesareti veren ve destekleyen Rahmi Koç'a da bir kez daha hayran olmamak mümkün değil. Onun arkasında durup, asistanıyla Ersan Bey'i sürekli olarak takip edip, manevi desteğini esirgemeyen gerçek bir lider Rahmi Bey.

Bundan birkaç sene sonra Ersan Bey'i Kraliçe'den ödül alırken görürseniz hiç şaşırmayın, zira ben bekliyorum.

Ersan Bey'in Instagram sayfasını takip etmek isterseniz işte adresi: @TheBespokeMetalWorkshop.

İhtiyacınız olursa seve seve yardım edecek değerli bir usta.

Kalın sağlıcakla...

Yazarın Diğer Yazıları

Bir daha asla demeyeceğim: "Hindistan mı asla! Ne işim var orada!" dedim ve yine gitmek istiyorum

Giderken beni hijyenle ilgili o kadar korkutmuşlardı ki yanıma aldığım kraker ve kuru yemişlerle iki hafta geçirmeyi planlıyordum. Oysa hiç öyle olmadı. Gezi boyunca inanılmaz güzel Hint yemekleri yedim. Her şey nasıl baharatlı ve lezzetliydi anlatamam

Yeni yıldan ne istiyorum?

"Bak bu benim manifesto listem, seninki nerede?"

Shavasana

Kendinle yalnız kalmak ve o derin sessizliğin içinde ne istediğini bulmaya çalışmak çok zor ama bir o kadar da çekici…