Ankara’da 30 Aralık 2022 günü Ateş’e yönelik saldırıyı gerçekleştiren katiller, yargılama sırasında eski Ülkü Ocakları Başkanı’nı “korkutmak” amacıyla silahlarını ateşlediklerini iddia etmişti.
Oysa Öktem’e ateş edenlerin doğrudan “öldürme” niyetiyle silahlarını doğrulttukları anlaşılıyor. Üstelik ikisi otomatik tüfek, ikisi tabanca olmak üzere dört silahla!
İşi sağlama almak için kuşkusuz!
* * *
Sinan Ateş cinayetinin “kara kutusu” olarak tanımlanan Öktem, suikasttan bir ay sonra gözaltına alındı ve tutuklandı.
Cinayet davasının sonuçlandığı Ekim 2024’te tahliye edildi.
Öktem, Ülkü Ocakları’nda genel başkan yardımcılığı yaparken aynı zamanda MHP’li avukatlar grubunun önde gelen isimlerindendi.
Kadıköy’de 2017’de kadınlara yönelik tacize karşı çıktığı için bıçaklanarak öldürülen öğretmen Bahadır Grammeşin’in katil zanlısı Erkan Çınar’ın avukatıydı.
İstanbul Gülsuyu’nda 2013’te uyuşturucuya karşı yürüyüşte, protestocuların üzerine ateş açılması sonucu Hasan Ferit Gedik’in başından vurularak öldürülmesi olayına karışan Doğukan Çep’i savundu. Aynı Doğukan Çep, Sinan Ateş cinayetinde yine sahnedeydi.
Dahası Sinan Ateş cinayetinde “kavşak noktası”ndaydı.
Polis çocuğu ve MHP’li olma etiketiyle İstanbul’da hemen her dönem üst düzey polis müdürleriyle tanışıktı. Adliyede de işleri yolundaydı.
Hatta Sinan Ateş suikastı sonrasında hakkında başlatılan adli soruşturma kapsamında Emniyet Genel Müdürlüğü’nün kurumsal vekâletine sahip kurum dışı avukatlar arasında olduğunu biliniyor. Tabii bu dönemdeki İçişleri Bakanı koltuğunda kimin oturduğunu söylememe gerek yok sanırım!
* * *
Gelelim, Öktem’in öldürülmesine.
Otopsi ön raporuna göre; kafasına isabet eden bir, yüzüne isabet eden bir ve sol koluna isabet eden bir “öldürücü kurşun” Öktem’in ölümüne neden oldu. Dahası yine vücudunun farklı yerlerinde çok sayıda mermi girişi tespit edildi.
Dediğim gibi planlı bir eylem gerçekleştirildi Öktem’e yönelik.
Saldırıdan çok kısa süre sonra sosyal medyadan ortaya bir belge çıkıverdi hemen. Bu belgeye göre; Öktem, İstanbul Emniyeti Organize Suçlarla Mücadele Şubesi’nce (OSM) yürütülen suç örgütü soruşturmasında Daltonlar adlı çetenin hedefindeydi.
İstanbul Emniyeti OSM Şubesi, bu bilgiyi 25 Ağustos 2025 günü saat 20.30’da Öktem’in evinin ve iş yerinin bulunduğu Bakırköy ve Şişli İlçe Emniyet Müdürlükleri’ne resmi yazıyla yollamış.
Bu belgenin kamuoyuna yansımasıyla beraber bir başka resmi yazı daha düştü internete. İkinci belgeye göre de can güvenliğinin sağlanması amacıyla “çağrı sistemi koruma” uygulaması çerçevesinde Öktem’e tebligat yapılmış.
Söz konusu tebliğ ve tebellüğ belgesinin tarihi 9 Temmuz 2025!
İki belge arasında neredeyse yedi hafta var. Nedense hiç kimse bu tarih farkını dikkate almadı.
İstanbul Emniyeti OSM Şubesi, söz konusu bilgiyi yazının kaleme alındığı tarihlerde edinip kendi birimlerine “can güvenliğinin sağlanması” uyarısını yaptıysa, o halde 9 Temmuz 2025’te yapılan can güvenliğinden koruma tebligatının anlamı nedir?
İstanbul Emniyeti bir açıklama yaparsa kamuoyunun kafa karışıklığı ortadan kalkar.
Ama belki İstanbul Emniyeti’ni yönetenler de bu kafa karışıklığının devamı yönünde görüşe sahiptir!
* * *
Cinayetle ilgili gelişmeler Ankara’dan izlenirken yaşanan bir ilginç gelişme, meslekte böylesi çokça olayı yakından takip etmiş bu satırların yazarının da dikkatini çekti.
Öktem’in, bir süredir gerek Türkiye’de gerekse Avrupa’nın farklı ülkelerinde yasa dışı faaliyet yürüten Daltonlar adlı suç örgütünce öldürüldüğü bilgisi yayılıverdi. Bu bilginin kaynağı da az önce okuduğunuz İstanbul Emniyeti OSM şubesinin yazısıydı.
Akabinde hem internette hem de televizyonlarda saldırının Daltonlar adlı suç örgütünce gerçekleştirildiği bilgisi kullanılmaya başlandı. Bu bilgi kısa zamanda karşılık da buldu.
Öncelikle, Öktem hakkındaki resmi yazının, daha Öktem’in hastaneye kaldırıldığı sıralarda yani saldırının henüz ilk saatlerinde ortaya çıkması kuşku uyandırıcıydı. Bu durum, benzer süreçlerde hayatın olağan akışına ters durum olarak değerlendirilir.
Bu zamanlamadan anlaşılan; Öktem’in öldürülmesiyle ilgili her şey tamamdı, hatta gerekçeyi kamuoyuna yansıtacak “belge” de el altında hazırdı.
O halde, düğmeye basılmasında sorun yoktu.
Öktem’e yönelik saldırı girişiminin hemen ardından ölümünün kesinleşmesiyle birlikte söz konusu belge de sosyal medya aracılığıyla deyim yerindeyse piyasaya sürüldü aniden!
Daha olayın ardındaki asıl gerekçenin ortaya çıkarılmasına gerek kalmadan Daltonlar devreye girmiş ve işaretler “birilerince” başka yöne çevrilivermişti!
Bu bir.
* * *
İkincisi, suikastın gerekçesinin Öktem’in, Daltonlar adlı suç örgütünün rakibi Casperler adlı başka bir suç örgütünden bir kişinin avukatlığını üstlenmesi olarak kamuoyuna yansıtılması da dikkat çekici başka bir konu oldu.
Diyelim ki bundan dolayı Öktem’e yönelik husumet mevcut.
Oysa yeraltı dünyasındaki gelişmeleri yakından takip edenler, iki grup arasında hesaplaşmalar sırasında hedefe alınacak isimler arasında Öktem’den önce gelen isimlerin var olduğunu bilirler.
Yani, böyle bir hesaplaşmada sıra Öktem’e gelene kadar daha epeyce üst düzey isim varken, Öktem’in hedefe alınıp öldürülmesi “karşı tarafın avukatı” tanımıyla sıradanlaştırılamayacak kadar önemlidir kanımca.
Hollanda’dan gelen talimat sonrasında gerçekleştirildiği iddia edilse de, Öktem’in öldürülmesi basit ve sıradan bir mafya hesaplaşması değildir!
* * *
Üçüncü ise suikastı gerçekleştirdikleri gerekçesiyle gözaltına alınanların suç sicilleri.
İlk aşamada yakalanan altı zanlının suç sicilleri epeyce kabarık. 6136 sayılı Ateşli Silahlar Yasası’na muhalefet, konut dokunulmazlığını ihlal, uyuşturucu madde bulundurmak, satmak ve kullanmak, hırsızlık, tehdit gibi suçları işledikleri gerekçesiyle haklarında daha önce adli işlem yapılmış zanlıların.
Ancak dikkat çeken bir nokta, hiçbirinin organize suç örgütüyle herhangi bir bağı olmamış şimdiye kadar. Sıradan suçlular gibi görünmeleri, yeni nesil suç örgütlerini yönetenlerin eylemlerde görev verilmesi amacıyla insan kaynağı sağlamadaki en önemli tercihi.
Fakat buna karşın kritik bir başka bilgi var.
Şöyle ki, saldırının lideri konumunda olduğu ifade edilen Sidar Ö.’nün “arama kaydı” mevcut resmi kayıtlarda.
Yani, firarken bu eylemi gerçekleştirmiş.
Doğal olarak “polis, hakkında arama kaydı bulunan bir kişiyi nasıl yakalayamaz” sorusu akıllara geliyor.
Buna karşın, “koskoca 15 milyonluk şehirde polis bir kişiyi nasıl yakalasın” dediğinizi duyar gibiyim.
Soruya soruyla yanıt verenlere, “ama zaten polisin, jandarmanın işi, var oluş sebebi budur. Suçu olduktan sonra aydınlatmak yerine gerçekleşmeden önlemek asıl başarıdır. Hakkında dört arama kararı bulunan bir kişi yakalanmak istenirse değişik polisiye yöntemlerle yakalanır. Bu tür şüpheliler zaten polisin ajandasındadır. Polis eliyle koymuş gibi bulur” denir.
Ne demişti önceki İçişleri Bakanı; ‘polisin uçan kuştan haberi olur.’
* * *
Öktem’in cenaze törenine katılanlar, MHP’den hiçbir katılım olmadığına tanık oldular.
Bu tabloyu görenler, “Öktem, MHP’yi bu kadar kızdıracak ne yapmış acaba?” diye sorabilirler.
Yanıt, “Körfez’den bu coğrafyaya doğru esen tuhaf rüzgârlara bakmak” olur!
* * *
Necati Arabacı neden Türkiye’ye geldi?
Öte yandan ilginç bir gelişme daha yaşandı.
Almanya’da bir dönem “Hell Angels” adlı suç örgütünde faaliyet gösteren ve farklı lakaplarla anılan Necati Arabacı, sürpriz biçimde Türkiye’ye geldi ve hakkındaki karar gereğince gözaltına alındı.
Avukat Serdar Öktem’in öldürülmesiyle aynı süreçte İzmir’e gelen Arabacı, mahkemece tutuklandı.
Arabacı’nın Türkiye’ye gelmesini “kendisini koruma” amaçlı olduğunu söylemek yanlış olmaz. Bir süredir Almanya’ya giremiyor. Slovakya’da geçen eylülde yakalandı, akabinde ülkeyi terk etme koşuluyla serbest bırakıldı.
Avrupa’da hem hakkındaki soruşturmalardan hem de farklı mafya gruplarının arasında gerçekleşen infaz eylemlerinin sıklaşmasıyla yaşanacak olası gelişmelerden korunmak amacıyla cezaevine girme pahasına soluğu Türkiye’de aldı.
Tolga Şardan kimdir?
Tolga Şardan, 1988'de yerel olarak yayınlanan Ankara Ulus gazetesinde mesleğe başladı. 1989'dan 2018'e kadar Milliyet gazetesinde polis muhabirliği , Ankara Temsilci Yardımcılığı ve köşe yazarlığı yaptı.
Haber ve yazılarıyla, 1992'den itibaren Çetin Emeç, Muammer Yaşar Bostancı, Abdi İpekçi'nin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Yanı sıra, haberler Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Spor Yazarları Derneği'nce ödüle layık görüldü.
Ayrıca Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nce verilen 2021 Yılı Basın Özgürlüğü Ödülü'nün sahibi oldu.
Şardan, 2019'da Doğan Kitap'ta yayımlanan "Komonist Masası'nda Nazım Hikmet" adlı araştırma sürecindeki kitabını kaleme aldı.
2019'dan bu yana T24'te en çok güvenlik konularını ele aldığı Büyüteç adlı köşeyi yazıyor .
|