12 Şubat 2021

Seni gördüm!

Biat ettiğin müddetçe önünden kemiğin eksik olmuyor, semirdikçe semiriyordun

Seni gördüm!

Saklandığın o zifiri karanlıktaydın.

Şeytani bir iştahla açılmış gözlerin, ifrit bakışlarınla parlıyordu yüzün.

Kurbanının arkasından sinsice yaklaşmış, katliam hayalleri kuruyordun.

Şehvetli bir şuhu içindeydi bakışların.

Başındaki takken, yüzündeki masken, dilindeki takiyyenden tanıdım seni.

* * *

Kimi zaman gazeteci görünümündeydin; kimi zaman iş insanı, tüccar, siyasetçi…

Her an tetikteydin.

Alınca yüksek yerlerden talimatını, henüz büyümeden ezip koparmaktan yanaydın düşmanının başını.

Ortamdan ortama uyum sağlamakta pek de mahirdin. Lakin vakti zamanı gelmedikçe renk vermiyordun.

Sırtını sıvazladıklarında, ölüm listeleri hazırlıyor, katliam hayalleri kuruyordun televizyon ekranlarında.

Ne kadar da sabırsızdın saklandığın ekranın arkasında, nasıl da susamıştın kan içmeye.

Seni gördüm!

* * * 

Unvanlar liyakatten değil, sadakattendi artık; sorular çalınmadan, mülakatlar yapılmadan dağıtılmazdı.

Adın rektöre çıkınca, "kadınla tokalaşmayı ateş tutmaktan daha korkunç" görüyordun.

Ne de olsa devir, "üniversiteleri fuhuş yuvası olarak gören" profesörler devriydi.

"Cahil kesime güveniyorum" dersen, bir anda kendini daha yüksek bir kurumun daha hatırlı bir mevkiinde bulabilirdin.

Özgüvenin tavan yaptığında kravatını çözmüş, takım elbiseni çıkarmış; başına takkeni, üstüne cübbeni giymiştin bile.

Bir hastanenin başhekimlik mevkiinde bir yerlerdeydin.

Tarikatına övgüler diziyor, bir erkeğe iki kadını birden meze gibi sunuyordun.

Seni gördüm!

* * *

Sık sık tacizle, tecavüzle, istismarla anılıyordu adın.

İstismar, küçük yaşlarda olursa, bir anda çocuk evliliklerinden yana oluyordun.

Tecavüze gelince, kadın tahrik etmezse ya da istemezse olmazdı. Olursa da bir kereden bir şeycikler çıkmazdı!

Kutsallarını kullanarak ruhundaki kötülüğü körpecik bedenlere bulaştırmak âdetindendi.

Bu yüzden sık sık mahkemelerde boy veriyordun.

Üzerinde takım elbisen, yüzünde sinekkaydı traşın, iğrenç kokulu parfümünle adalet önünde günah çıkarıyordun.

Seni gördüm. 

* * *

Maraş’ta, Çorum’da, Sivas’ta hep sen vardın.

Alevi’ye, camilere bomba attırmak yalanı, vazgeçilmez alışkanlığındı.

Yıllar yılı ekmeğini, ununu, tuzunu paylaştığın komşunun kapısında, bir anda kırmızı bir çarpı olup çıkıyordun.

Fetva verildiğinde gözünü kan bürüyor, kanını içip etlerini kemirecek yeni kurbanlar arıyordun kendine.

On yaşındaki çocuğa satırlı, doksanındaki kadına tecavüzlü ölümü reva görmekten geri durmuyordun.

Sivas’ta, tekbir getiren kötücül sesinle, yine oradaydın.

Ağzında histerik ölüm çığlıkları, Madımak cehenneme bidon bidon benzin taşıyordun.

Seni gördüm!

* * *

Nerede bilimden, çağdaşlıktan, aydınlanmadan bahsedilse terliyordun.

Sanattan, danstan, estetikten çok uzaktaydın.

Belki bu yüzden kültüre, sanata küfrediyor, parçalıyor, kırıyordun.

Ne vakit bir okumuş insan, nerede bir aydın, ne zaman kültürlü birey görsen seni afakanlar basıyor, nefret kusuyordun.

Senin olmayan, senden olmayan her şey haramdı.

Senden ötekine karşı, hep kinli bir husumet içindeydin, karşısından hep sen vardın.

Seni gördüm!

* * *

Doksanlarda elin satırlıydı, Kürtlerin peşine takılmıştın.

Diyarbakır’da, Batman’da, Şırnak’ta göz açtırmıyordun onlara.

Soğuk ve kirli nefesinle, güpegündüz ölüm oluyordun enselerinde insanların.

Laik diye, feminist diye fetvalar veriyor, ölüm ilanları yayınlıyordun haklarında kadınların.

Sakallı, kirli suratın; kalın kıllı kolların, ellideki domuz bağıyla alıyordun son nefeslerini, oradaydın.

Seni gördüm!

* * * 

Karanlık ve puslu havalar tam sana göreydi.

Esen rüzgâra, yağan yağmura göre renkten renge, kılıktan kılığa giriyordun.

Bazen çocuk tecavüzcüsü bir tarikat şeyhi, bazen sanatın içine tüküren kıdemli belediye başkanı kılığındaydın.

Kadınlara gülmeyi çok, kahkaha atmayı günah görüyordun.

Mafya kılığında dolaşmak senin için sıradandı.

Barış isteyen akademisyenleri katletmek, kanlarıyla duş almak fantezileri kuruyordun.

Seni gördüm! 

* * * 

Dünya bir mezbelelikti 21'inci yüzyılın başlarında.

Bu şeytan sofrasında kendine bir parça yer buldun en nihayet.

Biat ettiğin müddetçe önünden kemiğin eksik olmuyor, semirdikçe semiriyordun.

Ülkeden ülkeye, şehirden şehire iblis kılığında dolaşıyor, elinde yalan ayetlerinle yeni kurbanlar arıyordun kendine.

Mabetlere, okullara, camilere; Hristiyan’a, Alevi’ye, Ermeni’ye; Ezîdî’ye ve Kürt’e; senden olmayan her şeye düşmandın.

Ankara’da, Suruç’ta, Hatay’da, İstanbul’da ve daha nice nice yerlerde, yine hep sen vardın.

Yağlı bedeninden fışkıran kokun, halay ve bomba sesleri arasında parçalanmış kadın ve çocuk cesetlerine karışıyordu.

Seni gördüm! 

* * * 

Hava pusluydu, gökyüzü fırtınalı.

Bulutlar yarıldı, şimşek çaktı, karanlığın perdesi bir anda aralandı, parladı yağlı yüzün.

Saklandığın pusuda, sivri bir hançer gibi asfalta kanadı gölgen.

Tırnaklarında taze kan, ağzında köpük köpük salyan, kursağındaki azgın iştahınla hazır bekliyordun.

Dilinde sahte besmelen vardı.

Abdest almaya hacet bile duymamıştın.

Bir gece vakti gelmiş, kurbanının arkasından dolanmış, işini bitirmek üzereydin.

Seni gördüm!

Yazarın Diğer Yazıları

Masumluğumuzun yüzü şehirler

Liseli yıllarımın, masumluğumuzun yüzü Ardahan'dan, 45 yıl sonra masumluğunu yitirmiş bir ülkeye...

Kikuyu dilinde imza

İnsan evrimine adanan bir ömür...

Emeklinin ölüm yılı

Nasıl olsa örgütsüzler, üretim dışı kalmışlar; nasıl olsa din sosuna batırılmış vaatlerle çoktan dumura uğratılmış düşleri, kolayca gözden çıkarılabilirler. Nasıl olsa vicdanı yok sayıların, istatistikler iki dudak arasına sıkışmışlar