03 Ağustos 2021

Önce devlet var gücüyle yangınlarla mücadele etsin, önce kurtarılabilecek olanı hep beraber kurtaralım, sonra hesaplaşırız

Mücadele tüm eldeki imkânlarla verilir ama yine yetersiz olunur, o başka; o bir aradalıkla kaybetmek başka! Ama insanları, ormanı yapayalnız bırakabiliyorsanız...

Marmaris’i görseniz…

O yanıp kavrulan alanın büyüklüğü, içine alıp yuttuğu hayatları…

Kül olmuş ağaçları…

Vatandaşın seferberliğini…

Hayvanseverlerin, doğaseverlerin seferberliğini…

Yetmeyen güçleri, yetmeyen hortumları, yetmeyen suları, gelmeyen helikopterleri, gelmeyen yangın uçaklarını, gelmeyen soğutma araçlarını…

Görseniz yaşananları, hissetseniz çaresizliği…

Ve en önemlisi yalnızlığı, bir görseniz, ah bir görebilseniz…

Şu anda asla ‘yangını kim çıkardı’ diye tartışamazdınız o yayınlarda, sosyal medyada.

Asla, ortada henüz bir kanıt, bir fail olmadan ‘hayali bir düşman’ arayışında olamazdınız. Zira, sebebi ne olursa olsun, felaketin tahribatını en aza indirme gereği ortada.

Yaşananı hissedebilseniz, şu an tek konunuz bu olurdu, olabilirdi ve olmalıydı; o da bu yangını kimin söndüremediği!

Bir haftadır alev alev yanan kilometrelerce orman, müdahale yetersizliğinden alevlerin sıçradığı evler, işletmeler, köyler, tarlalar, cayır cayır yanan hayvanlar, yok olan yaşamlar... Hangi hükûmet bu sonuçta sorumluluğu olmadığını düşünebilir!    

 Lafları eğip bükmeyelim, korkuları bir yana bırakalım.

Hükûmetler neden vardır basitçe tanımlayalım, devletin görevlerini yerine getirmek için değil mi?

Peki devlet? Onun da tek görevi güvenliği, refahı ve huzuru sağlamaktır. 

Tüm ülkeyi yasa boğan ve günlerdir müdahalelerde yetersiz kalınan bir yangından 'Uçağımız yok' açıklaması yapıp geriye çekilerek kurtulamaz hiçbir hükûmet.

Devlet adına, hükûmet adına konvoylarla bölgeye giden ‘başkan’ afet bölgesinde aktif olarak sürmekte olan yangın söndürme çalışmalarını olumsuz yönde etkileyecek şekilde hareket edip, evlerini kendi güçlerini seferber ederek yangından kurtarmaya çalışan insanlara çay fırlatamaz.

Bakınız çok yorgunuz, çok karanlık ve yıpratıcı uzun bir dönemden geçiyoruz.

Bu yorgunlukla ‘afet’ dönemine girdik.

Siyasal olarak eziyet çektik, çekiyoruz da.

Ama işler, bir yangın ve vatandaşı yangında yalnız bırakmak noktasında da aynı ‘eziyet’ politikasıyla yönetilmeye kalkılırsa buna kimse, her şeyden önce sadece insanlık adına, eyvallah diyemez.

Yangından bir siyasal düşman yaratamazsınız.

Depremden, selden bir siyasal düşman yaratamazsınız.

Yardım teklif eden ülkeleri reddederek ‘milli oy’ filan toplayamazsınız.

Teyakkuz ilan etmediğiniz, ülkenin tüm güçlerini seferber edip orada, o olay yerinde bilfiil mücadele içinde olmadığınız her an tek yapabileceğiniz eylem istifa etmektir.

Devlet olarak tüm gücünüz eşliğinde halkınızla yan yana değilseniz artık yoksunuzdur. Yok hükmündesinizdir!

 Bakınız, mücadele tüm eldeki imkânlarla verilir ama yine yetersiz olunur, o başka.

O bir aradalıkla kaybetmek başka!

Ama halkı, turizmciyi, tatilciyi, köylüyü, hayvanı, ağacı yapayalnız bırakabiliyorsanız o koltuklarda oturamazsınız.

Mağdurun kafasına çay atarak, "Kimsenin yardımına ihtiyacımız yok" diyerek bu işten kurtulamazsınız.

Yangın hiçbir şeye benzemez ve sizi de yakar kül eder.

İnanın buna, inanın!

Uyduruk yandaş destekleriyle yırtamazsınız bu işten.

Bakınız yangınları bidonlarla söndürmeye çalışan insanlar perişan, yanarak, boğularak can verenler var.

Bu yaşananları saraylarınıza saklanarak atlatamazsınız.

Bunu artık hiçbir eylem veya eylemsizlikle atlatamazsınız da, önce devlet bir ayağa kalksın, var gücüyle yangınlarla mücadele etsin.

Ordunun yangınla mücadeleye uygun imkânlarını alanlarda görelim.

Gerekirse kazmayla, kürekle devletin halkla omuz omuza mücadele ettiğini görelim.

Sonra, ateşler dinince elbette hesaplaşacağız, o koltuklarda nasıl oturabildiğinizi sorgulayacağız.

Ama önce işlevlerinizi aktifleştirin.

Önce kurtarılabilecek olanı hep beraber kurtaralım!

Devlet sadece bunun için var, hükûmetler sadece bunun için var.

Ya istifa edin ya da görevlerinizi yerine getirin.

 Bakın olay yerlerinde yansıyanı dile dökeyim ben; "sanki bu yangınları söndürmeme, adeta kendi haline bırakma kararı alınmışcasına yalnızız!"

Hiçbir halk bunu hak etmez.

Hiçbir canlı bu hissettirdiğiniz ‘terk edilmişlik’ duygusunu soluyarak, bir afet karşısında gücü yetmediği için tüm birikiminin, sevdiklerinin gözleri önünde yanarak kül olduğunu izlemeyi hak etmez!

Bu yaşattığınız duyguların bedeli; kendiniz istifa etmeseniz de, o koltuklardan inmeniz olacak bir gün.

Ama her şeyden önce, sadece insanlık namına devletin tüm imkânlarını devreye sokun ve gelin halkla beraber, omuz omuza bu yangınları söndürün!

 

Yazarın Diğer Yazıları

Türkiye'de âdetten değildir ama, bu bir özür ve özeleştiri yazısıdır!

Politik bir tutum olarak sandığa gitmedim… Ülke insanına, sandığa topyekûn bir inanç kaybı ve küskünlük yaşadığımı anlayamamışım… Küserek hakkımı aramaktan vazgeçme noktasına savrulmuşum, bunun özeleştirisini vermekle yükümlüyüm… Ben bu seçim sonuçlarını öngörememiş olmanın özrünü değil, insanımıza dair girdiğim bu inançsızlaşma süreci için özür diliyorum… Ve evet CHP'de 'iyi çalışan' o azınlığı görmezden geldiğim için de o CHP'li azınlıktan özür diliyorum…

Gökhan Zan’ın sorumluluğu Erkan Baş’ta da değilse kimdedir?

Çevrelerinden kimseyi bir Gökhan Zan kadar beğenememiş olduklarından, adayları üstelik de böyle kritik bir kentte, bu kişi olmuş-olabilmiş… E tabii ‘Kaf Dağı’ tenha olur, şüphesiz!.. TİP’i uzun zamandır böyle açıktan konuşmak -masalarda bırakmamak-gerekiyordu aslında. Elbette hepimiz her şeyin farkındayız, belki de sizlerin vekillik kariyerlerinden uzundur buralardayız! Ama dinlemediniz, ama duymadınız, ama sözüm ona yasakladınız!

Türkiye'de 'vicdani ret' bir hak ihlali konusudur!

Memleketimizde, söylemde askerliği yüceltip eylemde askerlikten kaçınmakta bir beis görülmemektedir!