05 Haziran 2020

Kendi beyazlığıyla meselesini çözememiş bir toplum ırkçılığın karşısında duramaz

Bak sen, devlet Amerikan devleti olunca, polis Türkiye polisi olmayınca, işlediği cinayete gayet net, duraksamasız cinayet denebiliyormuş

Amerika'da yaşanmakta olanlara, protestoculara Türkiye'nin tam destek vermesi beni çok şaşırtıyor.

Siyasetçisinden sanatçısı ve iş insanına herkes siyah adamın polis tarafından katledilmesine karşı ayağa kalktı, tepkisini dile getirdi.

Oysa bu topraklarda siyaha zulümün kınanmasına pek alışık değiliz.

Daha önce kendi memleketinde yaşanan ırk bazlı olaylara ses çıkardığına pek tanık olmadığımız 'nüfuzlu' kişiler bile bu meselede sonuna kadar siyahların yanında. ABD Başkanı'nın inançlar ve değerler vurgusu oyununa bile düşmüyorlar.

Dahası ve en ilginci 'şiddet karşıtlığı' meselesini umursamıyorlar.

Oysa benzer bir olay Türkiye'de yaşandığında insani değerlerden önce şiddete dair bir iddia varsa 'ihtiyatlı' davranıp konuya hiç girmemek adettendir.

Devlete karşı çıkanla yan yana durulmaz!

Bak sen, devlet Amerikan devleti olunca nasıl da duruluyormuş, şaştım.

Polis Türkiye polisi olmayınca işlediği cinayete gayet net, duraksamasız cinayet denebiliyormuş.

Oysa bizim de siyahımız var!

Ama konu onlar olduğunda, iklimimiz değişiyor, değişmiyor mu?

Hadi hadi biraz dürüst olalım...

Kürtler bizim siyahımız değil mi?

Aleviler, Ermeniler bizim siyahımız değil mi?

Irksal kodlarla bakmıyor muyuz onlara?

Mağdur oldukları, öldürüldükleri, dövüldükleri hangi olayda bu kadar kendimizi açık ettik, bir dönüp de soralım içimize lütfen.

Mesela size şöyle bir soru sorsam; Amerika'da yaşanan ayaklanmaya hiç amasız 'ayaklanma' diyebilenler; 

A- Politik bir korku olmadığı için düşündüğünü söyleyebilenlerdir.

B- O siyahlar kendi siyahları değildir, başkasının siyahına sahip çıkmak, onunla omuz omuza yürümek rahatsız etmez.

C- Göstermelik, özenti bir duyardır.

D- İki yüzlülüktür, yalancılıktır.

E- Hepsi

Cevabınız hangisi olur?

Türkiye'de şiddet karşıtlığı çoğunlukla siyah olandan, ezilenden ve mağdurdan beklenen bir erdemdir. Türkiye'de değil aslında tüm dünyada oyun böyle, işte Amerika'da ki 'şiddet' söylemleri, haklı isyanı vandalizm gösterme çabası malumunuz…

Bize geri dönersek; mağdur şiddete baş vuruyorsa halk gözünde tüm hakkından feragat etmiş sayılır.

Ama bakıyorum ABD'de mağduriyet ayaklanması zaman zaman şiddete dönüşüyor ama bizim 'duyarlı vatandaş'lar desteği hiç bırakmıyor. 

Güzel!

Sevindirici!

Ama beri yandan yan evinde eş zamanlı yaşananlara hâlâ gözler kapalı.

Nasıl olabilir demeyin, olabiliyor işte.

Misal; geçtiğimiz haftalarda Mardin Dargeçit'te bir toplu mezar keşfedildi. 

Bir mağarada, 40 kişiye ait olduğu tahmin edilen iskeletlerden oluşan toplu mezar!

Olaya bak!

Üstelik mezarı 1993 yılında gözaltında kaybedilen İrfan Yakut'un oğlu buluyor. Adam yıllardır babasının kemiklerini arıyor çünkü!

Alın size, siyahsa siyah!

Mağduriyetse mağduriyet!

Devlet eliyse devlet eli!

E, nerdesiniz peki?

Çok büyük bir konu değil mi bu?

Neden tüm kanallar yayında değil, neden Kürtlerin yıllardır yaşadıkları tartışılmıyor, gördükleri zulüm ve artık bunun sona erme zamanının geldiğine dair programlar yok?

Neden tüm sosyal medya hesaplarında bu konuya ilişkin bir paylaşım göremedik.

Tamam işte ben de onu söylüyorum, bırakalım bu sahtekârlığı bir tarafa ve dürüst olalım.

Bırakın siyasetçinin, sade vatandaşın iki yüzlülüğünü, ne entellektüeller gördüm konu Kürt-Türk ayrımına geldiğinde fark etmeden içindeki Türk'e yenik düşen.

Mesele kendi siyahımız olduğunda sokağa çıkmış mıyız ki binlerce kilometre ötede siyah insanların hakkına sahip çıkabiliyoruz.

Veya o siyah için gerçekten bir şeyler yapmaya, kendimizde olan imtiyazları paylaşmaya hazır mıyız?

Özetle; her şeyimiz yalan dolan arkadaşlar, yüzleşelim lütfen. Politik ortamın bu pespayeliği de biraz bizim yalancılığımızdan.

Daha çok yakın bir tarihte Kürt bir anneye evladının cesedi kargoyla gönderilmedi mi?

Polis aracıyla ezilerek Kürt çocuklar öldürülmedi mi?

Hadi tüm konulara bir bahaneniz vardı ama kaç çocuk panzer altında kalarak can verdi. Çocuk ya, çocuk! Kaç çocuk Kürt olduğu için mağdur oldu ve oluyor, öyle ya da böyle bir itirazınızı dillendirdiniz mi? O çocuklar için ayağa kalktınız mı?

Kürtlerin mezarları yıkılmıyor mu?

Mezar, kutsal yani. Kendi anne babanızın, evladınızın mezarı yıkılsa delirirsiniz. Ne yaptınız Kürt mezarları yıkılırken, hiç!

Kürt insanların otoriteden gördüğü zulüm o kadar sık yaşanan bir durum ki çoğu haber bile olmuyor!

Sur konusuna girsem 'ama şiddet vardı' kartları ceplerde hazır bekliyor, biliyorum.

O yüzden de tartışmak zor.

Bu ortamda tartışmaların kavgadan öteye geçmesi, verim sağlayacak bir işlev kazanması neredeyse imkânsız.

Çünkü yüzleşme yok.

Çünkü riya ve iki yüzlülük hakim.

Özetle; kendi siyahıyla meselesini çözememiş bir toplum, pardon pardon kendi beyazlığıyla meselesini çözememiş bir toplum ırkçılığın karşısında da duramaz. Çünkü farkında olarak veya olmayarak eğitimlisi, eğitimsizi, solcusu, sosyalisti, liberali bir noktada beyazlığının, 'üstünlüğünün' esiridir.

Burada yeri gelmişken hemen bir kitap tavsiyesinde de bulunmak isterim. Defalarca insanlara hediye ettiğim ve okurken 'kafa açıcılığı'na hayran olduğum Türklük Sözleşmesi*, mutlaka okuyunuz ve okutunuz efendim.

Kitabın yazarı Barış Ünlü, şahsen tanımamakla birlikte defalarca tebrik mesajları attığım biridir. Türklerin Kürtlerle, dünyanın siyahlarla yaşadığı iki yüzlü duyarlılıklara, hatta kendinize yeniden göz atmanızı sağlayacaktır.

Sözün özü; dünyaya egemen olan beyazların gözle görülmeyen sözleşmeleri vardır.

Bu sözleşmelere uyan, yani beyazlaşan hayatı beyaz gibi imtiyazlara sahip olarak yaşama hakkını da kazanır. Misal Türkiye'de yaşayan bir Kürtseniz Türkleşir ve o gözle görülmez sözleşmeyi tartışmasız imzalarsanız, o zaman statünüz olur. Yok 'ben Kürdüm, ana dilim, örfüm adetim, geçmişim' falan derseniz o zaman en ağır şekilde cezalandırılır ve insan sayılmazsınız.

Yav bu ülkede Kürt cumhurbaşkanı bile oldu” örneği işte tam da bu bağlamda okunmalıdır.

Kürt kimliğini yanında taşıyan, hiçbir şey olamadığı gibi zulüm görür arkadaşlar, dilinizi korkak alıştırmayın, açık olalım birbirimize.

Amerika'da da işler aynı böyle yürür.

Siyahsan ama 'ehlileşmişsen' ve beyazların dünyasına 'eyvallah' ettiysen, sözleşmesini imzaladıysan başkan da olursun, yıldız da. Ama mücadelen varsa, sorguluyorsan, bir polisin gizlemeye bile ihtiyaç duymadığı şekilde sokak ortasında öldürülürsün.

Net!

Ve sen siyah olduğun için öldüğünde binlerce kilometre uzakta bir ülkeden, modaya uyum sağlamak istercesine insanlar, kendi siyahına el uzatamayan insanlar, senin ölümüne çok üzülürler!

 Aynısı, hatta çok daha vahimleri defalarca kendi ülkesinde yaşanmıştır ve yaşanmaktadır ama kendisi dönüp bakmamıştır bile.

Burada yüzünüze haykırdığımı var sayınız;

İki yüzlüsünüz!


* Barış Ünlü, Türklük Sözleşmesi / Dipnot Yayınları 

Yazarın Diğer Yazıları

Gökhan Zan’ın sorumluluğu Erkan Baş’ta da değilse kimdedir?

Çevrelerinden kimseyi bir Gökhan Zan kadar beğenememiş olduklarından, adayları üstelik de böyle kritik bir kentte, bu kişi olmuş-olabilmiş… E tabii ‘Kaf Dağı’ tenha olur, şüphesiz!.. TİP’i uzun zamandır böyle açıktan konuşmak -masalarda bırakmamak-gerekiyordu aslında. Elbette hepimiz her şeyin farkındayız, belki de sizlerin vekillik kariyerlerinden uzundur buralardayız! Ama dinlemediniz, ama duymadınız, ama sözüm ona yasakladınız!

Türkiye'de 'vicdani ret' bir hak ihlali konusudur!

Memleketimizde, söylemde askerliği yüceltip eylemde askerlikten kaçınmakta bir beis görülmemektedir!

Bir 8 Mart günü soralım; Sincan Kapalı Kadın Cezaevi'nde neler oluyor?

Sincan Kapalı Kadın Cezaevi'nden 2021 yılından beri şartlı tahliye olabilmiş tek bir kadın mahkûm yok. Çok iddialı bir uygulama gibi gelmedi mi size de? Sincan belki de, Türkiye'de ki tek "siyasi suçlulara şartlı salıverme hakkı" tanımayan cezaevi olma konumunda. Çok acayip!