06 Eylül 2019

Kadına yönelik şiddetin ve cinayetlerin acı bilançosu

Üç yılda 932 kadın öldürüldü; cinayetlerde kullanılan ateşli silahların yüzde 83.9’u ruhsatsız

“Toplum nereye gidiyor?”

Bu sorunun sorulmadığı gün yok gibi. 

Aile içi şiddet, kadına yönelik şiddet, cinsel saldırı, çocuğa yönelik şiddet olaylarının ortaya çıkmasıyla birlikte hemen herkes bu sorunun yanıtlarını bulmaya çalışıyor.

Yazılı ve görsel medyanın yanı sıra özellikle sosyal medya paylaşımlarıyla daha çok kamuoyu gündemine gelen bu olayların her biri vicdanları kanatıyor.

Gelecek kuşaklar için kapanmayacak yaralar açıyor.

Yaşanan bir olay, hemen akabinde yaşanan başka bir olayla gündemden çıkıyor. Sadece rakamsal bir veri olarak kalıyor maalesef.

Kimi zaman ülke genelinde, kimi zaman ise yurt dışı destekli yapılan çalışmalara karşın henüz bu sorunun çözümüyle ilgili bir sonuç alınmış değil.

Sorunun kaynağının tespiti, sorun kaynaklarının ortadan kaldırılması hem toplumun gelişmesinde hem de yürekleri yaralayan bu olayların sona erdirilmesinde önemli.

*             *             *

Konuyla ilgili pek çok akademik çalışma mevcut.

Bunlardan birisi de, Polis Akademisi Başkanlığı tarafından yayın haline getirildi.

Akademide görevli Doçent Doktor Coşkun Taştan ve Araştırma Görevlisi Aslıhan Küçüker Yıldız’ın kaleme aldığı çalışma Şubat 2019 tarihini taşıyor.

Çalışma, 2016, 2017 ve 2018 yıllarında ülke genelinde işlenen kadın cinayetlerini mercek altına alıyor.

Üç yıllık dönemi aynı anda incelemesi nedeniyle söz konusu çalışmanın daha sağlıklı değerlendirmeler içerdiğini düşünüyorum.

İki akademisyenin hazırladığı raporu elden geldiğince özetlemeye çalışacağım.

Önce bazı rakamsal bilgiler vermekte fayda var. Şöyle ki;

* Söz konusu üç yıllık dönemde Türkiye’de işlenen kadın cinayeti sayısı - polis ve jandarma bölgesi birlikte – 932. (2016: 301, 2017: 350, 2018: 281)

* Cinayetlerin Türkiye ortalaması (1 milyon kişi başına) : 3.8

* Kadın cinayetlerin en çok yaşandığı ilk beş kent şöyle: 1. İstanbul (Yüzde 14.5), 2. Ankara (Yüzde 6.1), 3. İzmir (Yüzde 5.5), 4. Antalya (Yüzde 4.5), 5. Gaziantep (Yüzde 4.3).

* Cinayetlerde kullanılan suç aletleri: Ateşli silah : Yüzde 52.8, Kesici-delici alet: Yüzde 31.9, Boğma: Yüzde 7.

* Cinayetlerde kullanılan ateşli silahların yüzde 83.9’u ruhsatsız, yüzde 16.1’i ruhsatlı.

* En sık karşılaşılan cinayet mekanları: Ev/Metruk bina/konut: Yüzde 72.8, Sokak: Yüzde 15, İşyeri: Yüzde 3.2.

* Kadın cinayetlerinin yüzde 29,2’si saat 12:00 ile 17:59 arasında, yüzde 27,9’u saat 18:00 ile 23:59 arasında işlendi.

* Yaşamını yitiren kadınların yaş aralığı: Yüzde 25.7’si 26-35 yaş arası, yüzde 20.2’si 36-45 yaş arası, yüzde 19.2’si 19-25 yaş arası, yüzde 12.4’ü 46-55 yaş arasında.

* 66 yaş ve üzerinde yaşamını yitiren kadınların oranı ise, yüzde 7.1 olarak kayıtlara girmiş durumda.

* Cinayetlerde evli kadınların oranı yüzde 58.5, bekâr kadınların oranı yüzde 16.3, boşanmış kadınların oranı yüzde 16.1.

* Erkek şiddeti sonucu kaybettiğimiz kadınlarımızın eğitim durumları: İlkokul mezunu yüzde 46.1, ilköğretim mezunu yüzde 17.9, lise mezunu yüzde 13.4, üniversite mezunu yüzde 5.8, okuma yazma bilmeyen yüzde 6.

* Türkiye’de sadece Türk vatandaşı kadınlar değil, yabancı uyruklu kadınlar da gördükleri şiddet sonrası yaşamlarını yitiriyor. Yaşamlarını yitiren yabancı uyruklu kadınların yüzde 34.6’sı Suriye uyruklu. İkinci sırada yüzde 15.4’le Bulgar vatandaşı kadınlar, üçüncü sırada ise, yüzde 11.5’la Azerbaycan uyruklu kadınlar var.

*             *             *

Gelelim failler, yani kadınların yaşamlarına son veren şiddet uygulayıcılarla ilgili rakamsal bilgilere…

* Faillerin yüzde 96.2’si erkek, yüzde 3.8’i kadın.

* Katil ya da katil zanlılarının yüzde 82.4’ü yakalanırken, yüzde 16.2’si intihar etti. Yüzde 1.3’ü ise halen aranıyor.

* Kadınların yaşamını sona erdiren faillerin yüzde 46.8’i ilkokul mezunu. Yüzde 22.2’si ilköğretim mezunu olan faillerin yüzde 18.9’u lise veya dengi okul, yüzde 5.5’i ise üniversite mezunu. Okuma yazma bilmeyen faillerin oranı ise yüzde 1 olarak kayıtlarda yer alıyor.

* Faillerin yüzde 63.7’si evli. Yüzde 21.2’si bekâr, yüzde 14.2’si boşanmış.

* 26-35 yaş aralığındaki faillerin oranı yüzde 30.9, 36-45 yaş arasındakiler yüzde 25.3, 46-55 yaş arası yüzde 15.9.

* Faillerin yüzde 30.2’si nitelik gerektirmeyen iş sahibi, yüzde 26.9’u işsiz, yüzde 13.4’ü profesyonel meslek grubundan. Emekli olan fail oranı ise yüzde 8.4.

* Sabıkasız faillerin oranı yüzde 86.5 iken, daha önce herhangi bir suçtan sabıkası olan fail oranı yüzde 13.5 oldu.

* Faillerin, yaşamlarına son  verdikleri kadınlara olan yakınlıklarına baktığımızda ilk sırayı yüzde 63.5 ile eş/duygusal partnerler alıyor. Yüzde 32 oranında akrabalar ikinci sırayı, yüzde 1.7’yi ise komşular üçüncü sırayı alıyor.

* Elbette bu olaylardaki en önemli başlıklardan birisi yaşanan olayların gerekçeleri. Kadın cinayetlerinin gerekçelerinde ilk sıra yüzde 42.6 ile psiko – sosyal sorunlarda. İkinci sırada yüzde 36.2 ile cinsellik, yüzde 13 ile ruhsal bedensel sağlık sorunları ve madde kullanımı üçüncü sırada, yüzde 7.7’yla ekonomik sebepler dördüncü sırada yer aldığı ortaya çıkıyor.

Belki biraz fazlaca rakamsal veri paylaştım, ancak resmin bütün olarak görülmesinde bu verilerin kıymeti var.

*             *             *

Akademisyenler Taştan ve Yıldız, raporlarında veriler ışığında sorunların tespiti ve çözüm önerilerini de sıralamışlar. Bu bölümden önemli olanlarını paylaşıyorum.

Önce tespitler:

* Çocuklar: Özellikle çocuklu ve evli kadınların öldürüldüğü vakalarda, kadının eşinden gördüğü şiddet karşısında evden uzaklaşmasının önünde en önemli engellerden biri çocuklarıdır. Olay tutanaklarında, mükerrer ve müzmin şiddete rağmen maktulün çocuklarının geleceğini düşünerek ayrılmaktan kaçındığına dair tanık ifadeleri mevcuttur.

* Eve dönmezse öldürme tehdidi: Bazı vakalarda eşinden ayrı yaşamaya başlayan, hatta boşanma süreci başlatan kadınların, eğer eve dönmezlerse öldürüleceklerine dair eşlerinden tehdit aldıkları kayıtlara geçmiştir. Maktullerden bazılarının, bu tür tehdit karşısında, bazen barışarak her şeyin düzeleceği umuduyla geri döndükten sonra öldürüldükleri görülmektedir.

* Mükerrer vakalarda failin şiddet eşiğini artırarak öldürme bariyerini aşmasını kolaylaştıran etkenler:

1. Ayrı kalma ve yeniden birleşme: Bazı vakalarda (özellikle erkeğin kalacak yerinin olmadığı uzaklaştırma kararlarının söz konusu olduğu durumlarda ve aldatılma şüphesi veya gerçeğinin söz konusu olduğu vakalarda) tedbir kararı uygulandıktan sonra eşlerin (ya da bazı ender durumlarda birinci derece akrabaların) yeniden fiziksel yakınlığa girmeleri, cinayete giden yolda bir etkendir.

2. Alkol ve madde kullanımı: Bazı vakalarda alkol ve madde kullanımının, cinayetin işlenmesinde kolaylaştırıcı bir rol oynadığı görülmektedir.

3. Üçüncü kişilerle ilişki: İster şüphe düzeyinde olsun ister fiilen gerçekleşmiş olsun, aldatılma failin “öldürme bariyerini” aşmasını kolaylaştıran önemli etkenlerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır.

4. Psikiyatrik bozukluk: Bazı vakalarda failin öldürme eşiğini aşmasında, müzmin psikiyatrik bozukluklar (özellikle kronik şizofreni gibi hastalıklar) önemli bir etken olarak rol oynayabilmektedir.

5. Reddedilme: Özellikle genç yaştaki failler üzerinde etkili olan bu faktör “duygusal partner olma”, “cinsel ilişki kurma” ve “evlenme” gibi isteklerinin reddedilmesi durumunda failin öfke ve kıskançlık krizlerine girerek öldürme bariyerini aşmasını kolaylaştırmaktadır.

6. Ayrılık sonrasında çocuklarla görüşme konusunda yaşanan sorunlar: Geçimsizlik ve benzeri nedenlerle ailelerin çözülmesi neticesinde çocukların eşlerden birinde (genellikle kadında) kalması durumunda, çocuklar ile eşlerden birinin (genellikle failin) görüşmesi konusunda derin anlaşmazlıklar yaşanabilmektedir. Bu anlaşmazlıkların neticesinde fail öldürme eylemini gerçekleştirebilmektedir.

7. Toplumsal baskılar: Olay tutanakları incelendiğinde bazı vakalarda failin, aldatılma şüphesine/kesin bilgisine rağmen evliliği devam ettirebilmek için bunu bir süre görmezden geldiği; ancak sosyal çevreden gelen baskılar neticesinde bu tutumunu sürdüremediği ve eşini öldürmektedir.

Ve çözüm önerileri:

* 6284 Sayılı Kanun kapsamındaki olayların kolluk kuvvetlerince tasnifi ile ilgili sorununun aşılabilmesi için polis merkezi amirliklerinde çalışan amir ve memurların konuyla ilgili eğitimden geçmeleri yararlı olacaktır.

* Yüksek riskli ve uzaklaştırma kararı olan vakalarda, taraflar boşanmış ise ve çocukları varsa velayet konusunun ve özellikle babanın görüş günü ve görme şeklinin daha dikkatli düzenlenmesi gerekmektedir. Ayrıca yüksek riskli vakalarda çocuk görme randevularının uzman gözetiminde düzenlenmesi ve gerçekleştirilmesi önerilmektedir.

* Özellikle riskin yüksek olduğu, evden uzaklaştırma gibi önleyici tedbirler verilen kişilerin hem rehabilitasyon hem de kalacak yer temini için yatılı öfke kontrol programlarına alınmalarının sağlanması ve bu programın ülke genelinde yaygınlaştırılması hayati öneme sahiptir. Ankara’da pilot çalışması gerçekleştirilmiş olan ve şiddet uygulayan kişilere öfke kontrol eğitimi verilen uygulamanın yaygınlaştırılması, bu tür durumların engellenmesine katkıda bulunacaktır. Ayrıca elektronik kelepçe, KADES ve benzeri teknolojik uygulamaların yaygınlaştırılmasının yararlı olacağı düşünülmektedir.

* Kadının şiddetle karşılaştığında polisten önce gidebileceği ara yapılar üzerinde düşünülmesi gerekmektedir.

* Özellikle yaşlı ebeveynlerle birlikte yaşıyor olmaları durumunda şizofreni gibi ciddi psikiyatrik bozuklukları olan hastaların takibinde risk analizleri yapılarak, Sağlık Bakanlığı ile diğer paydaşlar arasında etkili işbirlikleriyle vakaya özel tedbirler alınmalıdır.

* Takip ve rehabilitasyon çalışmalarında öfke kontrol sorunu, alkol ya da uyuşturucu bağımlılığı olanların kontrol ve tedavisinin yapılması ve bu tedavinin denetimli serbestlik uygulamalarıyla zorunlu tutulması kadın cinayetlerinin önlenmesi ve kadına karşı şiddetin artarak devam etmemesi için elzemdir.

* Takip mekanizmasının eşlerin yeniden bir araya geldiklerinde bunu ilgili kuruma bildirmelerini de zorunlu kılacak şekilde kurulması, ya da kadının belli kısa aralıklarla durumunun sosyal çalışmacılar tarafından değerlendirilmesi, uzaklaştırılan erkeğe yönelik rehabilitasyon çalışmalarının da mevzuatta öngörüldüğü şekilde, ciddiyetle yapılması gerekmektedir.

* Tedbir kararları verildikten sonra kararın uygulanması ile ilgili olarak hem hukukî hem de sosyal-psikolojik yönden izleme-değerlendirme yapmak üzere kurumsal rol paylaşımı gereklidir. Hangi kurumların ve aktörlerin, kararın izlenmesi ile ilgili ne tür görevleri yerine getireceği konusu berraklaştırılmalıdır.

* Şiddete maruz kalan bir birey başvuruda bulunduğunda ilk olarak yapılan işlemlerden biri risk derecesinin tespit edilmesidir. Söz konusu risk analizinin nasıl yapıldığı ve ne ölçüde isabetli çıkarımlar yapıldığı son derece önemlidir. Polis bir aile içi şiddet vakasıyla karşılaştığında ifade alma aşamasından sonra, vakanın risk derecesini tespit etmek üzere pol-net sisteminde mevcut bulunan “Aile İçi ve Kadına Karşı Şiddet Olayları Kayıt Formu”nu (kısaca: Kayıt Formu) doldurur. Bu formdaki risk analizinde çıkan sonuca göre koruyucu ve önleyici tedbir alınmasına aracılık eder (kimi durumlarda bu kararı doğrudan kendisi alarak onaya sunar). Dolayısıyla söz konusu Kayıt Formu’nun iyi derecede açıklayıcı olması ve isabetli bir biçimde risk durumunu belirlemesi önemlidir.

*             *             *                

Görüldüğü gibi, Polis Akademisi’nde görevli iki akademisyenin raporunda altı çizilen konular gerçekleştirilmesi çok zor olan konular değil.

Devlet bu ve benzer çalışmaları ne kadar dikkate alıyor bilemiyoruz.

Akademik çalışmaların sahaya yansıması farklılık gösterse de çoğu zaman önerilerin katkısı olabiliyor.

Sorun, devletin bu olaylara bakışını değiştirmesiyle birlikte biraz özel önem sarf edip gayret göstermesi, kurumlar arasında eşgüdümün mutlak biçimde sağlanması ve her şeyden önce bu zincirde görev alan ya da alacak olanların yaptıkları işin gelecek kuşakları doğrudan etkileyeceğini anlayacak görev bilincini yerine getirmesiyle aşılabilir.

Tabii, eğitimin bu sürecin “olmazsa olmazı” olduğunu unutmamak gerekiyor. 

Yazarın Diğer Yazıları

Burdur'da taciz skandalı: Skandalın adresi Burdur Aile ve Sosyal Hizmetler Müdürlüğü!

İşin içinde taciz var, mahkemeden alınan uzaklaştırma kararı var, il müdürlüğünde görevli kamu personeli var, şüpheli, tanık ve mağdura ait adliye yansıyan ifadeler var, tacize adı personelin görevden uzaklaştırılması amacıyla bakanlığa ve valiliğe yazılan yazılar var. Yetmedi, benzerlerinde olduğu üzere dini cemaat iddiası var. Yetmedi, siyaset var

Ayhan Bora Kaplan, polis muhbiri oldu mu?

17 - 25 Aralık 2013'te Gülen cemaatinin emniyetten tasfiyeye başlanması sonrasındaki personel değişimi sırasında yeni göreve gelen ekipler, Ankara'yı kasıp kavuran Aramaz'ı bir türlü yakalayamazken, muhbir olmak amacıyla şubeye gelen genç, Aranmaz'la ilgili önemli bir bilgiyi polise aktardı...

180. yaşına adım atan Türk Polis Teşkilatı...

350 bin kişilik teşkilatın başındaki yöneticinin Şeref Defteri'ne yazdığını düşündüğümüz bağlılık mesajlarına karşın teşkilatın içinde bulunduğu tablonun örtüşmediğini, deyim yerindeyse "sokaktaki insan" biliyor artık