31 Mayıs 2020

Netlik ve muğlaklık

Ekmeğin üretilmesi kadar üleşilmesi de bitmeyen tartışma ve kavgalar ile birlikte sürer gider, adına da siyaset denir. Frenkçesi politika, o da dilimize yerleşmiştir, kullanılır.

Siyaset, örgütlenmiş farklı partiler eliyle ülke sathına yayılırken, oradan sosyal ve asosyal medya tartışmaları ile zihnimizi de işgal eder. Şikâyetçi miyiz, evet bazen, pardon her zaman!.. Neden?

Çünkü tartışmaların niteliği, net değil muğlaktır. Ne adına, netliğe varmak adına. Kolay mı, hiç değil!

Siyaset bilimi ve sosyal bilimler bu sorunların gönüllü uğraşanlarıdır. Bizlerin, birer seçmen vatandaş olarak, konuya burnumuzu sokmamızın sebebi ise, işgal altındaki zihnimizin kulaktan dolma uğultularla dolu olması. Burada biraz dolaşalım istiyorum.

Söze ekmek ile başladım, demek ki belirleyici olan üretim ve elbet tüketim de.

Oysa ülkemizde süren tartışmaların üstüne oturtulduğu omurga, inançlar, tarihçilik ve milliyetçilik gibi soyut kavramların paylaşılması ve dayatılması üzerinedir.

Tarihin yani geçmişin ve bugünün dünyasını biçimlendiren, belirleyen, tanımlayan temel kavramlar, üretim şekilleri ile açıklanıyor. Kısacası ya Devletçi olunuyor, devletin üretimi ile, ya Özel teşebbüsçü olunuyor, özgür sermayenin üretimi ile biçimleniyorlar. Birbirlerinden farklı rejimler. Belki Karma ekonomi gibi arada kalan da eklenebilir mi, bilmiyorum.

Şimdilik kabaca , kulaktan dolma uğultunun içinden devam edelim.

 Üretime dayanmayan bir siyaset güden particilik, isim değiştire değiştire, küçük çıkar örgütlenmeleri olmaktan öteye gidememiştir.

Elbet üretime dayalı ideolojilerden birini benimseyenler de olmalıydı, çünkü önemli örneklerimiz var;

Bir - Cumhuriyetin ilk yıllarında, devletçi üretim anlayışıyla tek parti yönetimi iktidarda.

İki - Sonraki yıllarda, hepsi piyasa ekonomisine dayalı üretim anlayışıyla, çok partili yönetim, sırayla iktidarda.

Devletçi iktidar, özgür düşünce ve örgütlenmeyi engellemiştir. Yasaklar getirmiş, baskı yapmış, şiddet uygulamış, parti kapatmış vs.

Üretim yapan devlet, sistemin değişmesi korkusuyla, özgür düşünce adamlarını hapsediyordu.

Üretimi özel girişimci yaparken, devlet neden özgür düşünce adamlarını hapiste tutuyor ki?

Devletçilikte, "inhisarlar" adıyla tekel var, alkollü içkiler, tütün, kibritte olduğu gibi, ayrıca gaz, tuz, bez ve et, balık, hububat tüketimi gibi, sebze meyve satışında narh koymak gibi, fabrika kurmak ve işletmek gibi, ayakkabı yapıp satmak gibi, devletin üretim ve denetim işleri var.

Düşünceleri ifade etmek ise yok, dedim ya, o büyük suç! Bunların içinde şiddet gören, en başta Solculuk sonra İslamcılık ve Türkçülük de var. Tabutluklar, Ticanîler, heykel kırmalar vs. belleklerdedir. İfade ve inanç özgürlüklerini tırpanlayan 141, 142 ve 163 sayılı yasalar yıllarca uygulamada kaldı…

Ne oldu? Kendine güveni olmayan, toplu iğne bile yapamıyoruz, diye yakınan bir toplum. Müthiş ve yaygın bir Batı hayranlığı, ABD düşkünlüğü ile Sovyetler Birliği ve solcu düşmanlığı vb. Devam edelim…

II.Dünya Savaşı'nı kazananların yüzü suyu hürmetine çok partili düzene geçme girişimi, ilkinde 46'da hileli seçimle engellendi. İkinci denemede 50 seçimleri ile devran değişti.

Karma yanı da olsa, Hür Teşebbüs, böylece uzun sürecek tehlikelerle dolu maceralı üretimine ve yönetimine başlamış oldu. Ne var ki, eski korkuları ve kadîm hastalıkları da beraberinde sürükleyerek... Muğlaklıklar yine geçer akçe olmayı sürdürdü ve sağ- sol tartışmaları ile birlikte devam etti gitti. Sayın İdris Küçükömer'in sağı solu yerli yerine oturtma gayreti anlaşılamadı.

Liberal ekonomi ile kalkınan ülkeler karşısında duyulan aşağılık duygusu, imrenme, taklit vs. Yerli ve milli söylemleriyle dinci ve millici çözümlerden medet umulması. Tartışmalardaki devletçi görüşü solculuk olarak algılayan CHP ye düşmanlık beslenmesi. Kobi'lere dayalı iktidarı kaybetme korkusuyla ona buna iftira atılması. Yeni dönemlerin eski alışkanlığı olarak devam ediyordu.

Sayın Ecevit'in Karaoğlan popülaritesi, bir süre için, bu korkuları geriletebiliyordu.

Sayın Erbakan'ın yıllar önce "Pancar Motor" denemesi ve "takım tezgâhları imalâtı" somut önerisi ile solculardan ithal "fabrika yapan fabrikalar yapalım" dileği birer netlik örneği idiler.

Sayın Demirel, sermaye düzenini savunuyor, iktidara birkaç kez gidip gelerek de olsa "her soru cevap alacaktır, her cevap tartışmaya açıktır" diyebiliyordu.

Sayın Özal , "özgür piyasa ekonomisi o özlediğiniz özgür düşüncenin de getiricisi ve güvencesi olacaktır" diyebiliyordu.

Kürtçülük, önce Doğu sorunu, sonra Güneydoğu sorunu, Ağalık sorunu, Toprak reformu sorunu, çözüm süreci, derken buzdolabında gibi çoğalan isimlendirmelerle devam ediyor, bir türlü sadete gelinemiyordu.

Milliyetçilerin üretimle bir ilişkileri olmadığı için korkularını şiddetle, silahla gidermeye çalışıyorlardı.

İlginç olan İslamcıların şimdi, silahlanma, sokağa çıkma korkutmacaları, CHP düşmanlığı ve solculuk sandıkları devletçi geri dönüş ihtimalinden çekinmeleri ile tehdidi yöntem olarak hatırlamaları, bu işlerin vazgeçmiş eskisi olan MHP'nin ittifakını da açıklıyordu.

Derken, 27 Mayıs ile başlayan ve defalarca tekrarlanarak, sonuçlanan yada akim kalan darbeler, en son günümüzde 15 Temmuz girişiminde görüldü ve bastırıldı.

Tam da yazının bu noktasında, Koronavirüs, Covid-19 adıyla gelip baş köşeye oturmaz mı, tuz biber ekti!

Sayın Recep Tayyip Erdoğan, bütün bu durumlardan kendi lehine somut, siyasi başarı ve devamlılık elde etme çabası içinde iken, karşıtları da Tayyip bitti laga lugası ile oyalanıyorlar.

Diğer rakipleri de işin aslını akıllarına getirmemeye çalışıyorlar. Çünkü o gitsin biz gelelim, o eskidi biz taze kaldık mugalatasıyla meşguller.

Tayyip Erdoğan da çileden çıkıyor, muğlaklığın şaheser örneklerini deniyor. İşin aslına hiç değinmeden, otomobil yapmak, yerli ve milli olmak, istiklal ve istikbal kafiyesini tekrarlamak, içinde Türk çağrışımı var diye, her yeri turkuvaz renge boyamak vs.

Bu muğlaklıklara, eskilerden Turhan Feyzioğlu'ndan intihal, tek millet, tek vatan, tek bayrak, tek devlet dörtlemesi, adı ise Mısır'da bir meydan isminden alınma Arapça dört anlamına Rabia, "…yaratılanı yaradandan ötürü severiz" dizesi, adı anılmadan Yunus Emre'nin bir dörtlüğünden alınarak söylemlere ekleniyor ve tekrarlanıyor.

Bu uzun yazının sonunda muğlak olmayan, net birkaç dünya örneği de olmalıydı.

Birleşik Krallıkta, Muhafazakâr Parti, Liberal Parti, İşçi Partisi, Sosyal Demokrat Parti. Bu adları kullanan partilerin ne oldukları isimlerinden belli, net'tir. Amerika Birleşik Devletleri'nde iki parti, ikisi de liberal nitelikte Demokrat Parti ve Cumhuriyetçi Parti.

Türkiye'de de, İşçi Partisi, Komünist Parti, Sosyalist Parti, Demokrat Parti gibi net isimli örnekler de var.

Netice; Türkiye'de kalabalıklar neden şaşkın, tedirgin, takıntılı, güvensiz, gergin, kavgacı. Neden işinde gücünde, rahat, güvenli değil, neden endişeli.

Bu soruları bilenler, yanıtlarına boş verseler bile, sadece bu soruları kullanarak, muğlak açıklamalarla siyaset yapabiliyor ve kendilerini gündemde tutabiliyorlar.

Kardeşlerim, net konuşmalardan uzak kalma, muğlak olma, umudumuzu kırma, bizi boşa çıkarma, Covid-19'u unutturma, öksürük olma, daha ne diyeyim?!.

Yazarın Diğer Yazıları

Tan Oral çiziyor...

Türkiye'nin önde gelen çizerlerinden Tan Oral, çizgileriyle Türkiye ve dünya gündemini yorumluyor

Tan Oral çiziyor...

Türkiye'nin önde gelen çizerlerinden Tan Oral, çizgileriyle Türkiye ve dünya gündemini yorumluyor

Tan Oral çiziyor...

Türkiye'nin önde gelen çizerlerinden Tan Oral, çizgileriyle Türkiye ve dünya gündemini yorumluyor