28 Ekim 2019

Hep ocak-temmuz ayıp olmaya başladı artık!

Sezonun başından bu yana, Galatasaray Futbol Takımı, her karşılaşmayı, şu maç bitse de eve gitsek diye oynuyor

Futbol en basit açıklamasıyla; 11’er kişilik iki takım arasında oynanan, birtakım kuralları olan ve nihai amacı topu rakip kaleye yani üç direk arasından geçirmek olan bir oyun. Bu sezon sahadaki Galatasaray'a baktığımızda nihai amaçtan epeyce uzaklaştığını görüyoruz.

Türkiye Süper Ligi'nde 2019-2020 sezonu başlamadan önce neredeyse hemen herkesin favorisi Galatasaray'dı. Son iki sezonu şampiyonluklarla kapatmış, sezona Süper Kupa'yı alarak başlamış ve kâğıt üstünde rakiplerinden daha iyi durumda görünüyordu. Sezonun başlamasıyla birlikte, sahada oynanan oyuna baktığımızda ise bunun tam tersini görmeye başladık.

Teknik Direktör Fatih Terim, her maçın ardından, takımın zamanla daha iyi olacağını söylese de, Galatasaray henüz vasata bile ulaşabilmiş durumda değil. Fatih Terim, alınan olumsuz sonuçlar sonrası federasyondan hakemlere, kendi taraftarından (pardon seyirci!) futbolcularına kadar, kendi dışında hemen herkesi suçladı. Her hafta birbirine benzer ve bir sonraki maça umut dağıtan açıklamalar dinledik. Bir sonraki karşılaşmada izlediğimiz şeyse, bir önceki maçın tekrarından başka bir şey olmadı.

Albert Einstein, “Delilik; aynı şeyi tekrar tekrar yapıp, farklı sonuçlar beklemektir” der. Fatih Terim'in durumu da biraz buna benziyor. Her hafta aynı oyuncu grubuyla, takımı sahaya aynı dizilişle gönderip, aynı futbolu oynayarak, farklı bir sonuç bekliyor. Bunun delilik olup, olmadığı konusundaki kararı, artık onu en sevenler bile söylüyor ama Terim, ısrarla, her şeyin değişeceğini söylüyor. Hatta, “Dediğim gibi son şansları da bazı kişilere verdik. Ocak ayına kadar bizimle beraber olacaklar” diyerek, tarih de veriyor.

Galatasaray, Fatih Terim'le birlikte ocak-temmuz aylarını sürekli duymaya başladı. Ocak ayı bitince temmuzu, temmuz bitince de ocak ayını işaret ediyor. Sürekli FFP'den (Finansal Fair-Play) şikâyet eden bir teknik direktör ve güncel borcu 1 milyar 610 milyon 900 bin Türk Lirası olan bir kulüp için bunlar fazlasıyla bonkör davranışlar. 

İşin mali durumunu bir kenara bırakırsak, her olumsuz sonuçtan sonra transfere yönelecekse, ortada ciddi sorunlar var demektir. Zira hem ocak ayında, hem de temmuz ayında yapılan onca transfere karşın, isabetli kararlar alınmamış demektir. Öte taraftan kendi içinde sorunları çözemez hale gelen bir teknik direktörün sürekli transferden söz etmesi de kabak tadı vermeye başladı. 

Galatasaray'a dair onlarca istatistik var elde. Ligin en az gol atan, en az pozisyona giren, Şampiyonlar Ligi'nde gol atamayan, kaleye en az şut çeken, deplasmanda oynadığı son 12 derbiyi kazanamayan vs vs. şeklinde devam ediyor. Fatih Terim bunların hiçbirinin nedenlerini ortaya koyamadığı gibi, söylediği tek çözüm yolu da, eldeki oyuncu grubunda değişiklik yapacağına yönelik açıklamalar.

Yapılan transferlerin neredeyse hepsi günü kurtarmaya yönelik, 30 yaş üstü, kariyerinin son imzasını atan oyunculardan oluşması ayrıca üstünde tartışılması gereken bir konu.

Bu kadar yaşlı bir oyuncu grubundan coşkulu, sürekli rakibe saldıran, futbol oynamaktan keyif alan bir oyun beklemek imkânsız. Sezonun başından bu yana, Galatasaray Futbol Takımı, her karşılaşmayı, şu maç bitse de eve gitsek diye oynuyor. Taraftar her hafta bu sıkıcı, ruhsuz oyunu izlemekten sıkıldı, Fatih Terim sıkılmadı. O aynı şeyi yapıp, farklı sonuç beklemekle ve taraftara uzağı işaret ederek, oyalamakla meşgul.

Hayali hedeflerle, gölgesiyle kavgalı, günü kurtaran bir teknik direktörle yolun sonunda ışık görünmüyor. Çünkü Fatih Terim'in vücut dilinden tutun da, maç sonu açıklamalarına karşın her şey, “2023'te Lozan Anlaşması'nın maddeleri yürürlükten kalkacak, biz kendi petrolümüzü ve madenlerimizi çıkartacağız” yalanına tıpatıp benziyor. Alıcısı olduğu için de, satıcılar aynı yalanlara devam ediyor.

Çözümde görev almayanlar, problemlerin parçası haline gelir. O yüzden Fatih Terim'in ilk yapması gereken şey, “Belki de hata bendedir” egosundan sıyrılıp, bu takıma yanlış bir sistemle, kötü bir futbol oynattığını, yani hatanın tamamen ilk olarak kendisinde olduğunu itiraf etmesi, sonra da bunu taraftarıyla paylaşması gerekir. Yoksa, yere göğe sığdıramadığı, ne yaparsa yapsın oynattığı, her koşulda savunduğu, o çok sevdiği Belhanda'yla aynı sonu paylaşacak gibi görünüyor.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Kimse kendini Trabzon üstünden aklamaya çalışmasın

Şiddetin rengi nereden gelirse ona göre mi pozisyon alacağız yoksa bazı şiddetler kabul edilebilir, bazıları değil mi?

Ananaslar, VAR kayıtları, küfürler ve Saran'ın yayın ihalesinde "tuttur"ması

Son birkaç gün yaşananlar savcıların soruşturma başlatması için yeterli şüpheler barındırıyor

Uğur Bey, arzu ederseniz Kadıköy'de falakaya da yatırın

Kadıköylülerin, Fenerbahçeli başkana değil, bu ilçenin sorunlarıyla ilgilenecek, onları çözecek bir başkana ihtiyaçları var