29 Aralık 2020

Cavit Bey, "Devletimin emrindeyim" mi demek istemekte?

Cavit Bey, acaba kendisini unutanlara "Heyy ben de buradayım, devletimin emrindeyim" demek için mi çevirdi bu filmi, diye sormadan edemiyorum kendime

2020'nin bu son yazısında tartışmalı "Olay TV" konusunda fazlasıyla şahsi görüşlerimi dile getirmek istiyorum.

Birkaç gündür takip ettiğim bu "finali kuruluşundan belli" gündeme dair söylemek istediklerim var.

Öncelikle Cavit Çağlar kimdir diye şöyle üstünkörü bir bakış atalım isterim.

Eski bir bakan...

Batık bankalar döneminde banka patronluğu yapmış, el konulan bankası nedeniyle ciddi şaibe suçlamalarına muhatap olmuş, tutuklanmış bir iş insanı.

Tutuklanmamak için "tedavi" gerekçesiyle gittiği ABD'de, Interpol'ün çıkardığı "kırmızı bülten" nedeniyle FBI tarafından tutuklanarak gönderildiği Türkiye'de cezaevine konmuş bir insan.

Her fırsatta "her dönem devletimin yanındayım" mesajı vermeye özen gösteren biri. 

Futbol takımı başkanlığı döneminde adı şike iddialarına karışmış, Bursaspor'a Türkiye Kupası'nı aldırdığı konuşulmuş.

90'lı yıllarda kabinede yer alacak isimleri belirlediği iddiasıyla "Apolet Cavit" lakabı takılmış.

Abdullah Öcalan gizli bir operasyonla Kenya'dan onun özel uçağıyla getirilmiş. Bu "gizli operasyon"da "devletin sırdaşı" konumundaki kişi de Cavit Çağlar. 

Aynı Cavit Çağlar, Rusya'yla "önemli düzeyde" ilişkileri olduğunu iddia ediyor.

Düşürülen Rus uçağı sonrası çıkan krizi çözmek için bizzat devreye girdiği biliniyor. 

Tayyip Erdoğan ve Vladimir Putin hayranı olduğunu dile getiriyor.

Cavit Çağlar

Cavit Çağlar hakkında aklıma gelen bu bilgiler ışında devam edelim yazıya. Ve yeni paragrafa şu soruyla başlayalım: "Bu adamla çalışır mısınız?"

Bir gün telefonunuz çalsa, yeni bir kanal için yola çıkılacağını, tanınmış kanal kurucuları, yöneticiler, gazetecilerden oluşan bir kadro ile çalışma imkânınız olacağını söyleseler...

2020 yılı Türkiye'sinde yaşayan gazeteciler olarak bir süre durup düşünürsünüz diye varsayıyorum.

Bu çizilen resmin bugünün şartlarında gerçekleşme ihtimalinin dahi olmadığını bilirsiniz diye varsayıyorum.

Geçmiş yılların NTV hayalinden söz edilse…

Yine durup düşünürsünüz diye varsayıyorum…

Bunun hayata geçme ihtimalinin düşüklüğünü bilirsiniz herhalde...

Tüm düşüncelerinizi harmanlayıp, gerçekçi olmayan vaatlere rağmen yaşamak için, kısa süreli dahi olsa para kazanmak gerektiği için, bu işe ihtiyacım var diyerek gayet realist bir bakış açısıyla bu teklif kabul edilebilir, diye varsayıyorum.

Yani burada başka hiçbir gerekçeyle veya beklentiyle, hayalle, idealle değil, sadece yaşamak için bu işe ihtiyaç vardır, teklif o yüzden kabul edilebilir diyorum hepimizin adına.

Hele kısa bir süre içinde patronun görüşmede size söylenen isim değil de Cavit Çağlar'ın bizzat kendisi olduğu ortaya çıktığında…

Herhalde yine bir oturup düşünülür; karışık işler olduğu bellidir ama ne yapalım, yaşamak zorundayız, hatta belki evde çoluk çocuk ekmek beklemekte, gözümüzü yumarız.

Yoksa oradan bir gazetecilik doğmasına müsaade edilmeyeceği ayen beyan ortada. Ve bir şekilde bugünün Türkiye'sinde kendimize Cavit Çağlar patronluğunda gazetecilik yapmayı yediririz.

Ne yapalım yani? Başka imkân vardı da biz mi değerlendirmedik!

Tam o sırada Cavit Çağlar, Fatih Altaylı'ya bir açıklama yapar, sonradan yalanladığı "Ekranımda yorum yapanı kulağından tutar atarım" sözleriyle tartışılır. Onunla da yetinmez yeni patronumuz ve "Muhalif bir kanal olduğu an fişi çeker kanalı kapatırım" der.

O güne dair, o gün bu beyanların karşısına dikilip "Hey sen, dur bakalım orada" demeyen, -talimata tabi yayın yapmadıklarını teslim etmekle birlikte- Olay TV mağduru bazı gazeteci arkadaşlara dair de eleştirilerim var elbette. 

Ama bugün onları konu etmeyeceğim.

Bugün, yılın bu son yazısında, şunu sormadan edemeyeceğim; Cavit Çağlar bu "muhalif gazetecileri' kendisini iktidara göstermek için kullanmış mıdır?

"Eski Türkiye'nin yeni haline fazlasıyla entegre olmuş iş insanı bir devlet adamı" herhalde sırf canı istedi veya yeni macera olsun diye, ülkenin, medyanın hâli de ortadayken, kalkıp da bir haber kanalını hayata geçirip, sonradan yalanlasa da ağzından çıktığı belli restleri çekip kısa süre içinde de "HDP propagandası yaptılar" diye neden kapatır ona bakmak lazım. Üstelik "HDP propagandası" dediği şey TBMM TV'den de yayınlanırken.

Acaba Cavit Çağlar unutulduğu siyasi dünyaya kendini hatırlatmak mı istemiştir?

"Ben AK Parti'yi, Recep Tayyip Erdoğan'ı çok severim, beraber yürümek isterim" mi demek istemiştir?

Yoksa yavaş yürüyen işleri vardı da hızlandırmak mı istemekteydi?

Belki de bu pastadan o da bir pay istemekte!

Yani Cavit Bey, acaba kendisini unutanlara "Heyy ben de buradayım, devletimin emrindeyim" demek için mi çevirdi bu filmi, diye sormadan edemiyorum kendime.

Yazarın Diğer Yazıları

Kobani duruşmasında umut yeşerten tek hamle "yeni CHP"den geldi!

Kobani davasının geleceğe dair umut yeşerten hamlesi, CHP’nin duruşmayı izlemek üzere bir heyet yollaması oldu. Yeni CHP, "Barış masası olacaksa kimse bu masa için Erdoğan’a mecbur değil" mesajı vermeye devam ediyor. Umarım bu tavrı tüm siyasi tutukluların davalarında da gösterirler…

Türkiye'de âdetten değildir ama, bu bir özür ve özeleştiri yazısıdır!

Politik bir tutum olarak sandığa gitmedim… Ülke insanına, sandığa topyekûn bir inanç kaybı ve küskünlük yaşadığımı anlayamamışım… Küserek hakkımı aramaktan vazgeçme noktasına savrulmuşum, bunun özeleştirisini vermekle yükümlüyüm… Ben bu seçim sonuçlarını öngörememiş olmanın özrünü değil, insanımıza dair girdiğim bu inançsızlaşma süreci için özür diliyorum… Ve evet CHP'de 'iyi çalışan' o azınlığı görmezden geldiğim için de o CHP'li azınlıktan özür diliyorum…

Gökhan Zan’ın sorumluluğu Erkan Baş’ta da değilse kimdedir?

Çevrelerinden kimseyi bir Gökhan Zan kadar beğenememiş olduklarından, adayları üstelik de böyle kritik bir kentte, bu kişi olmuş-olabilmiş… E tabii ‘Kaf Dağı’ tenha olur, şüphesiz!.. TİP’i uzun zamandır böyle açıktan konuşmak -masalarda bırakmamak-gerekiyordu aslında. Elbette hepimiz her şeyin farkındayız, belki de sizlerin vekillik kariyerlerinden uzundur buralardayız! Ama dinlemediniz, ama duymadınız, ama sözüm ona yasakladınız!