21 Mayıs 2021

Beklenen kurtarıcı Sedat Peker mi?

Sedat Peker aynı kişi, mafya yani; ama gazeteciler gazeteci değil. Zaten baksanıza ses kaydını mafya alıyor, gazeteci illegalitesini ortaya mafya döküyor...

Bakıyorum kimi gazeteci neredeyse hayranlığa meyilli bir edayla izliyor Sedat Peker videolarını.
Üstelik bize çok uzak insanlar da değiller.
Aralarında kendini 'azılı solcu' sayanlar bile var.
Bakıyorum kimisi etkiyi hafifletmek istercesine "O kadar da önemli değil" demeye çalışıyor.
Üstelik bize çok uzak insanlar da değiller.
Sık sık "Tamam canım hafifletmeyelim ama abartmayalım da" çıkışlarıyla meseleyi aslında tamamen hafifletmeyi hedefleyen liberal tipler…
Açık konuşalım, bu iki tutum da o şahısların gazetecilik tavrını aştıklarının ispatıdır aslında.
Açık konuşalım, bu iki tutumun mensupları da ya ilişki şirazesini kaçırmış ya da kaçırmak üzere olanlardır.
Ya bugün gazeteciliğin ötesinde bir ilişki kurmak üzeredirler ya da dün çoktan bir başka benzeriyle kurmuşlardır o ilişkiyi de, mesele bir an önce kapansın istiyorlardır. 

Gazetecilik ne zavallı bir pozisyonda değil mi?
Rezil ettiler mesleğimizi, hiç ettiler, itibarımızı iki paralık ettiler.
Yeni Türkiye'de gazeteci dedikleri siyasetçiyle, mafyayla iş tutan, bunun sonucunda da paraya para demeyenler oldu.
Vasıflı olanların çoğu da terk edildiği bir köşe başında köhnedi durdu…
Haliyle memlekette gerçekten haber değeri taşıyan bir skandal ortaya döküldüğünde takındıkları tutumlar da gazetecilikten başka her şeye benzedi.
Sedat Peker'in kişiliğini bu videolarla ilk defa gözlemlemek, bu videolarda gördükleri kişiye şaşırmak da mesleğin erbaplarının elinde icra edilmediğinin bir başka ispatı niteliğindedir aslında. Çünkü Sedat Peker bugün sergilediği kişiyi yıllar içinde ilmek ilmek dokumuş, bizler de bu dokumaya zaman zaman tanıklık etmiştik.
Okuma alışkanlığından dahi yoksun bu 'meslektaşlar' Ergenekon sürecinde karşılaştıkları o edebiyat sever 'Çılgın Sedat'ı dahi anımsayamıyorlar, çünkü belli ki işin sadece magazin ayağıyla alakadar olmuşlar. Sedat Peker'in Robin Hood göndermeli ün yapma çalışmaları, mağdurun abisi olarak anılma çabası...
Vatandaşa zarar veren yapıları ibreti âlem ederek, ama şiirli şarkılı işkenceden geçirdiğini aslında bilmeyen yoktu eskiden.
Çünkü eskiden gazetecilik Sedat Peker'le arkadaş olmadan onu bir yakını kadar tanıyacak bilgiye sahip olmayı gerektirirdi.
Şimdi ise gazetecilik Sedat Peker'le arkadaşlık edip, beraber iş tutup onu ve kendini konumladığı yeri hafife almayı gerektiriyor belli ki.
Yani aslında şimdinin gazetecilerine sadece vasıfsız karanlıklar demek de yetersiz, yattıkları yerden para yemeye o kadar alışmış olmalılar ki, ufak bir akıl çalıştırma refleksinden bile kopmuşlar.
Zira Sedat Peker'le, onun da kazanacağı bir sistem işlemediği sürece beraber yürümelerinin imkânsız olduğunu anlamış olmaları gerekiyordu.

Adam boşuna "Ben megolomanım" demiyor herhalde.
Adam boşuna kendine 'reis' dedirtmiyor herhalde.
Salt bir mafya, çıkar elde etmek için devletin kirli işlerini gören bir kişi konumuna koydukları Sedat Peker'in hedeflerini bile fark edememişler, yazık ki.

Sedat Peker bunca kirli işi sadece para veya derin devlette yer almak adına üstlenecek biri değil.
Sedat Peker adının önünde yer alan 'suç örgütü lideri' tanımının kalkması, 'hayırsever iş adamı' olarak anılmasının ve politikaya girmesinin önünün açılması için, yani sadece kendisine hizmet etmek için bunlarla iş tutacak biri.
Önce kendisi yani!
Şiir okuyarak adam döven...
Şarkı söyleyerek işkence eden...
Klasiklerden alıntılar yaparak falakaya çeken…
Şimdi bakıyorum, "Oha abi adam Nazım Hikmet'ten giriyor Seyit Rıza'dan çıkıyor" diyorlar.
İyi de bu adam hep buydu kardeşim.
Biz bu adama 'mafya' derken de bunu bilerek diyorduk.
Şimdi size bakıyorum da neredeyse 'mafya' demeye utanıp, Robin Hood'a geçmek üzeresiniz.
İşte Sedat Peker'i de benzerlerinden ayıran özelliği hep buydu.
Ünlü mafyalar için dümdüz 'katil' tanımı yapabilirsek, Sedat Peker için, 'işleyeceği suça önce beste yapan, söz yazan, ardından işini görenlerden' demek daha doğru olur. Evet tabii Türkiye mafyalarında pek sık rastlayamadığımız, bize biraz dizivari kalan biri...
Ama hep öyleydi.
Adeta kuafördeki yan koltukta manikür pedikür yaptırırken rastlayabileceğiniz bir mafya... 

Hep mafyaydı adam, biz onu böyle tanıdık, böyle bildik.
Kendimizi hafife almadığımız için onu da almadık!
Şimdi bakıyoruz gazetecileri bir bir yiyor.
Daha yiyebileceği onlarcası sessiz, korkudan ses çıkaramıyorlar.
Yoksa adam kalkıp beraber çevirdikleri işleri, girdikleri muhabbetleri anlatacak.

Sedat Peker aynı kişi anlayacağınız, mafya yani.
Ama gazeteciler gazeteci değil.
Zaten baksanıza ses kaydını mafya alıyor...
Gazeteci illegalitesini ortaya mafya döküyor...
Daha evinde Peker'i ağırlayanlar, onunla iş tutanlar, ricada bulunanlar ve en acısı da gücü karşısında boyun eğenler, o kadar çoklar ki!

Hani şimdilerde sıklıkla diyorlar ya "Susurluk'u hafifletiyorsunuz bu olaya benzeterek" diye…
Birbirimize dürüst olalım.
Bu dönem ihtimal Cumhuriyet tarihinin gördüğü en illegal dönemdir.
En karanlık.
Akçeli işlerin, usulsüzlüğün cirit attığı bir dönem.
En küçüğünden en büyüğüne bu dönemin figürleri vurgun şaibesi altındadır.
Ve evet bir gün mutlaka yargılanacaklardır. Sedat Peker'i de ortadan kaldırtmazlarsa, bu işten sağ çıkarsa, o da mutlak yargılanacaklar arasında yer alacaktır, bu gerçeği de unutmayalım! 

Ve bugün Sedat Peker'in konuştuklarına, bizlere anlattıklarına bir dönüp de bakalım:
Politikacılar, gazeteciler, iş insanları, derin devlet mensupları...
Aralarından sadece bir tane sizi şaşırtan isim bulabilir misiniz?
Size "İnanamıyorum, nasıl yapar böyle bir şey" dedirten tek bir örnek verebilir misiniz?
Hiç sanmıyorum.
Ve daha da acısı, Sedat Peker'in anlattıkları sadece düşüncelerimizin teyidi niteliğinde olmasına rağmen, 19 yıl, tam 19 yıl sessizce durduk. Bekledik, sanki bir kurtarıcı bekler gibi bekledik.
İşte kendimizi sıkıştırdığımız, haklarımızdan bir bir feragat ettiğimiz bataklığın beklenen kurtarıcısı da geldi!
Madem Goebbels de çalışmış...
Madem, Peygamber'den girip Atatürk'ten çıkabiliyor...
Madem Che Guevera'dan girip Hz. Ali'ye selam edebiliyor...
Madem önce konjonktür gereği 'kanlarını oluk oluk akıtıp' sonra da özür dileyebiliyor…
Madem hitabeti hatmetmiş...
O halde ne eksiği var bir şiir okuyup kurtarıcı vaadiyle her şeye talip olanlardan, diye sorarak noktalamak isterim yazımı.
Öyle başa, böyle tarak arkadaşlar!

Yazarın Diğer Yazıları

Kobani duruşmasında umut yeşerten tek hamle "yeni CHP"den geldi!

Kobani davasının geleceğe dair umut yeşerten hamlesi, CHP’nin duruşmayı izlemek üzere bir heyet yollaması oldu. Yeni CHP, "Barış masası olacaksa kimse bu masa için Erdoğan’a mecbur değil" mesajı vermeye devam ediyor. Umarım bu tavrı tüm siyasi tutukluların davalarında da gösterirler…

Türkiye'de âdetten değildir ama, bu bir özür ve özeleştiri yazısıdır!

Politik bir tutum olarak sandığa gitmedim… Ülke insanına, sandığa topyekûn bir inanç kaybı ve küskünlük yaşadığımı anlayamamışım… Küserek hakkımı aramaktan vazgeçme noktasına savrulmuşum, bunun özeleştirisini vermekle yükümlüyüm… Ben bu seçim sonuçlarını öngörememiş olmanın özrünü değil, insanımıza dair girdiğim bu inançsızlaşma süreci için özür diliyorum… Ve evet CHP'de 'iyi çalışan' o azınlığı görmezden geldiğim için de o CHP'li azınlıktan özür diliyorum…

Gökhan Zan’ın sorumluluğu Erkan Baş’ta da değilse kimdedir?

Çevrelerinden kimseyi bir Gökhan Zan kadar beğenememiş olduklarından, adayları üstelik de böyle kritik bir kentte, bu kişi olmuş-olabilmiş… E tabii ‘Kaf Dağı’ tenha olur, şüphesiz!.. TİP’i uzun zamandır böyle açıktan konuşmak -masalarda bırakmamak-gerekiyordu aslında. Elbette hepimiz her şeyin farkındayız, belki de sizlerin vekillik kariyerlerinden uzundur buralardayız! Ama dinlemediniz, ama duymadınız, ama sözüm ona yasakladınız!