13 Mart 2022

Çifte standartlı mülteci uygulamaları; 'sarışın, mavi gözlü'ler ve ötekiler

Ukraynalı mültecileri Orta Doğu gibi başka bölgelerdeki savaştan kaçan mültecilerden farklı kılan, savaşın Avrupa sınırları içinde yaşanıyor olması ve mültecilerin Avrupalı kökenleri olması

Rusya'nın 24 Şubat'ta Ukrayna'yı işgale başlamasından sadece saatler sonra, binlerce Ukraynalı Rus hava saldırısı ve bombardımanından kaçmaya ve komşu ülkelere sığınmaya başladı. Tren, otobüs veya kişisel otomobillerle veya kilometrelerce yürüyerek sınır geçişlerinde kilometrelerce uzunluktaki kuyruklar oluşturdu. 

Birleşmiş Milletler'e göre çatışmaların sadece onuncu gününde Ukrayna'dan kaçmak zorunda kalanların sayısı 2.5 milyonu bulmuş. Ve savaş böyle devam ederse bunun 5 milyona çıkabileceği tahmin ediliyor. Ki bu da 44 milyon nüfuslu Ukrayna'nın onda birinden fazlası demek. Dahası, yerlerinden edilen Ukraynalıların durumunun İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana yaşanan Avrupa kaynaklı en büyük yerinden edilme krizlerinden birine yol açacağı düşünülüyor. Ve Avrupa, Avrupalı mülteci akınına takdir edilesi bir hızla kendini  hazırlıyor.

BM Yüksek Komiseri Filippo Grandi, olağanüstü mülteci akınları üzerine 40 yıldır çalışmasına karşın bu kadar kısa bir süre içinde bu derece büyük bir yerinden edilme durumu ile çok ender karşılaştığını söylüyor. Ukrayna'da ilk 15 günde yerinden edilenlerin sayısına dünyanın en büyük mülteci krizine neden olan Suriye İç Savaşı'nda ancak üçüncü yılda erişilmişti. Ukraynalıların bu kapsam ve hızda ülkelerinden ayrılmalarının en önemli nedeni, Rusya'nın bu işgali uzun süredir planladığını yansıtırcasına çatışmaların ülkenin farklı şehirlerine hızla yayılması ve hava saldırılarının neden olduğu yıkım ve can kayıplarıdır, kuşkusuz.

Diğer bir önemli neden de komşu Avrupa ülkelerinin hiç tereddüt etmeden ve büyük bir ivedilikle yüz binlerce Ukraynalıya sınırlarını açma ve onları ülkelerine memnuniyetle kabul etme taahhütleriydi. Uluslararası toplum da sürece hızla dahil oldu ve özellikle komşu Avrupa ülkelerine mültecileri kabul etmeleri yönünde çağrılarda bulunup, etkilenen ev sahibi ülkeleri destekleyeceklerini açıklayarak Ukraynalılar için güvenli bir yerinden edilme sürecine katkıda bulundu.

Ukraynalıların savaşın daha ilk gününden itibaren kitlesel olarak ülkelerini terk ederek herhangi bir sınırlama olmaksızın komşu ülkelere sığınabilmeleri, güvenli bir yer arayan mültecilerin hızlı hareketinde, mültecilere sağlanan bu türden desteklerin önemini gösteriyor.

Yakın ve aksi bir örnek ise Suriye… Türkiye dahil komşu ülkelerin ilk göç dalgalarına sınırlarını açmasından sonra yıllara yayılan ve komşu ülkeler ile uluslararası toplum arasındaki çekişmelere veya mülteci pazarlığına bağlı olarak açılıp kapanan sınırlar… Suriye'de çatışmaların sürdüğü bir ortamda en temel ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak Suriyelilerin, istenmeyen göçmenler olarak bile olsa ve her türlü riski göze alarak insan kaçakçıları aracılığıyla bir sığınma ülkesine yasadışı yollarla "sızma"ları, gene savaştan kaçan Ukraynalıların sığınma ükelerindeki karşılanma biçimleriyle belirgin bir karşıtlık içinde. Öte yandan, Ukraynalı mültecileri Orta Doğu gibi başka bölgelerdeki savaştan kaçan mültecilerden farklı kılan diğer bir durum da, savaşın Avrupa sınırları içinde yaşanıyor olması ve mültecilerin Avrupalı kökenleri.

Avrupalı fakat mülteci ile mülteci fakat Avrupalı değil 

Rusya'nın Batılı bir demokrasiye yönelik sebepsiz saldırısı, başta Avrupa ülkeleri ve Amerika olmak üzere batılı ülkelerin Ukrayna'ya büyük bir desteğine ve savaştan kaçan Ukraynalılar için Avrupa dışından gelen hiçbir ülkenin mültecilerine gösterilmeyen misafirperver bir tavra neden oldu. Dört Avrupa Birliği ülkesine - Romanya, Slovakya, Macaristan ve Polonya - komşu olan Ukrayna bir Avrupa ülkesi, ve vatandaşları AB'ye vizesiz giriş hakkına sahip. Bir savaş durumunda ilk sığınma ülkesinin komşu ülkeler olması neredeyse bir fizik kuralı - havayolunu kullanmadan bir ülkeden komşu olmayan bir diğerine başka nasıl geçilir? Bu durumda en büyük sorumluluğu Avrupa ülkelerinin üstlenmiş olması normal. Oysa, de facto bir kural olarak uygulanan sınır komşularının daha sorumlu olduğu anlayışı ve dahası, uzak bölgelere askeri müdahalelerde bulunan emperyal devletlerin bu uzak ülkelerle komşuluk ilişkisi bir yana, Avrupa'da göçmenler yakın komşuluklarından çok Avrupalı olup olmamalarına göre de muamele görüyor.

Cesur mu yoksa naif bir dil sürçmesi mi olduğu - belki de ikisi de aynı şeydir - anlaşılamayan bazı söylemler de bunu açıkça itiraf ediyor gibidir. Bulgaristan Başbakanı "Bunlar alıştığımız mülteciler değil" diyor örneğin Ukraynalılar için. "Bunlar Avrupalı, zeki ve eğitimli insanlar… Bu, geçmişini bilmediğimiz insanların olağan mülteci dalgası değil" 

Kuşkusuz, Ukraynalılar da gerçek birer mültecidir ve bu yönüyle, bir mültecinin sahip olması gereken her türden hakka sahiptir. Fakat Avrupa için Ukraynalılar nasıl ki Avrupalı fakat mülteci ise Orta Doğulu, Afganistanlı veya Afrikalı mülteciler de mülteci fakat Avrupalı değildir. 

Suriye, Irak ve Afganistan'dan mülteci almaya direnen Avrupa'nın en aşırı göç karşıtı ülkelerinden Macaristan ve Polonya bile söz konusu Ukrayna olduğunda insan hakları adına gurur verici adımlar atmakta gecikmez ve Ukraynalı mültecileri ağırlamaya hazır olduklarını ilan eder.

2021'de Polonya sınırında en az 21 göçmen açlıktan ve donarak hayatını kaybetmişti

Mültecilere yönelik çifte standart uygulamaları, kökenden bağımsız tanımlanan insan haklarının kökenlerini ortaya çıkarmak açısından da ilginçtir ve örnekleri boldur. Daha birkaç ay önce başta Irak olmak üzere, Suriye, Afganistan ve Afrika'dan gelen göçmenler Belarus ile Polonya arasına sıkışmış, Belarus güvenlik güçlerinin zoruyla Polonya'ya geçmeye çalışırken Polonya'nın güvenlik güçlerince şiddetle geriye püskürtülmüştü. Aralarında çocukların da bulunduğu yüzlerce göçmen sınırın Belarus tarafında Polonya'nın dikenli tel çitleri boyunca derme çatma kamplarda ve dondurucu soğuklarda aylarca yaşadı. Rusya ve Avrupa'nın restleşen gölgelerinde, Belarus ile Polonya askerlerinin arasında sıkışıp kaldı. 

Polonya'nın aşırı sağcı hükümeti bölgedeki sınır muhafızları ve birliklerinin varlığını dört katına çıkarıp, jiletli tellerle çevrili ve üç kilometre derinliğindeki bir askeri bölge yarattı. Dahası, mültecilere yönelik görmezden gelme sorumsuzluğundan aktif müdahaleye geçerek insani yardım kuruluşlarının ve gazetecilerin bölgeye erişimini engelledi. 

Yiyecek, temiz su, barınak, giysi ve sağlık hizmetlerine erişimi olmayan göçmenler dondurucu soğuklarda ölüm riskiyle yaşadı. Ve 2021'de Belarus'tan Polonya'ya geçmeye çalışırken, her biri kendi sınırını tıpkı krakerini paylaşamayan cimri çocuklar gibi koruyan Belarus ve Polonya askerlerinin arasında en az 21 göçmen açlıktan, donarak veya bataklıkta kaybolarak hayatını  kaybetti.

Polonya güvenlik güçleri tarafından dövülerek sınırdan geri itilen göçmenlerin küçük bir kısmı daha iyi bir yaşam arayışıyla Afrika'dan gelen göçmenlerdi. Oysa çoğu -tıpkı savaştan kaçan Ukraynalılar gibi- Irak ve Suriye'nin savaştan zarar görmüş bölgelerinden kaçıyordu ve tıpkı Ukraynalılar gibi gerçek birer mülteciydi. Buna rağmen sığınma hakları tanınmadı. Güvenli bir yer arayan bu insanlar uluslararası hukuka aykırı bir şekilde sınırlardan geri çevrildi. Yakalananlar aylarca gözaltı merkezlerinde tutuldu veya ülkelerine geri gönderildi.

CBS News muhabiri: Burası Irak veya Afganistan değil, böyle şeyleri görmeyi hiç ummadığınız Avrupalı ve görece medeni bir kent

Avrupa devletlerinin mülteciler konusundaki çifte standardı sivil toplumun alışık olduğu bir uygulama. Zaten Ukrayna savaşıyla birlikte karşılaştırmalı örnekler üzerinden toplumsal tepkiler de yükselişe geçti. Tepkilerin tek nedeni söz konusu uygulamalar değil yalnız. Uygulamalara getirilen veya bu uygulamaları ideolojik olarak gerekçelendiren naif veya cesur açıklamalar, bazı politikacı ve gazetecilerin Ukraynalı mültecileri tanımlama ve haber yapma biçimleri de aynı zamanda. 

Örneğin, savaşı ve şiddeti sadece Orta Doğu'ya özgü bir şeymiş gibi bölgenin kültürüne yükleme eğiliminde olanlar var, ve daha kötüsü "uygar", "aydın", "Avrupalı", "bizim gibi" şeklinde ırkçı bir terminoloji kullanarak mültecileri menşe ülkelerine göre ayıranlar…

Bulgaristan Başbakanı'nın yukarıda bahsi geçen sözleri ağızdan kaçan talihsiz ifadeler değil. Zira CBS News'in Kiev'deki kıdemli muhabiri Charlie D'Agata, "Burası on yıllardır çatışmaların yaşandığı Irak veya Afganistan değil" dedi. "Burası böyle şeyleri görmeyi hiç ummadığınız Avrupalı ve görece medeni bir kent." 

Al Jazeera English sunucusu Peter Dobbie ise savaştan kaçan Ukraynalıları "Orta Doğu'da hâlâ büyük bir savaş durumunda olan bölgelerden kaçmaya çalışan mülteciler değil, müreffeh ve orta sınıf insanlar" olarak nitelendirdi ve sözlerine "Bunlar Kuzey Afrika'daki bölgelerden kaçmaya çalışan insanlar değil, kapı komşunuz olabilecek herhangi bir Avrupalı aileye benziyorlar" diye devam etti. 

BBC'ye konuşan Ukrayna'nın eski başsavcı yardımcısı David Sakvarelidze'nin canlı yayında söyledikleriyse daha açık ve açık olduğu kadar da öjenik fikirlerin revaçta olduğu karanlık bir dönemi hatırlatıyor: "Benim için bu yaşananlar çok duygusal, çünkü mavi gözlü ve sarı saçlı Avrupalıların öldürüldüğünü görüyorum." 

Mülteciliği ortaya çıkaran koşullar, uluslararası hukukta tanımı olan biçimiyle zulüm ve şiddettir. Fakat biçim yanıltmasın, bir mültecinin Avrupa topraklarına kabul edilebilmesi için bir de öz gerekir. Beyaz, Hristiyan ve Avrupalı bir öz.

Komşuya ilk komşunun yardım etmesi, her şey bir yana, sağduyusal bir argümandır. Coğrafi yakınlık, kültürel benzerliği de ima ettiğinden ülkelerin uzak ülkelerdense komşu ülkelerin sığınma talebindeki mültecilerine daha misafirperver ve hoşgörülü olması da bir noktaya kadar anlaşılabilir. Zaten Avrupa ülkeleri ve genel olarak Batı, bunu doğrularcasına, içlerinde uzun boylu bir tartışmaya girmeden Ukraynalı mültecilerin kendi sorumluluk sahalarında olduğunu kabullenmiş ve başka ülkelere göre daha fazla sorumluluk üstlenmiş gibidir.

Peki, güneş batmayan imparatorlukları anımsatan bazı devletlerin komşuları kimlerdir? Bu devletlerin sınırları gerçekte nereden geçer? Hatırlanmalıdır ki devletlerin sadece çift yönlü değil fakat bir de tek yönlü sınırları vardır. Tıpkı Batı'nın Irak, Afganistan, Libya ve Suriye'deki sınırları gibi öte tarafa geçebildikleri fakat öte taraftakilerin bu tarafa geçemedikleri… İngiltere'de yaşayan Sri Lankalı ünlü yazar ve aktivist Ambalavaner Sivanandan, Orta Doğu ve Afrika'dan gelen mültecilere ses verircesine, neden o çok uzaktaki kendi ülkelerinde değil de İngiltere'de bulunduklarını "Biz buradayız" diye açıklıyordu. "Çünkü siz oradaydınız."

Yazarın Diğer Yazıları

Dün her şey daha güzeldi...

Dünün daima daha güzel olduğu düşüncesi, sürgün edebiyatından önce, nostaljinin konusudur. Bir kelime olarak nostalji, “eve dönüş” ve “acı” anlamlarına gelen Yunanca sözcüklerden türer.

Agota Kristof'un üçlemesi: Sürgün, nostalji ve yas

"Ülkemi terk etmeseydim hayatım nasıl mı olurdu? Sanırım daha zor, daha yoksul ama daha az yalnız, daha az parçalanmış ve belki daha mutlu.”

İsmi dışında tamamen yazısız ve sadece resimlerden oluşan bir roman okudunuz mu?

'The Arrival' tamamen yazısızdır. Belirli bir sistematik dahilinde bir araya getirilen görseller, illüstrasyonlar ve simgeler, hikâyenin çeviriye gerek kalmadan ve yeryüzündeki hemen herkesçe anlaşılmasını mümkün kılar