25 Ekim 2019

Nadira öldü, peki biz nasıl yaşıyoruz?

Şirin Ünal bu dosyanın tanığı mı, şüphelisi mi olmalı?

Hatırlarsınız;

23 yaşındaki Nadira Kadirova'nın, 23 Eylül akşamı AK Parti İstanbul Milletvekili Şirin Ünal’ın evinde, Şirin Ünal’a ait ruhsatlı bir silahla intihar ettiği açıklandı.

Özbek kadın, evinde Ünal’ın MS hastası olan eşine de bakmaktaydı.

Olay şüpheliydi.

Şirin Ünal konuşmuyordu.

Her gün yeni bir iddia ortaya atılıyor ama ne medyada hak ettiği yeri buluyordu, ne de muhatabınca sorular yanıtlanıyordu.

Nasıl olduysa sonunda Şirin Ünal Meclis kürsüsüne çıktı ve "Psikolojik sorunları vardı. Bu yüzden ikinci elemanı aldık. Onu gönderemeden kendisini gönderdi. Allah rahmet eylesin. Silah sesini duyduğum an odanın kapısını kırmaya çalıştım. Omuzum hâlâ ağrıyor. Savcımıza ve polisimize de bildiğim her şeyi anlattım. Ama geçmişte Türk Silahlı Kuvvetleri ve Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde yaptığım çalışmalardan rahatsız olanlar beni yerin dibine soktu” dedi.

Son dönem siyasi dünyada fazlasıyla rastladığımız ‘görünmeyen düşmanlar’ bu konuda da karşımıza çıkmıştı.

Özel hayata dair son derece ciddi iddialarla karşılaşan bir milletvekilinden beklenen; soruları cevaplaması, olaya şeffaflık getirmesi iken ortada yine bazı ‘vatan hainleri’ dolaşmaktaydı!

"TSK çalışmalarından dolayı taciz iddialarına bulaştırılmıştı" sayın vekil.

Kendisi bizden bu açıklamayla yetinmemizi istiyordu besbelli. 

"Görevimden ayrılıp, dokunulmazlık zırhından sıyrılıp temizlenene kadar bu konuya kendimi adıyorum” demek yerine sorgu aşamasında ‘fuhuş’la suçlanan gencecik bir yaşam, vekil tarafından da adeta ‘delilik’le gerekçelendiren bir ölüye dönüştürülüyordu.

Bizlerden beklenen belli ki “Ya kız deliymiş, boşverin bu koşullarda gerçekte ne yaşandığının da bir önemi yok zaten” dememiz.

Ancak aksine kafamızdaki sorular daha da artıyor!

En iyisi buyrun filmi başa saralım ve adım adım ilerleyelim

Nadira’nın ağabeyi Muhammet Ali Kadirova ilk andan beri itiraz ediyor, “Bu olayda başka şeyler var. Kardeşimin intihar etmiş olması gerçekçi gelmiyor” diyor. Üniversiteye hazırlandığını ve olay günü kursa gittiğini, intihar edecek insanın gelecek planı yapmayacağını savunuyor. Aslında bu olaya ilk olarak  dikkatleri çeken de biraz ağabeyin ısrarlı tutumu oluyor.

Nadira’nın ölümünden hemen sonra cenazesi Özbekistan’a gönderiliyor.

Şirin Ünal sadece cenaze masraflarını karşılamakla yetinmiyor, şoförünü de cenazeyle beraber gönderiyor.

İddia o ki; şoför sadece cenazeye eşlik etmiyor, Kadirova’nın ailesine uyarı niteliğinde mesajlar da iletiyor.

Sanıyorum bu tarz olaylar üzerine aile de geri çekilmeme kararı alıyor.

Türkiye’den birçok hukukçu ve insan hakları savunucusu tarafından aranıyorlar.

Destek görüyorlar.

Ve bu işin peşini bırakmama kararı alıyorlar.

Gelgelelim dosyaya bile ulaşmaları engelleniyor.

Avukata vekâlet bile veremiyorlar.

Aynı günlerde Şirin Ünal Meclis'te başka partilerden vekillerin kürsüden  eleştirilerine maruz kalınca yine söz alıyor ve "Bu bana yapılan bir linç girişimidir” diyor. 

Linç girişimi!

Sorulara yanıt vermek yerine, şeffaflaşmak yerine yine suçlu yaratmayı tercih ediyor sayın vekil.

Oysa ‘ortalık kaynıyor...’

Her gün ortaya yeni bir gelişme çıkıyor.

Ama vekil topu hep o görünmeyen düşmanlara atıyor.

Şimdi biraz da şüphe uyandıran ve vekile sıklıkla sorulan, ama yanıt alınamayan iddialara bakalım.

Geçen haftalarda İnsan Hakları Derneği Kadın Komisyonu adına İHD Eş Başkanı Eren Keskin bir açıklama yaptı. Dedi ki "Elimizde deliller var ve sonuna kadar bu olayın aydınlanması için çalışacağız.”

Ailenin avukatlığını üstlenen Birol Öztürk de "Kadirova ve Ünal aralarındaki ilişkinin patron-çalışan ilişkisinden fazlası” olduğunu iddia ediyor. 

Bunu delillendirmek için de Kadirova’nın farklı günlerde TBMM’de Şirin Ünal’ın odasında ve yine farklı günlerde Ünal’ın İstanbul’daki evinde çekilmiş fotoğraflarını sunuyor. Ve soruyor “Evdeki MS hastası eşe bakmak için işe alınmış, üstelik psikolojik sorunları olduğuna inanılan bir çalışanla bu ilişki hayatın olağan akışına uygun mudur?” 

Bu arada basına bazı ifadeler de sızmaya  devam ediyor.

Misal; Şirin Ünal olay anını “Kızım 'Baba Nadira kapıyı kapattı, silah sesi geldi' dedi ve ben de koştum" diye aktarırken Nadira’nın ağabeyi  Muhammet Ali “Olay 23 Eylül 20.48’de gerçekleşti. Şirin Ünal olaydan 5 dakika önce beni aradı ve silahının kayıp olduğunu söyledi" diye anlatıyordu.

Şirin Ünal’ın kızı Duygu Ünal ise babasından oldukça farklı bir ifade vermiş ve "Babam olay günü silahları kontrol edip etmediğimi sordu. Üç aydır kontrol etmediğimi söyledim. Akşam yemeğinden sonra kalkıp üst kata çıktım, silahlara baktım ve evdeki dört tabancadan birinin kayıp olduğunu fark ettim. Tam silahın kayıp olduğu anlaşıldı, aramaya başladık ki o anda da silah sesi duyuldu" demiş.

Evin ikinci çalışanı Khola Onarboeva’nın ifadesinde Nadira’nın kendisine “Senin bilmediğin şeyler var. Ailemin yüzüne bakamam, intihar edeceğim” dediği, Kadirova’nın yakın arkadaşı Leyla Nizova’nın ifadesinde de Şirin Ünal’ın İstanbul Trump Tower'da bir evi olduğu yer alıyor.  Zaman zaman Kadirova ve Ünal’ın gelip bu evde kaldığı iddialar arasında.

Nizova, olaydan bir gün önce Nadira Kadirova'nın kendisine tacize uğradığını ima ettiğini, ailesinin yüzüne bakamayacağı için intiharı düşündüğünü anlattığını iddia ediyor.

Birkaç gün önce de Özbekistan basınında Şirin Ünal’ın ifadesinin olaydan 9 gün sonra, Başsavcı Yardımcısı'nın evine gitmesiyle alındığı haberi yer aldı. Haberde, Ünal'ın "Tabancamın kaybolduğunu anlayınca her yeri aradık. Kadirova’nın odasına da gittik, ancak 'Bende değil' dedi" şeklinde ifade verdiği iddia ediliyor. İddia çok ve hayli karmaşık.

Milletvekili taciz iddiasıyla itham ediliyor.

Ve hâlâ linç diyor, düşmanlarımın saldırısı diyor!

Peki ama neden tüm iddialara, şüphelere tek tek yanıt vermiyor.

Ve en ‘tuhafı’ da, Şirin Ünal’ın yanıt bekleyen tüm iddialara rağmen bu dosyada şüpheli değil de tanık olarak yer alması!

 

Yazarın Diğer Yazıları

Kobani duruşmasında umut yeşerten tek hamle "yeni CHP"den geldi!

Kobani davasının geleceğe dair umut yeşerten hamlesi, CHP’nin duruşmayı izlemek üzere bir heyet yollaması oldu. Yeni CHP, "Barış masası olacaksa kimse bu masa için Erdoğan’a mecbur değil" mesajı vermeye devam ediyor. Umarım bu tavrı tüm siyasi tutukluların davalarında da gösterirler…

Türkiye'de âdetten değildir ama, bu bir özür ve özeleştiri yazısıdır!

Politik bir tutum olarak sandığa gitmedim… Ülke insanına, sandığa topyekûn bir inanç kaybı ve küskünlük yaşadığımı anlayamamışım… Küserek hakkımı aramaktan vazgeçme noktasına savrulmuşum, bunun özeleştirisini vermekle yükümlüyüm… Ben bu seçim sonuçlarını öngörememiş olmanın özrünü değil, insanımıza dair girdiğim bu inançsızlaşma süreci için özür diliyorum… Ve evet CHP'de 'iyi çalışan' o azınlığı görmezden geldiğim için de o CHP'li azınlıktan özür diliyorum…

Gökhan Zan’ın sorumluluğu Erkan Baş’ta da değilse kimdedir?

Çevrelerinden kimseyi bir Gökhan Zan kadar beğenememiş olduklarından, adayları üstelik de böyle kritik bir kentte, bu kişi olmuş-olabilmiş… E tabii ‘Kaf Dağı’ tenha olur, şüphesiz!.. TİP’i uzun zamandır böyle açıktan konuşmak -masalarda bırakmamak-gerekiyordu aslında. Elbette hepimiz her şeyin farkındayız, belki de sizlerin vekillik kariyerlerinden uzundur buralardayız! Ama dinlemediniz, ama duymadınız, ama sözüm ona yasakladınız!