15 Temmuz 2021

HDP, CHP'ye destek vermek zorunda mıdır?

İktidarı MHP ile paylaşan AK Parti'nin son yıllardaki 'Kürt politikası' bellidir, 90'lara dönmüştür devlet. Peki onlar bunu yaparken ana muhalefet partisi ne yapar?

Başlıkta sorduğum sorunun cevabını arayalım mı, yoksa zaten cevap belli mi, ne dersiniz?
Pervin Buldan partisi adına bir açıklama yapmış "Olası bir seçim durumunda CHP ve Millet İttifakı'na destek vermeyeceğiz" demiş.
Bazı CHP'liler tepkili.
- Vay bunca dayağa, zulme karşı nasıl olur da bizden yana tavır almazlar!..
Daha ileri de gidenleri -ki sık yaparlar- bunlar kesin AK Partiy'le anlaştı, diyor.

Kürt değilim ama olsam en çok CHP'ye öfkeli olurdum.
Neden diyeceksiniz belki, anlatayım.
Bir defa her şeyden önce, tarihi hiçe sayarak Kürtlerle ilişki kurmaya çalışıyorlar.
Geçmişle düzgün bir hesaplaşma ve yüzleşme yapamıyorlar.
Bu, haliyle üsttenci bir dil ortaya çıkartıyor.
Yani Kürtlerle alakalı samimi bir siyaset yapılmadığı için de onlarla alakalı her hamle 'yapay' kalıyor, 'gündelik' kalıyor ve ortaya sadece  'oy kaygısı' algısı çıkıyor.
Korktuklarında görmezden geliyor...
Cesaretleri yerindeyken sevgi gönderiyorlar.
Cesaretleri de, manidardır ki genellikle seçimlere yakın dönemlerde yerine geliyor.
Ama Kürt siyaseti çok uzun yıllara dayanan insan hakları ihlallerini içeriyor.
Yani mesele sadece bugün değil, mesele sadece AK Parti de değil.
Bu insanlar onlarca yıldır siyaset yapayım derken dayak yiyor, hapsediliyor, yassaklanıyor, ölüyor, öldürülüyor.
Ve tahmin edersiniz ki 20 yıldan öncesi de AK Parti'yi bağlamıyor!
Ama ülkenin en köklü siyasi partisi olma iddiasında ki CHP'yi bağlıyor!
Sorunu, sıkıntıyı, tarihi genellikle inkârdalar, hep yok saymakla geçiştirebileceklerini sanmaktalar.
Sorunun ne yaratılmasında, ne dayatılmasında hiçbir konuda yoklar adeta!
Ama seçimler yaklaştığı anda, "Hadi kardeşiz ver elini beraber yürüyelim..."
Neden versinler ki?
Bakın dürüst olalım...
Çözüm süreci yolundan dönen AK Parti'nin son yıllardaki 'Kürt politikası' bellidir. 90'lara dönmüştür devlet, adeta düşman siyaseti uygular ve susturana kadar zulmeder.
Zaten bu konuda sözcülüğü de iktidarı paylaştığı Devlet Bahçeli'ye bırakmıştır ki o da hiç açık bırakmayacak kadar net konuşmaktadır!

Peki onlar bunu yaparken ana muhalefet partisi ne yapar?
Mesela bugün kalkıp gitseniz Diyarbakır 'Sur'un haline ağlamaktan geberirsiniz.
Vallahi bakın, abartmıyorum.
İçiniz dışınıza çıkar üzüntüden.
Yerle bir edildiğinde ağladığınızdan -ki öyle varsayıyorum- daha fazla ağlarsınız yeni hâline.
Görmediyseniz, hiç olmazsa bir açın bakın internetten, lütfen.
Bırakınız insanına, -hadi insanınına değinmekten yine korktular diyelim- tarihi doku katline bile ağlıyor görünmedi CHP.
Diyarbakır Sur mimarisi deyip geçmeyelim.
O konu çok önemli.
O yüzden daha Şırnak'ın 'yeni mimarisi'ne falan gelemiyorum!
Üzerine çalışmak lazım.
Devlet Sur'da adeta dile gelmiş, bir şeyler söylüyor, ona bakmak lazım.
Mimari olarak dayatan bir devlet yaklaşımının ve devletin Kürt olana verdiği mesajın resmini çekiyor sanki 'yeni Sur...'

Ama tabii üzerine konuşamıyoruz, vakit hep dar oluyor.
Daha 'yeni Sur' çalışacakken HDP'nin parti binaları bir bir silahlı adamlarca basılıyor.
İçeride bir yaşam belirtisi kalmayana dek paramparça ediliyor.
Ve bu paramparçalık iktidar ortağınca üstleniliyor. Düşünebiliyor musunuz?
Çok vahim şeyler yaşanıyor, vahim tutumlar alınıyor, saldırılar otorite tarafından adeta üstleniliyor.
Korkunç bir dönemdeyiz.
Ve acının en büyüğünü Kürtlere yaşatıyorlar, bunu inkâr edemeyiz.
Daha Deniz Poyraz'ın ölümü üzerinde yeteri kadar duramamışız, daha o konuyu çözememişiz…
Yine bir HDP binası silahlı saldırıya uğruyor.
İçeride bir kişi ölmediyse şükürler ediyoruz.
Kim ediyor ama, CHP değil o kesin!

Kürt illerinde neler yaşandı ve yaşanmakta, belediyelere atanan kayyımlar, Kürt siyasetçilerin önemli bir bölümü içeride, gencecik bir kızın bedeni üzerinden alkış toplayan bir iktidar işte ortada ve her koşulda bu zulme yeterince ses çıkarmayan bir CHP de ortada.
Ama ne olmuş seçim zamanı gelmiş; 'bu bir memleket meselesiymiş', burada herkes bir olmalıymış, kurtuluş savaşıymış' falan filan..

Bir de bu kayıtsızlığın, bu sessiz temaşanın üzerine beraberlik bekleniyorsa bence esas o beklentiyi yaratan yüksek şuursuzluğa şapka çıkartmak lazım.
Siyaset adabı, siyaseten had bilmeyi gerektirir.
"Aman bana terörist derler" diye mırıldana mırıldana kaçıştığınız kenar köşelerden, sıklıkla Kürtlerin yıkımına neden olan 'hatalı imza'larınızdan başınızı kaldırıp da 'bir ittifak mı kuruluyor' senaryoları yazamazsınız beyler.
Bu nasıl bir tek taraflı 'kurtuluş projesi'', bu nasıl bir tek taraflı adalet beklentisidir.
Kaldı ki bu 'gizli masalarda ittifak' senaryolarını illa yazacaksak, yok etmeye doyulmayan, bir kere daha kapısına kilit yolunda iddianameler yazılmış Kürt siyaseti ve aktörleri değil de gizli bir ittifakla sessiz muhalefet yemini etmiş bir CHP'yi de konuşabiliriz.
 

Konuşamaz mıyız?

Yazarın Diğer Yazıları

Kobani duruşmasında umut yeşerten tek hamle "yeni CHP"den geldi!

Kobani davasının geleceğe dair umut yeşerten hamlesi, CHP’nin duruşmayı izlemek üzere bir heyet yollaması oldu. Yeni CHP, "Barış masası olacaksa kimse bu masa için Erdoğan’a mecbur değil" mesajı vermeye devam ediyor. Umarım bu tavrı tüm siyasi tutukluların davalarında da gösterirler…

Türkiye'de âdetten değildir ama, bu bir özür ve özeleştiri yazısıdır!

Politik bir tutum olarak sandığa gitmedim… Ülke insanına, sandığa topyekûn bir inanç kaybı ve küskünlük yaşadığımı anlayamamışım… Küserek hakkımı aramaktan vazgeçme noktasına savrulmuşum, bunun özeleştirisini vermekle yükümlüyüm… Ben bu seçim sonuçlarını öngörememiş olmanın özrünü değil, insanımıza dair girdiğim bu inançsızlaşma süreci için özür diliyorum… Ve evet CHP'de 'iyi çalışan' o azınlığı görmezden geldiğim için de o CHP'li azınlıktan özür diliyorum…

Gökhan Zan’ın sorumluluğu Erkan Baş’ta da değilse kimdedir?

Çevrelerinden kimseyi bir Gökhan Zan kadar beğenememiş olduklarından, adayları üstelik de böyle kritik bir kentte, bu kişi olmuş-olabilmiş… E tabii ‘Kaf Dağı’ tenha olur, şüphesiz!.. TİP’i uzun zamandır böyle açıktan konuşmak -masalarda bırakmamak-gerekiyordu aslında. Elbette hepimiz her şeyin farkındayız, belki de sizlerin vekillik kariyerlerinden uzundur buralardayız! Ama dinlemediniz, ama duymadınız, ama sözüm ona yasakladınız!