17 Ekim 2019

Asker selamı, işte bütün mesele bu

Diyorum ya hep; barış istemek cesaret gerektirir ama onurlu bir eylemdir!

Açıkçası futboldan hiç anlamam.

Bu konuya da Pazartesi oynanan Fransa-Türkiye maçından sonra sosyal medyada çokça paylaşılan futbolcuların asker selamı verdiği o kareyle dahil oldum.

Biraz sonra oyunculardan birinin selama katılmadığı bir başka kare paylaşılmaya başlandı.

Asker selamı veren takım arkadaşlarına sırtını dönmüş bir futbolcunun görüldüğü diğer bir kare.

Mesele iyice dikkatimi çekti.

Kaan Ayhan adıyla ilk defa bu vesile ile karşılaşmış oldum.

24 yaşında Almanya doğumlu gencecik bir insan.

Fortuna Düsseldorf'un oyuncusu.

Aynı zamanda milli takımda.

Oynadığı Alman takımın kesin kuralları var, sahada siyasi tek bir göndermeye tahammül yok. 

Kaan Ayhan da bu gerekçe ile selama katılmıyor.

UEFA ise Türkiye Milli Futbol Takımına son iki karşılaşmada da (Arnavutluk ve Fransa) oyuncuların asker selamı vermeleri üzerine soruşturma başlatıyor.

Oyunculara açıkça "Profesyonelliğin milleti olmaz ve bazı koşulları vardır bunlara uymak zorundasınız" deniyor.

Şimdi siz "Mesele kendi milli meseleleri olsa da aynı tutumu sergilerler miydi?" diye de soracak olabilirsiniz.

Bilemiyorum, sergilemeyebilirler.

Ama bu benim konum değil.

Ülkelerin milliyetçilikleriyle alakalı bir yazı değil hedefimdeki.

Veya Türkiyeyle ilişkileri, dostlukları filan da değil.

Ben konuma döneyim.

Özetle;

Kaan Ayhan işinden olmamak, kadro dışı kalmamak için selama katılmamış.

Gelelim meseleme...

Diyelim ki Ayhan'ın asker selamı vermeme gerekçesi farklı olsaydı;

Yani Kaan Ayhan bir barış insanı, savaş karşıtı olsaydı.

Her koşulda barışı savunan biri ve aynı zamanda da anti militarist.

Ona kimse asker selamı verdirtemez, görüşlerinden vazgeçmez ve bu selamı asla vermez biri olsaydı.

Veya Kaan Ayhan sadece bir sporcunun asker selamı vermemesi gerektiğini düşünüyor olsaydı.

Spor ve savaş yan yana gelemez deseydi...

Diyemezdi ve düşünemezdi değil mi?

Bu ülkede kimse mecbur bırakıldığı kalıplar dışında düşünemez. Bırakın milli takımda oynamayı, biraz tanınan biriyseniz bu selamı vermek zorundasınız!

Zaten örneklerini sık sık görüyoruz.

Biri çıkıp "Falanca kişi savaşı selamlamadı" dedikten dakikalar sonra sosyal medya hesaplarından çeşitli paylaşımlar yapılıyor. 

Ha bir dakika, zaten sizin adınız anılıyor ve siz yine de selamlamıyorsanız -ki bu durum çok az örnekle sınırlı- o halde sonuçlarına da katlanacaksınız!

Korkum şu ki çok yakında sade vatandaşa da 'savaşa selam uygulaması'nı dayatacaklar, uygulamayanı da cezalandıracaklar...

Ceza da en hafifiyle yırtabilirseniz linç!

Aynı Kaan Ayhan'ı linç ettikleri gibi.

Oysa bana göre; o sahada, golden hemen sonra takım arkadaşlarını asker selamına zorlayan, küfür eden, boğazlarından çekiştiren Merih Demiral sosyal medyada bir dalganın konusu olmayı daha çok hak ediyor.

Ama bana göre işte.

Benim tüm o güruhun milliyetçi duygularını ayağa kaldıran milli maç başarısını elde eden başarılı bir genç futbolcuyu alkışlamak yerine görevi olmayan 'asker selamı'nı vermediği için hakaretlere boğulmasını da anlamam imkansız.

'Babası Iğdırlı, kürtmüş' diye 'hainliğe' gerekçe arayanlara 'iyi de annesi de Trabzonluymuş' diyen tek bir kişi bile çıkmayışını anlamam da imkansız.

Kürt olması, savaş karşıtı olamayacağı, Kürt ise iki kere savaşı desteklemek zorunda bırakılacağı gerçeğini de göz ardı edemiyorum.

Sonuçta insanlar ölüyor; bebekler, çocuklar en fenası da onlar.

Nefes yetmiyor bazen görüntüleri izlemeye.

İnsanın öldüğü yerde bizlere zorla savaş destekletmeye çalışıyorlar. Desteklemeyene soruşturma, gözaltı, linç...

Diyorum ya hep; barış istemek cesaret gerektirir ama onurlu bir eylemdir!

Yazarın Diğer Yazıları

Kobani duruşmasında umut yeşerten tek hamle "yeni CHP"den geldi!

Kobani davasının geleceğe dair umut yeşerten hamlesi, CHP’nin duruşmayı izlemek üzere bir heyet yollaması oldu. Yeni CHP, "Barış masası olacaksa kimse bu masa için Erdoğan’a mecbur değil" mesajı vermeye devam ediyor. Umarım bu tavrı tüm siyasi tutukluların davalarında da gösterirler…

Türkiye'de âdetten değildir ama, bu bir özür ve özeleştiri yazısıdır!

Politik bir tutum olarak sandığa gitmedim… Ülke insanına, sandığa topyekûn bir inanç kaybı ve küskünlük yaşadığımı anlayamamışım… Küserek hakkımı aramaktan vazgeçme noktasına savrulmuşum, bunun özeleştirisini vermekle yükümlüyüm… Ben bu seçim sonuçlarını öngörememiş olmanın özrünü değil, insanımıza dair girdiğim bu inançsızlaşma süreci için özür diliyorum… Ve evet CHP'de 'iyi çalışan' o azınlığı görmezden geldiğim için de o CHP'li azınlıktan özür diliyorum…

Gökhan Zan’ın sorumluluğu Erkan Baş’ta da değilse kimdedir?

Çevrelerinden kimseyi bir Gökhan Zan kadar beğenememiş olduklarından, adayları üstelik de böyle kritik bir kentte, bu kişi olmuş-olabilmiş… E tabii ‘Kaf Dağı’ tenha olur, şüphesiz!.. TİP’i uzun zamandır böyle açıktan konuşmak -masalarda bırakmamak-gerekiyordu aslında. Elbette hepimiz her şeyin farkındayız, belki de sizlerin vekillik kariyerlerinden uzundur buralardayız! Ama dinlemediniz, ama duymadınız, ama sözüm ona yasakladınız!