25 Mayıs 2018

Roboski aileleri: AYM dosyasını inceleyen hukukçular, böyle rezil başvuru görmediklerini, hukuk felaketi olduğunu söylediler!

"AYM kararını internetten öğrendik; özür bir yana, avukatlar bizi aramadı, telefonlarımıza bile çıkmadı!"

Çarşamba günü "Roboski davasında skandalın ödülü baro başkanlığı mı?" başlıklı bir yazı yazmıştım. Özetle; Roboski katliamı için girilen hukuk savaşında başta Şırnak Baro Başkanı olmak üzere bir grup avukatın skandal nitelikte ihmalleri sonucu tüm Roboski dosyasının karanlıklara, bilinmezliklere mahkûm edildiğinden bahsetmiştim. Eksik belgeleri süresi içinde tamamlamayarak usul hatasına imza atan Nuşirevan Elçi'nin Şırnak Barosu Başkanı seçilmesini ve ortaya çıkan skandala rağmen istifa etmemesini de eleştirmiştim.

Yazıdan sonra konunun tartışması, itiraz edeni-destek vereni bitmedi doğrusu. Ben de tüm Roboski aileleri adına, KHK ile kapatılmadan önce Roboski-Der (Roboski için Adalet Yeryüzü için Barış Derneği) başkanlığı da yapan Veli Encü'yle konuşmaya karar verdim. Kendilerine yaşatılanları, kimleri ve neden sorumlu tuttuklarını, kızgınlıklarını, bundan sonrası için planlarını öğrenmek istedim. Buyrun okuyun; son sözü acının da, konunun da tek muhatabı olan Roboski ailelerine bırakalım...

Veli Encü - Roboski'yle ilgili hukuk mücadelesinde büyük bir skandal yaşandığı ortaya çıktı. Bu skandala, sürecin en başından başlayarak açıklık getirelim isterim. Akıllarda soru bırakmayalım ki sorumlularla mücadele edilmesinin de önünü açabilelim. 28 Aralık 2011 tarihinde yaşanan katliamdan hemen sonra hukuki süreç nasıl ilerledi?

Katliamda yakınlarını kaybeden aileler Uludere Cumhuriyet Başsavcılığı'na çağrıldı, ifadeler orada alındı. İfadelerin alındığı gün oradaydım, Türkçe bilmeyenlerin Kürtçe ifadelerini Türkçeye çevirdim. Yanımızda avukat yoktu. Savcının soruları, sanki mağdurdan daha çok suçlu veya şüpheli şahısların ifadesi alınıyor gibiydi. Aslında o gün hissettik, bunların Roboski katliamı için adil ve şeffaf bir yargılama yürütmeye niyetleri yoktu... Katliam ile ilgili Şırnak Başsavcılığı’nca başlatılan soruşturma dosyası "yetkisizlik" gerekçesiyle Diyarbakır Özel Yetkili Savcılığı’na gönderilmiş, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nca dosyaya önce kısıtlama (gizlilik) kararı konulmuş, ardından "görevsizlik" kararı verilerek soruşturma dosyası Genelkurmay Askeri Savcılığı’na gönderilmiştir. Davaya ışık tutabilecek önemli belgeler "devlet sırrı" kapsamına alınmış, bu sebeple bu belgelere erişilmesi imkânsız kılınmıştı. 

Genelkurmay Askeri Savcılığı 8 aylık soruşturma sonrasında ‘gerek şüphelilerin, gerekse olayda görev yapan diğer TSK personelinin, eylemleri hakkında kamu davası açılmasını gerektiren sebep bulunmadığı’ gerekçesiyle "takipsizlik" kararı vermiş, takipsizlik kararına karşı yapılan itirazlar ise reddedilmiştir.

18 Temmuz 2014 tarihinde Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) bireysel başvuruda bulunduk. Anayasa Mahkmesi, 34 defa yaşam hakkı ihlalinin söz konusu olduğu bu başvuruyu 19 ay beklettikten sonra, 24 Şubat 2016 tarihinde sonuçlandırmış ve esasa girmeksizin "eksik belgelerin süresinde AYM’ye sunulmadığı" gerekçesiyle reddetmişti. Hükümet, Meclis İnsan Hakları Komisyonu, sivil yargı, askerî yargı ve en son olarak Anayasa Mahkemesi’ni dolaşan dava dosyası hepsinin utanç verici birliğinin arasında karanlığa gömüldü. Dolayısıyla Türkiye'deki yargı yolları tükeniyor ve son çaldığımız kapı AİHM oldu.

Şırnak Barosu Başkanı Nuşirevan Elçi- Sürecin üzerinden adım adım ilerleyelim... 1100 kişilik bir avukat grubu tarafından sahiplenilmişti Roboski dosyası. Ardından küçük bir gruba indirgendi ve grubun sorumlusu olarak da Şırnak Baro Başkanı Nuşirevan Elçi seçildi. 

Evet. 1100 avukat gönüllü oldu ve başvuru böyle simge bir temsille yapıldı. Ancak, bu temsiliyete rağmen siyasetçilerimiz ve avukatlarımızın yönlendirmesiyle dosyanın sorumluluğu çok küçük bir avukat grubuyla yürütülmüş, sorumluluk ise Şırnak Barosu'na verilmişti. O küçük avukat grubu farklı barolara bağlı avukatlardan oluşmaktaydı. 

- Sözlerinizden anlıyorum ki, avukatların seçimi aslında tam olarak ailelerin kendi kararıyla gerçekleşmemiş...

Bu süreç tamamen bizim dışımızda, bu konuda sorumluluk alanlarca gerçekleştirildi. Biz bir nevi onlara güvendik.

- Kimdir 'onlar' dediğiniz?

Siyasi kişilikler ve hukukçular. Biz onların tecrübe ve düşüncelerine güvendik ve öyle yönlendik.

'Meral Danış Beştaş, tweet atmak dışında bir şey yapmadı'

- O halde burada hemen sormak isterim. Yaptığınız basın açıklamasından anlaşılan, HDP Hukuk ve İnsan Haklarından Sorumlu Eş Başkan Yardımcılığı da yapan Meral Danış Beştaş'a karşı da bir kızgınlığınız olduğu yönündeydi...

Meral Hanım o dönem hukuk komisyonu başkanıydı.. Siyasetçi kimliğiyle bu süreçte pek tabii ki bizlere karşı sorumluluğu var. AYM'den çıkan skandal karardan sonra da kendisini defalarca aradık, avukat grubunu değiştireceğimizi, yaşananlardan çok rahatsız olduğumuzu anlattık; o da bize yeniden Şırnak Barosu'nun avukatlarıyla çalışmayı önerdi. Dosyaya hakim oldukları, o sebeple onlarla çalışmamızın doğru olacağını söyledi. Doğrusu en başından bu dosyanın Şırnak Barosu'na verilmesi kararı Meral Danış Beştaş ve Mehmet Emin Aktar'a aittir. 

Açıkçası bu konuyla layıkıyla ilgilenmedi. Kendisi vekildir ve Meclis'te bir basın toplantısı dahi yapmamıştır. Bir iki tweet atmak dışında da hiçbir şey yapmamıştır. 

- Yanılıyorsam düzeltin; "Sürecin başında kararlarda etkili olacak kadar Roboski'yi sahiplendiler, sonra yalnız bırakıldık" demek istediğinizi anlıyorum...

Evet kesinlikle doğru.

'Her türlü baskıya maruz kaldık, 
hakkımda açılmış 24 dava var'

- Peki, hukuki  süreçten devam edelim. Roboski sürecinde hukuki mücadelenin başladığı an köye baskıların da arttığını hatırlıyorum. O günlerde Roboski ziyaretinde bulunmuştum ve her evden birer ikişer gözaltılar yapıldığını öğrenmiştim. Neler yaşandı o süreçte?

Doğru. Mezarlık ziyaretimiz bile engellenmek istendi. İdari para cezaları, gözaltılar, tutuklamalar, tehdit ve şantaj dâhil adalet mücadelemizde her türlü baskıya maruz bırakıldık. Örnek olarak sadece bana baksanız bile durumu anlarsınız. Hakkımda açılmış 24 tane dava var.  Bunun tek sebebi Roboski için adalet arayışında, hukuki mücadele aşamasında ön planda olmam.

-Anayasa Mahkemesi sürecine gelelim... 

Bir şekilde hukuki prosedürü uygulamak zorundaydık. Ve çıkacak kararlar ne olursa olsun AİHM süreci için Türkiye’deki iç hukuk yollarını sonlandırmamız gerekiyordu. O sebeple AYM başvurusu kararı alındı.

- O günlerde avukatlarla iletişiminiz nasıldı, süreci takip edebiliyor muydunuz?

Çok iyiydi. Şırnak Barosu'ndan başkan yardımcısı avukat Mesut Gerez’i arıyorduk veya baroda bir araya gelip yüz yüze görüşme yapılıyordu. Her görüşmenizde veya telefonla aradığımızda cevap alabiliyorduk. 

- Anayasa Mahkemesi sürecine kadar her şey yolundaydı yani...

Evet. Yapılan başvurular zamanın da yapıldı. Avukatlarımızla sık sık görüşme ve toplantılarımız oluyordu. Mahkemelerin esastan verdiği kararlar (görevsizlik ve takipsizlik kararları) beklediğimiz kararlardı. O yüzden o ana kadar bizler açısından bir sorun yoktu. AYM aşamasının başında avukatlarımız üzerinden takip ediyorduk. Onlardan bilgi alıyorduk. Avukatlarımız bizden bir belge veya bilgi istediklerinde titizlikle ulaştırıyorduk.

- Sonra bir anda iletişimde kopukluklar mı yaşanmaya başlandı?

Evet. Aradığımızda ulaşamıyor, oyalanıyor, net cevaplar alamıyorduk. Buluşma taleplerimiz de havada kalıyordu.

Karikatür: Yaşar Babalık

'Mahkeme kararını sosyal medyadan, 
detayları internet sitelerinden öğrendik!'

- Anayasa Mahkemesi'nden çıkan ret kararı ve bu karara neden olan ihmalleri nereden öğrendiniz?

İlk olarak sosyal medyadan! Ve daha sonra detayları internet haber siteleri üzerinden öğrendik. Bunun üzerine bazı aile fertlerimiz telefonla arayarak bilgi almak istedi. Ama alamadı. Doğrusu karardan sonra süreci yürüten avukatlarımızla hiçbir görüşme ve toplantı yapılmadı. Israrlı aramalarımıza "Şırnak’ta ilan edilen sokağa çıkma yasağından dolayı toplantı ve görüşme yapamıyoruz" diyorlardı.

- Nasıl yani, kimse size bir açıklama yapmadı mı? 

Hayır yapılmadı.

- Baro Başkanı Nuşirevan Elçi'yle bir temasınız da olmadı öyle mi?

Hayır. Kendisini çok kez aradık, ama ulaşamadık. Nadiren başkalarının açtığı telefonlar da geçiştirilerek kapatıldı. Kendisiyle hiç konuşmadık. Ne olursa olsun köye gelmeli ve bizlere açıklama yapmalıydı. Sosyal medyadan öğrendiklerimizle yetinmek durumda kaldık. 

- Bir özür dileme, mahcubiyet belirtme de yaşanmadı o halde...

Ne özrü! AİHM sürecinde beraber çalıştığımız avukat Kerem Altıparmak'a dosyaları dahi vermediler. Dosyalara gazeteci Kemal Göktaş'tan ulaşıldı, inanabiliyor musunuz? Onu da geçtim, yine bir gözaltına alındığımda kız kardeşim kendisini aramış yardım istemiş. Ve şu cevabı almış; "Başka konularda kendinize avukat tuttuğunuz gibi bu konuda da tutun." O süreçten sonra anma törenlerimize de katılmadı.

- Çok şaşırdım sizlerle temas kurmamasına, akıl almaz buldum...

Dün gece (perşembe akşamı) 00:00'da mağdur yakınlarından Zeki Tosun'u aradı. Çocuklarım üzerine yemin ederim ki bilerek yapmadım, isteyerek yapmadım gibi duygusal açıklamalarda bulundu. Tabii biz artık kendisinin samimiyetine hiç inanmıyoruz.

- Siz peki bir art niyetten şüpheleniyor musunuz? Bir yere kadar yolunda giden, ama bir aşamadan sonra kopan ve skandala dönüşen bir süreçten söz ediliyor, her tür düşünceye kapı açık gibi...

Zor bir soru. Kimseyi suçlamak istemem. Ama evet titiz bir çalışma vardı, görüyorduk, sonra ne olduysa oldu ve bunlar yaşandı.

Sonrasında görüştüğümüz deneyimli hukukçular, hazırladıkları AYM başvuru dosyasını inceledikten sonra tam bir hukuki felaketi olduğunu söylediler. Böyle kötü, böyle rezil bir başvuru görmediklerini söylediler. Sanırım durumun en net açıklaması hukuki tecrübesizliğe kurban gittiğimiz yönünde olabilir.

- Sadece işlerini doğru ve zamanında yapsalarmış yeterliymiş gibi görünüyor aslında. Bir başarıdan veya başarısızlıktan söz etmekten daha çok işlerini yapmamaktan söz edilebilir...

Sanki nasıl olsa AYM de ret kararı verir, çalışmaya gerek yok gibi bir duruma düşmüşler. Şimdilerde bizlere üçüncü şahıslarla 'yüzlerine bakamayız, utançtan kaçıyoruz' haberleri gönderiyorlar.

-Sizin beklentiniz ne doğrultudaydı, Roboskili aileler adına soruyorum tabii...

Biz sürekli bir mücadele içindeyiz. Acımızı mücadeleye dönüştürmüşüz. Adalet nöbetleri, mezarlık ziyaretleri vs.. Hiç mücadeleyi elden bırakmadık. Hukuki ve siyasi ayakta da beklentimiz buydu. Tam tersi bir durum yaşandı.

'Avukatın altın tepsiyle sunduğu hatayı, 
mahkeme bayılarak kabul etti'

- Mahkemelerden iyi niyet beklemeyi saflık olarak nitelendiriyorum, ama tabii tüm sorumluluğu onlardan almak da biraz haksızlık olur. Avukat hatası kaldırmayacak bir dosya Roboski, insan tam ne düşünülmesi gerektiğini de bilemiyor...

Evet. Avukat hatası tartışmasız bir gerçek. Fakat Roboski gibi yaşanmış bir gerçeğe mahkemelerin de bu derece duyarsız olmasını kabullenmemek lazım. Siyasetin, bozulan sürecin gölgesinde karar aldıkları aşikâr. Açıkçası avukatların altın tepsiyle sunduğu hatayı mahkeme bayılarak kabul etti.

'Avukatlar bile bile kolladı Nuşirevan Elçi'yi, 
kendisini affetmeyeceğiz'

- Bu yaşanan hukuk katliamından sonra Nuşirevan Elçi'nin yeniden baro başkanı seçilmesini neye bağlıyorsunuz peki?

Doğrusu hem şaşırdığımız, hem de üzüldüğümüz bir gelişmeydi. Kamuoyu da oluşmadı bu konuda. Başımıza gelen bu haksızlığı kamu vicdanı yargılamalı ve sorgulamalıydı.. Hâlâ da öyle olması gerektiğini düşünüyorum. Avukatlar yaşananları bile bile kolladı Nuşirevan Elçi'yi.

- Peki ya hâlâ istifa etmemiş olması, o da tartışılıyor...

Biz kendisini asla affetmeyeceğiz. O unvanı ve makamı taşımasını da doğru bulmuyoruz. Bu hatayı yapan, Baro Başkanı dâhil, tüm avukat grubunun kamu vicdanında yargılanmasını istiyoruz.

- Diğer yandan Nuşirevan Elçi, "insani bir öfke içinde olduğunu değerlendirdiği Roboskili ailelerin fevri davranışlarını anladığını, ancak AİHM'in geçmişinde benzer bir emsal karar bulunmadığını, kendilerine haksızlık yapıldığını, insanlığa karşı suç kapsamında olduğu için Roboski katliamında zamanaşımı olmayacağını" söyledi...

Yaptığı açıklamalardan anladığımız kadarıyla kendi hatasını kabul etmemektedir. Kişisel çekişmelerden söz ediyor, asla böyle bir gerçeklik yok. Yaptığı açıklamayı samimi bulmuyoruz. Açıklamasında söylediklerinin çoğu da yanlıştır. Bu konuya dair söylenecek söz bizim öfkemizi anladığı olamaz, zaten anlayamaz da. Bir emsal karar yok, demiş açıklamasında.Tabii emsal bir karar olamaz, çünkü Roboski gibi bir konuda onun kadar büyük bir hata yapan bir başka avukat da olmamıştır.
Onlar için bu dosya devam ediyor olabilir, ama bizim için Şırnak Barosu bitmiştir.

'AİHM'den ümitliydik'

- Biraz da AİHM sürecinden söz edelim. O konuda da eleştiriler oldu. 'Zaten kazanma şansları yoktu' diyenler, başvurucu sayısının AYM sürecinden sonra artırılarak 276'ya çıkarılmasını eleştirenler ve hatta iç hukuk yollarında çözüm aranıp öyle gidilmeliydi diyenler... Siz o süreci ve yaşananları anlatır mısınız?

Daha önce yargılandığım bir dosya için Yaman Akdeniz ve Kerem Altıparmak'tan yardım almıştım. Ve sohbetlerimizden AİHM konusunda tecrübeli oldukları, birçok dosyaları olduğu ve kazandıklarını öğrenmiştim. Bu olaylar yaşanınca kendilerinden ve beraber çalıştıkları avukatlardan yardım istedik. Geniş ve titiz bir çalışma gerçekleştirildi. Avukatlarımızın AYM reddi gerekçesiyle endişeleri vardı, o sebeple başvuru sayısını 40'tan 276'ya çıkartmaya karar verdiler. AYM gerekçesiyle 40 başvuru reddedilse de diğerleri için farklı bir sonuç alınabilir diye düşünerek.

- Kimdir o 276 kişi?

Roboski katliamında birinci dereceden yakınlarını kaybetmiş kişiler.

'Bir kez daha katledildik sanki'

- Pardon sözünüzü soruyla kesitim. Devam edelim lütfen...

Avukatların bazı endişeleri olmakla beraber bu sonucu hiçbirimiz beklemiyorduk. Ne onlar, ne biz. AİHM'den umutlanmıştık. AYM'nin usüuden verdiği kararın AİHM'nin de vereceği kararı etkileyeceğini hiç düşünmemiştik. Beklentimiz bu yönde değildi. Bu karar sonrası bir kez daha katledildik sanki. O gece yaşanan, bombalamadan sonra hissedilen acı yenilendi. Aileler Kuşkonar katliamında olduğu gibi bir sonuç bekliyordu. 

Ama elbette toparlanıp mücadeleye kaldığımız yerden devam edeceğiz.

'Tahir Elçi dosyayı üstlenmek istemişti; o gün avukat seçimimize karışanlar sonra kayboldu'

- Kuşkonar demişken siz, hemen araya gireyim; iki katliam, iki dosyada da avukatlar ön planda, ikisinin de soyadı da tesadüf bu ya, Elçi! Biri büyük başarı kazanıyor, diğeri deyim yerindeyse büyük çuvallıyor..

Doğrusu biz Roboski aileleri olarak o dönem Tahir Elçi'yle çalışmamış olmayı büyük kayıp olarak kabul ediyoruz. Çünkü Tahir Elçi o günlerde bu dosyayı üstlenmek istedi. Fakat siyasetçiler devreye girip bizi yanlış yönlendirdiler. Şırnak Barosu dururken Tahir Elçi,'yle çalışmanız doğru olmaz, dediler. Eminim yattığı yerden en az bizim kadar üzüntü hissediyordur.

O gün avukat seçimimize bile karışanlar daha sonra ortadan kayboldu. Ne sorularımızı gidermek için yanımızda oldular, ne de özeleştirilerini verdiler. Yönlendirdiler, sonra da yok oldular.

- İç hukuk yollarını yeniden zorlamak, bir çıkış yolu bulmak gibi çalışmalarınız var mı? Yani yola devam edebilmenin ihtimalleri aranacak mı?

Elbette aranacak. Zor olacak, ama olacak. Şimdi kendi içimizde toplantılar yapacağız. Sonra avukat arkadaşlarla görüşeceğiz. Bize yardım etmek isteyen çok sayıda hukukçu var. Elbette şöhret kaygısı olanları ayırıp gerçekten bizimle can ve başla çalışacak arkadaşlarla yeni bir mücadele sürecine başlıyacağız. 

Yazarın Diğer Yazıları

Gökhan Zan’ın sorumluluğu Erkan Baş’ta da değilse kimdedir?

Çevrelerinden kimseyi bir Gökhan Zan kadar beğenememiş olduklarından, adayları üstelik de böyle kritik bir kentte, bu kişi olmuş-olabilmiş… E tabii ‘Kaf Dağı’ tenha olur, şüphesiz!.. TİP’i uzun zamandır böyle açıktan konuşmak -masalarda bırakmamak-gerekiyordu aslında. Elbette hepimiz her şeyin farkındayız, belki de sizlerin vekillik kariyerlerinden uzundur buralardayız! Ama dinlemediniz, ama duymadınız, ama sözüm ona yasakladınız!

Türkiye'de 'vicdani ret' bir hak ihlali konusudur!

Memleketimizde, söylemde askerliği yüceltip eylemde askerlikten kaçınmakta bir beis görülmemektedir!

Bir 8 Mart günü soralım; Sincan Kapalı Kadın Cezaevi'nde neler oluyor?

Sincan Kapalı Kadın Cezaevi'nden 2021 yılından beri şartlı tahliye olabilmiş tek bir kadın mahkûm yok. Çok iddialı bir uygulama gibi gelmedi mi size de? Sincan belki de, Türkiye'de ki tek "siyasi suçlulara şartlı salıverme hakkı" tanımayan cezaevi olma konumunda. Çok acayip!