28 Kasım 2020

Bugünkü meselem İbrahim Tatlıses; "Hem döver hem sever, ne tatlı" öyle mi!

Kendi eliyle işlemediğini de eş dost akrabaya işlettiğini yıllarca ima eden, sevgililerini hastanelik eden biri; ama bakın yanından kadın eksik olmuyor, ama bakın hayran kitlesi eksilmiyor...

Bazı meslek gruplarını anlamakta güçlük çekiyorum.
Hayır hayır, toplumun genelini analiz etme çabasını bırakalı çok oldu. Devlet propagandalarını, neyi hangi aygıtla ve ne şekilde dillendirdiğini, nasıl tepki aldığını, devlet tahakkümlerini takip etmeyi tercih ediyorum o konuda, daha kolay oluyor sonuca varmak.

Açıkçası ben sanat çevreleriyle, okur-yazarlarla ilgileniyorum daha çok.
Televizyon kanalları, yöneticileri, yapımcılar ve onlarla çalışan sanatçılar.
Neye göre belirliyorlar mesela tepki verecekleri konuyu?
Dokunulmazları, kırmızı çizgileri neler?

Mesela kadına şiddet konusu dokunulmazları mıdır? Kadın ve uğradığı şiddet mevzu olduğunda tüm diğer unsurlar devre dışı kalır mı?
Bazı zamanlarda gündem olan konulara bir olup öyle bir tepki veriyorlar ki, tepkileri devleşiyor ve konunun muhatabı kişiler iş yapamaz, arkadaşlık kuramaz ve hatta sokağa çıkamaz hâle geliyor. Öyle mi değil mi?

Mesela son dönemde yaşanan Ozan Güven örneğinden anladığımız, kadına şiddet meselesinde öyle dolmuşuz ki meseleye tüm sektör sahip çıktı, kişiselleştirdi ve kendi içinde cezasını kesti
Bu olumlu bir refleks bana göre.
Çünkü memlekette kadına şiddet konusu çok vahim düzeylerde.
Dayak yiyen, işkenceye maruz kalan ve öldürülen kadınların sayısı dudak uçuklatan vaziyette.
Ve bu tablo karşısında söylenecek her söz, verilecek her destek çok kıymetli, hele ki "dayakçının" kendi çevresi, kendi sektörü onu sosyal manada cezalandırıyorsa, bu çok önemli bir gelişme. Aynı zamanda halka halka toplumun her kesimine de nüfuz edecek bir tavır alma biçimi.

Hukuk sisteminden beklediğimiz ama asla verildiğine şahit olamadığımız caydırırcı cezaların yerini toplumun dayakçıyı yok sayarak cezalandırması büyük kazanım.

Kimilerinin "linç" düzeyinde bulduğu, yani "Bu tepki de abartılı oldu" dediği şeye -istisnai örnekler, haksız yere linç etmeler, şüphe düzeyindeki olayı kesin sonuç gibi lanse etmeler dışında- ben sıcak bakıyorum açıkçası.

Öyle veya böyle ekran önündeysen ve kadına şiddet uyguluyorsan toplum seni en ağır biçimde cezalandırmalı.
Ekran önünde olmayanı da, kendi tanışları, mahallelisi, eşi dostu yok saymalı!
"Kadın dövenle iş yapmam" demeli muhatapları.
Bu konu bizim gibi toplumlar için çok derin ve tartışmaya açık.
Ben de tartışmaya hevesliyim aslında,

Ama bugünkü meselem bu değil.
Bugünkü meselem İbrahim Tatlıses.
Kadınlara "benim" anlayışıyla her istediğini yapmak ve uygulamakta kendini serbest sanan, siyasi figürlerle yan yana durarak "dokunulmazlık" sağlamış bir zat.
İyi de arkadaşlar, o dokunulmazlık belki devlet dairelerinde işe yarayabilir, ayrıcalıklar sunabilir de, sizler neden bu adamın meşrulaştırılmasına göz yumuyorsunuz ki?
Sektör sizin, neden tepki vermiyorsunuz ki?
Hadi herkes bir kenara, ama şov dünyasında en düşükten en yüksek mevkiye çalışan, emekçi kadınlar buna nasıl sessiz kalabilirsiniz, asla anlayamıyorum.
İbrahim Tatlıses'in, yok olmaya yüz tutmuş bir şiddet yanlısıyken alınıp televizyon dünyasında yine baş tacı edilmesine nasıl bu kadar duyarsız kalınabilir?
Veya şöyle soralım; her gün yaşanan onlarca kadına şiddet olayı var, hepsine bu kadar duyarsız mı bakıyorsunuz?
Oysa 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü etkinliklerine, çoğunuzun sosyal medya paylaşımlarıyla destek attığınıza, iddiaya dahi girebilecek kadar eminim.
 

Kadın cinayetlerini caydırıcı cezalar verilmiyor, çünkü bu bir bakış açısı, diyoruz. Politik bir zihniyetten söz ediyoruz. Yani aslında ne demek istiyoruz, bu düzen kadının öldürülmesi, dövülmesi, kilit altında tutulmasında pek de bir mesele görmüyor!
Daha doğrusu faile hep bir makul sebep yaratmaya müsait bir yapı, bir düzen var.
"Namus..."
"Annelik..."
"Mahalleli dedi ki..."
Gibi şiddeti gerekçelendiren alakasız temeller anlaşılır bulunuyor.

İşte aynı zihniyet İbrahim Tatlıses'i sempatik bulabiliyor.
Hem döver hem sever, ne tatlı!
Oysa adam zifiri karanlık.
Kendi eliyle işlemediğini de eş dost akrabaya işlettiğini de yıllarca ima eden biri.
İmam nikâhlı eşlerini ekranlar önünde ayağından vurdurtan...
Sevgililerinin ağzını yüzünü kırıp, hastanelik eden biri...
Ama bakın, yanından kadın eksik olmuyor.
Ama bakın, hayran kitlesi eksilmiyor.
Ama bakın, düştüğü yerden hemen kaldırılıyor.
Ama bakın, her türlü kollanılıyor.
Neden yapılıyor, Allah vergisi yeteneğinden ötürü mü?
Zira onun dışında sahip olduğu olumlu bir özellik çıplak gözle görülemiyor.
Nedenini ben size söyliyeyim; çünkü ülkeye hakim olan zihniyete ters gelen hiçbir yanı yok adamın.
Aksine aşırı sempatik.
Hem iktidarı da her an her saniye aşırı övgülere boğuyor!
Daha ne olsun!
Ondan sonra oturup düşünüp duralım kadın meselesinde nasıl yol kat edeceğimizi, her yeni kayıpta yanalım duralım derdimize…
Baksana zaten dert senin-benim derdimiz, başkasının taktığı yok...

Yazarın Diğer Yazıları

Kobani duruşmasında umut yeşerten tek hamle "yeni CHP"den geldi!

Kobani davasının geleceğe dair umut yeşerten hamlesi, CHP’nin duruşmayı izlemek üzere bir heyet yollaması oldu. Yeni CHP, "Barış masası olacaksa kimse bu masa için Erdoğan’a mecbur değil" mesajı vermeye devam ediyor. Umarım bu tavrı tüm siyasi tutukluların davalarında da gösterirler…

Türkiye'de âdetten değildir ama, bu bir özür ve özeleştiri yazısıdır!

Politik bir tutum olarak sandığa gitmedim… Ülke insanına, sandığa topyekûn bir inanç kaybı ve küskünlük yaşadığımı anlayamamışım… Küserek hakkımı aramaktan vazgeçme noktasına savrulmuşum, bunun özeleştirisini vermekle yükümlüyüm… Ben bu seçim sonuçlarını öngörememiş olmanın özrünü değil, insanımıza dair girdiğim bu inançsızlaşma süreci için özür diliyorum… Ve evet CHP'de 'iyi çalışan' o azınlığı görmezden geldiğim için de o CHP'li azınlıktan özür diliyorum…

Gökhan Zan’ın sorumluluğu Erkan Baş’ta da değilse kimdedir?

Çevrelerinden kimseyi bir Gökhan Zan kadar beğenememiş olduklarından, adayları üstelik de böyle kritik bir kentte, bu kişi olmuş-olabilmiş… E tabii ‘Kaf Dağı’ tenha olur, şüphesiz!.. TİP’i uzun zamandır böyle açıktan konuşmak -masalarda bırakmamak-gerekiyordu aslında. Elbette hepimiz her şeyin farkındayız, belki de sizlerin vekillik kariyerlerinden uzundur buralardayız! Ama dinlemediniz, ama duymadınız, ama sözüm ona yasakladınız!