12 Şubat 2021

"Yeni anayasa" arayışının ardındaki olası on neden

Anayasa hukukuyla haşır neşir biri olarak, yakın geçmişteki tartışmalardan, dünyadaki anayasal gelişmelerden ve kendi arşivimden hareketle on olasılığın gerçekleşebileceğini tahmin ediyorum

Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, ilk kez AK Parti iktidarının erken zamanlarında (2007) Ergün Özbudun başkanlığındaki heyete bir "taslak" hazırlatmış ve yeni bir "sivil anayasa" çıkarma amacını gündeme getirmişti. O gündemi geçtiğimiz günlerde ansızın yeniden canlandırdı. Bunu yaparken de CHP'yi, 2016 yılına kadar yeni anayasa için çalışma yapan ve yaklaşık 70 maddede oydaşma sağlayan Anayasa Uzlaşma Komisyonu masasını devirmekle suçladı. (Gerçekte masadan kalkan CHP değil AK Partiydi.) Bu açıklamadan yeni anayasa hazırlık sürecinde CHP'nin (tıpkı HDP gibi) dışlanmak istendiği de ilan edilmiş oldu. Yani tüm uzlaşı söylemlerinin ardında yeni bir "Milliyetçi Cephe" anayasası olduğunu anlamış olduk.

İleri sürülen bir diğer iddia da 1982 Anayasası'nın darbeciler tarafından hazırlandığı ve yamalı bohçaya döndüğü oldu. Bu nispeten doğruydu ama Anayasa'nın darbecilerden kalan ögeleri, özellikle 2001 ve 2004 yıllarında değişmiş, hatta cuntayı koruyan bazı hükümler de 2010 yılında kaldırılmıştı. Öte yandan metni gerçek anlamıyla yamalı bohçaya çeviren de AK Parti hükûmetleri dönemindeki toplam 132 madde değişikliği getiren 12 farklı anayasa değişikliğiydi. Bunlardan en köklüsünün üzerinden daha dört yıl bile geçmedi.

Sayın Erdoğan'ın bu açıklamasına MHP lideri Devlet Bahçeli de, "Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemini"n pekiştirilmesi ve milliyetçi vurgulara dokunulmaması kaydıyla destek verdi.

Bu açıklamalardan sonra Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, her nedense 1921 Anayasası'nın "ruhu"na gönderme yaptı.

Tartışma bir süre daha devam edecek görünüyor ama bu savları ileri sürenlerden başka kimse neden bir anayasa değişikliği istendiğini tam olarak bilmiyor. Mevcut anayasa, iktidarın istekleri çerçevesinde biçimlendirildiği için gerçek amaç tam olarak anlaşılamıyor. Doğal olarak, niyet okuması yaparak bazı çıkarımlara ulaşılıyor.

Anayasa hukukuyla haşır neşir biri olarak ben de yakın geçmişteki tartışmalardan, dünyadaki anayasal gelişmelerden ve kendi arşivimden hareketle on olasılığın gerçekleşebileceğini tahmin ediyorum.

1. Olasılık: Seçim sisteminde değişiklik

Anayasa değişikliğinin amaçlarından biri seçim sistemindeki değişiklik olabilir. Bilindiği gibi AK Parti, öteden beri daraltılmış seçim sistemi özlemini açıkça dile getiriyor. Adaletsizliği pratikte de sınanmış olan (örneğin bu sistemin uygulandığı Kanada'da 1993'te yüzde 16 oya ulaşan bir siyasi parti, parlamentodaki sandalyelerin yalnızca yüzde 0,7'sini almıştı) bu sistemi haklı çıkarmak için 2017 yılından sonra hiçbir meşru amacı kalmayan yüzde on barajının düşürülmesi makyajı ileri sürülüyor. (Fakat bu olasılığın MHP'nin aleyhine olacağı akılda tutulmalı.)

Söz konusu değişiklik için Anayasa'da değişiklik mutlak bir zorunluluk değil. Anayasa'nın 67'nci maddesine göre "seçim kanunları, temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkelerini bağdaştıracak biçimde düzenlenir." Gerçi öngörülen sistemin (temsilde adaletsizlik getirdiği için) Anayasa'ya aykırı olduğu düşünülebilir ama Anayasa Mahkemesinin mevcut yapısı dikkate alındığında bu olasılık epey düşüktür.

Bu noktada akla gelen ikinci hüküm, aynı maddede yer alan "Seçim kanunlarında yapılan değişiklikler, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanmaz." düzenlemesidir. İşte eğer AK Parti-MHP koalisyonunun yeni seçim sistemiyle bir erken seçim kararı alma hesabı varsa bu hükmü değiştirmek istemesi anlaşılır olmaktadır.

2. Olasılık: Cumhurbaşkanının seçilme sayısının güncellenmesi

İkinci tartışmalı nokta, 2014 ve 2018 yıllarında Cumhurbaşkanı seçilen Sayın Erdoğan'ın 2023 yılında yapılacak seçimlerde Cumhurbaşkanı olmasına engel olan "Bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir." (md. 102/2) hükmüdür. Gerçi bu hükmün bir istisnası vardır: "Cumhurbaşkanının ikinci döneminde Meclis tarafından seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi halinde, Cumhurbaşkanı bir defa daha aday olabilir." (md. 116/2) Ne var ki erken seçim için 360 milletvekilinin bu yönde karar alması gerekir. Oysa Cumhur İttifakı'nın toplam milletvekili sayısı sadece 338'dir. Dolayısıyla bu nisabın erken seçimin yanı sıra anayasa değişikliğiyle birlikte tutturulması isteniyor olabilir.

Nitekim dünyada da çok sayıda benzer örnek var. Birini aktarmak gerekirse, 2018'de yeniden ve Anayasa'ya göre son kez Cumhurbaşkanı olan Vladimir Putin, 2020'de "2024 Problemi" olarak adlandırılan sorunu çözmek için çok tartışmalı bir anayasa değişikliği gerçekleştirdi. Kendisinin ve Medvedev'in seçim sayılarını sıfırlayarak 2024 ve 2030'da yeniden başkan olma olanağını sağladı.

3. Olasılık: Cumhurbaşkanının seçilme oranının düşürülmesi

Anayasa'ya göre Cumhurbaşkanı seçilebilmek için geçerli oyların salt çoğunluğunun yani yüzde 50'den fazlasının alınması gerekir. Son dönemde yapılan kamuoyu yoklamaları Millet İttifakı'nın ortak adayının bu oyu alamayacağını göstermektedir. Geçmişte AK Partililerin bu oranın yüksekliğinden pişman oldukları kamuoyuna yansımıştı. Dolayısıyla bu oranın düşürülmesi yönünde bir değişiklik arayışı pekâlâ olasıdır.

Latin Amerika'nın kimi devletlerindeki bozulmuş/melez başkanlık sistemlerinin bazılarında böylesi düşük oranlar vardır. Örnek vermek gerekirse Arjantin'de hiçbir aday geçerli oyların yüzde 45'ini alamazsa veya geçerli oyların en az yüzde 40'ını alan aday ile ikinci sıradaki aday arasında yüzde 10'luk bir fark oluşmazsa ikinci tur seçime gidilir. Bir ay içerisinde yapılması gereken ikinci tur seçimde en yüksek oyu alan aday seçilmiş olur. Meksika'da yüzde 50'nin altında bile olsa en çok oy alan kişi başkan seçilir. Hâl böyleyken bu ve buna benzer örneklerden esinlenmek istenebilir. Fakat bu olasılığın MHP'nin aleyhine olacağı akılda tutulmalıdır.

4. Olasılık: Anayasa Mahkemesinin yapısının değiştirilmesi

2017 yılında yapılan anayasa değişikliğinden sonra Cumhur İttifakı çevrelerinde anayasa hükümleriyle ilgili tartışılan ilk önemli bağlam Anayasa Mahkemesiyle ilgili olmuştu. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun çeşitli iptal kararlarından sonra AYM Başkanı Zühtü Arslan'a dönük ithamları ile MHP lideri Devlet Bahçeli'nin "yerli ve millî" bulmadığı Mahkeme'nin kapatılıp bir Divan-ı Âli kurulması gerektiğine dönük söylemi önemliydi. Bu satırlar yazılırken söylem güncellendi. Can Dündar ve Erdem Gül, Barış İçin Akademisyenler, Enis Berberoğlu, Selahattin Demirtaş kararları gibi iktidar çevrelerinin hoşnut olmadığı kararlar veren Mahkemenin yapısı veya anayasa şikâyeti (bireysel başvuru) mekanizmasının niteliği değiştirilmek isteniyorsa bunun için bir anayasa değişikliği zorunludur.

Anayasa Mahkemesinin üç üyesinin AK Parti çoğunluğundaki TBMM tarafından; beş üyesinin önceki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından, yedi üyesinin ise mevcut Cumhurbaşkanı tarafından atanmış olduğu dikkate alındığında -özellikle tartışmalı son iki atamadan sonra- bu gündemin canlılığı kuşkulu olabilir.

5. Olasılık: Parti kapatma oranında değişiklik yapılması

2017 değişikliğinden sonraki önemli anayasal tartışmalardan biri de HDP'nin kapatılmasıyla ilgiliydi. Özellikle MHP ve Vatan Partisi'nin gündemde tuttuğu bu başlığın hayata geçirilmesi bir Anayasa Mahkemesi kararına bağlıdır. Gelgelelim Anayasa'ya (md. 149/son) göre bu yönde bir karar verilmesi için on beş AYM üyesinden onunun kapatma yönünde oy kullanması gerekir. Mahkemenin şu anki üye kompozisyonunda, kapatma yönünde oy kullanma eğilimi gösterecek üye sayısı bu miktarda değildir. Bunun aşılması, bir anayasa değişikliğini gerektirmektedir.

6. Olasılık: Ölüm cezasının getirilmesi

Türkiye'de ölüm cezası, 1984 yılından beri fiilen yerine getirilmemiş, yani hukuken "moratorium" uygulanmıştır. Ölüm cezası önce DSP-ANAP-MHP koalisyonu döneminde, savaş ve çok yakın savaş tehdidi hâllerinde işlenmiş suçlar hariç olmak üzere kaldırılmış, AK Parti'nin iktidarı döneminde de Anayasa'da tamamen yasaklanmıştır. Yani hem MHP hem de AK Parti, bu değişiklik sürecinin parçası olmuştur. Gelgelelim özellikle 2010'lu yıllardan itibaren önceleri MHP sonra da AK Parti, bu cezanın tekrar getirilmesi yönünde açıklamalarda bulunmuştur. Öyle ki sayın Erdoğan'ın bu yöndeki açıklamaları münferit olmaktan çıkmış, belli bir istikrar kazanmıştır (örn. bkz. 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10).

Ölüm cezası, her ne kadar çağ dışı ve modern hukukun dışında kalmış bir ceza türü olsa da özellikle sağ kesimde yer alan seçmenlerin, derinlemesine düşünmeden, basmakalıp ezberlerle desteklediği bir ceza türüdür. Dolayısıyla Cumhur İttifakı'nın, İyi Parti'den SP'ye, Gelecek Partisi'nden Deva Partisi'ne bir tür "kanca" atması için elverişli propaganda aracıdır. Bu ceza, kâğıt üzerinde getirilse bile teknik nedenlerle uygulanabilir değildir. Ne var ki dünyada şu günlerde pek tutulan ifadeyle "sağ-popülist" diye nitelendirilen çevrelerin oylarını konsolide etmek için sıklıkla kullandıkları bu araca, onlarla aynı kategoride yer alan Cumhur İttifakı da pekâlâ başvurabilir. Bu cezanın oy devşirme aracı olarak kullanılması, hatta buna kardeş araçlardan olan kürtaj ve LGBTİ+ karşıtı düzenlemelerle birlikte gündeme getirilmesi sürpriz olmaz.

7. Olasılık: Çerçeveleme ve esnekleştirme yoluyla anayasasızlaştırma

Abdülhamit Gül'ün "yeni bir toplumsal sözleşmenin 1921 Anayasası ruhuyla taçlanacağına inandıkları" söylemi birden çok anlam taşıyor.

Öncelikle bu söylem, farklı çevreleri yakalama amacı taşıyor. Bir defa Mustafa Kemal Atatürk'ün meclis başkanlığında hazırlanmış bir metni Kemalistler bir defada yok saymaz. Buna karşın Anayasa'yı hazırlayan Meclis, son kertede hilafeti ve saltanatı kurtarmak için toplanmıştır ve solcu bile olsa dindar vekillerin sayısı yüksektir. Dahası 1923'teki değişiklikte devletin resmî dini İslam olarak düzenlenmiştir. Bu, İslamcıların 1921 Anayasası'na sempati duyması için fazlasıyla yeterlidir. Anayasa, Ekim Devrimi esintisiyle hazırlanmış ve başlangıç kısmı sayılabilecek Halkçılık beyannamesi anti kapitalist ve anti emperyalist nitelik taşımaktadır. Bu nedenle sosyalistler de soğuk yaklaşmaz. Metin oldukça ademimerkeziyetçidir, dolayısıyla Kürtler açısından en olumlu görülen anayasadır. Hepsi bir yana, Anayasa'nın yapılış süreci demokratik ve katılımcıdır. Bu yönüyle başta liberal demokratlar olmak üzere pek çoklarına cazip gelir. Ne var ki bu Anayasa, bir geçiş dönemi anayasası olduğu için erkler birliğine dayanır, çok az hüküm içeren, yani çerçeve bir anayasadır. Çok kolay değiştirilebilir yani esnektir. Anayasa'nın bu özellikleri yeni bir düzen kurmak için oldukça elverişlidir. Çünkü iktidarı az sınırlandıran, kolaylıkla değiştirilebilen ve erkler ayrılığı içermeyen bir anayasa, sınırsız yetkiyle hareket edebilecek iktidara ucu açık bir "anayasal an" yaratır.

8. Olasılık: Laikliğin "revizyonu"

AK Parti, Millî Nizam, Millî Selamet, Refah, Fazilet partileriyle temsil olunan millî görüş hareketinin geleneğinden gelen bir siyasi partidir. Anılan partilerin hepsi kapatılmıştır ve laiklik ilkesine aykırı oldukları sabittir. AK Parti de Anayasa Mahkemesi tarafından laiklik ilkesine aykırılığın odağı olduğu tespit edilmiş bir partidir. İşin ilginci anılan davalarındaki parti kapatma nedenleri incelendiğinde, Anayasa'a aykırı olduğu tespit edilen her bir başlığın yaşama geçirildiği görülür. Dahası İslamcılık hareketinin "Taksim'e Cami" veya "Ayasofya'nın ibadete açılması" gibi sembolik açından önem taşıyan talepleri de yaşama geçirilmiştir. Bu bağlamda eksik olan başlık, hareketin üyelerince kutlu "dava" olarak kodlanan hilafetin ilanıdır. Bunun için ise laiklik ilkesinin kaldırılması bir gereklilik olarak durmaktadır. Bu ilkenin kaldırılması ise yeni bir anayasa yapmadan anayasa değişikliğine gidilmesiyle mümkün değildir.

Hiçbir anlamı yoksa bile, varlığı sembolik bir anlam taşıyan Ayasofya'nın baş imamının "Cumhuriyet fabrika ayarlarına dönsün, Anayasa'da İslam olsun" açıklamasının bir anlamı olması gerekir.

9. Olasılık: Ekonomik kriz gündeminin saklanması

Türkiye'nin ekonomik krizi artık saklanamaz düzeye ulaşmış, yurttaşlar için can alıcı düzeye varmıştır. Hâl böyleyken yurttaşların temel gündemi yaşam pahalılığı ve içine düştükleri darboğazdır. Siyasetin bu başlığa dayanarak biçimlenmesi Cumhur İttifakı'nın yararına değildir. Bu bakımdan odağın anayasa gündemine kaymasının, bu yönde gerçek bir amaç olmasa bile stratejik bir anlamı olabilir.

10. Olasılık: Avrupa'ya ve sermaye çevrelerine sempatik görünmek

Bir önceki olasılığın Avrupa'ya ve sermaye çevrelerine bakan da bir yönü vardır. Bilindiği gibi yakın zaman önce başta yargı reformu olmak üzere birtakım revizyonlara girişileceğine dair açıklamalar yapılmıştı. Bu açıklamaların ekonomik darboğazı aşmak ve uluslararası meşruluğu güçlendirmek için kozmetik çıkışlar olduğu düşünüldü. Buna rağmen anayasa değişikliği gündeminin temel hak ve özgürlüklerle ilgili kimi hükümlerle (örneğin uzlaşı konusu olan 70 madde) bağlantılı olarak gündeme taşınması, siyasal hamlelerin aracı olarak kullanılabilir.

* * *

Bu olasılıklar, hep birlikte veya tek tek gündeme gelebilir. Bugün olmasa da başka bir zaman. Peki muhalefetin bu olasılıklara karşı yanıtı nedir, bu da bir diğer muammadır.

Yazarın Diğer Yazıları

Türkiye'de içki sadece içki değildir

Vergi adı altında içki içmenin cezası kesiliyor

Köylerde küslük yaratan muhtarlık seçimleri: Eşit ve gizli oy ilkelerinin ihlali

Muhtarlık seçiminde de kendine özgü bir resmî adaylık usulü uygulanmalı ve gizli oy ilkesini güvence altına alan bir pusula standardı getirilmelidir

Tanju Özcan’ın dinsel yemini yaman bir çelişki

Böyle bir pratik, laiklik ilkesine aykırılığın odağı olduğu geçmişte Anayasa Mahkemesince saptanan Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilleri veya belediye başkanları tarafından dahi gerçekleşmemişti. Bu adımı atmak, bir Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) üyesine nasip (!) oldu