13 Kasım 2019

28 topluluk, 78 gösterim: İstanbul Tiyatro Festivali 23. kez sahneye çıkıyor

Festivalin bu yılki programını, 2013 yılından bu yana festivalin direktörlüğünü üstlenen Leman Yılmaz'dan dinledik

Tanıtım kitapçığının sayfalarında karşınıza 19 günlük bir program çıksa da İstanbul Tiyatro Festivali, tüm yıla yayılan bir çalışmanın ürünü. Hatta bu sene 23'üncüsü gerçekleşecek festivalden birkaç gün önce, festivalin artistik direktörü Leman Yılmaz'la bir araya geldiğimizde, gelecek yılın programı için şimdiden çalışmaya koyulduklarını öğreniyoruz. Evet, daha bu yılki festival başlamadan…

13 Kasım'da Şahika Tekand'ın yazıp yönettiği (ve 11 yıl sonra ilk kez sahneye çıktığı) IO ile açılışı yapacak festival, 1 Aralık'a kadar hem yerli hem de yurt dışından toplulukları izleyiciyle buluşturacak. Festival programında ise 78 farklı gösterim bulunuyor. 2017 yılından bu yana, ilk zamanlarındaki gibi her yıl düzenlenmeye başlayan İstanbul Tiyatro Festivali, öğrenim programları ve farklı şehirlerde gerçekleştirdiği projeleriyle sahnenin dışına da taşan bir etkiye sahip. Dijital dünyanın dikkat dağıtan dinamiklerine inat her daim kendi alanını yaratmaya başaran bu sanat dalını, en çağdaş örnekleriyle birlikte şehre taşıyan festivalin bu yılki programını, 2013 yılından bu yana festivalin direktörlüğünü üstlenen Leman Yılmaz'dan dinledik. Neden durup dinlenmeden çalıştıklarını, okudukça daha iyi anlamak mümkün.

  • Tiyatro Festivali 2017 yılından bu yana, yine her yıl düzenlenmeye başladı. Bu kararın arkasında nasıl bir süreç var?

Leman Yılmaz: Tiyatro Festivali, İstanbul Kültür Sanat Vakfı'nın düzenlediği festivaller kendi aralarında ayrıştıktan sonra, 1989 yılında düzenlenmeye başlamıştı. 2000 yılına kadar her yıl düzenleniyordu.

Biliyorsunuz, 2000 yılına çok ciddi bir ekonomik kriz damga vurmuştu. Tiyatro Festivali de büyük prodüksiyonların belirleyici olduğu bir etkinlik. Dekorların nakliyesinden yurt içinden veya yurt dışından ekiplerin ağırlanmasına kadar pek çok farklı kalemin dahil olduğu prodüksiyonlar… Haliyle bütçeler ve maliyetler de artıyor. 2000 sonrası programın iki yılda bir gerçekleştirilmeye başlamasında bu ekonomik sebepler etkili olmuştu.

2017'den itibaren festivalin yeniden her yıl düzenlenmesine karar verdik.


Barakalar ve Saraylar

Öncelikle seyirciden gelen talep belirleyici oldu diyebilirim. Yabancı oyunları şehre getiren en önemli organizasyonlardan biri İstanbul Tiyatro Festivali. Festival dışında izleyicinin yabancı oyunları İstanbul'da izleme fırsatı pek olmuyor. Özellikle çağdaş dans ve çağdaş tiyatro alanında… En çok İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında bu açıdan bir hareketlilik oluyordu ama onun da programı iki senede bir olduğu için, izleyicinin taleplerini tam olarak karşılayamayabiliyordu. Hem iki senede bir olduğunda programımızı, çok istediğimiz bazı oyunların turne tarihlerine denk getiremeyebiliyorduk ve bunları İstanbul'a getirme fırsatını kaçırıyorduk.

Ayrıca Festivaller biliyorsunuz, sponsorluklarla işliyor: iki senede bir olması, görünürlüğümüzü de azaltıyordu. İki senede bir kendimizi hatırlatmamız, "Bu sene festival var" diyerek yeniden sponsorların gündeminde yer almamız gerekiyordu. Sponsorluk ilişkileri açısından bir festivalin veya projenin sürdürülebilir olması çok önemli.

Tüm bu verileri değerlendirince, festivali yeniden her yıl düzenleyecek şekilde organize olmanın en doğrusu olduğuna karar verdik. Daha konsantre, bir ay yerine, iki haftalık bir programa sığacak bir programla yola çıkmaya başladık.

  • Festivalin döneminde de bir değişiklik oldu bu süreçte, değil mi?

Leman Yılmaz: Eskiden festivali Mayıs ayında düzenliyorduk ama değişen iklim şartları biraz belirleyici oldu. Artık Mayıs ayında açık havada bir organizasyon yapmak çok riskli. Önden tahmin edemiyoruz çünkü hava şartlarını. Hem zaten İstanbul'da tiyatro için kullanabileceğimiz çok fazla açık hava sahnesi yok; ayrıca bir yaz festivali de olmadığı için Avignon gibi, tamamen açık havada olacak şekilde kurgulayamıyoruz.



Sahibinden Kiralık

  • Kasım ayrıca İstanbul'da sahne programları açısından sezon açılışına denk geliyor… 

Leman Yılmaz: Festivalin Mayıs'ta düzenlenirken sezona denk gelmemesi bazı toplulukların da dile getirdiği bir sıkıntıydı. Mayıs'ta festival sırasında prömiyer yapan bir oyun, hemen sonra yaz geldiği için sezonun kapanmasıyla birlikte sonraki iki ay boyunca sahnelenemiyordu. Bu da toplulukların prodüksiyon giderini sağlama konusunda bir engel yaratıyordu. Oyuncu değişiklikleri oluyordu bu süre esnasında ya da en baştan tekrar provalar yapılması gerekiyordu, o iki aylık arayı kapatmak için… Dolayısıyla topluluklar için de yıpratıcı bir süreçti. Karşılıklı konuşmalarımızın sonrasında festivali Kasım'a çekme konusunda daha emin olduk.

Verdiğimiz her kararın arkasında bir sürü detay var aslında: değişen toplum yapısı, iklim şartları, seyircinin eğilimi, mekansal özellikler… Bunların hepsinin üzerinde teker teker düşünüp öyle karar veriyoruz.


Yangınlar

  • Son birkaç yıldır İstanbul'da izleyicinin sahne sanatlarına yönelik ilgisi giderek artıyor. Özellikle tiyatro açısından. Peki festival geçmişine bakınca, İstanbul seyircisinin tiyatroyla kurduğu ilişki nasıl değişti sizce?

Leman Yılmaz: Dediğiniz gibi, ilginin artması çok olumlu oldu bizim açımızdan da. Biliyorsunuz, 2017'den itibaren festival programını her yıl düzenlenecek şekilde değiştirdik. Ve bu kararı o yılın Mart ayında aldık festivali de Kasım'da gerçekleştirdik. Çok kısa bir süre bu! Ama buna rağmen biletler çok hızlı bir şekilde tükendi. İlgi büyük oldu.

Aynı şekilde geçen sene, yüzde 97 dolulukla kapattık festivali. Bu sene de festivalin benzer bir ilgiyle karşılaştığını görüyoruz. Elbette, toplumsal olaylara veya gündeme göre eğilimler değişebiliyor. Son zamanlarda, bu alandan diğer arkadaşlarımızla konuştuğumuzda fark ettik ki, seyirci son dakikada bilet alıyor artık. Hatta kapıdayken…

  • Bu aslında kreatif alanlar için geçerli bir soru ama bir de tiyatro ve festival kapsamında sormak gerekir: Dijital dünyanın dinamikleri karşısında sahne sanatları nasıl evriliyor, bu dinamiklere kendini nasıl adapte ediyor sizce? 

Leman Yılmaz: Aslında tiyatro kendi yapısı içerisinde her zaman için o performatif olma özelliğini koruyor. Bu dans ve diğer performans sanatları için de geçerli… Sahnelemek dendiğinde mutlaka klasik sahne kurallarına bağlı kalmak gerektiği düşünülmesin. Bertolt Brecht'in de, Peter Brook'un da değindiği bir konudur bu: Sahnede bir oyuncu ve hemen karşısında da izleyici olduğu zaman o özel alan kendiliğinden oluşuveriyor. Seyir alanı ve seyirciyle belirlenir çünkü performans. 

Ama tabii ki zaman içerisinde malzemeler değişebiliyor. Tiyatro ve dans da o malzemelere en kolay uyum sağlayabilen sanat alanları. Antik dönemden bugüne kadar gelen bir geçmiş var çünkü.

Bizim bu seneki seçkimizde de bunu görebilirsiniz: Klasik şekilde sahnelenen oyunların yanı sıra "Being Faust - Enter Mephisto" gibi seyircinin kendisini içinde bulacağı interaktif yapımlara da yer veriyoruz.


Being Faust – Enter Mephisto

  • İki şekle de eşit derecede ilgi var diye tahmin ediyorum.

Leman Yılmaz: Evet, teknoloji zaten tiyatro sahnesinden hiç çekilmiyor; sürekli var. Bugün video art ve mapping gibi pek çok teknoloji, interaktif oyunlarda özellikle çok kullanılıyor. Sahne sanatlarının sınırları çok geniş çünkü…

  • Sleep No More gibi mekanla bütünleşen, seyircinin de bizzat bir parçası olduğu oyunlar New York semalarından buraya da ulaştı; artık burada da çok sık örneklerini görüyoruz.

Leman Yılmaz: Festivalde "Kadar" diye bir oyunumuz olacak. O da mekan içerisinde, seyircinin katılımıyla gelişen bir oyun. Programımızdaki bir diğer oyun, "Seslenen Parçalar"da da izleyici birer birer girecek içeriye; birbirinden bağımsız, tek kişilik deneyimlerden oluşan bir proje bu. Ses enstelasyonu üzerine kurulu ve seyircinin birebir kendinin deneyimlemesi esas alınarak oluşturulmuş bir yapısı var.  

Az önce bahsettiğim "Being Faust - Enter Mephisto" da tamamen interaktif bir oyun. Konumuz Faust ama Faust'u birebir yaşayarak deneyimleyecek izleyici; o seksen dakikalık sürede, Faust'a dair fazla bilgi sahibi olacak.  

Traptown ise çağdaş dans üzerine kurulu olsa da arka planda ihtişamlı bir mapping ve film yer alıyor; ayrıca sadece bu oyun için bestelenmiş bir müzik var. Tamamen multidisipliner bir iş…

Dijitalleşmeyle birlikte yazılı metinlerin ve okuma oranlarının giderek azaldığı bu dönemde -ki bu sadece Türkiye için değil, tüm dünyada geçerli-, algı ve konsantrasyon şekilleri değişmişken izleyicinin dikkatini çekme konusunda etkili formüllere sahip bu oyunlar.


Seslenen Parçalar

  • Bu yılın teması, "hayat ters yüz". Bu fikir nasıl ortaya çıktı ve seçkiyi ne kadar şekillendirdi?

Leman Yılmaz: Program üzerine yaptığımız ilk çalışmalarla birlikte festivalin omurgasını da oluşturmaya başlıyoruz. Bazen birbirleriyle örtüşen veya aynı çizgiye düşen oyunlar yan yana geliyor. Tabii bu altyapı her zaman tesadüfi bir şekilde ortaya çıkmayabiliyor; bizim tercihlerimiz de bir noktadan sonra bu örtüşmeyi destekleyecek yönde olabiliyor. 

Diğer yandan, biz bir tema belirleyerek yola çıkmıyoruz. Tiyatroda bunu yapabilmemiz mümkün değil çünkü. Bienal ile sahne sanatlarını birbirinden ayrıştıran en önemli nokta bu. Evet, görsel sanatlarda bir tema vardır ama tiyatro festivallerinde bir tema üzerinden ilerlenmesi çok zor. Mesela Avignon Festivali, bir temayla yola çıkmaz. Başlamadan önce, gerçekleşeceği tarihlere dair bir duyuru yapılır ve programı açıklanır. 

Tabii artistik direktör olarak bazı konulardan etkilenmemek imkansız. Toplumun gündemi elbette belirleyici olabiliyor ve seçkileri yaparken de seyirciyi besleyen ya da o seneki programda ilgi uyandıracağını düşündüğüm oyunları seçmeye çalışıyorum.

  • Bu yıl Golden Mask'le işbirliğiniz devam edecek, dört yapımla festivalde olacak. Festivalin onlarla olan ortaklığı ne zaman başladı? 

Leman Yılmaz: Biliyorsunuz Rus tiyatrosu inanılmaz bir gelenek; muazzam bir teyatral yapıları var. Ben de Rus tiyatrosunun son dönemdeki yönetmenleriyle ilgili bir araştırma yapmıştım; kimler var, kimler hangi işleriyle öne çıkıyor görebilmek için. Golden Mask'i o zamandan beri takip ediyordum. Diğer taraftan, arada dil bariyeri olduğu için, internet gibi kaynaklara başvursak da bu tarz bazı isimlere ulaşmamız o kadar kolay olmayabiliyor.

Golden Mask'le de uzun çabalarla kendilerine ulaşmaya çalıştığım bir dönemde karşılaştım. 2017 yılında, Sibiu'daki bir toplantı sırasında… Ne kadar süredir onlara ulaşmaya çalıştığımı anlattım onlara; bir araya geldik ve bir iş birliği için detaylıca konuşmaya başladık.

2019, Rusya ve Türkiye kültürel ilişkileri açısından önemli bir yıl. İş birliğini asıl olarak bu yıl için kurgulamıştık. 2018'de de bu iş birliğini görünür kılmak için, programa Golden Mask'in bir oyununu, Hamlet | Collage'ı eklemeye karar verdik.

Bir taraftan zaten, 2019'un programını geçtiğimiz yıldan itibaren şekillendirmeye başlamıştık. Golden Mask ekibiyle konu üzerinde konuşup çalışarak, bu yılki programda hangi yapımlarla yer alacaklarını da belirlemiş olduk.


Yevgeni Onegin

  • Programın en heyecan verici taraflarından biri de yerli yapımlar. Programda Türkiye'den 16 farklı yapım var. Yerli programlardaki seçkiyi nasıl oluşturuyorsunuz?

Leman Yılmaz: Yerli yapımlarda açık çağrı yaparak projeleri topluyoruz ama aynı zamanda da son bir-iki senedir de hem açık çağrı hem de topluluklar ve yönetmenlerle görüşmeler yaparak da ilerliyoruz. Eğer akıllarında olan ve festivalde sahnelemeyi düşündükleri projeler varsa onlar üzerine çalışmalara başlıyoruz.

Açık çağrı çok önemli çünkü öngöremediğimiz ya da bilmediğimiz çok önemli topluluklardan ilginç öneriler alabiliyoruz, onlarla tanışabiliyoruz.

  • Şahika Tekand'ın yazıp yönettiği IO oyunu 13 Kasım'da festival kapsamında prömiyer yapacak. Bu ayrıca bir festival ortak yapımı. Bu iş birliği nasıl ortaya çıktı? 

Leman Yılmaz: 2017'ye kadar, ortak yapımcı olarak festivalin dahil olduğu en az iki-üç proje oluyordu programda. 2017'de festival her yıla dönünce bütçemizi ve nasıl ilerleyeceğimizi görmek istedik; bütün bir yapıyı değiştiriyorduk çünkü. O yüzden ortak yapım çalışmalarımızı bir süreliğine askıya almıştık. Bu sene tekrar canlandırdık. Biliyorsunuz, yerli toplulukların herhangi bir geliri yok ve çok zor şartlarda prodüksiyonlarını gerçekleştiriyorlar. Bu anlamda önemli olduğunu düşünüyoruz desteğimizin. Keşke elimizden gelse ve daha fazla desteğimiz olsa.

Şahika Tekand'la IO hakkında konuşmaya geçtiğimiz yıl başladık. Korosu, oyuncuları ve fikriyle çok önemli bir proje ve bu yılki festivalin açılışını IO ile yapmaya karar verdik. Bir gün Şahika Tekand beni aradı ve bana bir sürpriz yaptığını, sahneye kendisinin de çıkacağını söyledi. Bizim için inanılmaz bir haberdi, çünkü 11 sene olmuş Şahika Tekand en son bir oyunla sahneye çıkalı. Dolayısıyla Şahika Tekand'ı bir oyuncu olarak sahnede göreceğimiz için de çok heyecanlandık.

Bir diğer ortak yapımımız da biriken'in sahnelediği, Özen Yula'nın metnini yazdığı Sahibinden Kiralık. Geçen sene Sahibinden Kiralık'ı okuma tiyatrosu olarak programımıza almıştık. Bu sene de bunu bir oyuna dönüştürecek bir proje sundular bize. Çok sevindik elbette. O da kendi içinde sürdürülebilir bir iş oldu. Hem sadece İstanbul Tiyatro Festivali'nde değil, Viyana'da da sergilenecekti.

  • Yeni bir proje daha var festival bünyesinde: İstanbul Tiyatro Festivali Gençlik Platformu. Bu yıl platform bünyesinde Tuşba Kent tiyatrosuyla bir iş birliğiniz oldu. Özen Yula'nın Dünyanın Ortasında Bir Yer oyunu, bu proje kapsamında Tuşba Kent Tiyatrosu tarafından sahnelenecek. Hatta Özen Yula ve siz birlikte çalıştırdınız oyuncuları. Biraz projeden bahsedebilir misiniz? 

Leman Yılmaz: İstanbul dışındaki topluluklara da festival kapsamında yer vermek istiyoruz. İzleyicinin de bu yönde bir talebi oluyor; başka şehirlerdeki oyunları da izlemek istedikleri için.

Geçtiğimiz yazdan beri dahil olduğumuz, DAKA (Doğu Anadolu Kalkınma Ajansı) ve Tuşba Kaymakamlığı'nın beraber yürüttüğü bir kent projesi var. Bu kapsamda, Van'da kurulan ve gençlerden oluşan bir kent tiyatrosu için bizden destek istemişlerdi. Özen Yula ile birlikte bunun için bir eğitim programı başlattık. Konservatuar programı gibi bir eğitim programı hazırladık ve Aralık ayında eğitimlere geçtik. Hem buradan Van'a eğitmenler gitti hem de oradaki eğitmenlerden destek aldık ve Mart ayına kadar yoğun bir program yürütüldü. Mart ayında bir değerlendirme sınavı yaptık ve Haziran'a kadar derslere devam ettik. Projenin sonunda bir oyun sahnelemeyi planlıyorduk. Diğer taraftan proje kapsamında, oradaki gençlerin festivale gelip buradaki oyunları izlemesi ve atölyeleri katılması da söz konusuydu. Biz de Van Kent Tiyatrosu'nun sahneleyeceği "Dünyanın Ortasında Bir Yer" oyunu festivale alarak iki ayrı planı bir arada gerçekleştirmiş olduk: Hem buraya gelip seyirci karşısına çıkacaklar hem de burada da festivali takip etme şansları olacak.

Diğer taraftan Tuşba Kent Tiyatrosu'nu yapmışken şu ara çok başarılı çalışmalar yürüten Nilüfer Belediyesi Kent Tiyatrosu'yla da yollarımızı kesiştirdik ve onları da "Yangınlar" oyunuyla festival programına dahil ettik. 

  • Gençlerden bahsetmişken, bir de çocuk kitabı var festivalin. İKSV'nin çocuklara yönelik hazırladığı yedinci kitap bu. 

Leman Yılmaz: Tiyatroda Bir Gün adında bir çocuk kitabımız olacak. Sevinç Erbulak metinlerini yazdı; 0-6 yaş arası çocuklara tiyatroyu ve festivali anlatan küçük metinlerin olduğu görsel ağırlıklı bir kitap bu. Festival süresince ücretsiz olarak dağıtılacak.

Ayrıca Alt Kat'la birlikte çocuklar için de bir projemiz var. Daha öncesinde hikaye anlatıcılığı üzerine atölyeler yapmıştık Alt Kat'la beraber. Bu atölyede çocuklar kendi İstanbul'larını ve şehirle olan hikayelerini anlatmışlardı. Şimdi de onların anlattıkları metinler bir kitap olacak ve bir etkinlik kapsamında bu hikayeleri bir arada sahnede anlatacaklar.

  • Programdaki hep sahnelecek yapımlardan bahsettik ama atölye ve paneller de var. Onların çerçevesi nasıl şekillendi?

Leman Yılmaz: Öğrenme ve Gelişim Başlığı altında, Yeditepe Üniversitesi ile birlikte yürüttüğümüz bir programımız var. Bizim yıllardır yan etkinlik olarak sürdürdüğümüz ama hep de geliştirmek istediğimiz bir bölümdü bu. Eğitim alanı olduğu için Yeditepe Üniversitesi de buna dahil oldu ve onların sponsorluğunda programı daha da geliştirme fırsatı yakaladık. 

Aslında bu bir tür akademi programı gibi; atölye, söyleşi ve panellerden oluşuyor. Mesela, Çağdaş Rus Tiyatrosundaki Eğilimlere Genel Bakış başlıklı, Rus tiyatrosundaki güncel sahnelemelerle ilgili bir panelimiz var. Ayrıca çağdaş Türk tiyatrosu hakkında bir panelimiz de olacak. Projelerin uluslararası platforma taşınması üzerine bir eğitim çalışmamız bulunuyor. Eleştirmenler Birliği'yle birlikte üç yıldır yürüttüğümüz Eleştirmenler Atölyesi bu yıl da programda yer alıyor. En önemlilerden biri de Sahne ve Işık Tasarımı başlıklı panelimiz. Bu konudaki eksikliği festival olarak biz de hissediyoruz. Flaman Sanat Enstitüsü iş birliğiyle yapacağımız bu panelde Belçika'dan sahne ve ışık tasarımı üzerine çalışmalar yapan sanatçılar eğitmen olarak konuğumuz olacak. Hepsine katılım ücretsiz.

Bir de uluslararası platformumuzdan da bahsetmek isterim. O da yine bizim 2014'te başlattığımız, bu sene beşincisini yaptığımız bir proje. Aslında yurt dışında bu "showcase" programı olarak adlandırılıyor. Festival yöneticileri ve mekan danışmanları gibi tiyatro profesyonellerini buraya davet ediyoruz ve buradaki oyunları izlemelerini sağlayıp oyuncularla buluşturuyoruz. Böylece burada izleyip sevdikleri oyunları kendi programlarına dahil edebiliyorlar. Bu iş birliğimiz sayesinde Türkiye'den pek çok oyun yurt dışına davet edildi ve oradaki mekanlarda oyunlarını sahneleyebildi.

Yazarın Diğer Yazıları

Moda dünyasının ipliğini pazara çıkaran Instagram hesabı: Diet Prada

Bunların hepsi belki de bir tür pazarlama stratejisi olarak zorunluluktan sahipleniyor markalar tarafından ama bu "zorunluluk" bile büyük bir kazanım. Diet Prada gibi, moda bekçileri sayesinde...

'Black Lives Matter' hashtag'i, siyah kareler ve sosyal medyada bir ayaklanma

Black Lives Matter hareketine destek olmak için dünya çapında sosyal medyada yapılan paylaşımlar, bir noktadan sonra hareketin eylemlerine köstek olmuş olabilir mi? Peki sadece "siyahiler değil, tüm hayatlar önemlidir" diyen "All Lives Matter" sloganındaki sorun nerede? Ya da "iyi niyetli" gibi gözüken ama içselleştirilmiş bir ırkçılığın bas bas bağırdığı paylaşımlarda anlaşılmayan ne? İnsanlık yine sosyal medyada ağır bir sınavdan geçiyor…

Ergenlik ömür boyu: Günümüz dünyasında yetişkin olma çabası

Durun ve "Annem-babam benim yaşımdayken neredeydiler, ne yapıyorlardı" diye düşünün. (Karantinada olmadıkları kesin, şimdilik o noktaya takılmayın, büyük resme bakın!) Onların sizin yaşlarınızdayken olduğu noktaya varmak, 10 yıllık planlarınız içerisinde bile kendine pek yer edinememişse, bu yazıda bazı ortak dertlerde buluşacağız demektir.