06 Haziran 2019

“Devletimiz inşallah bize yardımcı olacak!”

Uzun vadeli planlar yerine, devletten medet uman anlayışla nereye?

Fenerbahçe başkanı Ali Koç Türkiye Futbol Federasyonu Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmasında, “...devletimiz inşallah bize yardımcı olacak. İnşallah yeniden yapılandırma en kısa zamanda olur. Yani haziran ayının sonundan sonra bizim için, Trabzonspor için pek kıymeti harbiyesi de kalmıyor. UEFA, 31 Mart dedik, olmadı, şimdi haziran sonuna kadar süre verdi. İnşallah o süreye kadar tamamlayabiliriz. En az genç oyunculara süre veren ligiz, en az genç oyuncu yetiştiren ligiz, en az alt yapılara yatırım yapan ligiz. Buna mukabil en yeni statlara sahibiz, Sayın Bakanımızın da ifade ettiği gibi. Buna mukabil Avrupa’da hem bütçesel olarak hem de fiziki anlamda hiçbir federasyona nasip olmayan imkanlara sahibiz. Böyle baktığımız zaman ciddi sorun var. Hepimiz sorumluyuz, tüm paydaşlar sorumluyuz ama bana sorarsanız bunun bir numaralı sorumlusu Türkiye Futbol Federasyonlarıdır...Fenerbahçe Kulübü olarak üzerimize düşen ne görev varsa samimiyetle yanınızdayız. Hatta bir adım öteye gideyim, emrinizdeyiz”  dedi.

Altmış yılda geldiğimiz nokta budur!

Profesyonel Türk futbolunun 60 yılda geldiği noktayı Ali Koç yukarıdaki konuşmasıyla özetlemiş durumda.

Bu konuşmadan çıkarttığım bir kaç sonucu sizlerle de paylaşırsam:

1) Türk futbolu devletin parasal desteğine ihtiyaç duyuyor,

2) Devlet bu desteği sağlayamazsa, kulüpler zor durumda,

3) Genç oyunculara en az süre veren bir ligimiz var,

4) En az alt yapıya yatırım yapan bir futbol yönetimimiz bulunuyor,

5) En az genç oyuncu yetiştiren bir ligiz, 

6)Tüm bunlara karşın tesis ve bütçe olarak Avrupa’da çoğu ligin sahip olmadığı bir futbol yapılanmamız var.

7) Futbolun içinde bulunduğu tüm sorunlardan yöneticiler ve futbolun tüm paydaşları sorumlu,

8) Ama tüm bu sorunların esas sorumlusu ise Türkiye Futbol Federasyonu, 9) Fenerbahçe Futbol Kulübü bu bağlamda Federasyonun emrinde...

Ali Koç’ta strateji değişikliği!

Yirmi yıldır kulübü yöneten Aziz Yıldırım’a karşı, Ali Koç’u başkanlığa taşıyan şey, onun genel seçim politikasının yanı sıra, yönetsel duruşu ve özgürlükçü söylemiydi. Bu felsefe ve politik duruş, futbol dünyasında artık yeni bir anlayışın  filizleneceği beklentisi yaratmıştı.  Çünkü, bugüne kadar rakipleri diğer kulüp yönetimlerinin, siyasetle yakın ilişkileri, her ne kadar o kulüpleri bazı sıkıntılardan kurtarmış gibi görünse de, “siyasete yakın olmak“ yaygın taraftar tabanında “su yüzüne“ çıkmamış bir rahatsızlığı da beraberinde taşımaktaydı. Bu olumsuzlukları iyi bilen Ali Koç, bunun bilincinde bir seçim politikası izlemişti. Ne var ki,  “zor, oyunu bozar” anlayışının bu kulüpte de çalışması sonucu, Fenerbahçe’nin izlediği genel politika, Ali Koç‘u daha pragmatik olmaya zorlamış durumda. Bu nedenle, Ali Koç, devletten h azirana kadar destek istiyor.

Muhakkak, Ali Koç’un böylesi bir makas (strateji) değişikliğinin, kendi içinde haklı nedenleri vardır ama  kulüp yönetsel politikası ve taraftar bunu ne kadar benimseyecek, bunu zamanla  göreceğiz. Ancak, şunu söyleyebilirim: Süper Lig’de üç büyük kulüp  başta olmak üzere, finansal dengesini yitirmiş tüm kulüpler “başarıya mahkum” bir politika izlemek zorundalar. Bu politika, kulüp yönetimlerini de, amaca ulaşmada daha pragmatik ve makyavelist olmaya itiyor. Maalesef, Fenerbahçe de bu kervana katılmak zorunda kaldı.

Uzun vadeli planlar yerine, devletten medet uman anlayışla nereye?

Yukarıda da dile getirdiğim üzere, Fenerbahçe “başarıya mahkum” hale getirilen kulüplerden birisi...Fenerbahçe ve diğer kulüpler “sürekli pedal çevirmek“ zorundalar. Zira, içinde bulunulan finansal bataklıktan kulübü kurtarabilmenin başka bir yolunun olmadığı düşünülmektedir. Bu yüzden, Fenerbahçe’nin geleceği kurtarmak için, ne bugünü feda etmeye zamanı var, ne de sabrı...İşte, Ali Koç bu sebepten devletten medet umuyor. Ama hepimiz biliyoruz ki, devlet el uzattı mı, futbolun yönetimine de müdahil olur. Bunun tersini düşünmek, “eşyanın tabiatına“ aykırıdır...Parasal destek alıp da, devlete bir şekilde biat etmemek mümkün değildir. Çok bilinen sözü tekrarlamak isterim. “Parayı veren, düdüğü çalar!”

Devlet de bunu istiyor zaten. Bugün devlet Spor Toto Süper Lig, Spor Toto 1.Lig, Zirarat Bankası Federasyon Kupası ve İddaa aracılığıyla, Türk futboluna fon aktarmaya devam ettiği için futbol ve siyaset ülkemizde el ele...

Kulüplerimiz “Devlete el açmaya“  alıştırıldı!

Futbol yapılanmamız özellikle son yirmi yılda kulüplerimizin borç batağına sürüklenmesine seyirci kaldı. Gerekli denetimi ve yönetimi gerçekleştiremedi, alınması gereken aksiyonları alıp hayata geçiremedi. Kulübüne göre işlem yapma uygulamasını kalıcılaştırdı. Hep tercihini İstanbul takımları lehine kullandı. Kulüplerimize doğrudan ve dolayılı sübvansiyonlarla onları kolaycılığa alıştırdı. Kulüplerimiz kendi dinamikleriyle gelir yaratma çabası yerine, devletten destek almaya, devlete el açmaya alıştırıldı. Sıkıştıklarında vergi borçlarını affetti. Onlara stat ve tesis yerleri verdi. Kısacası, haksız rekabetin ligimizde yerleşmesine, kalıcılaştırılmasına uygun ortam ve olanak hazırladı. Futbolumuzun gelişimine imkan sağlayacak, rekabetçi yeteneğini yükseltecek, özkaynak yapısını güçlendirecek, genç yetenekleri bulup çıkartacak, futbolumuzu Avrupalı devlerle yarışır hale getirecek uzun vadeli stratejik planlamalar yerine, hep siyasi kaygılarla, günü kurtarmaya yönelik, içe kapalı bir lig yapılanması oluşturuldu. Sonuçta, yetersiz rekabet ve düşük futbol kalitesine mahkum bir Süper Lig yaratıldı.

Sadece Federasyon mu sorumlu?

Peki, bunda sadece Türkiye Futbol Federasyonu’nun mu sorumluluğu var? Kesinlikle hayır...Devletten kaynak sağlama kolaycılığını kendilerine yol haritası edinen, futbolun gelişimi ve küreselleşmesine kendisini uyarlayamayan,  mevcut kaynaklarını etkin ve verimli kullanmayan, “küçük olsun, benim olsun” dar vizyonerliğiyle kulüpleri yöneten, kendi iş yönetimlerinde gösterdikleri basireti, kulüplerinde gösterme yeteneği sergileyemeyen  sorumsuz yöneticiler de, futbolumuzun bugünkü Halinden sorumludur. Ama, en çok da bu ortam ve gidişe seyirci kalan, onları denetlemeyen, Türk futbolunu yarışmacı seviyeye taşıyamayan futbol otoritesinin sorumluluğu bulunuyor.

Türk futbolunun ana sorunu, yetersiz ve yeteneksiz yönetici/yönetim  sorunudur!

Bugün her yönüyle dibe vurmuş Türk futbolunun temel sorunu, bir üst yapı sorunudur. Ali Koç’un konuşmasında da görüleceği üzere, “zorda kalırsam, devlet bana gereken desteği verir” konvansiyonel anlayışı ile bugüne kadar geldik. Bu strateji bizi futbolda istediğimiz yere taşımadı. Bu zihniyet değişmediği,  bu anlayışı değiştirecek yönetsel anlayışı geliştiremediğimiz sürece, futbolda yol alma şansımız bulunmuyor.

Bu hastalıklı anlayışın tedavi edilememesi sonucu Türk futbolu son yirmi yılda parasal gelirlerini yaklaşık % 650 arttırarak, 3.5 Milyar TL’na ulaştırmasına karşın, yönetsel alanda/üst yapıda gelişim sağlayamadığı için kulüplerimiz borç batağına saplandı. Bunun kaçınılmaz sonucu futbolumuzun borcu 15 Milyar TL’na ulaştı. Kulüpler yüz milyon Eurolara ulaşan bütçelerini, klasik yöntemlerle sürdürmeye çalıştı. Parasal genişlemenin ihtiyacı olan finansal değişim ve gelişim süreci Türk futbolunda sağlıklı yaşanamadı. Bu nedenle de, kulüp başkanları sürekli devletten destek bekler duruma geldi. 

Son söz

Bugünkü geldiğimiz noktada, kulüplerimizin içinde bulundukları finansal darboğazdan kendi olanaklarıyla kurtulma şansı ne yazık ki bulunmuyor. Bu açıdan bakıldığında, yeni Türkiye Futbol Federasyonu yönetiminin önündeki en acil görev: Futbolumuzun sorunlarını günü kurtarmaya yönelik palyatif önlemler almaktan değil, futbolumuzu ileriye taşıyacak, yapısal dönüşümleri sağlayacak bir değişimden geçiyor.  Buna ilişkin stratejik radikal kararlar almak ve bunları kulüp ayrımı gözetmeksizin hayata geçirmek TFF’nin tarihsel bir zorunluluğudur. 

Şunu da belirterek, yazımı noktalamak isterim. Siyasetin çok istemesine karşın, bugün Avrupa’nın üst düzey liglerinde devletin futbola etkisi en alt düzeyde. Belki de sıfıra yakın. Bizim gibi çevre liglerde (gelişen liglerde) ise devlet, futbolun kitlesel etkisinden  yararlanmak istediği için hep futbola nüfuz etmek istemiştir. Bunu da genel olarak, maddi katkılarla gerçekleştirmeye çalışmıştır. Ancak, futbolun endüstriyel olarak önemli bir ekonomik büyüklüğe ulaştığı liglerde ise, futbolun bünyesi bu ilişkiye izin vermemektedir. Kaldı ki, gelişmiş toplumsal bilincin oluşturduğu kamuoyu baskısı da, kamusal fonların profesyonel çıkar merkezli, ticari niteliğe bürünmüş futbol kulüplerine aktarılmasının önünü kesiyor.

Peki, ne yapmalıyız? Bu sorunun yanıtını yine bu sütunlarda kaleme aldığımız makale ve kitaplarımızda bulabilirsiniz.*


* Türk Futboluna Reçete, Tuğrul Akşar, http://www.futbolekonomi.com/index.php/haberler-makaleler/genel/122-tugrul-aksar/4494-futbol-ve-finansman-yapilandirma-futbol.html

Yazarın Diğer Yazıları

Futbol nereye gidiyor?

Küreselleşen dünyada futbol kulüpleri ekonomik-finansal örgütlere dönüştü. Bu değişim kulüpleri küresel olmaya zorladı. Finansal futbol, küreselleşen kulüplere her alanda fazladan rekabet üstünlüğü sağladı

Renkler farklı, dertler ortak: Kulüpler faiz - döviz - enflasyon kıskacında kıvranıyor

Kulüplerimiz net borçlu; yükümlülükleri gelirlerinin üzerine çıkmış, zarar eden ve döviz pozisyon açığı taşıyan bir mali yapıya sahip. Borç baskısı altındaki futbol mali yapısı dengesini tamamen kaybetmiş ve sürdürülebilir olmayan bir yapıya evrilmiş durumda

Vergi oranını düşürmek, yasa dışı bahsi azaltır mı? Bahis ekonomisine genel bir bakış

Yasa dışı bahse karşı mücadele yapısal bir nitelik kazanmadan, vergi oranlarının düşürülmesi, yasal bahis gelirlerini artırmayacağı gibi vergi gelirlerinin düşmesine neden olur. Bu alanda bahis oynayanlarının gelirini maksimize artırır