08 Mart 2021

Çocuklarda obezite ve stigmatizasyon (damgalama): Nerede başlıyor, nasıl bir sorun?

Çocukların obeziteden ve sağlıksız ürünler satan besin endüstrisinden korunması bir çocuk hakkıdır

Dünyada farkındalık için belirlenmiş günlerden birisi de Dünya Obezite Günü ve bu konuda her yıl 4 Mart'ta birçok etkinlik yapılıyor. Günümüzde obezite esas olarak erken çocukluk döneminden itibaren başlayan, gerekenler yapılmadığında ve yaş ilerledikçe yerleşen ve çoğalan, belli bir aşamadan itibaren ise çocukların besinlerle ve yaşamla ilişkilerini belirleyen, beyinde enerji merkezi üzerindeki etkileri ile bir tür obezitenin kalıcı olmasını sağlayan davranışlara neden olan karmaşık bir sorundur. Oldukça az orandaki genetik obezite vakalarını bir yana bırakırsak, çocuklarda obezite sıklığındaki son 20-30 yıldaki çok hızlı artıştan, büyük ölçüde içinde endüstriyel besin tüketiminde artma, köyden kente göç ve yaşam tarzında hareketsizlik yönündeki ani değişimler, çocukların besin tercihlerini yönlendiren/yapılandıran reklamlar ve hareketsizliği teşvik eden elektronik oyun bağımlılığı gibi faktörler sorumlu görünmektedir.

Son yıllarda birçok ülke ve uluslararası kuruluş çocuklarda obezitenin önlenmesini önemli gündem maddesi yapmasına karşın, beklenen başarı elde edilememiş, özellikle de toplumsal değişimin, köyden kente göçün hızlı bir şekilde devam ettiği düşük sosyo-ekonomik düzeydeki ülkelerde çocukluk çağı obezitesi hızla artmaya devam etmiştir. Günümüzde çocuklardaki obezite, daha çok düşük veya ülkemiz gibi düşük/orta gelirli ülkelerin önemli bir halk sağlığı sorunu haline gelmiş ve 5-19 yaş grubundaki sıklığı yüzde 20'nin üstüne çıkmıştır. Çok yakın zamanda yayımlanan Türkiye Beslenme ve Sağlık Araştırması'na göre, 15-19 yaş grubu arasında obezite sıklığı yüzde 27.8, morbid obezite sıklığı ise yüzde 3.7 olarak bildirilmiştir. Bu rakamlar korkutucudur ve biraz sonra değineceğimiz gibi çocukların geleceğini birçok yönden olumsuz etkileyen onlarca soruna neden olmaktadır.

Bu yıl ülkemizdeki Dünya Obezite Gününde obezite ve stigma konusunu ele alan konuşmalar yapılmış ve obezitenin bu acı verici yönü üzerinde durulmuştur. Bu yazıda, çocukların ve ebeveynlerinin obeziteye neden olan faktörler ve stigma dahil daha sonraki süreçler karşısındaki "büyük çaresizliğini" anlatmaya çalışacağım. Bunu yaparken yakın zamanda yazımını bitirdiğimiz niteliksel araştırma verilerinden de yararlanacağım.

Obezite ve stigmatizasyon

Stigmatizasyon ("etiketleme" veya "damgalama") bazı hasta gruplarına karşı toplumun tavır alması, onların toplumdan dışlanmasına kadar giden davranışlar bütünüdür. İlk olarak akıl hastalarına karşı geliştirilmiştir. Günümüzde ise, iletişim araçlarının artması stigmatizasyon gelişimini hızlandırmıştır. Anlamayı ve empatiyi devre dışı bıraktığı için, stigamatizasyona maruz kalanlar, yalnızlaşmakta ve sorunlarının yükü artmaktadır. Çocuklarda obezitenin, benlik saygısında azalma, kaygı bozukluğu ve depresyon, yeme bozukluğu, sosyal izolasyon ve düşük eğitim başarısı gibi sonuçlarının olduğunu biliyoruz ama stigmatizasyon bütün bunların etkisini artıran ve acı verici olan bir sorundur. Obezite, kullanılan kelimelerden başlayarak günümüzün en önemli «stigma» konularından birisidir.

Çocukluk dönemi, özellikle de beden algısının insan varoluşunda en çok yer kapladığı ergenlik dönemi stigma bakımından en kritik dönemdir. Bu dönemde bir cümlenin bile ("Dana gibi olmuşsun") anoreksiya süreçlerini tetikleyebildiğini biliyoruz. Öncelikle sorunun kalıcı olduğu ve kişinin kendi yaptıklarından kaynaklandığını öne çıkaran ifadelerden kaçınılmalıdır ve "obezite/şişmanlık" kelimelerine yerine "kilo sorunu" gibi daha az yüklü sözler tercih edilmelidir. Çocuklar ve aileler, kilonun yol açtığı görüntü ve olumsuz algılanma duygularından dolayı, "bir yere gitmek istemediklerini, kendilerini insanlardan çektiklerini, bayramlarda elbise seçmekte zorlandıklarını", zaman zaman akranlarının "Ayı gibi olmuşsun" gibi hakarete varan sözlerine ve fiziksel davranışlarına, alaylarına maruz kaldıklarını, okulda huzurları olmadığı için ders başarılarının düşük olduğunu, arkadaşları arasında utanç duygusu hissettiklerini, çocuklarının yaşam standardının düşeceğinden, iş bulma, sevgilisinin olması, hayattan zevk alma gibi konularda olumsuz etkileneceğinden endişe ettiklerini ifade etmektedirler.

En önemli stigma cümlesi: "Şişman olarak yaratılmışsın"

Son 20-30 yılda artan çocukluk çağı obezitesinin gerisindeki en temel faktörlerin açık bir şekilde analiz edilmediği, büyük resmin göz ardı edildiği, çocukların besin endüstrisinin sağlıksız besinleri onların günlük yaşamının rutini haline getiren güçlü etkilerinden korunamadığı ve obezitenin daha çok bireylerinin davranışlarından kaynaklanan "bireysel bir sorun" gibi tanımlandığı görülmektedir. Özellikle besin endüstrisi, obezitenin önlenmesi için örneğin kantinlerde satılacak yiyecekler gibi konularda toplumsal düzenlemelere ihtiyaç olmadığını, çocuklar eğitildiğinde doğru besinleri seçeceğini öne sürerek, çocukların devasa reklam maruziyeti ile baş başa kalmasını savunmaktadır. Oysa, çocuklar, şişman olmaktan derin bir çaresizlik duyuyorlar, kilo vermek istediklerini ama ne yapacaklarını bilemediklerini, her yerde "abur-cubur" besinlerle karşılaştıklarını ve bu besinleri görünce acıkma hissedip yemekten kendilerini alamadıklarını söylüyorlar ve kendilerine sıkça söylenen "şişman olmak için yaratılmışsın" sözüne tepki duyarak "Bu doğru değil" diyorlar. Bu nedenle ben, en önemli stigma cümlesinin "şişman olarak yaratılmışsın" sözü olduğunu, aslında bu cümlenin çocukları obeziteye mahkûm edenlerin sorumluluklarının üstünü örten insafsız tutumların göstergesi olduğunu düşünüyorum.

Yakın zamanda Dünya Sağlık Örgütü Avrupa bölümü tarafından yayınlanan bir raporda, Avrupa birliğine üye 4 ülkede market reyonlarında 0-36 ay arası bebek ve küçük çocukların tüketimi için önerilen gıdalar incelenmiştir. Önerilen gıdaların yüzde 28 - yüzde 60’ının 6 ay altındaki çocuklarda uygun olmadığı ancak uygun denilerek pazarlandığı tespit edilmiştir. Yine yakın zamanda yayınlanan bir araştırma "çocuk influencer"ların (bu kelime, sosyal medyada büyük bir takipçi kitlesine sahip olan, bu takipçi kitlesini etkilemeyi başaran ve bu şekilde de takipçilerinin satın alma kararlarını değiştirebilme kabiliyetine sahip olan kişileri anlatmak için kullanılmaktadır), sağlıklı olmayan yiyeceklerin çocuklara pazarlanmasında çok önemli bir rol oynadığını göstermektedir. Bütün bunlar, çocukların maruz kaldığı tehlikeyi ortaya koymaktadır. Bu nedenle de stigma konusu, bu can alıcı noktalar dikkate getirilerek konuşulmalıdır.

Çocukların obeziteden ve sağlıksız ürünler satan besin endüstrisinden korunması bir çocuk hakkıdır

Günümüzde obezite ile ilgili dil, yalnızca stigamatizasyondan sorumlu değil, aynı zamanda gerçeklerin üzerini örten bir dildir. Örneğin ömür boyu yaşam tarzı değişikliği ve endüstiriyel besinlerden kesin bir şekilde uzak durulması yerine, metabolik cerrahi, mucize diyetler ve bitkisel kürler vs öne çıkarılmaktadır. Aslında, stigmatizasyon ve klişeler kol kola aynı şeylere hizmet etmektedir. Çocukların ve ailelerin sağlıklı yaşam, sağlıksız gıdalar, obezite, fiziksel aktivite gibi kavramları bildiği ancak hayat tarzlarına uygulamakta zorlandıkları görülmektedir. Çocuklar reklamlardan etkilenmekte ve reklamları adeta bağımlılığın görsel tetikleyicisi olarak tarif etmektedirler. Okul yaşamında sağlıklı besinlere erişememe, sürekli yarış ve sınavlara dayalı okul sisteminin egzersizi günlük yaşamın dışına itmesi gibi sorunlar çözülmeden ilerleme sağlamak zor görünmektedir. Çocukların reklamlar ve sosyal medyadan gelen çok yönlü yönlendirmeler ile hemen hepsi obezite için risk faktörü olan endüstriyel besinleri tüketmeye başlaması ve giderek bu besinlere bağımlı olması en önemli sorundur.

Bütün bu nedenlerle, ülkemizdeki çocukların obeziteden (ve sağlıksız ürünler satan besin endüstrisinin yönlendirmelerinden) korunması, aynen sigaradan korunma gibi düşünülmeli ve bir çocuk hakkı olarak görülmelidir. Bu konuda şimdiye kadar alınan önlemler güçsüzdür ve sorunların kaynağına yönelik değildir. Atılacak ilk adımlardan birisi, sağlıklı okul yemeği programı olmalıdır. Toplum ve çocuklar olarak, çocukları şişmanlatan ürünlere ve yaşam tarzına meydan okumanın zamanı geçmek üzeredir.



Prof. Dr. Şükrü Hatun
Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi

Yazarın Diğer Yazıları

Dr. Gönül Tanır’ı kaybettik

Gönül içimizdeki en naif, sözünü sakınmayan, belki de bu yüzden kendini koruyamayan kişiydi. Sonraki yıllarda ülkemiz çok değişti ve Günül, bu insafsızların dünyasında çok haksızlığa uğradı ve çocuk enfeksiyon servisine verdiği o büyük emeğin karşılığı, çok hakkı olan profesörlüğü ondan esirgendi

"İleri Diyabet Tedavileri ve Teknolojileri-ATTD 2024" kongresinden izlenimler: Teknolojiye adil erişim çağrısı

Öncelik dezavantajlı olanların yaşadığı engelleri ortadan kaldırılmaya verilmeli, yani önce diyabet teknolojilerine adil erişim sağlanmalıdır

SGK’nın sensörleri SUT kapsamına almasını talep ediyoruz!

Gelişmişlik düzeyi dikkate alındığında ülkemiz sensörler konusunda adım atmakta geç kalmıştır ve bunu hem tip 1 diyabetli çocuk yakınlarına hem de diyabet uzmanlarına izah etmek mümkün değildir