06 Kasım 2019

Konuşma sebebi ne olursa olsun Bülent Arınç'a katılıyorum

İçeriden’ birinin, 'kıymet verdikleri' birinin "KHK bir felakettir" demesini önemli buluyorum...

Önce tepki verdim, “yahu sen Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyesi değil misin kardeşim, böyle açıklamalar yerine düzeltmek için çalışmalar yap” dedim kendi kendime.

Hatta “bu ayrık görünme çabası da nedir, sık sık yapıyor bunu. Bu konuda ben farklı düşünüyorum, vicdanım var benim, mesajı veriyor” diye de düşündüm.

“Maksat herhalde geleceğe dönük siyasi yatırımlar” dedim.

Tam o sırada bir linç kampanyası başladı.

- Bülent Arınç nasıl olur da KHK ile kamudaki işlerinden atılanlardan yana tavır alırdı...

- Önce damadının hesabını verseydi.

- Yaptığı FETÖ'cüleri aklamaya yeltenmekti...

Özetle, Bülent Arınç’ın “KHK bir faciadır” sözleri esefle karşılanmıştı.

Ne demişti Arınç:  “Çevremde o kadar çok bu felaketi yaşayan insan var ki, ben onlara acıyor ve merhamet ediyorum.

Onlardan da özür diliyorum. Evime temizlik yapmaya gelen, daire başkanlığından ihraç edilen bir kadını gördükçe, eşi polis ihraç edileni gördükçe yerin dibine geçiyorum. İhraç etmeyip şu yapılabilirdi; ben sizi gri listeye aldım, kamuda çalışmayın gidin nerede çalışıyorsanız çalışın. Fakat böyle ihraç edilince yurt dışına çıkamıyor, özel sektörde de 'terörist' yaftası yediği için iş bulamıyor. Pazarda da 'terörist' olarak görüldüğü için limon satamıyor. Ve yargı sürecine de giremiyor…”

18 yıldır hiçbir düzlemde fikren yan yana gelemediğimiz Bülent Arınç’la nasıl olduysa bu konuda yan yana geldik.

Ben tabii kendisi gibi ‘merhamet ediyorum’ gibi üsttfetöenci tanımlar kullanamam, ama sanırım o da bir mesaj vermeye çalışıyor.

‘Merhamet edelim, acıyalım” diyor. Yani "biz büyüğüz" demeye getiriyor.

Neyse yine lafta kayboldum.

Sonuçta bu söyleme bakınca Bülent Arınç neredeyse bir demokrasi âşığı.

Eski TBMM başkanı, AK Parti kurucusu ve hukukçu  Bülent Arınç şimdilerde de Cumhurbaşkanı'nın Yüksek İstişare Kurulu'nda. Ve bir süredir Cumhurbaşkanı'nın önünde KHK meselesini enine boyuna masaya yatıracak bir dosya olduğu da iddia ediliyordu.

Peki hâl böyleyken Bülent Arınç toplantıda dillendirmesi gerekenleri neden medyada dillendirdi?

Bana göre bunun tesadüf olmasını düşünebilmek için başka bir gezegende yaşamak gerekir.

Gerekir, evet ama  elimizde tek bir gerçek var, o da KHK konusunda Bülent Arınç’ın sözlerinin tekine bile itiraz edemeyiz.

KHK mağdurlarının içinde bulundukları çıkmaz ve bu çıkmazın olanca gerçekliği ve çıplaklığıyla dönüp dolaşıp açlığa kadar dayanması...

İnsanlara karınlarını doyuracak imkân bile bırakılmaması...

Cemaatle ilgisi olan olmayan ‘tonla insan’ı aynı KHK çuvalına attılar.

Tonla vurgusunu özellikle seçtim,  çünkü ancak böyle gerçeğe yaklaşabildiğimi düşünüyorum.

Bir eleme yapmadan, detaylı bir çalışmanın süzgecinden geçirmeden, üstünkörü, kör nokta atışlarıyla birilerini belirlediler, araya "muvafık" bulunmayan akademisyenleri de ekleyip ‘paketlediler!’

Boş yere pakete girenler de, yedi cedleri de, ne haklarını etkili bir şekilde arayabiliyor, ne de yiyecek ekmeğin peşine düşebiliyor.

Mimlendiler, hedefe kondular, "terörist bunlar" dendi ve açlığa bırakıldılar. Aslında özeti budur.

Gidemez, kalamaz, dönemez, hiçbir şey yapamazlar! Tüm yolları kapalı. Bir adları ve soyadları var ve onlara her şey yasak.

Nefes alıp vermek dışında!

Binlerce insan, hayatında cemaatin c’siyle karşılaşmamış ama "teröristsin" noktasında buluvermiş kendini.

Buyurun ya intihar edin ya da kahırdan ölün deniyor adeta.

Bülent Arınç bildiğimiz Bülent Arınç, evet...

Yılların kurdu, evet.

AK Parti ve çevresini hepimizden iyi tanıyor ve bu açıklamasıyla linç edileceğini de hepimizden iyi biliyor, evet.

Bir plan dâhilinde konuyu gündeme oturtmuş görünüyor, evet.

Ama haklı arkadaşlar.

Üzgünüm.

Ve sebebi her ne olursa olsun ‘içeriden’ birinin, ‘kıymet verdikleri’ birinin "Bu bir felakettir" demesini önemli buluyorum.

Altında yatan nedenleri bırakalım kendileri tartışadursun.

Ama lütfen bu tartışmalar en azından bir nefes deliği oluştursun…

Yazarın Diğer Yazıları

Türkiye'de âdetten değildir ama, bu bir özür ve özeleştiri yazısıdır!

Politik bir tutum olarak sandığa gitmedim… Ülke insanına, sandığa topyekûn bir inanç kaybı ve küskünlük yaşadığımı anlayamamışım… Küserek hakkımı aramaktan vazgeçme noktasına savrulmuşum, bunun özeleştirisini vermekle yükümlüyüm… Ben bu seçim sonuçlarını öngörememiş olmanın özrünü değil, insanımıza dair girdiğim bu inançsızlaşma süreci için özür diliyorum… Ve evet CHP'de 'iyi çalışan' o azınlığı görmezden geldiğim için de o CHP'li azınlıktan özür diliyorum…

Gökhan Zan’ın sorumluluğu Erkan Baş’ta da değilse kimdedir?

Çevrelerinden kimseyi bir Gökhan Zan kadar beğenememiş olduklarından, adayları üstelik de böyle kritik bir kentte, bu kişi olmuş-olabilmiş… E tabii ‘Kaf Dağı’ tenha olur, şüphesiz!.. TİP’i uzun zamandır böyle açıktan konuşmak -masalarda bırakmamak-gerekiyordu aslında. Elbette hepimiz her şeyin farkındayız, belki de sizlerin vekillik kariyerlerinden uzundur buralardayız! Ama dinlemediniz, ama duymadınız, ama sözüm ona yasakladınız!

Türkiye'de 'vicdani ret' bir hak ihlali konusudur!

Memleketimizde, söylemde askerliği yüceltip eylemde askerlikten kaçınmakta bir beis görülmemektedir!