27 Mayıs 2020

Tek şıkla demokrasi!

Parmağını şıklatarak, "devletin başında olmak öyle bir güç işte, parmağını şıklattığın an her şey değişir" diyor… Babacan gelecek ve tek şıkıyla özgür olacağız!

Ali Babacan hakkında olumlu bir görüşüm yok, olumsuzları da kendime saklama kararı almıştım.

Çünkü ne kendisini eleştirip Ahmet Hakan’la aynı kareye düşmek, ne de kendisinden medet uman ve kurtuluş umudu sayanlara o üzücü haberi veren kişi olmak istiyordum.

Bu süre zarfında Babacan pek çok fikir beyanında bulundu. O konuştukça ben de kendimle övündüm, vay be tahriklere kapılmadan bu süreci atlatabiliyorum diye.

Meğer daha hiçbir şey görmemişim, nereden bileyim!

Babacan Cüneyt Özdemir’in Youtube kanalına konuk olana kadar da bu dirayetimi çok rahat koruyabilmiştim.

Bu olgunluk süreci de buraya kadarmış!

İzledikçe gerildim, gerildikçe izledim.

Babacan ezberlemiş, çalışmış ve her şeyin en doğrusunu söylemeye hazırlanmış, tebrikler.

Ama hazırlanmış işte. Gerçek fikirlerini değil de olması gerekeni konuşan biri gibi daha çok.

Siyaset biraz da inanmadığını söylerken bile inanıyor görünmekse şayet Babacan sırf bu sebeple bile başarısızlığı garantileyecektir bana göre…

Neyse artık konuya giriyorum ben;

Ali Babacan ve yol arkadaşları her şeyi hesaba katarak, bir kesim muhaliflerin gönlünü fetih edecek açıklamalar yapma kararı almışlar besbelli.

Ancak fena halde yanılmışlar çünkü üzerine çalıştıkları o "şey" fazlasıyla emanet duruyor.

En önemlisi Tayyip Erdoğan’la kişisel muhalefete düşme tarihlerini Gezi dönemine bağlıyorlar.

Bunu açıkça söylemiyor ama her fırsatta işlerin 2013’e kadar yolunda gittiğini anlatıp duruyor Babacan.

Bu tamamen desteklerini istedikleri kesimin ne duymak istediğini gözlemleyerek giydikleri bir elbise.

Ve elbise üzerlerine oturmuyor.

Siyasi sahneye kendi olarak çıkmaya bir türlü cesaret edemeyen, sıklıkla yeni yüz arayışında görmeye alışık olduğumuz Abdullah Gül’le bu konu üzerinde fazlaca çalıştıkları anlaşılıyor. Zira beyefendi de o dönem sessizce yerinde-görevinde oturmuş ancak partiden kopma aşamasında "Gezi zamanı üzüntüden bir kulağının sağır olduğunu" gerek eşi vasıtasıyla gerek kendi kulislere servis etmişti!

Neyse lafı dallayıp budaklandırmayayım.

Sonuçta evet 2013 hepimiz için çok zor bir dönemdi. Gezi parkı tüm ülkede yeni bir dönemin başlangıcı oldu. Maalesef o dönem yeni bir siyaset yaratılamadığı, yeni lider adayları çıkartılamadığı için muhalefet çöktü, muhalifler birer eylemciye indirgendi. Muhalefetin kısırlığıyla iktidarın öfkesi karşı karşıya geldi ve her şey çok daha kötüye, karanlığa, faşizmin daha da yükselmesine, baskıların devleşmesine, nefeslerin daraltılmasına sürükledi ülkeyi. 

Ama sorunlar, sorunlarımız gezi parkında yaşananlarla başlamamıştı. Zaten çok büyük sorunlarımız vardı. İfade özgürlüğümüzün elimizden alınması, hapishanelerin gazetecilerle doldurulması, kadına yönelik haksızlıklar, doğal alanların peşkeş çekilmesi, iç politikanın bizleri çok zorladığı uzun bir dönemin sonucunda, bir tepki, bir patlama olarak ortaya çıkmıştı Gezi Parkı eylemleri.

Babacan’a bugüne kadar neden sessiz kaldınız diye sorulduğunda, hafızası 2013’ten öteye gidemiyor besbelli.

Şüphesiz sorsak 2013’e kadar memlekette ne yaşadığından dahi habersiz.

Belki önemsediği kesimden "Gezi tepkisi" almasa tarihi de başka yerden başlatacak!

Peki hepsini makul saydık diyelim ama yine de dev bir soruyla baş başa kalıyorsunuz sayın Babacan; peki 2013’ten sonrasında neredeydiniz, istifa edene kadar yani?

Yaşananlar da öyle hafif şeyler değildi hani…

Babacan’ın buna cevabı daha da sakil; aile içi meseleleri aile içinde konuşuyorlarmış, kol kırılır yen içinde kalırmış. Sorunları içeride çözmeye çalışmış olmayınca ayrılmış yeni bir parti kurmuş.

Aile mi?

Hangi aile?

Hangi kol, hangi yen?

Baklavacı mı bu? Aile fertleri anlaşamayınca babadan kalma aynı reçeteyle yan dükkanı açıyoruz, lezzet aynı sadece adımız değişti diyorsunuz sanki.

İnanın insan bazen zekâsına hakaret kabul ediyor bazı beyanları.

Hayır yani bunca yıl dert çekmişiz.

Bunca dertten sonra da kim yutar bu saçmalıkları diyorum ama belli ki bir kesim var ve onlardan alınan cesaretle saçmalandıkça saçmalanılıyor.

Şöyle esaslı bir özeleştiriyle ortaya çıkmaktan başka bir şansınız olmadığını anlamamakta ısrarcı olmanızı neye bağlamak lazım, neye güvenerek bu uyduruk beyanlarla yürüyebileceğinize inanıyorsunuz?

Ak Parti'nin ilk yıllarında destek veren liberal abilerimiz mi acaba diye soruyor şeytan kulağıma, yok canım daha neler diye susturuyorum onu!

O abiler çoktan akıllandı… Akıllanmışlardır yani, değil mi?

Ne diyelim, umut fakirin ekmeği diyelim ve yazıyı finalize edelim…

Sayın Babacan, aynı yayında ülkeye demokrasiyi bir parmak şıklatmasıyla getirebileceğini anlatıyor.

Parmağını şıklatarak, "devletin başında olmak öyle bir güç işte, parmağını şıklattığın an her şey değişir" diyor…

Babacan gelecek ve tek şıkıyla özgür olacağız!

Tek şıkla demokrasi…

İyiymiş.

Hadi hayırlısı olsun…

Yazarın Diğer Yazıları

Gökhan Zan’ın sorumluluğu Erkan Baş’ta da değilse kimdedir?

Çevrelerinden kimseyi bir Gökhan Zan kadar beğenememiş olduklarından, adayları üstelik de böyle kritik bir kentte, bu kişi olmuş-olabilmiş… E tabii ‘Kaf Dağı’ tenha olur, şüphesiz!.. TİP’i uzun zamandır böyle açıktan konuşmak -masalarda bırakmamak-gerekiyordu aslında. Elbette hepimiz her şeyin farkındayız, belki de sizlerin vekillik kariyerlerinden uzundur buralardayız! Ama dinlemediniz, ama duymadınız, ama sözüm ona yasakladınız!

Türkiye'de 'vicdani ret' bir hak ihlali konusudur!

Memleketimizde, söylemde askerliği yüceltip eylemde askerlikten kaçınmakta bir beis görülmemektedir!

Bir 8 Mart günü soralım; Sincan Kapalı Kadın Cezaevi'nde neler oluyor?

Sincan Kapalı Kadın Cezaevi'nden 2021 yılından beri şartlı tahliye olabilmiş tek bir kadın mahkûm yok. Çok iddialı bir uygulama gibi gelmedi mi size de? Sincan belki de, Türkiye'de ki tek "siyasi suçlulara şartlı salıverme hakkı" tanımayan cezaevi olma konumunda. Çok acayip!