21 Şubat 2021

Maske ile yüz göz olmak

Pandemi döneminde kullanılan maskelerin iletişimde çok ciddi bir engel oluşturduğunu yaşayarak deneyimledik. Uzun bir süre maske takmaya devam etmek gerekirse bu sorunu aşmak için çözümler bulmalıyız

Geçen gün yolda eski bir dostumla karşılaştım. Maskesinin üstüne güneş gözlüklerini takmıştı. Ayaküstü biraz sohbet ettik. Söylediklerinden hiç bir şey anlamadım. Meğersem o değilmiş.

Şaka bir yana, benim gibi görsel eğilimli insanların maskeli biriyle iletişim kurması çok zor.

Psikologlar yüzleri görmeden konuşmanın duyguları kavrama ve etkin iletişim için sorun yarattığını söylüyorlar. Şahsen ben yüzlerdeki ifadeleri sözlerden daha anlamlı bulurum. Bu nedenle şimdi görüntülü elektronik haberleşmeyi bile maskeli sohbete tercih ediyorum.

Salgının başlangıcından itibaren, “Maskeleri yakında atacağız.” diye bol keseden konuşanlar olmuştu. Maskeyi atmayı yanlış anlayanlar onları yerlere atmaya başladılar. Aslında, bırakın maskeyi atmayı, şimdi doktorlar iki maskeyi üst üste kullanmamızı öneriyorlar.

Pandemi sonrasındaki yeni normalde maskelerin güneş gözlüğü gibi bir aksesuara dönüşeceği söyleniyor. Bu yazıda önce kaybetmek üzere olduğumuz yüz yüze iletişimin önemine değineceğim. Daha sonra da maskeler konusunda uzmanların görüşlerinden bahsetmek ve uzun vadeli kullanıma uygun maskeleri tartışmak istiyorum.

İnsan yüzüne beyinden bakış

Bebeklere farklı görüntüler gösterildiğinde, yüzlere geometrik şekillerden daha çok zaman ayırdıkları tespit edildi. Yüze bakmak, beyinde yüz tanıma için uzmanlaşmış bölgeyi (Fusiform Face Area, FFA) uyarıyor. Orada bir hasar varsa yüz ifadelerini anlamak zorlaşıyor. Sorun devam ederse, hasta yakınlarını bile tanıyamıyor. Yani iş yüz körlüğüne kadar gidebiliyor.

Prof. Dr. Robert L. Solso yüzde en çok nerelere bakıldığını belirlemek için gözün hızlı sekmelerini (Sakkadik adımlar) inceledi. Bir tarayıcının sayfa üzerinde hareketlerine benzer şekilde yüzlerin taranarak gözden geçirildiğini buldu. Gözün takip ettiği yol izlenince ortaya kaba bir yüz resmi çıkıyor. Bu süreç uzadıkça özellikle gözlere ve dudaklara tekrar tekrar dönüşler yapılıyor.

Prof. Dr. Margaret Livingston bir insanın karikatürünün fotoğrafından daha kolay tanındığını keşfetmişti. Prof. Solso’nun sekme araştırmalarına dayanarak bellekte yüzün karikatüre benzeyen bir resminin oluşturulduğunu söylemek yanlış olmaz. Küçük yaştayken gördüğümüz birini, yıllar sonra ona rastladığımızda, çok değişmiş olmasına rağmen hâlâ tanıyabiliyoruz. Anlaşılan, belleğimizdeki görüntü ile yaşlanmış yüz arasında kolayca ilişki kuruyoruz.

Özetle, nörobilim araştırmaları insan beyninin yüzleri dikkatle gözlemlemeye, yorumlamaya ve hatırlamaya gayret ettiğini gösteriyor. Şimdi insanların yüzlerden neleri öğrenmeye çalıştığına bir bakalım.

Yüz yüze bakmak

Yüzler, insanların genleri ve gelişme döneminde yaşadıkları ile şekillenir. Örneğin hastalık ve kazalardan yüzde izler kalabilir. Yaşlandıkça deri yıpranır ve çizgiler ortaya çıkar. Psikolojik sorunlar ve alışkanlıklar da gözlere ve dudaklara yansır.

Yüz yüze konuşma sırasında karşıdakilerin genetik mirası, sağlık durumu ve psikolojisi ile ilgili çok sayıda bilgi edinilir. Yüzün bakımlı, pürüzsüz ve simetrik görüntüsü de bireyin sağlıklı olduğunun işaretleri olarak algılanır.

Başkaları ile yakın mesafede iletişim kurmak herkes için farklı anlamlar taşır. Bazı kültürlerde samimi ve yüz yüze temas tercih edilirken, bazılarında sosyal mesafenin korunmasına çok dikkat edilir. İlk defa karşılaşan insanlar birbirinin yüzlerine bakarak onların dost mu, düşman mı olduğunu anlamaya çalışırlar. İlerleyen ilişkilerde ise yüzlere yansıyan duygular doğru bir şekilde yorumlanır.

Konuşma sırasında söylenenleri destekleyen veya onlarla çelişen mimikler oluşabilir. Dostça veya düşmanca düşünceler yüzde ifade bulur. Örneğin, gergin tartışmalar insanların yüzlerini çirkinleştirir.

Pandemi nedeniyle kullanılan maskeler, bizim yüzlerde ifade bulan çeşitli bilgilerden yoksun kalmamıza neden oluyor. Bu eksikliği gidermek için dudakların görünmesini sağlayan şeffaf maskeler ve siperlikler kullanılmaya başlandı. Şimdi koruyucu maskelerin tarihine kısaca değinerek gelecekle  ilgili bazı görüşlerimi paylaşmak istiyorum.

Salgınlar ve koruyucu maskeler

Eski Yunan tıbbına göre hastalıkların kaynağı “miasma” olarak adlandırılan kirli hava idi. Bu görüş Ortaçağ’da pek çok ülkede yaygındı. “Kara Ölüm” gibi önemli salgınlar sırasında kirli havadan korunmak için çevrenin temizlendiğini ve bazı ilkel maskelerin kullanıldığını biliyoruz.  Mikroorganizmaların keşfinden önce maske ile önlem alınmasını ilginç ve isabetli buluyorum. 

Koruyucu maskeler 19. yüzyılda yaygınlaştı ama bütün dünyada kullanımı 20. yüzyılda İspanyol gribinden sonra gerçekleşti. Sağlık sektörü dışında laboratuvarlarda ve sanayide kullanılmak üzere mikrop, gaz ve tozlara karşı özel siperlikler ve maskeler geliştirildi.

21. yüzyılın başında Uzakdoğu’da SARS salgını sırasında kullanılan maskeler beğenilerek gözlük gibi bir aksesuara dönüştürüldü. Polenlerden ve havada uçuşan tozlardan korunmak için artık maskeler kullanılıyor.

2020 yılında ortaya çıkan koronavirüs pandemisi ile birlikte maske kullanımı bütün dünyada bir kargaşaya neden oldu. Başlangıçta cerrahi maske temin etmek pek kolay olmadığı için çeşitli kumaşlardan yapılan basit maskeler bulunabildi. Daha sonra ameliyatlarda kullanılan çok katlı cerrahi maskeler yaygınlaştı. Sağlık çalışanları şimdi üst üste iki maske ile birlikte siperlik kullanıyorlar. Bu şekilde virüsün gözlerden vücuda girme riskini azaltıyorlar. Ancak bu sıkı önlemler onların yüzlerinde izler bırakırken en çok kaybı da onlar veriyorlar.

Almanya ve Avusturya gibi bazı ülkeler standart maske modelleri belirlediler. Birleşik Krallık ise eski tişörtlerden üç katlı maske yapılmasını önerdi. Bazı ülkelerde şimdi iki tane tek kullanımlık maske üst üste takılıyor. Diğerlerinde ise pamuklu maskeler yıkanıp ütülenerek tekrar tekrar kullanılıyor. Özetle bütün dünyada maske kullanımı konusundaki kargaşa hâlâ devam ediyor.

Türkiye’de cerrahi maske olarak tanımlanan çok sayıda ürün pazarlanıyor. Sokaklarda pek çok insanın maskesini koluna, çenesinin veya burnunun altına taktığını görüyoruz. Aslında nefesin tamamına yakını burun yoluyla alınıp verildiği için, burnu açıkta bırakmanın maskesiz dolaşmaktan pek farkı yok.

Maskeler yüzlerin şeklini almadığı için burnun etrafında oluşan boşluklardan hava girip çıkıyor. Bu nedenle kullanılan maskelerin büyük çoğunluğu filtreden çok perde görevi görüyor. Onların yeterli koruma sağlamadığına emin olabilirsiniz.

Tek kullanımlık maskeler artık çevre kirliliği yaratmaya başladı. Kullanılmış bir maskenin virüsleri ve bakterileri üzerinde toplamış olma ihtimali çok yüksek. Onların etrafa gelişigüzel atılması yerine bir torba içinde çöp kutusuna konmasında yarar var. Tek kullanımlık maskelerin maliyeti de düşük gelirli aileler için ciddi bir sorun.

Son dönemde televizyon stüdyolarındaki oturumların ve çeşitli toplantıların sosyal mesafe kurallarına uygun olarak yapılmadığını görüyoruz. Ben bu görüntülerin izleyiciler için iyi örnek olmadığını düşünüyorum. Öncelikle iç mekan tasarımına daha fazla önem verilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Araştırmacılar kapalı alanlarda virüslerin havada saatlerce asılı kaldığını ve metrelerce uzağa taşınabildiğini söylüyor. Uzmanlar kapalı alanlarda konuşmacılar arasında daha fazla boşluk olması gerektiğini söylüyor. Bazı ülkelere stüdyolarda ve restoranlarda şeffaf paravanlar kullanıldığını görüyoruz.

Gelecek için ergonomik maske tasarlamak

Geçmişte maske takarak rahatsız bir şekilde laboratuvarlarda çalışmış biri olarak, onların kalıcı hale gelme ihtimali beni düşündürüyor. Uzun süre ve tekrar kullanılabilen ergonomik maskeler tasarlanmadığı takdirde bu dönemde yaşadığımız sıkıntılardan ve atıklardan kurtulamayacağız.

Gelecekte kullanılacak maskelerin tasarımcılar ve sanayiciler için fırsatlar yaratacağına inanıyorum. Ancak kaliteli ve etkin tasarımlar yapmak için ergonomi, endüstriyel tasarım, viroloji ve epidemiyoloji uzmanlarına iş düşüyor. Bu kapsamda belki yardımcı olur düşüncesi ile aklıma gelen bazı konuları aşağıda paylaşmak istedim. Sizler de maske ve siperlik konusundaki görüş ve önerilerinizi benimle paylaşırsanız sevinirim.

  • Mevcut maskelerin bir kısmının bakterilere karşı koruma sağladığı bildiriliyor. Oysa koronavirüs bakterilerin yaklaşık onda biri boyutundadır. Maskelerin virüse karşı da koruma sağlayacağının deneysel olarak gösterilmesi gerekiyor.
  • Sporcu, ofis çalışanı, öğretmen, öğrenci, güvenlik görevlisi ve toplu taşıma sürücüleri gibi farklı ihtiyaç sahiplerine yönelik maske ve siperlik tasarımları yapılması gerektiğini düşünüyorum. Yağmura dayanıklı maskelere de ihtiyaç olabilir.
  • Çoklu kullanım için tasarlanan maskeleri tekrar kullanmadan önce nasıl temizlemek gerekiyor? Kaç defa temizlenip kullanılabilecekler?
  • Dudakları gösteren şeffaf maskeler etkin ve ekonomik mi? Siperlik ile birlikte takılan basit bir maske geliştirilebilir mi?
  • Sadece filtresi değiştirilebilen çok kullanım amaçlı ekonomik maskeler tasarlanabilir mi?
  • Yüz taraması yapılarak kişiselleştirilmiş siperlik tasarımı yapılamaz mı?

Son söz

İletişimde sözler kadar yüz ifadeleri de önemli bir yer tutar. Pandemi döneminde kullanılan maskelerin iletişimde çok ciddi bir engel oluşturduğunu yaşayarak deneyimledik. Uzun bir süre maske takmaya devam etmek gerekirse bu sorunu aşmak için çözümler bulmalıyız.

Tek kullanımlık maskelerin ciddi bir maliyet ve çevre kirliliği oluşturduğunu gördük. Maske takmaya devam edilecekse bu sorunları fırsata dönüştürecek girişimcilere ihtiyaç var. Şimdi geleceğin ergonomik maske ve siperliklerini tasarlamanın tam zamanı. Yaratıcı tasarımcılara duyurulur.


Prof. Dr. Talat Çiftçi; İTÜ kimya mühendisliğinden sonra ABD'de Rutgers Üniversitesi'nde biyokimya mühendisliği master ve doktorası yapmıştır. Ayrıca, Chapman Üniversitesi'nden iş idaresi masteri ve Işık Üniversitesi'nden sanat bilimi doktorası vardır.

ABD'de Bristol-Myers, Türkiye'de Pakmaya, Eczacıbaşı, Bozlu Holding vs. kuruluşlarda yöneticilik yapmıştır.

Bahçeşehir Üniversitesi'nde rektör yardımcılığı ve dekanlık görevlerini üstlenmiştir. Yayınlanmış makale, patent ve kitapları vardır. Halen Altınbaş Üniversitesi'nde rektör yardımcısıdır.

Yazarın Diğer Yazıları

İsraflasyon: İsraf kaynaklı enflasyon

Enflasyonla mücadelede, bilinçli tüketim ve tasarruf yapmak konusunda hepimize düşen görevler olduğunu düşünüyorum. Gençlerimizi, canlarımızı, doğayı, gıda maddelerini ve özellikle de zamanı israf etmekten kaçınmalıyız

Osmanlı'da liyakat ve sadakat: Bir arşiv çalışması

"Bab-ı Ali'de görev alan bürokratların büyük bir kısmının ciddi anlamda mal varlıkları olduğu, ölümlerinin ardından ortaya çıkan belgelerde (terekelerde) görülmüştür. Hatta benzer çalışmalara konu olan paşaların rüşvete bulaşmamış olması, normal ya da gerekli bir durum değil bir gurur kaynağı, yüksek ahlak olarak ifade edilmektedir"

İcat çıkarmanın yolu: Görsel düşünme

"Cumhuriyetin ikinci yüzyılında, küresel patent yarışına katılabilmek için görsel düşünme becerisine sahip gençler yetiştirmeliyiz"