25 Aralık 2020

2020 ve Trump'tan kurtuluyoruz | Harbiye Radyoevi tarihtir | Özkök İtalyanca'dan kaldı | "Muhalif" medyada neler oluyor?

İki stent ve mesane urum üzerine bu ay siyatik ve aşırı oynak tansiyonum eklendi. Fanlarımı uyarıyorum, sinirlenince hemen bayılıveriyorum. Eğer neşriyat müdürüm Doğan Akın bu spotu yazıda yok diye atar, ondan sonra bayılırsam, onu hemen meslekte 70 yılı deviren en umum Neşriyat Müdürü Altan Öymen'e ihbar ederim

Bir yaş kurbanı olarak ev hapsinde olduğum için bu haftaya başıma yeni bela olan siyatik ve benden daha oynak tansiyonumla başlayıp devam edecektim. Fakat Mülkiye'de bizim sınıfın en ineği olan Karşıyakalı arkadaşım Emine Öztekin'den gelen mesaj beni kendime getirdi. Mesaj kısaca şuydu: Satürn ve Jüpiter uzun yıllar sonra  21 Aralık'ta kavuşuyordu ve önümüzdeki iki-buçuk yıl mutlu geçecekti. Ama bunun ön koşulu bizim karamsarlıktan kurtulup iyi şeyler düşünmemizdi.

"Yahu nasıl iyimser..." dememe kalmadı, eski Cumhuriyetçi Edip Emil Öymen'den mesaj geldi: Eski Beatles'cı Paul McCartney 78 yaşında üçüncü solo albümünü çıkarmıştı. Rolling Stone dergisindeki görüntülü röportajı da (yeni medya) müthişti.

Paul McCartney tüm enstrümanları kendi çaldı

Tam bununla kendimi gaza getirirken karşıma bir de yerli motivasyon çıkmaz mı? Ayşen Güven'in T24 söyleşisinden yine yarım asırlık Moğollar'ın 11 yıl aradan sonra yeni bir albüm çıkardığını öğreniverdim. Yaşıtım Cahit Berkay'ı keyifle dinledim.

Cahit Berkay son albümlerinin bir kerede plağa kaydedildiğini anlattı

Kaktüs arkadaşım Teoman'ın sert punk şarkılarını sadece Tuluğ Tırpan eşliğinde düzenlediği yeni albümünü de 15 Ocak 2021 dinleyebileceğiniz müjdesini ben vermiş olayım.

Yıllar önce bir rakı muhabbetinde bulunma şansına eriştiğim meslek büyüğüm Çetin Altan'ın dediği gibi, "enseyi karartmak" yok. 2020'de Korona bir lanet oldu ama unutmayın bu, aynı zamanda dünyanın Trump'tan kurtulduğu yıl. Darısı diğerlerinin başına. Yaşasın McCartney, Teoman ve Moğollar'la karşıladığımız 2021, Satürn ve Jüpiter birlikteliği.

Dünya Trump ve ailesinden kurtuluyor, darısı diğer ailelerin başına (Fotoğrafta aralık ayında Hanukkah, Noel ve yılbaşını toplu kutlayan "Season's greetings" sözü, Trump ailesi için "vatana ihanet" anlamına gelen "Treason's greetings"e çevrilmiş)

Diyarbakır'dan kuru domatesim geldi

Dün kapı çaldı, belimde siyatik ağrıları, 7'ye düşmüş tansiyonla açtım. Karşımdan güzel ve cin bakışlı iki genç kadın. Ellerinde bir paket, yüzleri maskeli; içeri buyur ettim.
 
Mezopotamya Haber Ajansı'ndan Semra Turan ve Nûve'den Yeşim Alici, Diyarbakır stajyerim Sedat Yılmaz'ın selamlarıyla birlikte gönderdiği kuru domatesleri vermek için uğramışlar.
 
Bu arada stajyerim Yılmaz, benim adımı ve nüfuzumu kullanarak, Mezopotamya Haber Ajansı'na haber müdürü olmuş bile! Akıllı çocuk ama "destgirtî", topu topu 250-300 gram kuru domates göndermiş. Yine de soğan ve salçayla kavurunca pek leziz oldu. Bu arada bol bol Türkiye halklarının erkeklerini çekiştirdik. 
Yeşim Alici, gonzo Tuğrul ve Semra Turan. Masa üzerinde de aldığım ilaçlar var (Fotoğraf: Şengün Kılıç)

Torunum kocaman oldu

Herhalde yılın son yazısını beni hayatta tutan torunum Asya Özdemir'den bahsetmeden bitireceğimi düşünmediniz. Aylardır sarılamasak da beni "genç" tutan tek varlık olan torunum da bu ay beş yaşını bitirip altı oldu.
 
Artık abla olduğuna dair kıyameti kopardıktan sonra, kendini, üç tekerlekli scooter'dan iki tekerlekliye terfi ettirdi. Benden ve "kız tarafından" tırtıkladığı paraları biriktirerek almış. Tabii Cihangirli bir kız olarak ilk turunu da, oğlum Hüso nezaretinde, Beyoğlu'nda atmış. Çekeceğimiz var.
 
Asya'nın İstiklal'de ilk scooter turu. (Fotoğraf: Babası Hüso Özdemir)

Tarihimden yapraklar

Radyoevi binası 1945'te projelendirildi. 1949'da açıldı. Bu bina, içinden geçmeyen değerli sanatçının kalmadığı bir müzedir aynı zamanda.

Yıl 1970. Mektep biteli bir iki ay olmuş (işgaller falan). İki sınava giriyorum, biri televizyonun (TRT) açtığı ve galiba ilk olan yapımcı sınavı, diğeri Milli Eğitim'in yurtdışı yüksek lisans sınavı.

TRT'nin yazılısını geçip Harbiye İstanbul Radyosu'nun muhteşem binasında mülâkata  giriyorum. Eğer belleğim beni yanıltmıyorsa Uğur Dündar ve Ekrem Çatay da aynı gruptaydı. Güzelliğiyle aklımı başımdan alan salonda, jürinin Polonyalı usta Wajda hakkındaki sorularına sular seller gibi cevap vererek sınavı kazandım. Çıkmadan da gerçekten anıta benzeyen binayı hayranlıkla gezdim.

Şimdi binayı depreme karşı güçlendireceğiz diye boşalttırıyorlar. KESK Haber-Sen çalışanları senaryoya inanmayıp direniyorlar ama neden boşaltıyorsunuz sorularına cevap alamıyorlar. Çalışanlar inanmamakta haklılar da.

Harbiye denince akla Hilton'dan önce gelen bu binanın önce otel yapılmak istendiğini sonra başka bir kuruma devredilme girişimlerini birçoğumuz henüz unutmadı. En son çıkan söylenti ise buraya Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı'nın göz koyduğu. Kurumun başkanı soğuk bakışlı Fahrettin Altun, o binaya hiç mi hiç yakışmaz. 

Bu arada meraklı fanlarıma not, yapımcılık işine başlamadan, kazandığım öbür sınavla kendimi Londra'ya atmıştım.

Bu linkler ihmâl edilmesin

* Hedef 90 bin. Haydi Mülkiye!

* Yeniden TV'de: İtirazım Var: İzmir, Van-Lice olmasın!

* In Hoodies ve N.L.P.'den yeni Single: Hold On

Sıkça sorulan sorular ve cheap shots

* Gönüllü stajyerlerimle çalışırken iki gün önce bir e-posta aldım. Yıllardır Roma'da yaşayan okurum Kemal Sertok, okul arkadaşım ve meslektaşım, her şeyi hepimizden iyi bilen Hürriyet'ten Ertuğrul Özkök'e itirazlarını ulaştıramadığı için bana göndermiş. İfade özgürlüğüne saygımdan Sertok'un kültürel itirazlarını biraz kısaltarak yayınlıyorum.

"İlk yanlış 10 Aralık günü, Veronalı Hamlet(!): "Hamlet'in geçtiği yer dolayısıyla Shakespeare'e 'Verona çocuğu' derler" diyor Özkök. Danimarka nere Verona nere!... Herhalde "Romeo ve Juliette"le karıştırdı.
İkincisi 11 Aralık günü: "Çoğu insan Rönesans denince Michelangelo'nun adını verir. Ben ise banko Caravaggio derim." diyor. Ne tarih tutuyor ne resim stili. Caravaggio, Barok sanatın öncülerindendir.  Evet enteresan bir kişiliktir, resmi de çok kendine özgüdür ama Rönesans sanatçısı değildir.
"Çok bilen çok yanılır" diye boşuna söylememişler. (...)"

Böylece bu haftanın ilk sataşması hem Özkök'ün, hem benim okurum olan Sertok'tan geldi. Sevgili meslektaşım Özkök, elçiye zeval olmaz.
Rönesans'tan Michelangelo, ortada Demirören'lerin Hürriyet'inden Ertuğrul Özkök, sağda Barok dönemden Caravaggio
 
* "Muhalif" medya mahallesi de karıştı. Evrensel kurallara uygun gazetecilik yapmanın neden "muhaliflik" olarak adlandırıldığını hâlâ anlamış değilim. Sanki, yandaş medyanın iktidar sözcüsü olmasına karşılık "muhalif" medyanın da muhalefetin sözcüsü olduğunu çağrıştırıyor, neyse konu bu değil.
 
Büyük umut ve transferlerle doğan Cavit Çağlar'ın Olay TV'si kapanıyormuş. Bunda şaşacak ne var anlamadım. Bakanlık da yapan Çağlar, Süleyman Demirel'in has adamı değil miydi, ne bekleniyordu? (İnanın ki bu cümleyi bana kanalda iş vermedikleri için yazmadım.) Beşini onunu çıkar, olan işsiz kalacak gazetecilere oldu. Üstelik Nevşin Mengü, Fox TV’den Selçuk Tepeli’ye iyi bir alternatifti.
 
Sorunlar yaşayan bir başka "muhalif" medya organı Halk TV oldu. Birazcık bıyık altından gülerek, ama aslında severek izlediğim Ayşenur Arslan ve Emin Çapa'nın açıklamalarını dinledim. Ama itiraf edeyim, İsmail Saymaz, Gürkan Hacır ve Barış Yarkadaş gibi isimlerin kanalla "yollarının neden ayrıldığı"nı tam anlayamadım. 
 
Çok mu yoksa az mı CHP'lilerdi? Televizyona her gün çıkacaklarına altı gün mü çıkıyorlardı, her kanala davet edildikleri için herkesten daha fazla mı kazanıyorlardı, Kemal Kılıçdaroğlu'na ne oluyordu? Benim aklım bu sorulara bir türlü cevap bulamadı. Bildiğim tek şey, artık bir "halk kahramanı" olan İsmail Saymaz'dan vazgeçilmesinin en azından rating olarak Halk TV'yi iyi etkilemeyeceği. 
 
Tam bitirirken aklıma geldi. Olay ve Halk TV'ler niye birleşmiyor, ya da biri ötekini satın almıyor? Öteki "muhalif"ler KRT ve Tele1'i duman ederler. Beni fazla hafife almayın ne de olsa "broadcast journalism"i TRT'de öğrendim.
Halk TV'de Emin Çapa ve arkadaşım Ayşenur Arslan son çalkantıları anlattılar ama ben artık iyice yaşlandığım için herhalde, anlamadım 

Advertorial

Necmi Sönmez'in yazdığı Fahrelnissa Zeid, Türkiye'nin en bilinen ressamlarından. Renkli bir yaşam ve dünyanın her kentinde açılmış sergileriyle övgü alan Zeid, Sanayi-i Nefise'nin ilk kadın öğrencilerinden bir paşa kızı. 

Kitaptaki fotoğrafların bir bölümü Amman'da yaşayan prens oğlunun özel katkı ve izniyle basılmış. Nereden mi biliyorum?  Doğan Kitap Yayın Yönetmeni Cem Erciyes'le çalışan adı bende saklı bir "muhbir"imden. Keyifle karıştırılacak bir kitap.

Sıra biseksüellerde

Son aylarda LGBTİ+ oluşumlarının etkinliklerinde biseksüellik sıkça konuşuldu.  Bi+ (biseksüellik ve bi+ politika) alanında ilk ve şimdilik tek dijital mecra olan bitopya.org  21 Aralık'ta 1 yaşına girdi. Kaos GL’nin 175. Kasım-Aralık sayısı “Biseksüel+” dosya konusuyla yayınlandı. 

Kaos GL'nin Kasım-Aralık 2020 sayısı için tıklayın. 

Müzik önerisi

Bu haftaki müzik önerisi İletişim Yayınları'nın ikinci ismi (birincisi Asuman Oktay) Tuğrul Paşaoğlu'dan geldi.

Black Sabbath'ın Solitude'u. İster "yalnızlık" deyin, ister "ıssızlık". Hepimizin ruh hâli bu dönemde.

Yazarın Diğer Yazıları

Magazin noir girişimlerine yavaş yavaş başlıyorum

Gonzo gazeteciliğimin bu aşaması en fazla 6-7 ay sürecek, çünkü sizlere veda etmeyi düşünüyorum...

Happy bayrams!

Bayram seyran demeyip Cihangir kafelerini gezerek yazımı yazdırmayı becerdim, etraf pek boş...

Seçimlerle gelen rahatlama...

Yeniden, hafif çekinerek de olsa gülmeye başlamak ne kadar güzel bir şey, değil mi?