25 Mart 2020

Tüm dünya ezberleri yerle bir edip beraberce yaşam savaşı verirken Türkiye’de HDP'li belediyelere kayyım atanıyordu!

İnsanlık yitiminden dönüş yok; dünyanın sonu gelmiş olsa bile...

Bazen felaketler beraberinde mucizevi bazı olumlamaları da getirir, en azından bu tarz inanışlar felaketler yaşanırken insanı daha umutlu kılar diyelim.

Doğrusu bu denli bir felaketi hayatıma sığdıracağımı düşünmediğim gibi öncesinde de pek öyle olumluya çalan inançlarım olmadı.

Ama kriz anlarında karşımdakine son bir insanlaşma şansı tanıdım hep.

Çünkü krizlerin, çözümü zor anların veya travmatik olayların insanın fark ederek veya fark etmeyerek de olsa insanlaşma sürecine katkıda bulunduğunu gördüm, deneyimledim.

Dolayısıyla bu virüsün memlekete girmesiyle bir kısım vatandaşta oluşan 'birlik' ruhu belki hükümete de yansır diye düşünmedim dersem yalan söylemiş olurum.

Düşünme inanca dönmedi ama sessiz geçen ilk süreçte 'acaba mı' dedirtti.

Bizim ülkede sessizlik hakimken Fransa'da Macron çıktı, halkına "Paniğe kapılmayın, güçlü olalım bunu beraber atlatacağız, bu süreçten öğrenerek çıkacağız" dedi ve "Hiçbir şirket iflas etmeyecek, herkesin temel ihtiyaçları devlet tarafından karşılanacak, vergi ve sosyal masraflar ertelenecek, faturalar ve kiralar askıya alınacak, işsizlik maaşları devlet tarafından ödenecek" sözü verdi. 

Sadece Fransızlar değil pek çok farklı ülke insanı bu konuşmayı tüyleri ürpererek izlemişti.

Birlik, kapsayıcılık, sarıp sarmalama, sahip çıkma ve sorumluluk alma, yani bu süreçte ihtiyaç duyulan tüm parametreler tek bir konuşmada verilmişti halka. Tüm halkların ihtiyacı olan tek davranış modeli de buydu, uygulanabilmesi, başarılı olması veya sonunda kimin ne kadar daha çok insan kaybedeceği önemli değildi. Önemli olan tek bir şey vardı, o da bu süreçte, korkudan, endişeden sıyırıp anlık bile olsa halka o kucaklaşma anını yaşatabilmek, yalnız olmadığını hissettirebilmekti.

Ardından Kanada Başbakanı Trudeau'nun konuşmasına tanıklık ettik, "Parayı düşünmeyin, işimi kaybeder miyim diye düşünmeyin, siz sadece sağlığınızı düşünün ve kendinizi koruyun. Sizi güvenceye almak bizim işimiz ve bunun için buradayız" diyordu.

Bu örneklere şahit oldukça bizim de beklentiler çok yükseldi ister istemez!

Belki de bilinçaltlarımızda özellikle geride bıraktığımız ve çok sert geçen 10 yılın ardından muhalifleri de kapsayacak bir 'balkon konuşması' bekledik, kim bilir...

Ve maalesef yine kocaman bir hüsran yaşadık.

Kimseye değmeyen, kimseyi kucaklamayan, duygudan yoksun, sorumluluk almayan, koruyup kollamaya niyeti olmayan birtakım beyanlara muhatap olduk. Ucundan azıcık iş insanlarını rahatlatacak bazı ödeme kolaylıkları, gerisine bol dua tavsiyesi ve bedava kolonya vaadi!

Türkiye'de devleti baba figürüyle özdeşleştirenler bile hayal kırıklığına uğramıştır kanımca.

Aslında bu 'tepedekiler'in insanlığı açısından çok üzücü bir tabloydu.

Düşünsenize; önü sonu bilinmeyen, tedavisi olmayan, kaç kişiyi ne şekilde etkileyeceği kestirilemeyen, milyonlarca ölümle sonuçlanabilecek bir karanlığın içinde bile oluşmuyorsa o insani duygular vah diyelim o tepedekilerin hâline!

Ölüm kapıdayken, her şeyi kaybetmek an meselesiyken bile egoların esaretinden kurtulunamıyorsa, vah o tepedekilerin hâline. Belki birçoklarımız için son çok yakınken hâlâ garibana sahip çıkmak gerektiği, vatandaşın karın tokluğundan sorumlu olduğuna uyanamayacak kadar Kaf Dağı'nın sarhoşluğundaysa vah o tepedekilerin hâline…

Hâlâ sadece kendi ve kendi varlığında önemli rol oynayanların çıkarlarını düşünebiliyorsa vah o tepedekilerin hâllerine…

Keşke vah vah deyip geçecek, zamana ve yaşamın adaletine güvenip beklemekle kısıtlı olsaydı bu dönemeçte bize yaşattıkları insanlık sorgulamaları…

Maalesef durmadılar, durak tanımadılar!

Tüm dünya tek vücut olmuş Çin'den Küba'dan yardım alır, tüm bildikleri ezberleri yerle bir edip beraberce yaşam savaşı verirken

Türkiye'de HDP'li belediyelere kayyım atandı ve onlarca kişi gözaltına alındı.

Birleşmiş Milletler küresel ateşkes çağrısı yaparken, savaş bölgelerinde salgına dikkat çekip askerleri bölgeden çekmeye davet ederken Türkiye'ye İdlib'den şehit gelmeye devam ediyordu.

Tüm dünya 'bu ve benzeri felaketler başımıza doğal yaşama ihanetimizden geldi' konusunda hemfikir olmuşken, salgının ardından birçok yenilik gibi yeni doğa politikalarının da devreye gireceği gün gibi açıkken Türkiye'de koruma altındaki doğal alanlar bir bir imara açılıyordu.

Tüm ülkeler vatandaşına şefkatle sarılırken Türkiye'de Koronavirüs meselesine dair sosyal medya paylaşımları nedeniyle insanlar gözaltına alınıyordu.

Tüm dünya, özellikle siyasi tutuklular özelinde tahliyeler üzerinde çalışırken Türkiye tecavüz suçluları ve mafyayı kapsayan tahliyeleri planlarken siyasi tutukluları tartışma konusu bile yapmıyordu.

İnsan çözmesi zor bir varlık gibi görünse de yaşadığı zafiyetler hep çok basit, maddesel ve dünyevi oluyor. Bu virüs günleri de bize,  insanda vicdan kaybı derinleştikçe insanlık yitimi de yaşandığını ve oradan dönmek için, sadece bir anlık düşünceyle sınırlı bile olsa dünyanın sonunun gelmiş olma ihtimalinin dahi yeterli olmadığını göstermiş oluyor…

Yazarın Diğer Yazıları

Kobani duruşmasında umut yeşerten tek hamle "yeni CHP"den geldi!

Kobani davasının geleceğe dair umut yeşerten hamlesi, CHP’nin duruşmayı izlemek üzere bir heyet yollaması oldu. Yeni CHP, "Barış masası olacaksa kimse bu masa için Erdoğan’a mecbur değil" mesajı vermeye devam ediyor. Umarım bu tavrı tüm siyasi tutukluların davalarında da gösterirler…

Türkiye'de âdetten değildir ama, bu bir özür ve özeleştiri yazısıdır!

Politik bir tutum olarak sandığa gitmedim… Ülke insanına, sandığa topyekûn bir inanç kaybı ve küskünlük yaşadığımı anlayamamışım… Küserek hakkımı aramaktan vazgeçme noktasına savrulmuşum, bunun özeleştirisini vermekle yükümlüyüm… Ben bu seçim sonuçlarını öngörememiş olmanın özrünü değil, insanımıza dair girdiğim bu inançsızlaşma süreci için özür diliyorum… Ve evet CHP'de 'iyi çalışan' o azınlığı görmezden geldiğim için de o CHP'li azınlıktan özür diliyorum…

Gökhan Zan’ın sorumluluğu Erkan Baş’ta da değilse kimdedir?

Çevrelerinden kimseyi bir Gökhan Zan kadar beğenememiş olduklarından, adayları üstelik de böyle kritik bir kentte, bu kişi olmuş-olabilmiş… E tabii ‘Kaf Dağı’ tenha olur, şüphesiz!.. TİP’i uzun zamandır böyle açıktan konuşmak -masalarda bırakmamak-gerekiyordu aslında. Elbette hepimiz her şeyin farkındayız, belki de sizlerin vekillik kariyerlerinden uzundur buralardayız! Ama dinlemediniz, ama duymadınız, ama sözüm ona yasakladınız!