28 Kasım 2020

Eğer Türkiye’nin yönü Avrupa ise…

Üyelik başka, medeniyet kriterlerini uygulamak, ülkemizde yaşanları "insanca yaşama" seviyesine ulaştırmak başka... Bu hedeften kopulduğu anda "Ortadoğu Bataklığına" düştüğümüz göründü. Medeniyetten uzaklaştığımız açıkça ortaya çıktı

Avrupa Birliği'nin 10 - 11 Aralık'ta yapacağı Liderler Zirvesi toplantısının "öncelikli" konularından biri Türkiye…

Zaten "fiili" olarak donmuş durumda olan müzakerelerin bir de "yaptırıma" uğraması söz konusu olması kuvvetle muhtemel. AB liderleri her konuşmalarında Aralık zirvesine atıfta bulunuyor ve Türkiye'ye yönelik "olumsuz" karar alınacağı mesajını veriyorlar.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, hem hukuk hem de ekonomi reformlarından söz etti ve "Yolumuz Avrupa'dır" dedi. Ancak icraatta öylesine olumsuz bir tablo var ki, "söylem ile eylem" farkı çok bariz… Zaten Avrupa'dan da "eylem" bekliyoruz mesajı çıktı. Zirveye kadar 15 gün kadar var. Avrupa Birliği'nin beklentileri belli ve her raporda alt alta sıralanıyor. Üstelik bu beklentiler tamamen "Türkiye'de yaşayan insanlar" için. Yani demokrasi, yani insan hakları, yani hukukun üstünlüğü ilkeleri, bağımsız yargı, sosyal devlet olma çağrısı…

Yazılarımı takip edenler bilir. Yaklaşık 40 yıla yakın bir süreden beri sürdürdüğüm gazeteciliğimin 30 yılı aşkın bölümü, Türkiye - Avrupa ilişkilerini haberleştirmekle geçti. Üzerinde çalıştığım, ancak zaman darlığı nedeniyle bir türlü sonlandıramadığım kitabımda bu ilişkiden "Aşk ve Nefret ilişkisi' olarak söz etmekteyim. Son dönemleri ise hep "nefret" ağırlıklı… Yakın çevrem ve büyük bir ihtimalle bu yazıyı okuyan sizler de, "Bu AB Türkiye'yi zaten üye yapmaz" inancına sahipsiniz. Ben de diyorum ki; bu ülkeyi yönetenler, vatandaşlarının "insanca" yaşayacağı şartları oluştursunlar, Fransa, Almanya, İspanya gibi sosyal devlet haline getirsinler, düşüncelerinden dolayı yargılanmayacakları, demokrasisi işleyen bir ülke yaratsınlar, baskıcı hatta otokratik bir yönetim halinden vazgeçsinler, o zaman Türkiye'nin AB üyesi olmasına ihtiyaç bile yok. Zaten belki Türk vatandaşları AB'yi istemeyecek. Böyle bir ülkeyi "üye yapmayan" AB ise bunun gerekçelerini açıklayamaz hâle gelecek. Dillendiremese de ortada sadece "Müslüman olduğu için" diye bir gerekçe kalacak. Onu da "İslamofobi" suçlamasına uğrayacakları için açıkça söylemek pek mümkün değil.

Önümüzde 15 gün var. Avrupa Birliği üyeliği bir hedeftir. Ve de "Muassır medeniyet" seviyesine gidecek olan yoldur. Üyelik başka, medeniyet kriterlerini uygulamak, ülkemizde yaşanları "insanca yaşama" seviyesine ulaştırmak başka... Bu hedeften kopulduğu anda "Ortadoğu Bataklığına" düştüğümüz göründü. Medeniyetten uzaklaştığımız açıkça ortaya çıktı.

Yapılacaklar çok zor değil:

- AKP yönetimi, hukukun üstünlüğü ve temel haklarda yaşanan gerilemeyi, tersine işleten kurumsal reformları bir bir hayata geçirmelidir.

- Türkiye'nin demokratik bir modele doğru ilerlemesine yönelik adımlar atmalı ve somut örnekleriyle bu konuda güven telkin etmelidir.

- Baskıcı yönetim tarzının bilinçli, aralıksız, insafsız ve sistematik bir devlet politikası haline gelmiş haline son vermelidir.

- Aşırı geniş şekilde yorumlanan ve uygulanan anti - terör yasalarının suistimal edilmesini ve bu kötüye kullanımın artık devlet politikası haline gelmiş olmasını sonlandırmalı.

- Hukukun üstünlüğünün erozyona uğradığı ve yargı bağımsızlığı eksikliğinin en acil ve endişe uyandıran sorun olduğu aşikar.

- Savcıların, hakimlerin, avukatların ve baroların üzerinde uygulanan yürütme ve siyaset baskısı bunalttı. Ali Babacan'ın dediği gibi Erdoğan ve yönetimi, hakim ve savcıların telefon numaralarını derhal fihristlerinden silmelidir.

- İfade, medya ve bilgiye erişim özgürlükleri alanında orantısız ve keyfi engellemeler ve kısıtlamalar getirilmesine son verilmelidir.

- Hapisteki tüm insan hakları savunucularını, gazetecileri, avukatları ve akademisyenleri serbest bırakmalı, Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş gibi AİHM kararıyla serbest bırakılması talep edilen kişiler tahliye edilmelidir.

Bunlar olmazsa, "Yönümüz Avrupa" denilmesinin hiçbir anlamı olmaz.

Yazarın Diğer Yazıları

Altılı masa ve sarsıntılar

Altılı Masa'nın şunu unutmaması gerekiyor: Bu halk masadan kalkan, zayıf karnından vurulan, masaya tekme atan, iktidarın oyununa gelen, sarsıntılara karşı dayanamayıp sallanan ya da yıkılanı hiç ama hiç unutmayacak

Avrupa-Türkiye karşılaştırması ve terazinin kefesi

Bu ülkede yaşayan gençlerin yüzde 80’inin Avrupa’da yaşamak istemesinin nedeni, Türkiye’de yaşanan bolluğu bırakıp, orada kıtlık içerisinde bir dünya kurmak mı? Sorun bakalım bu insanlara, ‘Terazinin kefesi hangi yönde ağır basıyor?’…

İsrail ile normalleşme süreci

Orta Doğu'da şekillenmekte olan yeni dengeler Türkiye'nin normalleşme çabalarına çok uygun bir zemin sunuyor