13 Haziran 2018

Duygusal okur-yazar olmak!

Rasyonel zekanız iş bulmanızı garantiler ama sonrası ilişkileriniz, girişimciliğiniz, liderliğiniz, başarınız duygusal zekanız ile anlamlanır

Geçenlerde üst düzey bir beyaz yakalı dostumla AVM'de karşılaştık.

Çok yorgun ve bitkin görünüyordu.

"Hayrola, işler çok mu yoğun?" diye sordum.

"Üstat işler değil, insanlar yoruyor..." dedi.

Hayat basittir aslında. Neden insanlar zorlaştırırlar ki?

Cevap basit aslında; Duygusal anlamda farkındalıkları hem kendileri hem de diğerleri hakkında çok sığ oldukları için. Duygusal okur-yazar olmadıkları için!

Plazalar Cumhuriyeti'nde bir analitik zeka testi yapacak olsak tamamına yakını "yıldızlı yüz" alır.

Ancak duygusal zeka testi uygulansa, yarısından çoğu bütünlemeye kalır.

İş hayatında muhteşem analitik zekalı iş insanları var muhakkak.

Hayranlık verecek boyutta düşünme ve odaklanma kapasiteleri olan...

Ancak ünvanları ne olursa olsun duygusal farkındalıkları elementer düzeyde bile olamayan...

Bir banka kurabilecek know-how sahibi olsa da bilişsel olmayan en basit soyut kararlarda bile inanılmaz hasar verici hatalar yapabilen...

Duygusal zeka kavramını ilk ortaya atan Daniel Goleman'a göre; "CEO'lar zekalarına ve iş konusundaki uzmanlıklarına bakılarak işe alınırlar. Ancak duygusal zeka yoksunluğu nedeniyle işten atılırlar"

Rasyonel zekanız iş bulmanızı garantiler ama sonrası ilişkileriniz, girişimciliğiniz, liderliğiniz, başarınız duygusal zekanız ile anlamlanır.

Ortalama bir insan her gün 50 bin şey düşünür. Düşüncelerimiz duygularınıza dikte eder.

Her günümüz duygudan duyguya sıçramakla geçer. Her gün yüzlerce duyguyu tecrübe ederiz.

Duygusal olabilirsiniz. Sorun yok.

Ama duygusal anlamda zeki değilseniz bu büyük problem!

Sosyal biri olabilirsiniz.

Ama sosyal anlamda zeki değilseniz bu da problem!

Sosyal farkındalığınız gelişmemişse ilişkilerinizi yönetirken zorlanırsınız.

Nedir bu duygusal-okur yazarlık?

Hem kendinizin hem de başkalarının duygularınızı anlamak ve yönetmek!

Dürtüden farkı nedir derseniz?

Dürtü; kendini bir eylemle ifade etmek isteyen hislerdir. Dürtülerine teslim olan kişilerin ahlaki anlayışları yetersizdir. Dürtü kontrolü, irade ve kişiliğin özüdür. Fedakarlığın özünde empati yatar. Başkalarının ihtiyaç ya da umutsuzluğunu anlamak için ilgi ve şefkat gerekir. Belki de bugünün iş dünyasında özellikle iki ahlaki tavra ihtiyaç var. Kendine hakim olmak ve şefkat göstermek!

EQ sadece duygusal özdenetim ve empatinin katıksız bilişsel yeteneklerden daha fazla göze çarpabileceği 'soyut' alanlarda IQ'nun önüne fazlasıyla geçmektedir. Ve bu alanlar hayatımızda elbette azımsanamayacak boyuttadır.  Rahatsız edici duygular ve zehirli ilişkiler sağlığı bozar. Çok akıllı insanlar çok aptalca şeyler yapabilir. Herkes zeka ve uzmanlık kalburundan geçerek bir aşamaya gelir. Ancak liderlik  ve girişimcilik aşamasında farkı duygusal zeka yaratır. Bu arada iyi bir haber verelim. IQ doğuştandır. Duygusal zeka ise sonradan öğrenilebilir, geliştirilebilir ve öğretilebilir.

Duygusal okur-yazarlığı bir örnekle açıklamaya çalışırsak; İki varlık arasındaki iletişim basit bir entelektüel alışverişle özetlenemez. Başka bir düzey daha var! O da, duygusal düzey! Konuşmalar sırasında aklımızdan geçenlerin bilinçli olması gerekmez. Bilinçsiz de olabilir. Toplantıları düşünün biri soru sorduğunda gerçekten cevap almak niyetinde olmayabilir. Niyeti yalnızca zeki sorular sorduğunu göstermek olabilir. Hatta muhatabını toplantıda bulunan diğer kişiler arasında zor duruma düşürmek ya da konuyla ilgilendiğini kanıtlamak, hatta grup üzerinde liderlik sağlamak da olabilir. Oysa ki muhatap sorudan ziyade niyeti algılar. Birisi bizi köşeye sıkıştırmaya çalıştığında bunu hissederiz değil mi? Sözlerinde nesnel olarak eleştirilebilecek hiçbir şey olmasa bile... Peki toplantıda o konuşurken sadece iç sesimizi ve konuşmadaki datayı duyar, karşımızdakinin niyetini mi anlarız? Onun ötesine geçip, o kişinin evrenini kucaklayabilir miyiz? O kişinin konuşmasının arkasındaki duyguyu, değeri ve ihtiyacı görmek de mümkün müdür? Evet. Bu karşınızdakinin evrenini kucaklamakla mümkündür. Başkasının evrenini kucaklamak, öncelikle onun dünyasını görmek isteğinin siz de olgunlaşmasıdır. Onun yerinde olmayı deneyimleme isteği duyana dek onunla ilgilenmeniz demektir. Aynı dalga boyutunda olmanız demektir. Hissettiğini hissetmeniz demektir. Duygudaş olmanız demektir. Sonrasında elbette yeniden kendi konumunuza geçebilirsiniz. Bunu yaparsanız karşındaki de sizi anlamaya çalışacaktır. Sizin evreninizle ilgilenecek, özellikle böyle bir iletişim kalitesini sürdürebilme arzusuyla hareket edecektir. O kişinin değerleri iğrenç bile olsa bu şekilde o kişiyi her zaman anlayabilirsiniz. Dolayısı ile o kişinin değerlerini yargılamaktan vazgeçebilirsiniz. Onun inandığı şeye inanmanın, onun düşündüğü şeyi düşünmenin, onun hissettiğini hissetmenin ne olduğunu içeriden deneyimlemek için onun yerine geçebilmeyi, sonrasında  da kendi konumunuza geçecekmişsiniz gibi düşünebilmelisiniz. Bu yaklaşım onu harekete geçiren şeyi ve belki de onu yanılgaya iten şeyi de gerçekten anlamanızı sağlayabilir. Benimsemek ile anlamak arasında önemli fark vardır unutmayın! Zaten, hayat fark etmek ve anlamak sanatı değil midir?

Satırlara son verirken, duygusal okur-yazarlık için ilk koşulun kendinizden mezun olmak, kendinize giden yolu bulmak, duygularınızı fark edip yönetmeye başlamak olduğunu, bu olmaksızın başkalarına empati duymanızın ve sağlıklı ilişki yönetmenizin de pek mümkün olamayacağını hatırlamamızda yarar vardır.

                                                      

Yazarın Diğer Yazıları

Kuş uçuşuyla Succession

Dizide finale yaklaşırken "Sence Succession'ı kim kazanacak?" sorusunun cevabı kuş dizisi repliklerinde ifade edildiği gibi ''en iyi saklanan'' oluyor

Eski dünyadan yeni dünyaya

Yeni dünyada hepimize mutlu bir yıl dileğiyle!

Yaşlarım ve bitimsiz farkındalıklarım

Hepimiz ikinci bir zihinsel-psikolojik doğuma ruhsal bir rönesansa ihtiyaç duyarız…