13 Kasım 2024

Beş çocuk faciası: Frenler artık tutmuyor

Yoksullukta çocukların “en savunmasız” olduğunu Türkiye dün çok acı bir haberle bir kez daha görüyor. Birileri de çıkıyor, “Bakanlık on sekiz kere gelmiş, çocukları almak istemiş, aile vermemiş” gibi, yönetimin sorumluluğunu azaltmaya çalışıyor. Bu söylenen doğru olabilir ancak, yönetimi sorumluluktan kurtarmaz

Sabahları televizyonu açmaya artık korkuyorum.

“Acaba bu sabah hangi felakete uyanıyoruz” kaygısıyla.

Sabahları televizyonu açmaya artık utanıyorum.

“Acaba bu sabah hangi rezalete uyanıyoruz” tiksintisiyle.

Sabahları televizyonu açmayı artık kanıksıyorum.

“Acaba bu sabah hangi yalanlara uyanıyoruz” bıkkınlığıyla.

Dün o kaygılı sabahlardan biri. Yine bir felaket, yine bir trajedi. Nurlu ufuklarla müjdelenen “Türkiye Yüzyılı’nda” bir ihmal, bir aldatılmışlık faciası.

İzmir’e bağlı Selçuk’ta yaşları 1 ile 5 arasında değişen beş çocuk evde soba zehirlenmesi nedeniyle hayatlarını kaybediyor. Bu sıradan bir soba zehirlenmesi değil, bir Türkiye gerçeği.

Baba hapiste, anne geçinmek için hurda topluyor, o hurdaların parasını almak için yarım saatliğine kapıyı kilitleyip gidiyor, evde yangın çıkıyor ve beş çocuk...

İzmir'in Selçuk ilçesinde, evde çıkan yangında 5 kardeş hayatını kaybetti

Ayda 8 bin lira

O yangın...

Beş küçük çocuk...

Annenin hurda toplayarak, eline üç, beş kuruş geçmesi için çalışması...

Onca yoksulluğa rağmen, beş çocuk!.. O da trajedinin bir başka yönü.

Nereden baksanız, her adımda başka bir çıkmaz. O çıkmazın ortak bir başlığı var:

“Derin yoksulluk,

Açlık sınırı altında hayata tutunmaya çabalamak.”

Son verilere göre, Türkiye’de şu anda açlık sınırı ayda 20 bin 478 lira.

20 bin 478 lira insanın içini acıtıyor, derin yoksulluk aynı zamanda:

-En temel insani ihtiyaçlara, barınmaya, beslenmeye, giyinmeye erişememek.

-En temel insani haklara ulaşamamak.

-Ve sosyal dışlanmışlık.

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ağustostan bugüne kadar beş çocuğun can verdiği o aileye, eğer doğruysa, 32 bin lira yardım yapıyor, ayda 8 bin lira!..

Bir anne ve beş çocuğa ayda 8 bin lira!..

Her beş kişiden biri

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı geçtiğimiz haziran ayında “düzenli sosyal yardım alan hane sayısını” açıklıyor. Bakanlığın resmi verilerine göre:

-2018 yılında sosyal yardım alan 2 milyon 588 bin hane var.

-2024 yılı Haziran itibariyle, bu sayı 3 milyon 786 bin 109 haneye yükseliyor. 

-Düzenli değil ama, yardıma muhtaç hane sayısı ise, 4 milyon 278 bin haneye yükseliyor.

-Bugün 17 milyon 114 bin 912 yurttaşımız yaşamını sosyal yardımlarla sürdürmeye çalışıyor.

Her beş kişiden biri ancak sosyal yardımla ayakta kalabiliyor.

Utanılacak durum

Bu resmi veriler tam bir utanç tablosu.

Her beş kişiden birinin yardım almadan yaşamını sürdüremeyecek olması, hele de 2018 yılı ile karşılaştırıldığında, Türkiye’deki yoksulluğun giderek derinleştiğini gösteriyor.

Bir de çıkıp gerine gerine...

“Biz şu kadar haneye yardım ediyoruz” diye övünmezler mi!..

Oysa, yardım edilen hane sayısındaki artışın Türkçesi belli:

-Yoksulluğun yaygınlaşması,

-İzlenen ekonomik politikada iflasın bir başka kanıtı.

Her geçen ay daha yoksul bir halk.

Cari açık küçülecek, ihracat şöyle artacak, büyüme böyle hızlanacak, gibi halka doğrudan değmeyen bir araba laf!..

Gerçek tablo işte Selçuk’tan bas bas bağırıyor!..

En çok çocuklar

Derin yoksulluk en çok çocukları etkiliyor. En savunmasız onlar.

Ailede geçim zorlaşınca, önce kız ya da erkek çocuk okuldan alınıyor ve çalıştırılıyor.  

Kız çocuklarda küçük yaşta evlilik artıyor, 13-14 yaşında kız çocuklar evlendiriliyor.

Çocuklarda suç oranı artıyor.

Annelerde yetersiz beslenme erken bebek ölümlerine yol açıyor.

Yoksullukta çocukların “en savunmasız” olduğunu Türkiye dün çok acı bir haberle bir kez daha görüyor.

Birileri de çıkıyor, “Bakanlık on sekiz kere gelmiş, çocukları almak istemiş, aile vermemiş” gibi, yönetimin sorumluluğunu azaltmaya çalışıyor. Bu söylenen doğru olabilir ancak, yönetimi sorumluluktan kurtarmaz.

Sabahları televizyonu açmaya artık korkuyorum.

“Acaba bugün hangi felakete uyanıyoruz”, kaygısıyla.

Yalçın Doğan kimdir?

Yalçın Doğan, 1965 yılında Alman Lisesi'ni, 1969'da İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirdi.

Gazeteciliğe 1973 yılında Cumhuriyet'te ekonomi muhabiri olarak başladı. 1981 yılında Cumhuriyet Ankara Temsilciliğine atandı.

1989'da köşe yazarı olarak geçtiği Milliyet'te önce Yayın Koordinatörü, 1999'da Genel Yayın Yönetmeni görevlerini üstlendi. 2003'te Hürriyet Gazetesi'nde sürdürdüğü köşe yazarlığı 2015 yılında sona erdi. O tarihten bu yana T24'te köşe yazarlığına devam ediyor.

Türk Dil Kurumu, Sedat Simavi, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'in çeşitli ödülleri yanında, 2014'te yılın en iyi köşe yazarı, Halk TV'nin 'Kırılmayan Kalemler' ödülünü kazanan gazeteciler arasında yer aldı.

Her biri özgün araştırma içeren IMF Kıskacında Türkiye, Dar Sokakta Siyaset, Fenerbahçe Cumhuriyeti, Savrulanlar kitapları ile anılarını derlediği Sussam Susulmaz Yazmasam Olmaz kitaplarını yazdı. Ayrıca, Komünist Enternasyonelde Faşizmin Tahlili başlığı ile yayımlanan Almancadan yaptığı bir çevirisi bulunmaktadır. Almanca ve İngilizce bilir.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Şahin Alpay: Aşkın, bilimin, maceranın hikâyesi

“Bir tel kopar, ahenk ebediyyen bozulur"

Ahmet Türk aniden neden “değerli şahsiyet” oldu?

DEM ile anlaşmak gerek ki, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı adaylığını bir kez daha sağlayacak düzenlemelerde DEM onların yanında olsun. Anlaşılan “ortak vizyon” kayyım atayarak, DEM’e gözdağı vererek birlikte yürütülecek, DEM bunu nereye kadar, nasıl kabul edecek, sonuçta ortaya ne çıkacak?..

Bunca perişanlık varken bir sen eksiktin Beşiktaş!..

"Büyük takım" kimliğini çoktan kaybetmiş!..

"
"